Mayıs ayı dergilerine bir göz atın!

Edebiyat
Bilge Adamlar Dergisi’nin 29. sayısı "İnsanın, İnsanı Anlama Yolculuğu" başlığıyla çıktı. Bu sayıda; Kenan Gürsoy ve Mustafa İslamoğlu hoca ile yapılmış, oldukça kapsamlı ve ezber boza...
EMOJİLE

Bilge Adamlar Dergisi’nin 29. sayısı "İnsanın, İnsanı Anlama Yolculuğu" başlığıyla çıktı.

Bu sayıda; Kenan Gürsoy ve Mustafa İslamoğlu hoca ile yapılmış, oldukça kapsamlı ve ezber bozan içerikteki mülakâtları bulabilirsiniz. Atasoy Müftüoğlu, alışıldık üslubuyla tespit, eleştiri ve hayati uyarılarda bulunuyor. H. Hüseyin Bircan, Mevlana Külliyatı’nda insanın izini sürüyor. Cağfer Karadaş, İslam’ın değişik disiplinlerinde insanı arıyor. Adnan İnanç, insanın varlığı, mahiyeti, ihtiyaçları ve insan krizindeki temel saikleri inceliyor. Ferda Kürün, Kur’an ağırlıklı makalesinde vahyin gözü ile bakmayı deniyor. Hacı Önen, insanı bilmek ve tanımak arasındaki ayırıma dikkat çekiyor. Hüseyin K. Ece, insanın tabiat ve fıtratını Kur’an gözü ile inceliyor. İsmail Hanoğlu, artı eksi kutbuyla insanı inceleyip varoluşçu mantığı sorguluyor. F. Kerim Kazanç, insanı, problem boyutu ve eylemelerine yansıyan ahlakî yönleri ile ele alıyor. Abdurrahman Arslan, Aklın kimliğinde insanı arıyor. Kadir Canatan, ihtiyar ve cebr arasında insanın özgürlüğüne dikkat çekiyor. Metin Yasa, insana insanca bir yaklaşımı denerken, Ramazan Kayan, insanı tanımaya dikkatlerimizi çekiyor. Sadık Kılıç, akademik bir tad ve derinlikteki makalesinde gelenekçi ve irfanî bakış ile insanı inceliyor. Seyfullah yaşar, ‘mahşer provası’nı deniyor. Uğur Cumaoğlu, kendinde, hakikati arıyor. Veli Orhan, Batı’nın cins düşünürü Foucault’ya göre insanı ele alıyor. S. Hüseyin Nasr, iktibas makalesinde varlıktaki sürekliliği inceliyor. NesipHiçyılmaz, insan özü ve tabiat arasındaki ilişkiye, Ayşe Şener ise insanın muhataplığına dikkat çekiyor. Müştehir Karakaya, şuur altına inerek oradan notlar sunuyor.

Gelecek sayı…

Bilge Adamlar Dergisi gelecek sayısında (30. sayı) çok önemli bir ismi “Ali Şeriati” yi dosya konusu yapıyor. Dergi bu sayısında, onlarca seçkin kalemi bir araya getirerek, Doğunun bu seçkin ismine odaklanacak. Gençliğin onda bulduğu ne? Dili, düşüncesi, önermeleri, yaklaşım biçimi… Genç kuşaklarda neden bu kadar etkili ve kışkırtıcı? Bugün için Ali Şeriati ne anlam ifade ediyor? Bu ve benzeri sorulara cevap aranan dopdolu bir dosya Bilge Adamlar okurları için hazırlanıyor…

Sayının Temmuz ayı içerisinde çıkması planlanıyor…

68. sayısıyla Yolcu dergisi karşınızda!

“Söz taşla buluştuğunda baltanı büyük kibrin boynuna as!"

Yoldakiler:
*ferhat kalender *yahya kurtkaya *ismail aykanat *ömer idris akdin *müştehir karakaya *e. erhun köse *ferhat dönmez *dursun ali sazkaya *mehmet kaya *mustafa atalay *bilal can *sulhi ceylan *abdussamet geçer *mehmet aycı *rıza kemal g. *faik öcal *hikmet kızıl *burak akarsu *eyyüp akyüz *ercan çiftçi *ahmet matar *habil yaşar *a. vahap dağkılıç *selçuk küpçük *adem dönmez *selami ay *banu özbek *ferhat özbadem *reyhan çarboğa *özgür puya *reşat beşar *semih bolat *baran aydın *feyzi baran *bünyamin doğruer *ömer çoban *hamza çelenk

MECMUANIN ORTA YERİ: AHMET USTA PROF. DR. NABİ AVCI’YI KONUŞTURDU:
“GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA OKULLAR, MİADINI DOLDURMUŞ KURUMLARDIR!”

“Fabrika düzeni sanayi devriminin getirdiği seri üretim, minimum maliyetle maximum ürün almayı amaçlayan fabrika mantığının eğitime uyarlanmasıdır. Ama artık biliyoruz ki dünya sanayi devrimi, fabrika düzeni yerini başka süreçlere bırakıyor. Yani artık sağıyla soluyla 19.yy. ortak zemini paylaştığı zemindir prodüktivizm, kalkınmacılık. Günümüzde artık yerini başka bakış açılarına başka dünyalara bırakmaya hazırlanıyor; ama yerleşik yapıları -öğretmenin kürsüsü gibi- aynı zamanda belli iktidar göstergelerini ima ediyorsa ve onları da içeriyorsa onlarla başa çıkmak ve onları çok kısa zamanda tasfiye etmek o kadar kolay değil.”

