İntihar Edebiyatın Neresinde?

Edebiyat
Röportaj: Bilal Can Nurullah Ulutaş Kimdir? 1973 Yılında Van’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Van’da tamamladıktan sonra 1993 yılında Malatya İnönü Üniversitesi, Türk Dili Edebiyatı ...
EMOJİLE

Röportaj: Bilal Can

Nurullah Ulutaş Kimdir?

1973 Yılında Van’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Van’da tamamladıktan sonra 1993 yılında Malatya İnönü Üniversitesi, Türk Dili Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı. Buradan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptı. 1997 yılında buradan mezun olup; aynı üniversitede yüksek lisans yapmaya başladı. 2000 yılında yüksek lisansı bitirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptı. 2001 yılında Bursa Fen Lisesi’ne geçti. Bu okulda öğretmenlik yaparken  Uludağ Üniversitesi’nde doktoraya başladı. 2007 yılında İntihar Olgusunun Türk Romanına Yansıması (1872 – 1960)  başlıklı teziyle doktorasını bitirdi. Hâlen Muş Alparslan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr., ünvanıyla çalışırken, Dekan Yardımcılığı görevini de sürdürmektedir. Şairin Adımlarım Eylül Yüklü  isimli kitabı yanında; Celal Sılay,  Asaf Halet Çelebi üzerine yapılmış biyografik çalışmaları da bulunmaktadır. Hâlen çeşitli dergi ve gazetelerde yazan şairin şiir ve yazıları, Dergah, Turkısh Studies, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Hazan, Kırağı, Kırklar, Taşra Edebiyat, Vivo, Tutku, Milliyet Sanat, Seyir, Beyaz Gemi …  gibi dergilerinde yayınlandı.

İntihar genel olarak edebiyat dalında çokça konuşulan, çokça tartışılan konulardan biri olmuştur. İntihar eden yazarlara farklı bir gözle bakılmış, ara ara da yüceltilmişlerdir. Sizin de İntihar Olgusunun Türk Romanına Yansıması isimli bir çalışmanız var.  İntihar – edebiyatın neresinde durur? İntihar eden yazarlar neden yüceltilir?

Albert Camus intiharı, “sanat yaratmak” olarak adlandırır. İntihar edenlerin bir kısmının edebiyatın / sanatın bir ucundan tutmaları veya edebiyatçı / sanatçıların çoğunun intihar etmeseler bile, intihara girişmeleri; en azından fikrî anlamda intiharı onaylamaları bizi intihar – edebiyat arasında bir bağıntı kurmaya itmiştir. Bu sebeple gerçek hayatla uyuşamayan sanatçıların zaman zaman eserlerinde bazen de gerçek hayatlarında intiharın kıyısında gezinmeleri olağan görülmelidir.  Sefa Kaplan,  “evet intihar haktır denemeyen alçaktır/ bilseler ne yorgunum bu ölüm bâzârında/ çekip gitmek erdemli – katlanmak zor geliyor/ üstelik bekleyen çok şair var mezarında” diyerek intiharı yüceltir ve her erdemli insanın bu eylemi denemesini ister. Ama ben “düşünmeli”  diyerek, daha hafif bir vurgu yapıyorum. Sanatçıların intiharı “felâketi sanata dönüştürme” eylemidir. Sanatçı / edebiyatçı topluma yön veren aydın kimliğini üzerinde taşıdığı için, onun intiharı toplum için önemli bir mesajdır. O, giderayak bıraktığı notlarda, hayatla niçin uyuşamadığını sorgulayan cevapsız sorular, hayata meydan okuyan satırlar bırakmıştır. İntihar eden her sanatçı arasında bir yakınlık olduğunu söyler Adem Eyüp Yılmaz: “İntihar eden bir çok sanatçı arasında soy kütüğü henüz çıkarılmamış bir intihar akrabalığı vardı. Sanki intihar tarihin arka sokaklarından akan aşkın bir bilinç haliydi ve soyunun devamı için en sağlıklı bedenleri seçiyordu. Farklı zaman ve mekanlarda yaşamış olsalar da tüm müntehir sanatçılar, kendilerine özgü iletim duyarlıklarıyla birbirlerinden intihar devşirmişlerdir.” Diyerek, bu eylemin soyağacını oluşturmuştur.

Eserinizi incelediğimizde Dünya intihar literatürünün Türkiye’deki etkisini gözler önüne seriyorsunuz? Türk edebiyatındaki intihar olgusu ne zaman başladı?

