İçimizdeki Karanlık

Edebiyat
İnternet ortamında yayın hayatına devam eden “Ahenk” dergisinin son sayısında Atilla Gagavuz, Mevlana’nın Cuha karakterinden yola çıkarak “İçimizdeki karanlık’ı aşmanın y...
EMOJİLE

İnternet ortamında yayın hayatına devam eden “Ahenk” dergisinin son sayısında Atilla Gagavuz, Mevlana’nın Cuha karakterinden yola çıkarak “İçimizdeki karanlık’ı aşmanın yolların arıyor…

Mesnevi’nin ilginç karakterlerinden biri Cuha’dır. Bu kişi aptallığıyla ünlü bir hayal kahramanıdır. Cuha, bir gün bir çocuğu dinler. Çocuğun babası ölmüştür. Babasının tabutu başında şunları söylemektedir. 

“sen şimdi ne karanlık, ne dar, ne kötü bir yere gidiyorsun, gittiğin nasıl bir ev ki, içinde halı yok, hasır yok, damı yok, bacası yıkılmak üzere, içinde yemek pişmez” 

Çocuk hem bunları söylemekte hem ağlamaktadır. Buna şahit olan Cuha; babasına döner, “baba galiba bu cenaze bizim eve gidiyor” der. Dar, karanlık, kötü bir yer tarifi Cuha’ya kendi evini işaret etmektedir. 

Hikâye buradan insanın gönül evinin bazen mezara dönüştüğüne evrilir. Allah’ın güneşinin ışığı girmeyen nice gönül, tıpkı tarif edilen ev gibi, dar, karanlık, damsız, bacasız, çıkışsız bir harabeye dönüşür. Biz sözün burasında insanın en trajik macerasının izlerini sürmeye başlarız. 

Yaptığı Musa heykeline konuşsana diyerek çekicini fırlatan heykeltıraş, çizdiği resmin karşısına geçip kulağını kesen ressam, sözcüklerin sihirli dünyasına çektiği afyonun buğulu bulutları arasında ulaşmaya çalışan şair, bir iç savaşın bütün acısını ve hüznünü gitarın nağmelerinde yeniden yaşatan müzisyen bir bakıma kurtulamadığı gönül karanlığını dışa vurmaktadır. İç karanlığı gönül viraneliği modern insanda; anti depresanlarla bastırmaya çalıştığı ruh çöküntüsü, intiharı kurtuluş olarak gören çaresizin bileklerine bastırdığı jilet keskinliğinin hışırtısı şeklinde dışa vurur. Bazılarının cinsellikte, uyuşturucuda, farklı olmak adına girdiği her kılıkta, marka düşkünlüğünde, çılgınca tüketmekte, kariyer saplantısında aynı karanlığın dışarıya sızdığı görülür.  

Böyle gönüldense bir mezar daha iyi sana

Kendi kalbin bir kabirdir manzarası fena

Dirisin ey dirinin çocuğu, dirisin

Bu daracık mezarda nefessizsin

Vaktin Yusuf’u olmuşsun, çık o kuyudan

Sen gökyüzünde güneşsin göster yüzünü

Balığın karnındaki Yunus gibisin

Onun gibi seni de kurtarsın tespihin

Mısralarında Yusuf’un kuyusu, Yunus’u yutan balığın karnı o karanlık ve dar gönülle eşleştirilir. İçimizde taşımak zorunda olduğumuz karanlıktan kurtulmanın, gönlümüzün ışımasının çaresi önce karanlığın asıl sebebini keşfetmekten geçmektedir. İçimizdeki gönül karanlığının dış sebeplerle bir ilgisi yoktur. Ötelere ait olmakla buraya sıkışıp kalmış olmak arasındaki ince çizgidir içimizdeki karanlık. Ötelerle kurulacak irtibatla ışıyacak buraya saplanıp kalmakla kararacaktır. O karanlığa saplanıp kalmak sana yakışmaz, sen kendi gönlünü kendine mezar edersen, diri oluşuna ihanet etmiş olursun, denmektedir. 

Balığın karnında Yunus şöyle diyordu. “Ey kendisinden başka ilah olmayan âlemlerin Rabbi Allah’ım! Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben kendine zulmedenlerdenim”  Mevlana’nın Yunus’un tesbihi seni kurtaracak dizesindeki öğüt, kendi tercihiyle başına gelen musibet ve tercihten vazgeçiş kararlılığı için hatayı itirafla işe başlamaktır. 

Sonra?

Sonrası kendiliğinden gelir içimizdeki karanlıkla yaşamaktan kurtulma imkânı buluruz.