FERHAT KALENDER SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:

“Ergenlik ve olgunluk dönemini Batı’da yaşayan modernite; teknolojisine dayanarak kullandığı askeri yöntemlerle, hızlı bir sömürgeleştirme düzeni oluşturmaya başladığı istila dönemlerinde karşılaştığı Müslüman dünyada da hayret ve şaşkınlık oluşturdu. Ardından gelen büyük yenilgiler ve yıkım sonrası teslim alınmışlık duygusu, geleneksel olarak sürdürülen değerler sistemini alt üst etti. Dünyayı ‘bir gölgelenme anı’ olarak bilen Müslüman muhayyilenin gelecek tasavvuru, ahiret yurdu ile kaimdi. Dünyası elinden alınan Müslümanlar ahiretlerini de unutur hale geldiler. Yaşam kodlarını sürekli şekilde canlı tutan hakikat arayışı, çarpıldıkları modern gerçeklik karşısında zihnen ve kalben tahribe uğradı. Kendilerini var eden değerlerin ilahi olandan arındırılması ile ortaya çıkan sonuç yani gerçeklik, iman boyutunda kutsandı. Modernitenin ilerlemeci mantığına ram olabilmek için kendini geri ve arkaik olarak gören Müslüman dünya, ne pahasına olursa olsun önüne konan aydınlık çağı yakalama gayreti içerisine düştü. Batı kendini küçümseyen, aşağılık kompleksi içerisinde yüzyıllardır süregelen birikimlerini yük görüp kucağına oturmak isteyen bu topluluğu yeni bir ideoloji ile kutsadı: Modernistler!”

 Fundamenta’nın ilk sayısında neler var?

Edebiyat Kültür Sanat Dergisi Fundamenta’nın Mayıs – Haziran Sayısı çıktı.www.fundamentadergi.com adresinden PDF olarak indirebilirsiniz.

Fundamenta’nın ilk sayısının konuları

4 / ÇARPINTI YAPTI GÜNEŞ / Ahmed Musab / Şiir

5 / EYVAH… / Ayşe Büşra Erkeç / Şiir

6 / SESLİ YOKLAMA / Nurbanu Dönmez / Şiir

7 / ZEHİRAK / Sümeyye Sevim / Şiir

9 / Ducasse + Maldoror = Lautréamont / Ahmed Musab / Yazı

10 / SES VE YAZI / Betül İZGÖER / Hikaye

11 / ESTER’İN İNCİSİ / Elif ERDOĞAN / Hikaye

12 / BİR CAMIN TASVİRİ / Kübra MUTLU / Hikaye

13 / TANRIYI ARAMAYA GELDİM / Halit UYSAL / Hikaye

14 /  AHVAL-İ BEYAN / İlknur ŞAŞMA / Mektup

17 / HİKAYE MEVSİMİ / Neslihan HİSAR / Hikaye

19 / HERŞEYİ YENİ BAŞTAN ÖĞRENMEM GEREK / Betül İZGÖER / Yazı

22 / HÆVNEN / Gamze OKUMUŞ / Yazı

25 / NOİR DÉSİR – KARA TUTKU / Aişe Hümeyra / Yazı

26 / KÜLTÜR SANAT / Tanıtım

28 / JOSÉ SARAMAGO – KABİL / Songül SUBAŞI / Tanıtım

29 / TİPOGRAFİ / Ali Kaan SUBAŞI / İllüstrasyon
 

Poyraz dergisinin 20. sayısı yayınlandı!

İlk sayısının yayınlandığı Ağustos 2009 yılından itibaren şiire yakın duran Poyraz dergisi, hem basılı bir dergi olarak hem de bir e-dergi olarak yayınlanmaya devam ediyor. Ağustos 2009 tarihinden bu yana nisan 2012 tarihine kadar 20 sayısının yayınlandığı dergide toplam 184 yazarın 400 eseri yayınlandı. İşte derginin 20. Sayısında yer alan yazarlar ve yazıları….

Hüseyin Peker, Tastan El
Fatih Akça, Ben Susarım Lola Dillenir
Mustafa Bilgücü, Yedi Dakika
Orhan Karahan, Prova
Aydın Meriç, İstanbul Trafiği, Toroslar, Çilingir Sofrası
İlkay Coşkun, Göğrafya (Şiir)
Serkan Engin,  Her Şiirin Uyaksızı (Şiir)
Faik Öcal, Hoşçakal Isabel
Fatih Akça, Mathilada
Vildan Poyraz Coşkun,  Yarına Hasret
Aziz Şeker, Dürüst İnsan Don Quıjote’yi Yeniden Okumak
Gülçin Sahilli, Yaz-Gan
Asmin Singez, Ana Temas
Gülay Güzel, Ask Pisi Balıklarına Benzer
İbrahim Türkhan, Kış Fotoğrafı
Hasan Buldu, Simurg Efsanesi
Ayşe Büşra Erkeç, Ölümün Sıcaklığına

Dil ve Edebiyat Dergisi mayıs sayısı çıktı!

