Haziran ayı dergileri dopdolu!

Edebiyat
Umran Dergisi Haziran Sayısı Çıktı! Türkiye uzun zamandır anayasa meselesini tartışıyor ve bu tartışmalar neticesinde artık yeni bir anayasa yapım sürecine girmiş bulunuyor. Her ne kadar 12 Eylül anay...
EMOJİLE

Umran Dergisi Haziran Sayısı Çıktı!

Türkiye uzun zamandır anayasa meselesini tartışıyor ve bu tartışmalar neticesinde artık yeni bir anayasa yapım sürecine girmiş bulunuyor. Her ne kadar 12 Eylül anayasası tartışılıyor gibi gözükse de bu bağlamda Umran dergisi Haziran sayısında, Türkiye’nin yakın tarihini de tartışmak anlamına gelen anayasa yapım sürecinin, günümüze kadarki hazırlanmış olan tüm anayasaların ortak özelliğinin tepeden inmeci, halktan kopuk ve Batı’cı oluşunu ortaya koyduğunu belirtiyor.
 
Geçmiş anayasaların tepeden inmeci/jakoben bir tavırla yapıldığının tek göstergesi bu değil. Bu anayasaların tamamı da masa başında ve yüzleri Batı’ya dönük aydınlar tarafından hazırlanmış metinlerdi. Türkiye aslında büyük ölçüde bir modernleşme toplumuydu. Yani Batı gibi kendi modernliğini bizatihi kendi toplumsal dinamikleriyle üretebilmiş bir toplum değildi. Batı modernliği, arkasındaki toplumsal aktörlerin, sınıfların iradeleriyle ortaya çıkan bir süreçti. Bizde ise modernleşme daha çok bir “batı gibi olma”, “modern gibi olma”ya dayanıyordu. Daha çok devletin bir ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştı, toplumun değil. Bu anlamda modernleşme bir anlamda devletin topluma biçim vermeye çalıştığı bir projeydi.

Dönemin elitleri “Her şeyin doğrusunu ben bilirim” düşüncesindeydiler. Sorun olan esas husus, tüm bildiklerini Batı’dan almaları ve bunları kendi ülkelerine ancak masa başı düzenleme yaparak uyarlamaya çalışmalarıydı. Halkına ve ülkesine yabancı olan bu aydınlar empati de kuramıyor, ülkenin ve halkın lehine-aleyhine olacak hususları masa başında kestiremiyorlardı. Bu açıdan bakıldığında anayasa tartışmalarının siyasetten kültüre, yargıdan asker siyaset ilişkilerine uzanan bir tarafı bulunuyor.

Yeni anayasa tartışmalarının içeriğinin ne kadar yeni olduğu üzerinde de durulması gerekir. Demokratik, özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu gibi ifadelerle anılan bir anayasanın ütopyacılarda bile rastlanamayacak derecede büyük bir hayal olduğu söylenmeli. Zira tarihin sonu gelmediği gibi ideolojiler de bitmemiştir. Temelde liberalizmin hâkimiyeti düşüncesine dayandığı kanaatinde olduğum; “Demokratik, özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu bir anayasa” söylemi son kertede liberalizmin hâkimiyetinden başka bir amaca hizmet etmez. Zira demokrasi de özgürlükçülük de çoğulculuk ve katılımcılık da içleri boş hayallerle doldurulmuş, pratiği tarihin hiçbir döneminde yaşanmamış, sahnede küresel kapitalizmin Truva atları olarak rol almış soyut kurgulardan ibarettir.

Bu bağlamda anayasa tartışmalarını derinleştirerek sürdürmek gerektiğini belirterek Umran dergisi,  Burhanettin Can, Sıbğatullah Kaya, Hüseyin Hatemi, Osman Can, Reşat Petek, Besim Dellaloğlu, Macit Kenanoğlu, Kaya Kartal ve Ömer Faruk Karagüzel’in yazılarına ve görüşlerine yer veriyor. Öner Buçukcu, Dilaver Demirağ Türkiye ve dünya gündemini yorumluyorlar. Metin Önal Mengüşoğlu, Necip Fazıl biyografisini hatıraları üzerinden yazmaya devam ediyor.

Değirmen Dergisi ‘Yüzyılın Dergileri’ özel sayısı çıktı!

Değirmen dergisi Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılda düşünce ve edebiyat merkezli olarak önemli roller üstlenmiş dergileri ‘Yüzyılın Dergileri’ özel sayısıyla ele alıyor. 1900-2000 yılları arasında 49 fikir, sanat ve edebiyat dergisi farklı yazarlar tarafından değerlendirildi.

Rüstem BUDAK yönetiminde Sakarya’da yayınlanan Değirmen dergisi, iki ayda bir yayınlanmasına rağmen özel sayısında üç sayı birleşik olarak çıktı.

‘Yüzyılın Dergileri’ özel sayısında yer alan dergiler şu şekilde: "Sırat-ı Mustakim-"Sebilürreşad", "Genç Kalemler", "Servet-i Fünun", "Kadro", "Orhun", "Ağaç", "Güneş", "Varlık", "Akbaba-Çınaraltı", "Mavi", "Hareket", "Dergâh"," Büyük Doğu", "Diriliş", "Papirüs", "Halkın Dostları", "Yansıma", "Pınar", "Töre", "Türk Edebiyatı, Kubbealtı, "Adımlar"," Birikim", "Mavera", "Zafer", "İktibas", "Diyojen-Gırgır", "Edebiyat", "Sızıntı", "Sombahar", "İkindiyazıları", "Nokta", "Aktüel", "Çete", "Yedi İklim"," Haksöz"," A’raf", "Yeryüzü", "Türkiye Günlüğü", "Değişim"," Son Duvar", "Edebiyat Ortam"ı, "Kökler", "İslâmiyât", "Hece", "Doğu Batı."

Alanında bir ilk olan sayı Türkiye’nin edebiyat ve düşünce tarihinin son yüzyılına ışık tutan Değirmen, büyük boy ebadında ve 440 sayfa olarak yayınlandı ve seçkin kitabevlerinde satışa sonuldu. 15 TL’den satışa sunulan dergi abonelik yoluyla da temin edilebilir.

Değirmen, özel sayısında okuyucularına şöyle sesleniyor;

 

Hayal Bilgisi Soruyor: Modern Zamanlarda Aşk Mümkün Müdür?

