İyi Şiirin Ölçütü Nasıl Halk Olur?

Edebiyat
“Şiir ve sözcükleri tanımak” konulu bir söyleşide Adnan Özer, Doğu ve Batı edebiyatı üzerine karşılaştırmalı olarak fikirlerini açıkladı. Doğuyu da Batıyı da bilmenin lüzumu ile ilgili şun...
EMOJİLE

“Şiir ve sözcükleri tanımak” konulu bir söyleşide Adnan Özer, Doğu ve Batı edebiyatı üzerine karşılaştırmalı olarak fikirlerini açıkladı. Doğuyu da Batıyı da bilmenin lüzumu ile ilgili şunları söyledi: “Heidegger ve Nithchze gibi edebiyatçıların üzerinde biraz uğraşmamız lazım. Onları bilmemiz kendi kaynağımıza daha düzgün bakmamıza katkı sağlayacaktır.”
 
Geçmişte yaptığı Küba gezisinden sonra bir takım şeyleri yeniden düşündüğünü ifade eden Adnan Bey bu konuda şöyle dedi: “Benim Küba’ya gittikten sonra ufkum açıldı. Kübalılar kendi vatanlarına çok bağlılar. Oysa Kübalı diye bir millet yok. Afrika’dan şuradan buradan gelmişler ama orayı benimsemişler. Nasıl bir yurt sevgisi var anlatamam… Ben de bu yurt sevgisi üzerinde bu geziden sonra daha fazla düşünmeye başladım. Benim için Orhan Koçak ‘Memleket şairi’ diye bir yazı yazdı. Çok sevindim ben buna… Ben memleket şairi olayım diye yazmıyordum aslında… Bu iltifat benim için büyük bir ödüldü. Memleket şairi olmak benim için memleketin bağını bahçesini övmek demek değil. Kuru kuruya memleket sevilmez. İçimizdeki biriken o ülkeydi, yani ideal memleketti asıl sevdiğimiz. ”
 
Bizde roman yok!
 
Şiir kadar denemeye de önem vermemiz gerektiğini söyleyen Adnan Özer Bey bunu çok önemsediğini ifade etti. Bunun üzerine konuşmaya sıkça katkı yapan Dil ve Edebiyat Derneği Başkan Yardımcısı Üzeyir İlbak Bey şöyle söyledi: “Bizde roman yoktur ama bizde bir menkıbe geleneği vardır. Aslında onun içinde denemeye konu olabilecek şeyler vardır. Aynı zamanda toplumu yönlendiren şeylerdir bunlar. Yani kıssadan hisse dediğimiz bir çeşit mesaj içerir. Bizim Batılı türlerde eserlerimiz çok yenidir. Tanzimat’a gideriz, o dönemde tek tük bu tür eserlere rastlarız. Onlar da deneme kabul edilebilir mi bilmiyorum…”
 
Adnan Özer, ilk şiir yazdığı dönemle ilgili olarak da şunları söyledi: “Ben bir usta çırak geleneğinden gelmedim. Şiir konusunda bir eğitim almadım. Nereden eğitim alacaktım ki İstanbul’a geldim, şiirlerim elimde dolaşıyordum. O zaman Cağaloğlu’ndaki dergilerde bir eğitim ortamı vardı. Haftanın belli günlerini ayırırlar, yetenekli buldukları gençlerle ilgilenirlerdi. Ben bu tür sohbetlere katıldım. İlk olarak orada dikkat çektim. Birçok yazarı seksenden sonra keşfettim.“
 