“Fetih, o devir Osmanlı şiirinde âdeta yaşanmamış derecede suskun geçilmiştir.”

Ömrünü Türk edebiyatına adamış İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Şentürk’e ait bu sözler, okurlarının karşısına “Fetih Dili”ni kapak ve dosya konusu yaparak çıkan Dil ve Edebiyat dergisinin Mayıs sayısında yayımlanan Osmanlı Şiirinde İstanbul’un Fethi adlı makalede dile getiriliyor.

Bugün sadece toplumumuzun duygu dünyasında geniş yer edinmekle kalmayıp dünya tarihi açısından da bir dönüm noktası olarak görülen İstanbul’un fethinin Osmanlı şiirinde yeterince işlenmemiş olmamasına dikkat çeken Şentürk, konuyu tarihî, edebî kaynakları çerçevesinde ele alıyor.

İstanbul’un Türkler tarafından fethi, tarihin akışını değiştirecek derecede büyük bir hadise olup böyle bir değişimin özellikle fetihten sonra İstanbul’a akın eden ilim adamları ve şairler arasında heyecan oluşturmaması, kabul edilebilecek bir durum değildir.” diyen Şentürk, “Türk ve dünya tarihinin dönüm noktalarından biri sayılabilecek ‘Fetih’, o devir Osmanlı şiirinde âdeta yaşanmamış derecede suskun geçilmiştir.” tespitini yapıyor.

Şentürk makalesinde ayrıca şöyle diyor: “Daha sonraki dönemde şairlerin sıradan bir ada yahut hisarın fethini dahi en heyecanlı ve detaylı ifadelerle aktaran mısralarına karşılık geriye dönüp de İstanbul’un fethiyle ilgili manzum ve mensur eserlere göz gezdirildiğinde, böylesine parlak bir hadisenin izlerinin son derece sönük kaldığı görülür.”

Prof. Dr. Atilla Şentürk, sadece sorgulamakla yetinmiyor elbette, kaynaklar çerçevesinde durumun edebî, tarihî, sosyolojik nedenlerini masaya yatırıyor.

Dil ve Edebiyat dergisi, bu sayısında Fetih Dili başlıklı dosyaya hayli hacimli bir yer ayırıyor. Prof. Dr. Kemal Yavuz Fatih Devrinde Türk Edebiyatı’nı yazarken, Prof. Dr. Kazım Yetiş de İstanbul’un Fethi ve İstanbul ile İlgili Türk Şiirinde Bir Gezinti başlıklı makalesinde okuyucuyu nostaljik bir gezintiye çıkarıyor. Dosyada yazıları yer alan diğer isimler Önder Bayır, Nevzat Bayhan, Üzeyir İlbak ve Mustafa Özçelik… Bayır, fethin tarihî yönünü ele alırken Bayhan fethin bir gönül dili geliştirdiğini belirtiyor. İlbak ise, fethin İslam medeniyetinde ne anlama geldiğini sorgulayarak güncel tartışmaların ötesine geçmemiz gerektiğine işaret ediyor ve hadiseye medeniyet perspektifinden bakmayı öneriyor: “İstanbul’un fethi dünyayı ve dünya medeniyetini yeni bir aşamaya sevk etmiş; imparatorluklar başkentine yeni bir medeniyet aşısı yaparak evrensel bir ruhun dirilişine öncülük etmiştir. İçine geldiği ve getirdiği farklılıkları ötekileştirmeden bütünleştirmiştir”. Hacimli fetih dosyasının içinde dikkatleri çeken bir diğer eser de önemli bir şiir… Nâzım Hikmet’e ait ve “Sekiz Yüz Elli Yedi” başlığını taşıyan bu şiir, ideolojik kimliğiyle tartışılan bir şairin İstanbul’un fethine tarih düşürmesi açısından özel bir önem taşıyor.

Dil ve Edebiyat dergisi her geçen gün içeriğini zenginleştirmeyi ve yeni isimlerle gücüne güç katmayı sürdürüyor. Dergide dikkat çeken bu isimlerden biri Ömer Lekesiz… Lekesiz, Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat şiirinde imgelerin nasıl geliştirildiğine yoğunlaşıyor: Hızırla Kırk Saat Şiirinde Kültürel İmgelerin İhyası ve İmhası başlıklı yazısı orijinal yaklaşımıyla önem arz ediyor. Dil ve Edebiyat dergisinde yer alan edebiyatımızın önemli bir diğer ismi Adnan Özer… Özer, Gustavo Adolfo Becquer’in İspanyolca aslından bir şiir çevirisiyle dergide yer alıyor.

Dil ve Edebiyat dergisinin Mayıs sayısında yer alan yazı ve şiirler bunlarla sınırlı değil elbette… Ancak hepsi de dergiyle buluşanların sahip olabilecekleri zenginlik olarak kalsın diyelim ve okurları Dil ve Edebiyat’ın yenilenen tasarımı ve daha beğeniyle takip edecekleri içeriğine davet edelim.

Mostar Dergisi’nin bu ayki sayısının konusu: Siyasetnameler

Mostar’ın Mayıs 2012 tarihli 87. sayısında, tarihsel süreçte birçok hükümdar için devlet yönetiminde önemli bir kılavuz olmuş siyasetnameler konu ediliyor.