 
Van Erciş’te yayın hayatına Mart 2011’den beri devam etmekte olan Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi’nin 8. sayısı çıktı!
 
Hayal Bilgisi, 8. sayısında AŞK konusunu ele alıyor. Soru şu: Modern zamanlarda aşk mümkün müdür?
 
Bu soru etrafında yazılan onlarca şiir ile, Hayal Bilgisi bu sayısında bir aşk şiirleri antolojisine dönüşmüş.
 
Aşkın nedenine ve nasılına dair modern zaman yorumları gizlenmiş şiirlere. Şairler, kişisel duygu birikimlerince ‘en’ diye tabir ettikleri noktaları, öylesine özenli bir üslup ile okura ulaştırmaya çalışmışlar.
 
E-dergi olarak internet üzerinden de bütün içeriğine ulaşılabilecek dergi, 1000 adet basılıyor ve ücretsiz olarak edebiyatseverlerle paylaşılıyor. 
 
Erciş’te İngilizce Öğretmeni olan Cihat Albayrak ve eşi Ayşe Ünsal Albayrak tarafından hazırlanan dergi, Türkiye’nin dört bir yanına ve Avrupa ülkelerine gönderiliyor. Hayal Bilgisi, yeni sayısında şu isimlere yer veriyor:
 
Leyla Arsal, Ahmet Bozkurt, Arzu Eşbah, Atilla Yaşrin, Hatice Çay, Yusuf Bal, Mavi Tuğba Ateş, Mehmet Türkmen, Müştehir Karakaya, Hakan Kartal, Rasim Demirtaş, Selami Ay, Selma Ülger, Umut Aydın, İlknur Karanfil, Yelda Karataş, Mustafa Gökhan Tosun, Emre Gürkan Kanmaz, Çağlar Biber, Lütfi Bergen, Necip Tosun, Nurdal Durmuş, Mürsel Ferhat Sağlam, İlker Nuri Öztürk, Almıla Erdem, Hatice Çay, Gülşen Çağan, Mehdi Akan, Müzeyyen Çelik, Hakan Bilge, Esra Pak, Ayşe Ünsal, Cihat Albayrak.
 
İnternet üzerinden okumak için: http://issuu.com/cihatalbayrak/docs/hayal-bilgisi

Temrin 50. sayısıyla okurunu selamlıyor

Haziran’ın « merhaba » demesiyle birlikte Temrin de 50. sayısıyla okurunu selamlıyor. Bu sayısında öykü ve şiire ağırlık veren dergi, bunların yanı sıra dikkatle okunmayı bekleyen nitelikli inceleme yazılarını sizlerin ilgisine sunuyor.

Temrin Edebiyat Dergisi, dergiye gelen yazı ve şiirleri ince ince değerlendiren yayın kurulu ve gönderilen tüm ürünlerin sahiplerine olumlu ya da olumsuz cevapla geri dönmeyi kendine düstur edinmiş sistemiyle ; eş-dost çalışmalarını hatır-gönül sebebiyle yayınlamaktan helâk olmuş dergilerden kendini ayırıyor. Kapağa ana spot olarak taşınmış olan Sezgin Selvi imzalı « Kemal Tahir’in Romanlarında Eşkıyalık Olgusu ve Anadolu Eşkıyalığı » isimli yazı dikkatle okunmayı hak ediyor. Haziran ayının şiirdeki hazin yerine istinaden, Fatih Yavuz Çiçek’in kaleme almış olduğu « Haziran’da Ölmek Zor » başlıklı yazı da arşivlere alınacak bir nitelik taşıyor. Bunların yanı sıra Mehmet Şamil Baş ve Ahmet Turan Alkan ile yapılmış iki ayrı söyleşi, sayıya zenginlik katan unsurlardan. 50. sayıya katkıda bulunan diğer isimler şöyle :

Şiirleriyle : Leyla Mihrinaz Engin, Murat Özel, Özkan Dursun, Seyit Pelitli, Sümeyye Şeker, Tugay Kaban.

Yazılarıyla : Fatih Yavuz Çiçek, Halil İbrahim Polat, Hasan Parlak, Ilgaz Aras, Kemal Çelik, Leyla Karaca, Saliha Malhun, Semiha Kavak, Sevgi Korkusuz, Sezgin Selvi, Şeniz Bayır, Şeref Yılmaz

Derginin sabit bölümleri olan « Seyr-i Fuad », « Künye » ve « Devran » da yine okurun beğenisine sunuluyor. Devran’ı Nergihan Yeşilyurt, Seyr-i Fuad’ı ise bu sayıda Hakan Bilge hazırladı.

Temrin bir yandan usta kalemleri sayfalarında ağırlamayı devam ettirirken, öte yandan genç kalemlere yer vermeyi ve edebiyat namına yapılan her iyi hareketi desteklemeyi sürdürüyor. Kapak çizimlerini Alperen Köseoğlu’nun yaptığı Temrin, her ayın ilk haftası bayilerdeki yerini alıyor ve abonelerine ulaşıyor.

“Muhafazakâr Sanat Neyi Koruyor”

Dil ve Edebiyat dergisi Haziran sayısı sarsmaya ve sorgulamaya devam ediyor…
Dil ve Edebiyat dergisi son sayısında yine okuyucularını düşündürmeye, sorularıyla zihin açmaya devam ediyor ve Haziran sayında Muhafazakâr Sanat Neyi Koruyor şeklinde yöneltiyor sorusunu.