Şiir evde ve sokakta konuşulan dille olmalı
 
Adnan Özer konuşması boyunca birçok yerde şiirin evde ve sokakta konuşulan dille yazılması gerektiğini ifade etti. Bu konuda şöyle dedi: “O zamanlar bir de edebiyat muhitlerinde ‘bizden adam olmaz, yazar çıkmaz, şair olmaz’ gibi laflar vardı. Ama öyle değilmiş… Tanpınar bir yazısında Yahya Kemal’den ‘evde ve sokakta konuşulan Türkçeye dikkat çeken bir cümle aktarmıştı. Ben Tanpınar’ı okuyana kadar şiir dilinin bir üst dil olduğunu zannediyordum. Bize de Yahya Kemal’i halktan kopuk, ağdalı dilin büyük şairi diye öğretmişlerdi. Oysa hiç de öyle değilmiş. Şiir dili yazılı kültürden gelmiyor. Biz o zamanlar öyle bir zehaba kapılmıştık. Aslında şiir konuşma dilinden geliyor ancak şair tarafından dönüştürüldüğü için biz onu önce tanıyamıyoruz.”

Evde ve sokakta konuşulan dili kavramlaştırırsanız, yani başka disiplinlerin dilleri vardır, onları kullanarak siz şiir üretemezsiniz. İnsan zihni şöyle çalışıyor. Aslında biz sanatçı olarak doğuyoruz hepimiz. Sonradan mantıklı ol, kavramsal düşün falan filan derken sanattan uzaklaşıyoruz. Bebekler babası eve geldikleri zaman bir şeyler anlatırlar birtakım sesler çıkartarak. Çünkü insan hikâye anlatan bir varlıktır. Oluşturmuş kafasında bir takım şeyleri, aslında babasına o seslerle evde olanları anlatıyor. Bizim insan olarak böyle bir yeteneğimiz var. Sanatçı olmak aslında başlangıçtaki o yeteneği keşfetmektir. Bizim o başlangıca dönmemiz organik yollarla olmalı. Yani şiiri konuştuğumuz dilden çıkartırsak bir tarafa savrulur gideriz. Kibirli, bozuk ifadeler de böyle ortaya çıkar. Bu yüzden halkın evde konuştuğu dile döneceğiz, başka çare yok.”
 
İyi şiirin ölçütü halktır
 
Halkın şiirden anlayıp anlamadığı eskiden beri hep tartışılıp durur. Kimisi der ki iyi şiiri halk anlamak zorunda değildir. Kimisi de daha farklı düşünür. Adnan Özer de halkın iyi şiirden anladığını düşünenlerden. Sohbetin sonlarına doğru bu konuda da fikirlerini söyleyen Adnan Özer Bey fikirlerini şöyle ifade etti:  “Şiir iyi bir şiirse halk onu bir şekilde anlar.  Bir düşünürün; ‘Halkta edebiyatı anlayacak asgari deha mevcuttur’ diye bir sözü var. Bu söze ben bayılırım, güzel bir sözdür. Halk edebiyattan anlar anlamaz meselesine ben hep bu söz çerçevesinde bakmışımdır. Biz şair olarak bu dehaya sesleneceğiz. Ancak onu tespit etmek çok zordur. Onu bulduğunuzda zaten şair olursunuz.”
 
Şiir uzak sevgisidir
 
Adnan Özer’in bu edebiyat sohbetindeki benim en çok hoşuma giden cümleleri ise şu cümleler oldu: “Çileyi göze almadan sanatçı olunmuyor. Biz şair olarak uzaktaki bir zamanda, ne zaman ne şekilde açılacağını bilemediğimiz mektuplar yazıyoruz. Bu sözü doğrusu bir yayıncı olarak bir Alman filozoftan etkilenerek söyledim. Diyor ki: ‘Kitaplar uzaktaki bilinmeyen dostlara yazılmış kalın mektuplardır.’ Şiirimiz de romanımız da uzaklara yazılıyor aslında. Şiir için Nithchze ‘uzak sevgisi’ diyor. Yani biz ‘uzak sevgisi’ ile ancak sanata doğru gidebiliriz. Gereksiz empatilerden yani ‘yakın sevgisi’nden kurtularak gerçek sanata ulaşabiliriz. ‘Şu millet beni alkışlasın’ veya ‘şu kız beni sevsin’ diye şiir yazılıyorsa, yakın sevgisinden kastımız budur.”

Dünyabizim.com