Tarih boyunca hemen hemen tüm hükümdarlar, devlet yönetimde bilgi, beceri ve tecrübesine güvendikleri danışmanlar edinmişlerdir. Dilimizde âkil adamlar olarak da karşılık bulan bu danışmanların bir kısmı, görevlerini fiili olarak yerine getirmenin yanı sıra, devlet yönetiminde edindikleri birikim ve tecrübeleri yazarak kalıcı hâle getirmişler ve gelecek kuşakların istifadesine sunmuşlardır. Siyasetname olarak isimlendirilen bu yazılı eserler, zengin içerikleriyle tarihsel süreçte devlet yöneticilerine ve toplumlara yol göstermenin yanı sıra, bugünün devlet adamları ve toplumları için de rehber niteliğinde eserler olarak önemlerini koruyorlar. Buradan hareketle Mostar, bu ay ana dosya konusunu siyasetnamelere ayırıyor. “Âkil adamlardan hükümdarlara siyasetnameler” başlıklı dosya, Süleyman Özbek’in dosyaya ismini veren yazısıyla açılıyor. Tarihin, bir tekerrürler silsilesi olduğu ve tarihten gerekli derslerin çıkartılabilmesi adına devlet yöneticilerine hak-hukuk adına öğütler vermek amacıyla kaleme alınan birtakım metinlerin, siyasetname olgusunu ortaya çıkarttığının anlatıldığı yazıda, bu öğütlerden sadece yöneticilerin değil, insan-ı kâmil olmaya çabalayan insan-ı nakısın da alması gereken dersler olduğunun altı çiziliyor.

Dosyaya “İmam Gazali’den Sultan Melikşah’a” başlıklı yazısıyla katkıda bulunan Hüseyin Okur, İmam Gazali’nin Selçuklu Sultanı Melikşah için kaleme aldığı Nasihatil-mülûk isimli eserden yola çıkarak, siyasetname konusunu irdeliyor. Bir diğer dosya yazarı Mükerrem Mete, “Eşsiz bir siyasetname örneği olarak İmam Ali’nin mektubu” başlıklı yazısında, Hz. Ali’nin halifeliği döneminde Mısır’a vali olarak atadığı Malik bin Eşter’e hitaben yazdığı ve önemli bir siyasetname örneği olarak günümüze intikal eden mektubunu inceliyor. Bir başka dosya yazarı Kadir Canatan, “Siyasetname kültüründe Nizamü’l-mülk ve eseri” başlıklı yazısında, siyasetnamelerin en önemli örneklerinden biri kabul edilen Nizamü’l-mülk’ün Siyasetname’sini derin analizler eşliğinde okuyucuya sunuyor.Dosyanın söyleşi konuğu ise siyasetnameler hakkında yaptığı akademik çalışmalarla tanınan Yrd. Doç. Dr. H. Bahadır Türk. “Siyasetnameler bugünün yöneticilerine de çok şeyler söylüyor” başlığını taşıyan söyleşide, siyasetname olgusu, doğulu ve batılı örnekleriyle bir arada yorumlanıyor.

Mostar’ın ana dosya konusunun dışında gündem dosyası da dikkat çekiyor. Dünü, bugünü ve yarınıyla Afganistan’ın ele alındığı dosya, “Afganistan: Tünelin ucunda henüz ışık yok” başlığını taşıyor. Taha Kılınç, dosyaya ismini veren yazısında Afganistan’ın bugününü şekillendiren yakın tarihini kronolojik bir sıra ve çarpıcı yorumlar eşliğinde dikkate sunuyor. Bir diğer dosya yazarı Ali Şahin, “Nüfuz coğrafyamızın sınır karakolu: Afganistan” başlıklı yazısında, Afganistan’ın Türkiye açısından önemini derin analizler eşliğinde ele alıyor. Nur Özkan Erbay ise 2001 yılından bu yana ABD işgali altındaki Afganistan’da geride kalan 11 yıllık süreci irdelemekle birlikte, ülkenin pek de parlak olmayan geleceğine dair cevap bekleyen birçok soruya “Afganistan: ABD’nin 2. Vietnam’ı” başlıklı yazısında cevap arıyor.

Mostar’ın gündem ve ana dosya konularının dışında yer alan yazılar da hayli çarpıcı konular içeriyor. Derginin Türkiye bölümünde Alper Çeker’in “28 Şubat’ta İsrail parmağı”; Medya bölümünde Hakan Çopur’un “Yeni nesil kimin eseri olacak?”; Tarih bölümünde Ali Şükrü Çoruk’un “Osmanlı solculuğu ve İslam”; Düşünce bölümünde Yusuf Kaplan’ın “Ruhsuzlaşma ve barbarlaşmanın kaynağı: Dilsizleşme”; Celil Civan’ın “Tanpınar: Yeni bir modernlik arayışı” başlıklı yazılarının dışında, derginin Gündemden, Görsel Hafıza, Tarih, Düşünce, Edebiyat, Kitap ve Sinema bölümlerinde yer alan yazılar da zengin içeriğiyle okurun ilgisini bekliyor…

Ayraç eğitim dosyasıyla karşınızda: “Eğitim ama nasıl?”