Dil ve Edebiyat dergisi ülkemizin son dönemdeki en çetin kültür sanat tartışmalarından birini ele alıyor 42. sayısında. Dergide farklı “Muhafazakârlık” tanımları dile getirildikten sonra tartışmanın boyutları irdeleniyor ve bu kapsamda birçok ismin görüşüne başvuruluyor. Muhafazakâr Sanat tartışmaları çerçevesinde dergide yer alan isimler şöyle: Mustafa Miyasoğlu, Ahmet Turan Alkan, Salih Memecan, Cihan Aktaş, Nevzat Bayhan. “Sanat, Kimlik, Estetik ve Ahlak” başlıklı yazısıyla konuyu ele alan Dil ve Edebiyat dergisi Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak ise “hiçbir ahlaki endişe taşımaksızın ortaya konulacak sanatın amacı ne olacak” diyor. “Muhafazakâr sanat” kavramını “inanç”, “değerler”, “gelenek” ve “güzellik” ekseninde tartışan İlbak; “sanatın sosyalist sanat, kapitalist sanat, muhafazakâr sanat, ateist sanat, dinî sanat, Yahudi sanatı, Hristiyan sanatı, İslam sanatı, Budizm sanatı vs. şeklinde tanımlanmaması gerektiğini” vurguluyor. İlbak yazısında: “‘Muhafazakâr Sanat mı?’ Prof. Mustafa İsen’in ‘hafeza’ kökünden türetildiği anlamıyla bu kavramı kullanmadığı kanaatindeyim. Bu kavramı ‘sınırları belirlenmiş, ahlaki telakkilerde karşılığı olan, mensubu olduğumuz kültür ve medeniyete hakaret etmeyi sanat diye sunmayan’ anlamında kullandığını; insaf ve izan sahibi vicdanlı entelektüellerin de bu çerçevede anladığına şahit olduk. Zorlama bir algıyla meseleyi ‘sansür’ ölçüsüne kadar taşıyan ve zorlama bir yazımla ‘belediyede temizlik işlerinde çalışan işçiyi, tiyatro edebî kurulu üyeliğine atayıp’ bu modelleme üzerinden muhafazakâr ve mütedeyyin insanlara hakaret etmeyi ‘sanat’ diye yutturma çabasındaki büyük sanat adamı(!) algısı üzerinden sorun tartışıldığı sürece mesele anlaşılamayacaktır.” diyerek bakış açısını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Dil ve Edebiyat’ta beğeniyle okuyacağınız Ressam Bünyamin Kara ile yapılmış söyleşi “Sinema Resmin Devamıdır” başlığıyla sunulurken; Erol Yılmaz’ın Prof. Dr. Kemal Sayar için kaleme aldığı Mektup ve Meryem Meriç’in On adlı hikâyesi de dergideki yerlerini alıyor.

Mostar dergisi bu ay yeni medya konusunu masaya yatırıyor

Aylık olarak yayınlanan kültür ve aktüalite dergisi Mostar haziran ayı sayısında yeni medya konusunu ele alıyor. ‘Yeni medya: Geleneksel medyanın sonu mu’ başlığıyla kapağa taşınan haberde Hakan Çopur, ‘dijitalizasyon’ olarak kavramsallaştırılan bu süreci anlamaya yönelik olarak ipuçları sunuyor. Nur Özkan Erbay, Yeni medyaların toplumsal hareketlerdeki rolü: “Wall Street protestoları ve Arap baharı” başlıklı haberinde toplumsal dönüşüm sürecinde sosyal medyanın etkisini masaya yatırıyor. Yine medya konusuyla ilintili olarak Yusuf Kaplan, ‘ Sosyal medya: Ayartıcı teknoloji tanrısı ve ontolojik şiddet/i’ başlıklı yazısında gerçek dünya ile sanal dünya arasındaki farklılıkların çocuklar üzerinde şizofrenik etkisine dikkat çekiyor. Ayrıca Prof. Dr. Nabi Avcı ile Sadık Şanlı’nın yaptığı söyleşi de söylemeden geçemeyeceğiz. ‘Enformasyonda bilgiyi, bilgide hikmeti kaybettik’ başlıklı söyleşi da mutlaka okunmalı. Bütün bunlar ve daha da fazlası Mostar dergisinin haziran ayı sayısında… Keyifli okumalar dileriz.

Genç dergisi haziran sayısıyla karşımızda!

Genç Dergisi haziran ayı sayısıyla yine karşımızda. Bu ay HAK’tan seçmeli yaz programı haberini kapağına taşıyan dergi, belgesel çekimi için Suriye’ye giden ve 69 gün haber alınamayan ama en sonunda ülkelerine kavuşan gazeteci Adem Özköse ile yapılmış bir röportajı da okuyucularına sunuyor. Suriye’de zindanda kaldığı süre boyunca hafızlığını yenilediğini söyleyen Özköse, orada neler yaşadıklarını anlatıyor. Yaz dönemi tatil rehberi, öğrencilere sınav tüyoları gibi haberlerin yanı sıra Merve Kavakçı ile yapılmış bir röportaj da bu ayki dergi yer alıyor. Ayrıca M. Lütfi Arslan’ın Bir Asr-ı Saadet Modeli: Hak-Genç başlıklı haberi de kapağa taşınan haberlerden bir tanesi. Genç dergisi bu ay yine dopdolu ve anlatılacak daha pek çok şey var. Ama biz şimdi sözü editöre bırakalım ve bakalım Genç dergisi bu ay okuyucularına nasıl sesleniyor…

Seyr Haline Park Ettik
Hayatını dava denen o aziz kelime ile bezemiş bir ağabey anlattı: Nepalli bir genç hidayetle şereflenmiş. Gözü gönlü ışımış tabii o zaman. Sadrı açılmış, yerinde duramaz olmuş. Hidayet öyledir zaten, girdiği zihni ve kalbi genişletir de genişletir. “Bir şey yapayım, hakkımdaki muradı gerçekleştireyim” dedirtir. Nepalli gencin ilk gördüğü kendi dilinde bir Kur’an mealinin eksikliği olmuş. Aramış, taramış, kimle, nasıl yapabiliriz diye bir müddet uğraşmış. Baktı ki kimseden yardım alamıyor, oturduğu evi satarak Kur’an’ı kendi diline tercüme ettirip, bastırmış. Bunu anlatan ağabey, “sahabe zamanını görmek isteyen Nepal’e gitsin” diye yorum yapıyordu gencin fedakârlığını sahabeninkilere benzeterek…

Hepimiz bir zamanda yaşıyoruz. Zamanımızın bir rengi var, çünkü her gün yudum yudum tükettiğimiz hayatımızla ona rengini biz veriyoruz. O renk ancak gönlümüzün rengi kadar saftır. O rengin üzerine her gün is yağıyor. Berrak ve duru kalamıyoruz. Rengimiz soluyor, bulanıklaşıyor, kararıyor. Parlak ve aydınlık kalmanın yolu günümüze düşmüş bir sahabeyi andıran o Nepalli gencin tavrındadır. O tavır Allah için yola düştükten sonra azmetmektir. Durmamak, sürekli hareket halinde olmak, engel tanımamak, fedakârlıktır. Tıpkı sahabiler gibi… Heyecanın ve gayretin kaynağı o aziz insanlar hiç yerlerinde durmadılar. Sürekli bir işten diğerine seğirttiler. O yüzden solmaya, pörsümeye fırsatları olmadı. Sürekli taze kaldılar, çünkü her an bir iş ve oluşta olan Rabbimizin rızasını ve sürekli hareket halindeki varlığın mânâsını anlamışlardı. Varlık da varlığın Sahibi de sürekli hareket halinde. Bu muhteşem ve sürekli oluşun içinde yer almak isteyen seyr haline uyum sağlayacak. Bir yerde durmak yok, illa durmak isteyen, seyr halinde durmalı, yeni ve taze kalmanın, hayattaki muradı bulmanın başka çaresi yok çünkü.