Aslında Modern edebiyat öncesi,  sözlü halk hikâyeleri ile Klasik edebiyatımızın manzum ve mensur hikâyelerinde açıkça olmasa bile dolaylı olarak intihar olgusuna rastlamaktayız. Yusuf u Züleyha,  Leyla ile Mecnun, Vamık ile Azra, Tahir ile Zühre, Ethem ve Hüma, Hüsrev ile Şirin gibi eserlerde bu duruma rastlıyoruz. İslâmî hassasiyetin de etkisiyle intihar sözcüğünü kullanmaktan çekinen bu dönem yazarları, intiharı ifade etmek üzere Yusuf u Züleyha adlı eserde olduğu gibi; “Yusuf’un ölümünü haber alan Züleyha, onun mezarı başında can verdi,” şeklinde bir yolu tercih ederler ya da Leyla ile Mecnun’da; Mecnun, Leyla’nın mezarının başında ölür. Hüsrev ile Şirin hikâyesinde de Ferhat’ın ölümünü haber alan Şirin, Ferhat’ın cesedinin başına giderek bir ah çektikten sonra oracıkta can verir.(Bazı rivayetlere göre kendini kayalardan atarak can verir.) Klasik Türk edebiyatının en önemli eserleri içerisinde yer alan Divan’larda intiharın dört şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bunlardan birincisi; şairin herhangi bir hadiseye telmih etmeden kendi kendini öldürmeyi hayal etmesi şeklindedir. Klasik Türk edebiyatı şairlerinin intihar için kullandıkları ikinci bir tabir vardır ki buna ‘hançere düşmek’ denir. Ahmet Talat Onay’dan öğrenildiğine göre “kama, bıçak, hançer gibi ucu sivri, keskin bir âleti kalb üstüne dayayıp hızla yere atılmağa ve bu sûretle hançer göğüsten girip arkadan çıkarak intihâr etmeğe vaktiyle “hançere düşmek” derlermiş.”

Edebiyatımızda intihar sözcüğünün gerçek anlamıyla ilk defa Tanzimat Dönemi’nde kullanıldığını görüyoruz. Fransız sosyolog Max Bonnafois  Hayat Mecmuası’nda  yayınlanan  “İntihar ve Cinnet” adlı makalesinde, 1924 – 1926  yılları arası intiharların dikkat çekecek kadar  arttığını söyleyerek önlemler alınması konusunda ilk ciddi makaleyi yayınlar.

Doğu Edebiyatına bakacak olursak İntihar olgusu çok sık karşılaşılan bir durum değildir. Türkiye’den örnekle gidecek olursak Sadullah Paşa, Beşir Fuad, İlhami Çiçek, Nilgün Marmara gibi isimlerle karşılaşıyoruz. Sizce intihar toplumsal bir etkiden dolayı mı gerçekleşiyor yoksa kişisel bir bunalımın mı ürünüdür?

İntihar, her anlamda bir sorundur. Bu olgunun felsefî, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutları vardır. Emile Durkheim aşırı sosyalleşmenin veya toplumdan uzaklaşmanın da intihara yol açtığını söyler. Yine insanın ruhsal çatışmaları, bunalımları, çıkmazları onu intihar eylemine yöneltir. Aşırı duygusal insanlar, özellikle şairler,  çok kırılgan olduklarından intihar eşiğinde gezinen kimselerdir.

Batı edebiyatına bakacak olursak intiharın özellikle yazarlar arasında daha çok olduğunu görebiliyoruz. Hemingway, Sylvia Plath, Virginia Woolf, Stefan Zweig ilk aklıma gelen isimler. Sizin çalışmanız daha çok Hüseyin Gürpınar’ın romanları üzerinden intihar olgusunu açıklıyor. Hüseyin Gürpınar’ın yoğun olarak ele aldığı intihar konusu bir tesadüf mü yoksa bilinçli bir çaba mı? Hüseyin Gürpınar romanlarındaki intihar olgusunu nasıl değerlendiriyor?