Aylık kitap dergisi Ayraç, 31. sayısıyla (Mayıs 2012) karşınızda. “Eğitim ama nasıl” başlığıyla yayınlanan dergi, eğitim kitaplarını inceliyor.

Üç yıldır yayınlanan kitap tahlili ve eleştiri dergisi Ayraç, binlerce kitabı okurlarıyla buluşturmanın sevincini yaşıyor her ay.

Dergide kitap eleştirileri, tahlilleri, karşılaştırmalı analizler, incelemeler ve röportajlar yer alıyor. Ayrıca Kapanmış Dergiler Kıraathanesi bölümünde her ay kapanmış bir derginin genel yayın yönetmeniyle konuşuluyor, Çocuk Kitaplığı bölümüyle çocuk yayıncılığı, Kültür Sanat bölümüyle sanat ve edebiyat camiasından haberler sunuluyor.

Ayraç mayıs ayında okuyucularına şöyle sesleniyor:

Ayraç’ta hazırladığımız dosyaların, genelde bir kavramın felsefi/edebî ya da moda tabirle “düşünsel” yönlerini açığa çıkarma, en kötü ihtimalle işaret etme / yol gösterme biçiminde bir işlevselliğe sahip olması için çalışıyoruz. Elbette şu ana kadar bunu hakkıyla başardığımızı iddia etmeyeceğiz. Ama şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, ele aldığımız dosya konularının en azından farklı bakış açılarından da ele alınabileceğin, tartışılabileceğini söylemiş olduk. Ya da öyle söylediğimizi düşündük. Tıpkı şimdiki “eğitim” dosyasında olduğu gibi.

Türkiye’de bir süredir “eğitim” konusu, gündelik siyasetin cenderesinde tartışılıyor. Birçokları bu tartışmaların çok sığ bir biçimde ele alındığı uyarısında bulundu. Ancak siyasetin doğasını kabullenenler için bu, beklenendi. Eğitim dosyamızın katkıda bulunmak istediği alan, eğitim kavramının tarihselliği ve fenomonolojik boyutu. Yani, “eğitim ne zamandan beridir var?”, “ne zamandır böyle tanımlanıyor?”, “nasıl bir eğitim?” ve en temelde tabi ki “eğitim nedir?” sorularının peşinde koştuk biraz.

Devletin en büyük “eğitim veren” olduğu Türkiye’de, başta devletin “başöğretmenliğini” tartışmak gerekebilir. Ama daha çok üzerinde durulması gereken, eğitimin bir tür “paket program” olarak algılanmasına karşı çıkmak ve bunun usulünü, üslubunu, çerçevesini ve hatta içeriğinin bizzat kendisini tartışmaya başlamak. Eğitim, yalnızca “Talim ve Terbiye Kurulu”nun filtresinden geçenler olarak algılanmamalı. 20. yüzyılda çok iyi öğrendik ki, “eğitim” okulun dışında da var olan bir çeşit pratik. O yüzden belki de bu dosyada, eğitimi, “eğitim”le çarpıştırarak, eğitim algısıyla karşılaştırarak bir iz bulma çabasındayız…

Bu bağlamda geniş bir dosya hazırladık. Ortaçağda sistemleşmiş eğitim kurumlarından, eğitim-devlet ilişkisine, üniversitelerde okutulan felsefe derslerinden liselerdeki müfredat programında okutulan ders kitaplarının içeriğine, ilkokul kitaplarındaki resimlerin estetik açıdan değerlendirilmesinden, çocuk eğitiminde son yıllarda dikkatleri çeken ve yurt dışında okulları açılan Montessori eğitim metoduna kadar… Umarız bu sayımız, eğitime dair yapılacak çalışmalara dair, daha geniş açıdan bakış açıları sunar.

Temrin mayıs sayısında inziva ile karşımızda

Dört yıl önce Mayıs ayında ilk sayısıyla yayın hayatına adım atan ve okura merhaba diyen Temrin, o günden bugüne her ay düzeni olarak okuruna seslendi. Özel sayılarıyla, dosya konularıyla aranan bir dergi oldu. Emekleme ve yürüme dönemini geride bırakan Temrin, artık konuşuyor, derdini anlatıyor ve fikrini söylüyor. Her türlü dünya görüşüne saygı duyan ve edebiyatı referans alan derginin sesi okura daha gür ulaşıyor. Dört yaşını doldurup beş yaşından ay alan dergi, Mayıs sayısında « inziva » dosyası ile okurun karşısına çıkıyor. Az işlenen ama insanoğlunun bir şekilde ilgi alanına giren inzivanın felsefi, dini, ve edebi yönleriyle ele alınması, derginin bu sayısını kalıcı bir kaynak haline getiriyor. Her dönemde, her kesimden insanın ilgi alanına girebilecek böylesi bir konu, usta kalemlere yazdırıldı. Temrin her ayın ilk haftası bayilerdeki yerini alıyor ve abonelerine ulaşıyor.

Temrin yeni sayısında Vefa Taşdelen, Berat Demirci, Mehmet Sümer, Köksal Alver, Fatih Yavuz Çiçek, Betül Tarıman, Aziz Şeker, Hüseyin Akın, Hüseyin Alemdar, Osman Konuk, Sadık Yalsızuçanlar ve Nihan Kaya‘nın yazıları ve Adullah Eraslan, Mehmet Şamil Baş, Murat Saldıray, Ahmet Günbaş’ın şiirleriyle okuyucularına sesleniyor.