***

Yaz tatili geldi çattı. Tatilin bir dinlenme boyutu olduğu açık, ama yenilenme, saklı potansiyelimizi keşfetme ve ertelediklerimizi yerine getirme anlamı daha önde olmalı. Psikolog yazarımız Mehmet Dinç’in bu sayıda yaptığı güzel tespit tam meramımızı anlatıyor aslında: Yaz tatili değil tadili olmalı. Bizim tatilimiz olmaz mı? Olur tabii ki ama ataletimiz olmaz. Ataletten sakınmanın yolu tadilat planı yapmaktan geçiyor. Dosya konumuzun bu anlamda yardımcı olacağını ümit ediyoruz.

***

Mayıs tam bir sefer ayı oldu. Ağrı, Patnos, Erzurum, Kütahya, Bursa, Batman, Şırnak, İzmir, Tavşanlı ve Karabük GENÇ programları ile heyecan tazeledi. Biz de tazelendik tabii bu arada. Dostlara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Varolsunlar, gönüllerini açtılar. Haziran’da ise Uluslararası GENÇ Derneğimiz vasıtası ile Afrika’ya gidecek GENÇ Gönüllülerin tatlı telaşı saracak hepimizi. Taze heyecanları ile kara kıtanın yoluna düşecekler kardeşlerimiz. Bu arada derneğimiz ülkemizdeki misafir öğrencilerle ilgili önemli görevler üstlenecek bir noktaya geldi. Ümit ve dua ediyoruz: “Dünya Bizi Bekliyor” muhtevasında bir hizmet ufku ellerimizi hiç bırakmasın.

Yeni sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.

 
Ayraç 32: Azınlık Hakları, Azınlığın Hakları mı?

Ayraç dergisi 32.sayısında ‘Azınlık Hakları’nı inceleyen bir dosya hazırlamış. Azınlık haklarının tarihsel süreç itibariyle nasıl ortaya çıktığından dünya siyasetinde gelinen sürece, Türkiye özelinden tüm dünyada yaşanılan azınlık sorunlarına farklı kitapları analiz ederek, farklı bakış açılarını da dile getirerek bu dosya hazırlanmış. Ayraç azınlık hakları ile hazırladığı bu dosyanın önemini şu sözlerle özetliyor:

"Ülkemizde azınlıkların hak talepleri gündemde her zaman önemli yer bulmuş ve dile getirildiğinde her zaman farklı bakış açılarıyla tartışılmıştır. Günümüzdeki hak taleplerini anlamak ve doğru yorumlamak için azınlıkların ve azınlık haklarının tarihsel gelişimini anlamak son derece önemli.

Tarihsel süreçten kastın, elbette azınlık sorunlarıyla alakalı yaşanılan sorunlar değil, bu sorunlar karşısında ne gibi çözümlerle azınlıkların halkla bütünleştiği analizleridir. Eğer azınlık haklarının tarihsel gelişimi doğru okunursa, azınlık kavramının nasıl oluştuğu ve Tanzimat ile Lozan Anlaşması arasındaki zaman diliminde Türkiye’de azınlık haklarının gelişiminin nasıl bir seyir izlediği hususu açıklığa kavuşturulacaktır."

3. yılına daha güçlü ve emin adımlarla ilerleyen Ayraç yaz süresinde geniş çerçeveli dosya haberlerden ziyade yazın daha rahat okunacak belirli konseptlerde ama daha küçük dosyalarla okuyucularıyla buluşmaya devam edecek.

Yedikıta: Hicaz’da Osmanlı İzleri

 Yedikıta 46.sayısını yayınladığı haziran ayında Doç. Dr. Süheyl Sapan’ın kaleminden mukaddes topraklarda Osmanlı’nın tesis ettiği müessese ve hizmetleri kapağa taşımış. Doç. Dr. Sapan ‘Hicaz’da Osmanlı İzleri’ başlıklı yazısında asırlarca Hicaz coğrafyasına büyük hizmetler götüren Osmanlı Devleti’nin unutulmayan izlerini gözler önüne seriyor.

Menba sularının en iyisi Çamlıca suyundan, bekledikçe lezzeti artan Karakulak suyuna İstanbul’un meşhur içme suları yazısı Kasım Hızlı’nın kaleminden okuyucularıyla buluşuyor. Doç. Dr. Salim Aydüz de Osmanlı ilim müesseselerinin kurucularından Ali Kuşçu’nun Semerkand’dan Tebriz’e ulaşan hayat hikâyesini anlatıyor.

İngiliz-Fransız gemilerini batıran kahraman Osmanlı Zabiti Mustafa Ertuğrul ve faaliyetleri üzerine ilk defa ortaya çıkan vesikalar ve Kanuni Sultan Süleyman’ın “Budin Gözcüsü” dediği Rumeli’nin manevi bekçilerinden Gülbaba’nın türbesinin 450 yıllık tarihi bu ay okuyacağınız diğer haberler arasında.

Ayrıca Yedikıta haziran ayı sayısıyla birlikte İslam Bilim ve Teknolojisi serisinin dördüncüsü, Cezerî kitapçığını da hediye ediyor.

Yaz tatilinde çocuk eğitim nasıl olmalı?

