Eylül’ün Senaryosu Yoğun Bakımdan Çıktı!

Edebiyat
En iyi yönetmen ödülünü alan Cemil Ağacıkoğlu’nun asıl mesleği fotoğrafçılık. 80 darbesinde baskılardan dolayı üniversiteye gidemeyen Ağacıkoğlu, tekstile yöneldi, babası yoğun bakımdayken filmi...
EMOJİLE

En iyi yönetmen ödülünü alan Cemil Ağacıkoğlu’nun asıl mesleği fotoğrafçılık. 80 darbesinde baskılardan dolayı üniversiteye gidemeyen Ağacıkoğlu, tekstile yöneldi, babası yoğun bakımdayken filmin hikâyesini yazdı.

Cemil Ağacıkoğlu, 1980 darbesi döneminde Tatbiki Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandı. Tanklar sokaklara indi, baskılar arttı… Ağacıkoğlu, üniversiteye gitmeden baba mesleğine döndü. Tekstile… Klasik bir esnaf gibi, işine gitti geldi yıllarca. Evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Bir gün odasının duvarlarındaki fotoğrafları değiştirmek istedi, amatör bir fotoğraf makinesi aldı ve her fotoğrafçı gibi onun macerası da bu makine ile başladı.

Çektiklerini eşe dosta gösteren Ağacıkoğlu, olumlu tepkiler alınca 1990’da profesyonel eğitim almaya karar verdi. İFSAK’ın kursuna yazıldı. Siyah-beyaz portreler çekti, yalnızca siyah-beyaz. Kadrajına İstanbul’un ara sokaklarındaki çocukların sevimli yüzleri de girdi, 70’ine merdiven dayayan takkeli dedeler de. Evindeki iki odayı fotoğraf için kararttı, filmleri burada banyo ettirdi, burada bastı.

Ağacıkoğlu, fotoğrafçılığı profesyonel meslek haline getirdi zamanla. Dolabındaki ödüller arttı, arttı. 1995 yılında Artist of FIAP, 1998 yılında Excellence of FIAP unvanlarını aldı. 2000 Dünya Kupası’nda İsviçre’de siyah-beyaz dalda birincilik, iki yıl sonra da İtalya’da üçüncülük ödülüne layık görüldü. Baba mesleği tekstille uğraşmaya devam eden, aynı zamanda dokuz sergi açan fotoğrafçı, 1997 yılında kısa filme merak sardı. Genellikle oyuncu arkadaşı Turgay Aydın’ın başrollerinde olduğu beş kısa film çekti. Sonraları Teoman’ın Sonbahar, Rüzgârgülü, Emre Aydın’ın son klibinde yönetmen koltuğuna oturdu. Albüm kapakları da çekti, Sezen Aksu, Kıraç başta olmak üzere birçok sanatçıyı fotoğrafladı.

Senaryo yoğun bakımdan çıktı!

Ağacıkoğlu, 2002 yılının başında uzun metrajlı bir film (Kurt Çimeni) için kolları sıvadı. Mekânlar seçildi, oyuncular belirlendi. Bülent Emin Yarar başrole soyunacaktı ama ekonomik sıkıntılardan dolayı filmin ‘motor’ sesi hiç duyulmadı. Sonraları yeni bir proje geldi, onunda üzerinde iki ay çalıştı ama onu da yarım kaldı.

Bir gün babası hastalandı yönetmenin, yoğun bakımda yanında kaldı. Etrafındaki insanları gözlemledi. Herkes gülüyor, eğleniyor. O kuytu bir köşede gözyaşı dökerken, babası kablolar içinde yatıyor. Tam da bu zamanda bir film senaryosu aklına geldi. İnsanların birbirinin acılarını yaşamadığı bir senaryo. Ağacıkoğlu, defterine şöyle bir hikâye yazdı, adını Eylül koydu: "Aslı adlı bir kadın akciğer hastalığı yüzünden hastaneye yatırılır, kocasını üzmemek için derdine ortak etmek istemez. Hastalık süreciyle beraber karı koca yavaş yavaş birbirinden uzaklaşır. Tam da bu sırada Aslı’nın hastane odasında beraber kaldığı Elena varlığını hissettirir. Ülkesinden uzakta, karanlık adamların eline düşen bir kadındır Elena. Hastaneden çıktıktan sonra başını yeniden derde sokar ve Aslı’nın kocasından yardım ister. Genç adam gitmekle-kalmak arasında sıkışıp kalır."

Koza’dan dört ödül geldi

Hastane günleri bittikten sonra Ağacıkoğlu, kafasındaki oyuncularla görüştü. Yakın arkadaşı Turgay Aydın ile Görkem Yeltan’la başrol için anlaştı, senaryoyu onların diyaloglarına göre yazdı. Yapımcıların kapısını çaldı, birçoğundan gelen ses aynıydı: "Bu sanat filmi. İzlenmez… Başarılı bir iş ama risk alamam." Çiçeği burnunda yönetmen, destek bulamayınca kendi bütçesiyle yola çıktı. Gerçek mekânlar kullandı, fotoğraf makinesiyle filmi çekti. Bittikten sonra yapımcı buldu, Devrim Arabaları, Kavşak gibi ödüllü filmlerin yapımcısıyla el sıkıştı.

Ses, montaj işleri bittikten sonra film, 18. Altın Koza Film Festivali’ne gönderildi. Onur Ünlü, Özcan Alper gibi dişli rakiplerinin karşısında dört ödül (En iyi yönetmen, kadın oyuncu, ses tasarımı, kurgu) birden aldı. Senaryoyu yazarken babasının yanında ağlayan yönetmen, bu kez sahnede güldü.