Genç dergisi: Ayasofya geleceğimizdir!

68. sayısıyla okuyucularıyla buluşan aylık gençlik dergisi Genç, ‘Ayasofya Geleceğimizdir’ kapak konusu ile karşımızda. Ayrıca 25 Kuruşa Cennet, İhtişamlı Bir Fetih ve Sanal Alem Şehadeti Mümkün mü? haberleri de kapaktan duyurulan haberler arasında.

İşte karşınızda Genç dergisinin mayıs ayı sayısı:

Rüyasını Kaybeden Hükümsüzdür

Bizim kendisi ile hayata uyandığımız bir rüyamız vardır. Gözümüz o rüya ile açıldı, yüzümüz o rüya ile ışıdı. Dünyayı ve herkesi o rüya ile tanıdık. Dünya ve herkes de bizi o rüya ile tanıdı. Bizi bilenler, rüyamızla bildiler. Rüyamızın olmadığı yerde bahse değer bir kıymetimiz olmadı. Aslında rüyamızın olmadığı yerde bahse değer bir kıymet de olmadı. Yoktu ki… Sonsuz mutluluğun sırrı sadece rüyamızda saklıyken bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Sadece sonsuzluğun değil şu anın ve hayatın şifreleri de rüyamızdaydı. O, ebedi mutluluğun haberini her yer ve zamana götürme aşkıydı. O, gücün değil adaletin hükümferma olduğu bir dünyaydı. O, merhamet siyasetini cümle düzenlerin ve doktrinlerin üstüne yükseltme mücadelesiydi. O, kalplerin fethi ile başlayan her fetih sonrası tekrar bir fethe susamak ve acıkmak sevdasıydı.

Biz rüyamızı çok sevdik, o yüzden her gördüğümüze rüyamızla dokunmak istedik. Her dokunduğumuz rüyamızla hayata uyansın diye… Ona aşinayı bize aşina bildik ki elhak öyledir: Bizi bilen rüyamızla bilmiştir. Biz hayata ve dünyaya rüyamızla yürüyünce, hayat ve dünya bizi rüyamızla aynı hizada resmetmiştir. O yüzden bize rüyamızla barışık hayatlar yakışır. Rüyamızın, bilemediğimiz bir zamanda gördüğümüz, işittiğimiz ve mest olduğumuz o hikâyesi, her halimizden yansımalıdır. Değil mi ki o hikâye cümle yaratılmışı sarıp sarmalar, geride bir tek kimse bırakmaz, biz de baktı mı öyle bakmalıyız. Herkese bizim rüyamızda bir yer bulunur, biz de herkese rüyamız kadar şefkatli yaklaşmalıyız. Rüyamız herkese yeter, biz de herkese yetebilecek bir engin gönle ermeliyiz. Rüyamız ufkumuzun tacıdır, hayatımız ise bizi o ufka ulaştırmaya çalışan bir aracı… Sorumluluğumuz aradaki mesafe kadar büyük, mutluluğumuz ise aradaki mesafe kadar kısadır.

Evet, bize rüyamızla barışık hayatlar yakışır. Tersi kendimizi inkâr olur; resim bozulur, düzen kaçar, şiraze yerinden kayar. Hâlbuki öyle olmamalıdır; rüyası olanlar, rüyalarına sahip çıkmalıdır. Dünyanın üzerimize üzerimize yürüyüşü bize rüyamızı unutturmamalıdır. Rüyasını unutanlar zamanın, şartların ve mevcudun dar çeperine sıkıştırılırlar. Onlar artık rüya göremeyecek kadar zamanlarının emrine girmişlerdir. Hâlbuki mesele, rüyasının peşinde zamanı esir alma meselesidir. Rüyasını unutan, rüyasını kaybetmekle cezalandırılır. Rüyasını kaybeden kendini kaybetmiş, kendine ziyan etmiştir; o artık, hükümsüzdür.

***

Mayıs Fetih ayı… Fetih denilince ilk akla gelmesi gereken Ayasofya’dır. Ayasofya öyle yüce bir mânâdır ki onu anlamak, geçmişimizi, hâlimizi ve geleceğimizi anlamakla eş değerdir. Ayasofya’yı bilen kendisini de, rüyasını da, uyanacağı güzel baharı da bilir. Kapak konumuzda Ayasofya’yı bu yüzden işliyoruz. “Ayasofya geleceğimizdir” başlığımızın yanına, ufukta gözüken güzel günlerin gayreti ve tez zamanda zuhuruna yönelik niyazlarımızı iliştiriyoruz.

***

Geçtiğimiz ay Ağrı, Patnos, Van ve Erzurum’daydık, bu ay ise Batman, Şırnak, Kütahya, Bursa ve Tavşanlı’dayız. Durmuyor, her gelen davete, her yükselen sese yetişmeye çalışıyoruz. Durduğumuz an düşeriz, bunu biliyoruz. Sükûneti ve sekineti devrana iskânda arıyoruz.