Moral Dünyası dergisi okulların kapanıp çocukların yaz tatiline girdiği bu aylarda yaz tatilinde çocuk eğitiminin nasıl olması gerektiğini ele alıyor. Aylık kültürel aile dergisi Moral Dünyası dergisinin bu ay kapağına taşıdığı konular ise şöyle: Uzman Pedagog Adem Güneş, “Tatil, sosyal hayatı öğrenme sürecidir”, Çocuk Terapisti Berrin Göncü Işıkoğlu “Yaz tatilini güzelleştiren faaliyetler”, Mehtap Kayaoğlu, “ ‘Eyvah tatil geldi’ dememek için…” ve İmam İbrahim Tunç, “Yaz Kur’an kurslarında başarının formülü”

Ayrıca bu haberlerin haricinde gezi dosyasında Halit Ömer Camcı’nın yazı ve fotoğraflarıyla Somali’deki insanların dramına tanık olacaksınız. Röportaj dosyasında ise, Yrd. Doç. Dr. Emre Dorman ile ateizm ve İslami yaşam ve Dr. Şakir Gözütok ile Sufi pedagojisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirilmiş. Araştırma dosyası olarak da kanser konusu ele alınmış ve kalp sağlığımızı korumak için öneriler sıralanmış.

Edebiyat Ufku dergisinde bu ay neler var?

www.edebiyatufku.com adresinden yayın yapan Edebiyat, Kültür, Sanat ve Eğitim İnternet Sitesi Dergisi Edebiyat Ufku dergisinin haziran ayında yayınlanan 39. Sayısında yer alan konu ve yazarlar şöyle:

1. EDİTÖR –  Mustafa ŞAHİN
2. Prof. Dr. İsmet EMRE – Makale – FEFKON ve Kararları
3. Mehmet Nuri PARMAKSIZ – Tahlil – Şevki DİNÇAL’ın “Ben Seni İki Kişilik
       Sevdim” İsimli Şiirinin Tahlili
4. Hüzeyme Yeşim KOÇAK – Deneme  –  “E.Y.” ler ve Şeyler
5. Ayşe AKAY – Hikaye –  Aslan Nedim  
6. Çelebi ÖZTÜRK  – Şiir – Hikmet Meclisi
7. Rasim DEMİRTAŞ – Şiir – Arabi Türkü
8. Duran ÇETİN – Hikaye – Zor Yollar
9. Hasan ÖZTÜRK  – Makale – İkinci Gençlik Şurası
10. Nurkal KUMSUZ – Araştırma – Kendi Kendini Yetiştiren Edebiyatçılar
11. Muhsin İlyas SUBAŞI – Deneme – Poetikasız Şair Hedefsiz Koşuda mıdır?
12. Ali ÖZKANLI – Deneme – Seviyorum Demek Yeter mi?
13. Fahri EKER – Anı – Balta Kayboldu
14. Rabia BARIŞ – Şiir – Üstada İthaf
15. Habil YAŞAR – Şiir – Kaburgalar
16. Emin Osman UYGUR – Hikaye – Değirmenin Buğdayı
17. Servet YÜKSEL – Şiir – Bizim Yunus
18. Ahmet Süreyya DURNA – Şiir – Buruk Serenat
19. Yusuf AY – Şiir – Yeni Yaşın Şiiri
20. Zeliha ORAL – Makale – Medeniyetler Çatışması mı İttifakı mı?
21. Mustafa AYVALI – Şiir – Gül Dalı
22. Halil İbrahim SAKARYA – Şiir – Erkekler Ağlamaz mı?

İslami Yorum dergisi: Günümüz şartlarında İslami Mücadele / İslamcılık”

Üç ayda bir internet üzerinden yayınlanan İslami Yorum dergisi okuyucularına söyle sesleniyor:

“Fikir” ve “mücadele” birbirinin anlamını artıran/güçlü kılan iki kavramdır.

Uğrunda mücadele vereni bulunmayan bir fikir sahipsiz kalır ve kadük olur.

Ulvi bir fikre dayanmayan mücadelenin ise meşruiyeti tartışma konusu haline gelir ve taraftarı azalır.

İnsanlık için faydalı ve doğru bulunan bir fikir kısa sürede taraftar toplar. Bu taraflar ise bütün insanlığın o faydadan ve doğruluktan istifade etmesi için “anlatma” mücadelesine girişirler. İnsanlık tarihi boyunca “anlatma” ile “dayatma”nın birbirine karıştırıldığı birçok örnek vardır. Anlatmanın geçerli olduğu dönemlerde, çoğunlukla fikirler birbirini olumlu yönde etkilemiş ve insanlığın gelişmesine hizmet etmiştir. Dayatmanın geçerli olduğu dönemlerde ise çoğunlukla fikir donmuş, insanlığın yerinde saymasına sebep olmuştur.

Doğru bulduğu bir fikri başkalarına dayatanlar, bunu sadece “hakim olma” düşüncesiyle yapmazlar. Hakim olma düşüncelerinin arkasında bile; “bendeki hakikatten bütün insanlık yararlansın” şeklinde bir iyi niyet vardır. Ama tek başına “iyi niyet” bir mücadeleyi haklı ve faydalı kılmaya yeterli gelmediği için, kendindeki hakikati başkalarına dayatma mücadelesi çoğunlukla olumsuz sonuçlar vermiştir.

Fikir ve mücadele ilişkisi, İslam dini ve Müslümanlar açısından da tartışılması gereken önemli konu başlıklarındandır. Kimi İslam ekolleri İslam’ı sadece ibadetlerden ve kimi teorik inanç ilkelerinden ibaret gördükleri için kendilerini böyle bir sorunun tarafı olarak da hissetmezler. Ama böyle bir din algısı ile zulüm ve adaletsizliğin son bulması ve yeryüzünün her köşesine adaletin hakim kılınması gibi evrensel bir hedef birbiriyle örtüşmez.

Mücadele verilmelidir! Fakat büyük soru şudur: Neyin mücadelesi verilecek ve nasıl bir mücadele verilecek…

Tarih boyunca bu sorun, her dönemin kendi anlayışları ve imkanları içerisinden doğan farklı örneklerle cevabını buldu. Ama insanlık var oldukça zulüm ve haksızlığa karşı mücadele de var olacak; mücadele var oldukça ise bu konu üzerindeki tartışmalar sürecektir. Her dönemin kendi anlayış ve şartlarına göre tartışmalar şekil değiştirecektir.