İntihar eyleminin Batı edebiyatında yoğun olarak kullanıldığı doğrudur. Özellikle Antik Yunan’dan başlayarak birçok yazar intihar olgusunu işlemiş veya bizzat intihar etmiştir. Sappho, Thomas Chatterton, Heınrıch Von Kleıst, Gerard De Nerval, Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Sergey Aleksandrovich Yesenin, Sadık Hidayet, Cesare Pavese, Vincent Van Gogh ,  Peyu Yavarov, Georg Trakl, Kurt Tucholsky ,  Walter Benjamin ,  Marina İvanovna Tsatayeva ,  Ernst Toller, Antonin Artaud, Jacques Rıgaut, Harold Hart Crane, Karin Maria Boye, Attila Jozsef, Arthur Koestler, Osamu Dazai, John Berryman, Primo Levi, Paul Celan, Stig Dagermn,   Anne Sexton, Penio Penef,  Jerzy Kosinski, Boris Harloff, Kurt Donald Cobain, William Cowper gibi isimleri saydığınız isimlere ekleyebiliriz.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanların bazılarında intihar olgusunu bilinçli olarak, özellikle gençleri bu eylemden caydırma amacıyla kullanır. O, roman kahramanlarını intiharın kıyısına sürüklerken yer yer okuyucuya intihar eyleminin ne denli olumsuz bir eylem olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmez. Müntehirlerin, intihar öncesi yaşadıkları psikolojik çöküntüleri ayrıntılı olmasa da okuyucuyla paylaşan Hüseyin Rahmi, bazı romanları (Ölüm Bir Kurtuluş Mudur?) nın kurgusunu intihar olgusu üzerine kurar.

Şıpsevdi eserinde yazar batılılaşma serüveninde bunalımlı bir hayata doğru sürüklenen insan tipolojisini sergilerken intiharın da batıdan ithal edilen bir eylem olduğunu, genel manada batıdan ithal edilen şeylerin doğu insanına uymadığı sonucu çıkar mı?

Hüseyin Rahmi, Şıpsevdi adlı eserde yanlış Batılılaşmanın sonuçlarını Mahir’in intiharı başta olmak üzere, iki ailenin ekonomik iflasıyla beraber, ahlaken yozlaşmalarıyla okuyucuya aktarır.  Romanın merkezi figürü, işlediği tüm hatalara rağmen mizahi tarzda tasvir edilen Meftun Bey’dir. O, ‘Batıya öykünen züppe tipi’nin en gelişmiş örneğidir. Meftun, modern zihniyeti benimseyerek aşk, namus, hırsızlık gibi konularda yeni fikirler besler ve menfaatine uyduğu için alafrangalığı yaymaya çalışır. O, Batılılaşayım derken ahlakça yozlaşır. Bu açıdan bakıldığında söylediğiniz doğru. Batı’dan ithal edilen kavramlar doğu insanına uymuyor.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 52 civarı romanı var. Bu romanların hangilerinde intihar olgusu yoğun bir biçimde ele alınıyor. Her romanında intihara değiniyor mu?

Hüseyin Rahmi’nin toplam 52 romanında, 16 karakterin intihar ettiğini, bir o kadarının da intiharı düşündüğünü, tavsiye ettiğini, intihar tehdidinde bulunduğunu veya intihara teşebbüs ettiğini görürüz. Bütün romanlarında intihar olgusunu işlemez. Özellikle;  İffet, Bir Muadele-i Sevda, Şıpsevdi,  Sevda Peşinde, Son Arzu,  Cehennemlik,  Ben Deli Miyim?, Billur Kalp, Tutuşmuş Gönüller,  Kesik Baş,  Ölüm Bir Kurtuluş Mudur?,  Dirilen İskelet,  Tebessüm-i Elem romanlarında intihar olgusuna yer verilir. İncelediğimiz romanlar 16 kahramanın intihar olgusuyla ilgisi olduğunu tespit ettik. Bu karakterler yaşadıkları çeşitli olayların ardından genellikle depresyona girerek, intiharı tek çözüm yolu olarak görürler. Özellikle genç kızların intiharlarında intihar sebebi olarak “Aşk” veya “Namus” duyguları ön plana çıkar. Hüseyin Rahmi’nin romanlarında intihar eden karakterlerin cinsiyetine baktığımızda bu karakterlerden 8’inin kadın; 6’sının ise erkek olduğunu görürüz.  5 karakter ateşli silahla, 5’i denize atlayarak intihar ederken 1’i zehir almak suretiyle, 1’i de kendini asmak suretiyle intihar eder. 

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Asıl ben, bana bu röportajı yapma fırsatı tanıdığınız için teşekkür eder, iyi yayınlar dilerim.

on5yirmi5.com