Bir TV programında GENÇ’i anlatırken şöyle bir ifade geçti: “Zamanımız hız ve haz zamanı; bu zamanda eksik olan sekinettir. Sükûnet olmadan sekinet olmaz. Teskin olmak isteyen sükûnetin sâkini olacak, başka çare yok…”

GENÇ, hız ve haz çağında sekinet ve sükûneti sağlayacak bir müsekkindir; almak, okumak ve yaymak her hal ve kârda iyidir; tavsiye etmeli, bilmeyene bildirmeli…

Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz. 

Ay Vakti’nin mayıs-haziran sayısında neler var?

Ay vakti dergisi 138. sayısıyla ve dopdolu içeriğiyle yine karşımızda. Uzun soluklu bir yayın periyodu izleyen dergi kalıcı yazılarıyla tam bir edebiyat arşivi niteliğinde.

Mescid-i Nebevi’nin Hattatlarından Ali Hüsrevoğlu ile bir söyleşinini yer aldığı dergide, ‘Bir İstanbul Yazarı: Sait Faik’ ve ‘Fetih 2012-Osmanlı Tarihinin Sinema ile İmtihanı’ başlıklı yazılarının yanısıra diğer konu başlıkları ve yazarları şöyle;

  Kafdağı / Şeref AKBABA /Deneme
  Cezada Elif Firarı / Naz FERNîBA /Öykü
  Kitaplarla Baharı Yaşamak – I / Recep GARİP
  Şehri Bekleyen Dağ / A.Vahap AKBAŞ /Şiir
  Görülmüyor Yıldızlar / Nurettin DURMAN /Şiir
  Hattat Ali Hüsrevoğlu İle Söyleşi / Asuman GÜZELCE /Söyleşi
  Sen Gel ve Çoğalt Bu Acıyı… / İsmail BİNGÖL
  Vakitsiz Savruluşlar Atlası / Mehmet BAŞ /Şiir
  Bir Yürüyüşü Taçlandıran Kitaplar / Necmettin EVCİ /İnceleme
  Yaşamak Öldürür Beni / Mehmet BAŞ /İnceleme
  Yed-i Beyza / Ebubekir KOÇAK /Öykü
  Özlemişim / Faik ÖCAL
  Virüslü Hayat / Duran ÇETİN /Öykü
  Hikaye Derler / Semra SARAÇ /Öykü
  Eğitim ve Düşünce / Necmi KILIÇ /Deneme
  Gecenin Birinde / Samet KARA /Öykü
  Sait Faik Sadece İstanbul’u Yazdı / Fahri TUNA /Deneme
  Hayat Fragmanı / Burhan BARAK /Öykü
  Tutanak – Erik Dalları – Mutlaka – İlkyaz Gelince – Nisan Bir / Rasim DEMİRTAŞ /Şiir
  İblisin Bastonu / Nurten CAN /Şiir
  Fetih 2012 – Osmanlı Tarihinin Sinema İle İmtihanı / Abdullah Ömer YAVUZ

Yedikıta: “Geçmişe dair hiçbir güzellik gözünüzden kaçmasın…”

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi bu ay, Sultan Abdülaziz Han’ı hal’ eden ve şehit ettiren devlet adamlarından intikam alan Çerkes Hasan’ı kapağa taşıyor. Osmanlı tarihinin etkili ve unutulmayan hadiselerinden olan bu vakıa en ince teferruatlarıyla anlatılıyor.

19. asır Avrupa’sında Fransız İhtilali’ni müteakip baş gösteren Milliyetçilik akımının Balkanlar’da derin tesirleri olmuştu. Irkî ve dinî anlamda farklı kimliklerin ortak hayat sahası olan Osmanlı’dan Yunanistan, sonra Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bulgaristan derken 1912’de Osmanlı’ya sadakatiyle ve şecaatiyle nam salan Arnavutluk merkezden kopacaktı. Arnavut Milletinin Haklarını Müdafaa Cemiyeti adına faaliyet gösteren beş on kişi Osmanlı aleyhine faaliyetler tertip ediyordu… Yedikıta, bu karışık dönemde Sultan İkinci Abdülhamid’in Arnavut halkına yayınladığı nutku sayfalarına taşıyor.

Yine Osmanlı Rumelisi’ni konu alan, Doç Dr. Hamit Pehlivanlı imzasını taşıyan “Mamur Manastır’dan Mahzun Manastır’a” makalesinde de Manastır’ın geçmişiyle bugünü kıyaslanıyor.

Prof. Dr. Mehmet Arslan’ın Osmanlı’nın Düğün Sandığı: Surnameler makalesinde Osmanlı’nın ihtişamının sergilendiği düğün, şenlik ve merasimler en ince ayrıntılarıyla gözler önüne seriliyor.
Yedikıta tarih ve kültür seyahatinde Elektrikle Aydınlanan İlk Şehir: Tarsus ve Yemen’in Alim Sultanları: Resuliler makaleleri de ilgi çekiyor.

Derginin bu sayısında Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethini anlatan, büyük boy İstanbul’un Fetih Planı posteri hediye ediliyor. Birbirinden orijinal makalelerin yayınlandığı Aylık Tarih ve Kültür Dergisi Yedikıta, seçkin bayii ve kitap evlerinde…

Haksöz dergisi mayıs sayısında 28 Şubat soruşturması ele alınıyor

Haksöz Dergisi, Mayıs 2012 tarihli 254. Sayısında 28 Şubat operasyonlarını kapağa taşıdı: “28 Şubat Hukuksuzluğunun Köküne İnilsin!”