İçerisinden geçtiğimiz şu dönem de, bu meselenin yeniden ele alınıp tartışılmasını zorunlu kılan bir dönemdir. Dünyada büyük gelişmeler olmakta, zihniyetler değişmekte ve siyasi aktörler yeniden belirlenmektedir. Bir dönem sona ermekte ve yeni bir dönem başlamaktadır. “Yeni dönemde nasıl var olacağız?” gibi önemli bir soru, Müslümanların önlerine gelmiş dikilmiştir. Bu soruya “yerinde” cevaplar verebilirsek, oluşan yeni dönemin belirleyici aktörlerinden bir tanesi de (belki de en önemlisi) Müslümanlar olabilir. Ama “yerinde” cevaplar veremezsek, yeni dünya bizim dışımızdakiler tarafından oluşturulur ve o dünyada bizler yine “istenmeyen” durumuna düşmekten kurtulamayız.

Mevcut şartlar içerisinde, yeni dünyadaki yerimiz ile enerjimizi hangi uğurda tükettiğimiz arasında önemli bir irtibat oluşmuştur. Eğer “Allah’a adanmışlık” psikolojisi içerisinde ortaya koyduğumuz mücadele isteğimizi ve kararlılığımızı doğru şekillerde ifade edemezsek, havanda su dövmekten başka bir iş yapmış olmayız. Ama doğru zamanlarda doğru proje ve yaklaşımlarla ortaya çıkabilirsek, krizler içerisinde çaresiz duruma düşmüş olan insanlığın çıkış yolunu bizler aydınlatabiliriz.

İşte bu noktada, “neyin mücadelesi” ve “nasıl mücadele” gibi sorular yeniden kritik hale gelmiştir. Acilen durumumuzu gözden geçirmeli ve enerjimizi doğru noktalarda kullanmamızı sağlayacak tartışmaları yapabilmeliyiz.

Bu sayıda acil tartışılması gereken bir konu olarak, “Günümüz şartlarında İslami Mücadele / İslamcılık” başlığını dosya konusu olarak seçtik. Ve bu uğurda yapılan tartışmalara katkı sunmayı arzuladık.

İslam ile mücadele olgusunu birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak gören günümüz Müslümanları, diğer İslam anlayışları karşısındaki farklılıklarını göstermek için farklı kavramlar kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Bu çerçevede; Tevhidi Müslümanlar, Muvahhid Müslümanlar, Devrimci Müslümanlar, Radikal Müslümanlar, İnkılabi Müslümanlar vs. gibi değişik tamlamalar ortaya çıkmıştır. Her grup veya cemaat kendi zihin yapısına bağlı olarak bu ve benzeri kavramlardan birini tercih etmekte ve (günümüz geleneği olarak) kullanmadığı diğerlerini eleştirmektedir. Dolayısıyla bu nitelikteki Müslümanları ayırt etmek için, üzerinde konsensüs oluşmuş ve kullanabileceğimiz tek bir kavram bulunmamaktadır. Öte taraftan akademik düzeyde bu meseleler “İslamcılık” konu başlığı ile tartışılageldiği için, literatüre uygun olması bakımından biz de bu kavramı kullandık. Fakat yanına, bu kavramı hangi maksatla ele aldığımızı da gösteren “Günümüz şartlarında İslami Mücadele” ifadesini ekledik.

İslamcılık, üzerine pek çok şeyin yazıldığı ve çizildiği bir konudur. Kimileri İslamcılığı Müslüman olarak yeryüzündeki duruşunu ifade eden bir kavram olarak görür. Kimileri ise bu kavramın, soğuk savaş döneminde Müslümanların kullanılabilmesi için ortaya atılmış bir projeyi ifade ettiğini düşünür.

İslamcılık hakkında pek çok şey söylenebilir veya eleştirilebilir. Ama bir de gerçek var ki, Kur’an; küfür, cahiliye, zulüm, fitne, fısk gibi kavramlarla bir “öteki” tanımlıyor. En başta cehd/cihad kavramı olmak üzere; davet, tebliğ, tebşir, inzar, müjdeleme, öğüt verme, beyan etme, marufu emretme, münkerden alıkoyma, kıtal gibi kavramlarla bir eylemsellik ve mücadele tablosu çiziyor.

Bu durumda cevaplanması gereken bazı sorular ortaya çıkmaktadır:

▪ Kur’an’daki mücadele anlayışı ile günümüz İslamcılığı aynı zemine oturmakta mıdır?

▪ Günümüzdeki “İslami mücadele” anlayışı/İslamcılık hangi etkenlerle oluşmuştur?

▪ İslamcılığın kendine has farklı yönleri, “çağın gereği” olarak görülebilir mi?

▪ “Hakikat kimsenin tekelinde değildir” yargısı ile İslamcılık bir noktada buluşabilir mi?

▪ İslamcılığın sorunlu yönleri nelerdir?

▪ İslamcılığı sürdürülmesi gereken bir tutum olarak görmeli miyiz?

▪ (Eğer gerekliyse) Günümüz şartlarını ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurduğumuz zaman; İslamcılığın konusu, misyonu ve araçları hakkında ne gibi önerilerde bulunabiliriz?

Bu sorular çerçevesinde bu sayımızda İslamcılık konusunu ele almaya çalıştık. Farklı bakış açılarını temsil eden düşünürlerimizin bu meseleyle ilgili makalelerine yer verdik.

Ayrıca bu sayımızda, akletmenin gerekliliği ve önemini ortaya koymayı hedefleyen yazı dizisi yeni bölümüyle devam ederken, “felsefe yazıları” başlığı altında yeni bir yazı dizisi başladı.

Gündem yazarlarımız bu sayıda, “canlı bomba” eylemlerini, günümüzün stratejik kaynaklarından biri haline dönüşen “su”yu ve Fransa’nın Cezayir’de işlemiş olduğu suçları inceleme konusu yaptılar.

Yeni bir değişim arefesindeki Tunus’ta, değişime öncülük eden Müslümanların sekülerizm ve din devlet ilişkisi konularına yaklaşımını içeren bir makaleye ve “fırka-i naciye” ve “peygamberlik” kavramlarının günümüzdeki algı örneklerini ele alan bir deneme yazısına da sayfalarımız arasında yer verdik.

Sonraki sayıda buluşuncaya kadar muhabbetle kalınız…

Ayine dergisi 2.sayısıyla okuyucularıyla buluşuyor

Edebiyat ve Sinema dergisi olarak geçtiğimiz aylarda ilk sayısıyla okuyucusuyla buluşan ve öğrenci dergisi olmasının yansıra kendine seçkin bir okur kitlesi edinen Âyîne Dergisi ikinci sayısıyla okurlarıyla buluştu.

Âyîne ikinci sayısında birbirinden farklı iki konuğu ağırlıyor…

Âyîne, ikinci sayısında mikrofonu ilk olarak A. Ali Ural’a uzatıyor.“Fener Bekçisinin Rüyaları” isimli son öykü kitabının ve “Karabatak Dergisi”nin çıkış serüvenlerini, anlatan Ural, şiirini ve şiir yolculuğunu, okumaya ve yazmaya dair sırlarını, okuyucularıyla paylaşıyor.

Âyîne’nin ikinci konuğu ise “Sinemanın Hakikati” ve “Hakikatin Sineması” kitaplarının yazarı Enver Gülşen. Abdurrahman Badeci’ye sinema üzerine düşünme çabalarını, bir medeniyet meselesi olarak sinema değerlendirmelerini, Türkiye’deki son dönem sanat/sinema tartışmalarını ve sinemada ki nisbetsizlik problemini büyük bir içtenlikle anlatan Gülşen, “Sinemayı benim için önemli yapan tek şey, kaliteli ve yükseğe atabilme potansiyeli olan bir yay olmasıdır. “diyerek sinemanın atfedilen önemin niteliğini ne yönde olması gerektiğinin altını çiziyor.

Her sayısında usta kalemlerden farklı yazarlara mihmandarlık eden Âyîne Dergisi ikinci sayısında da konuklarıyla göz dolduruyor. “Kayıp Şehir” hikâyesiyle Hasibe Çerko, “Dolunayda Artistlik” adlı hikâyesiyle Yıldız Ramazanoğlu, “Sanatın Aynası Olarak İmge ve İmgeden Kaçısın Sineması” makalesiyle Enver Gülşen, ve “Portreler” şiiriyle Talip Işık Âyîne Dergisi mihmandar bölümünün ikinci sayıdaki konukları…

Âyîne Dergisi edebiyat alanında yaptığı çıkarmaların yanında sinema yazılarıyla da dikkatleri üzerine çekiyor.  Son günlerde sanat gündemini meşgul eden “Muhafazakâr Sanat ve Sinema” tartışmaları üzerine Âyîne Dergisi ekibinin “Sinemanın Görkemli Adı Altında Hortlayan Öcülükler” yazısı ikinci sayının öne çıkan yazılarından.

Muhammed b.Toprak son dönemin tartışmalı filmlerinden “Fetih 1453” üzerine yaptığı eleştirisiyle, Şaziye Ayaş Nuri Bilge Ceylan’ın “Mayıs Sıkıntısı” yazısıyla, Nilgün Katipoğlu “Sanat ve Ortalık” yazısıyla derginin ikinci sayısının Sinema-Hal bölümüne katkı sağlayanlar.

Şiir, poetika, öykü ve denemelerin yanı sıra, sinema, tiyatro, fotoğraf, karikatür gibi çeşitli sanat dalları üzerine yazı ve çalışmalara yer veren Âyîne bu yönüyle de edebiyat dergileri arasında ki yerini gittikçe sağlamlaştırıyor. Şeyma Nur Önal’ın Andrew Marwell’in “Utangaç Sevgili” şiiri, Araştırma Görevlisi Uzeyir Tuna’nın Dr. Senâ Kâmil Şe‘lân’dan “Bitmeyen Hikâyeler” adlı hikâyesi Âyîne Dergisi’nin bu sayıdaki çevirileri.

Serkan Yorgancılar’ın “Gogol 1” başlıklı denemesi ve  “Şiir Pozunda Şair Olgusu”  eleştirileri de derginin öne çıkan yazılarından.

Edebiyat ve Sinema Dergisi Âyîne “Mananın Âyîne’deki Hali”ni okuyucusuyla buluşturmaya ve her sayısında daha iyi bir ayna ile okuyucusuyla buluşacak…

Haziran Sayısı Kapak Konuğu: Ezel Akay 

Film Arası Dergisi′nin Haziran ayı kapak konuğu ′Neredesin Firuze′, ′Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü′ ve ′Yedi Kocalı Hürmüz′ filmlerinin yönetmeni; Güneşe Yolculuk, Şellale ve Tabutta Rövaşata filmlerinin de yapımcısı Ezel Akay.

Aylık sinema dergisi Film Arası’na konuk olan ünlü yönetmen Ezel Akay, Türkiye’deki tarih anlayışına yönelik ezber bozan açıklamalarda bulundu. Derginin Haziran sayısında Gülcan Tezcan’ın sorularını yanıtlayan ünlü yönetmen, resmi tarih anlayışına eleştiriler getirdi. TRT’de yayınlanan ve prodüksiyonunu üstlendiği Bir Zamanlar Osmanlı- Kıyam dizisinin Muhteşem Yüzyıl dizisi ile karşılaştırılmasına de tepki gösteren Akay, Osmanlı’nın da, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bireyci değil devletçi olduğunu söylediği röportajında, ‘Bu ülkenin sağcısı da, solcusu da, liberali de suçlu. Kısacası Türkiye’de herkes Kemalist’ dedi.

Ayrıca Sen de Gitme Triandafilis, Üçüncü Sayfa, Hiçbiryerde, Derviş ve Kabadayı gibi unutulmaz filmlerdeki başarılı performansıyla hafızalara kazınan ünlü oyuncu Ruhi Sarı, Film Arası’nın Haziran sayısında, Aslına Bakarsan bölümüne konuk oldu. 

Suat Köçer’in hazırladığı bölümde oynadığı filmler ve canlandırdığı karakterlerle ilgili sorulara yanıt veren Sarı, yer aldığı TV dizileri ile ilgili olarak da düşüncelerini paylaştı.

SinematekDergi 2. Sayısı Yayında!

Her ay yayınlanan Sinematek e-dergi, 2. sayısının kapağına geçen ay yitirdiğimiz genç yönetmen Seyfi Teoman’ı yerleştiriyor ve iç sayfalarda Seyfi Teoman filmlerinin incelemesine yer veriyor.
Sinematek e-dergi’nin Haziran sayısında; Erhan Tuncer’in Halit Refiğ’in ile ölmeden önce yaptığı söyleşi yer alıyor.