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, 254. Sayısıyla okurlarının karşısına çıktı. Dergide bu ay 28 Şubat soruşturması, Suriye ve Kutlu Doğum gibi konular öne çıkmış.

“28 Şubatçılar Yine Sincan’dalar” başlıklı Gündem yazısında soruşturma sürecini yorumlayan Haksöz, 28 Şubatçıların yargılanamayacağını söyleyenlerin tezlerinin çöktüğüne dikkat çekiyor.

Haksöz, soruşturmanın tüm yönleriyle genişletilmesi gerektiğini ifade ederek 28 Şubat’ın Kemalizm demek olduğunu vurguluyor ve darbecilerle birlikte darbeci zihniyetle de tümüyle hesaplaşmaya çağırıyor.

Konu bağlamında Musa Üzer, 28 Şubat sürecinde çözülen, içine kapanan ya da direnişi bırakıp sivil toplumculuğu keşfeden cemaatlerin muhasebe ihtiyacına dikkat çekerken Bahadır Kurbanoğlu, dönemin medya manşetlerinden hareketle medya ile darbe ilişkisini gözler önüne seriyor.

SURİYE: İddialar ve Üstatlar

Suriye gündemini sıcak tutmaya devam eden dergide bu ay Rıdvan Kaya, konuyla ilgili öne çıkan tüm tartışmaları soru-cevap yöntemiyle değerlendiriyor. Suriye direnişi, muhalefeti, dış müdahale ve emperyalizm olgusu, Suriye halkının Esed yönetimine desteği, İran-Hizbullah’ın tutumu ve Filistin meselesiyle ilgili iddialara cevap veriyor.

Suriye özelinde Yılmaz Çakır’ın yazısı da dikkat çekici. Çakır, “Üstatlar, Abiler ve Tâbiler” başlıklı yazısında özellikle şiir ve edebiyat alanında “üstat” addedilen kişilerin siyasi analizlerindeki yanlışları ve bu analizlerin mürit edasıyla öne çıkartılmasındaki sorunları değerlendiriyor: “Kim demiş, başarılı edebiyatçılar, cins şairler, sanattan, şiirden anladıkları, bildikleri kadar siyasetten; iç ve dış politikadan, iktisattan, tarihten, felsefeden ya da ne bileyim psikolojiden de anlarlar ve anlatırlar diye?”

Basil Kudat’ın çeviri makalesi ise Suriye’de BM gözlemcilerini ve ateşkes ihlallerini konu alıyor. Dergide Adem Özköse’nin eşi Raziye Özköse ile de bir röportaj gerçekleştirilmiş.

Hamza Türkmen, Yemen’in siyasi tarihini ve diktatör Abdullah Ali Salih sonrası süreci değerlendiriyor. Barry Rubin’in yazısı ise Mısır devrimini ve yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir Siyonist gözünden aktarıyor.

Murat Koç, “Kutlu Doğum Haftası” vesilesiyle geçtiğimiz günlerde yapılan etkinliklerin mahiyetini irdelerken nasıl bir peygamber tasavvuruna sahip olmamız gerektiği noktasında analizlerde bulunuyor.
Mustafa Siel, son ayların çokça gündeme gelen bir konusunu, komplo teorilerini ayetler bağlamında ele alıyor.

Cengiz Duman, Hz. Süleyman ile karınca kıssasını masaya yatırarak konuya farklı yaklaşımlar getiriyor.

Kamil Yeşil’in Şura, Tevhid ve Hicret dergileri üzerinden 1970’li, 80’li yıllarda İslami düşüncedeki radikal tavrı gözler önüne seren araştırması da dikkat çekici.

Gülşen Demirkol Özer’in 28 Şubat soruşturmasıyla ilgili “İkna Olmadık” başlıklı denemesi, Mücahit Gökduman’ın Özgür Üniversiteli Buluşmaları notları, Mustafa Siel ve Bünyamin Doğruer’in şiirlerinin de yer aldığı dergide Uludere ve Filistinli esirler de unutulmamış.   

Moral Dünyası dergisi 98. sayısı çıktı!

Aylık kültürel aile dergisi Moral Dünyası dergisi mayıs ayı sayısında ‘Çağ Açıp Çağ Kapatan Fatihler Nasıl Yetişir?’ başlıklı haberini kapağa taşıyor. Çocukların  özünde saklı olan kabiliyetleri ortaya çıkarmada anne-babalar ne yapmalı sorusuna cevap aranan konularla anne babalara bu konuda yol göstermek amaçlanıyor.

Bu bağlamda Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren anne, babayı, hocalarını ve çevresinde bulunan insanları anlatıyor. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi  Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Osmanlı’da devlet adamı ve sanatçıları yetiştiren  sistem hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Uzman Pedagog Adem Güneş, çocukların içindeki cevherin keşfedilmesi için anne babalara çok önemli tavsiyelerde bulunuyor. Ayrıca derginin bu ayki sayısında Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yetiştiği aile ortamının incelemesi yer alıyor. Bütün bu konular ve daha da fazlası Moral Dünyası dergisinde. Keyifli okumalar…

on5yirmi5