Film Okulu köşesinde, Koray Yeltekin imzalı ‘Romandan Senaryoya’, SineTekno köşesinde yeni nesil kamera savaşları inceleniyor.

Selda Tan Özdemir’in Angelopoulos’un tüm filmlerinin incelediği ‘Başka Deniz’in Sürgünü:Theo Angelopoulos’un Ardından’ isimli makalesi SineYorum köşesinde.

UnutulanFilmler, FilmveMüzik, KameraArkası bölümleriyle ve dahasıyla, SinematekDergi Haziran sayısıyla sinematekdergi.com sitesinden okunabilir.

İtibar haziran sayısında Hasan Aycın’ı misafir ediyor

Her ay usta bir edebiyatçıyı gündeme taşıyan İtibar, haziran sayısında çizginin ustası Hasan Aycın’ı misafir ediyor.

Hasan Aycın’la yapılan "Çizgimin kimliği İsmet Özel’le karşılaşmamdan sonra oluşmaya başladı" başlıklı söyleşi, Aycın’ın çizgi ve yazı serüveninden güncel meselelere kadar birçok mevzuya uzanıyor. Dergide bu ay dördü tercüme yirmi üç şiir yer alıyor. Hüseyin Akın, Ali Emre, Ahmet Murat, İsmail Kılıçarslan, Mustafa Köneçoğlu, Serkan Ozan Özağaç, Halil İbrahim Polat, Said Yavuz ve Emel Özkan ayın şairlerinden bazıları… İtibar’ın bu sayısında Rasim Özdenören, Fatma Barbarosoğlu, Güray Süngü, Müzeyyen Çelik ve İsmail Özen, hikâyeleriyle yer alıyor. Cihan Aktaş’ın kapsayıcı Mustafa Kutlu incelemesi ve Mustafa Ruhi Şirin’in 2006-2010 arasında tuttuğu Cahit Zarifoğlu günlükleri de derginin dikkat çeken yazıları arasında.

On5yirmi5

Değirmen, anlam üretmek için yola çıktı. Hem yola revan oldu, hem anlam döngüsünü kurmaya baş koydu. Kendi dışındaki dünyayı anlamlandırırken veya anlamını idrak etme uğraşısı verirken hedefte karşılaştığının kendisi olduğunu fark etti. Âlicenaplığından, kendisini anlatmak yerine anlam hamaliyelerinin son yüz yılını gündeme taşımak için oldukça farklı ve önemli bir dosya konusu kendisine seçti.

Gündem anayasa tartışmalarına ayarlı. Herkesin bir teklifi var. Hâlâ sosyolojiye müdahalenin argümanı olarak, bir şekilde anayasada yer almak isteyenlerle dünyayı paylaşıyoruz.
Değirmen öyle özel bir sayı ile geleneğini sürdürmektedir ki, tam bir kadirşinaslık örneği.

Yüzyılın dergileri ile kendi anlam dünyasını buluştururken aynı zamanda yüzyılın tasavvur ve tahayyüllerini de sinesinde barındırarak ülkemizdeki mevcut gündem için çok orijinal bir laboratuvar olma hükmünü ifa edecektir. Dosya konusunda yer alan dergilerin her biri bir kimliğin inşaası için kendisine varlık alanı oluşturmuş yapıların tasavvurunu yansıtmaktadır.
Böylelikle incelikli ellerde her türlü farklılığa rağmen ortaya konulan insicam, keşfedilmeyi beklemekte, ustalıklı ellerde içtihada dönüşeceği ufku gözetlemektedir.

Entelektüel derinliğimizin hem zirve noktası, hem de kuşatıcılığımızın örnekliği açısından oldukça önemli bir sayı ile yanınızdayız. Araştırmacı ve yazarlarımızın farklı iklimlerin özelliklerini taşıyan birbirinden değişik dergilerin hakkaniyetle tahlillerine şahit olurken, bir taraftan da Değirmen ailesinin anlam üreten gayretlerinin yansımalarını göreceksiniz.

Yüzyılın dergileri, yüzyılın fikirlerini, tabularını, değişmezlerini, gelecek tasavvurlarına ihtiva ediyor. Geldiğimiz şu noktada fikirlerin ne kadar değiştiğini, tabuların nasıl yıkıldığını, değişmezlerin nasıl savrulduğunu çok net göstermekte.

Yüzyılın dergileri bu sayıdaki dosyamızda ortaklaşa olarak temel bir içtihat haykırıyor: Hiçbir anayasa ve yasa metni sonraki nesiller üzerinde ipotek oluşturamaz. Bu böyle biline!

Değirmen Dergisi Yüzyılın Dergileri dosyasıyla Türkiye’nin edebiyat- düşünce serüvenini gözler önüne seriyor. 1900- 2000 yılları arasında Türkiye’de ekol ve okul olma özelliği taşıyan edebiyat, düşünce, haber ve karikatür dergilerini ele alıyor. Dergilerin çıkış öyküleri, yarattıkları etki, oluşturdukları çizgi alanında geniş araştırmaları olan ve bu arayışa tanıklık eden değerli kalemler tarafından yazıldı. Geçmişe tanıklık etmek, şimdiyi anlamak ve yaşamak, geleceği kurmak için bu dergilerin yaşadığı- yarattığı izleri tanımak gerekiyor. Yüzyılın Dergileri sayısında yer alan dergiler: Sırat-ı Mustakim-Sebilürreşad, Genç Kalemler, Servet-i Fünun, Kadro, Orhun, Ağaç, Güneş, Varlık, Akbaba-Çınaraltı, Mavi, Hareket, Dergâh, Büyük Doğu, Diriliş, Papirüs, Halkın Dostları, Yansıma, Pınar, Töre, Türk Edebiyatı, Kubbealtı, Adımlar, Birikim, Mavera, Zafer, İktibas, Diyojen-Gırgır, Edebiyat, Sızıntı Sombahar, İkindiyazıları, Nokta, Aktüel, Çete, Yedi İklim, Haksöz, A’raf, Yeryüzü, Türkiye Günlüğü, Değişim, Son Duvar, Edebiyat Ortamı, Kökler, İslâmiyât, Hece, Doğu Batı.