Edebiyatımızda Allah inancı zayıflıyor!

Edebiyat
Abdullah Güner’in haberi Edebiyat camiasının yoğun ilgi gösterdiği II. İslami Türk Edebiyatı Sempozyumu "Edebiyatımızda Cenab-ı Allah" üst başlığıyla bu sene Üsküdar Gençlik Merkezi&rs...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in haberi

Edebiyat camiasının yoğun ilgi gösterdiği II. İslami Türk Edebiyatı Sempozyumu "Edebiyatımızda Cenab-ı Allah" üst başlığıyla bu sene Üsküdar Gençlik Merkezi’nde gerçekleşti. Yurtiçi ve yurtdışından 28 bildirinin kabul edildiği sempozyuma bu yıl 128 bildiri gönderildi.

5-6 Ekim tarihinde düzenlenen sempozyumun ilk günkü oturumunda "İslami Türk Edebiyatı’nda tevhid inancı, tasavvuf etkisi; Klasik Edebiyatımızdaki vahdet sembolleri, vahdetnameler, Fuzuli ve Aşkî Mustafa Efendi örneği incelenirken, ikinci oturumunda Kutadgu Bilig’de Cenab-ı Allah isimleri, Kur’an tercümesinde Esmâü’l-Hüsnâ’ya verilen karşılıkların sınıflandırılması, Ali Şir Nevai Gazeliyatında Allah ve insan ilişkisinin ifadesi, Kırgız şiirinde Allah" konuları incelemeye alındı. Üçüncü oturumda ise İslami Türk Edebiyatında münâcatlar, dualar, tazarrunâmeler"in incelenen konu başlıklarını oluşturdu.

Cumartesi günü yapılan dördüncü oturumda ise "Esmâü’l Hüsnâ" başlığında Nabi, Nimet, Sururi şiirleri incelenirken 5. oturumda Mehmet Akif Ersoy, Sezai Karakoç, Ziya Osman Saba şiirinde Allah inancı her bir konu sahibince ayrı ayrı ele alındı. II. Yeni şairlerinde İlhan Berk örneği üzerinden II. Yeni şairlerinin edebiyatta Allah inancı günümüze en yakın inceleme kaynağını oluşturuyor. 6.ve 7. oturumlar "Edebiyatımızda Cenab-ı Allah"ı daha teorik, poetik açıdan sorgulamasıyla dikkat çekiyor. Yunus Emre, halk şiiri, ilahi başlıkları da son oturumda değerlendirilen başlıklar arasında.

Edebiyatımızda "Allah" inancı nasıldı? Hangi kaynaklar daha çok kullanılmıştı? Şiirde, edebiyatta şairleri, yazarların durduğu yeri belirleyen nokta daha çok nasıl oluyordu? Hayata “kul” merkezli bakan İslami Türk edebiyatı şairleri ve yazarlarının yerine Tanzimat’tan sonra her şeye akılla, maddeyle bakan bilimsel yazarların, şairlerin türediği bir yere gelindi. "Edebiyatımızda Cenab-ı Allah" sempozyumunda işte bütün bu eski ve yeni düşünme biçimlerine ve türlerine yönelik eserler incelemeye alındı. Geleneksel düşünce ve inanışla modernizmin bir karşılaşması biçiminde de kendini gösterdi. İşte tüm bu tartışmaların içinde 5. oturumun sonunda biraz sempozyumu dışardan sorularla değerlendirmeye çalıştık.


"ESKİ ANLAYIŞTA ÖNCE İMAN SONRA AKIL, MUHAKEME GELİRDİ!"

Sempozyumun ikinci gününde "Minnet Hüda’ya ki…" oturumunun başkanlığını üstlenen Prof. Dr. Abdullah Uçman’dan sempozyumla ilgili kısa bir değerlendirme aldık:

Türk edebiyatında “Cenab-ı Allah” başlığında ilk defa bir sempozyum yapılıyor ve bu denli yoğun bir araştırmanın içinde akademik camia İslami Türk Edebiyatı’ndan, Klasik Edebiyat’a, II. Yeni şairlerine varana kadar bir inceleme gerçekleştiriyorlar. Edebiyatımızda Allah inancının seyri nasıl olmuştur, kısaca bu sempozyum bağlamında değerlendirir misiniz?

Şimdi, 19.yy’a gelinceye kadar, -Tanzimat’a gelinceye kadar- Klasik Edebiyatımız dediğimiz Divan Edebiyatı döneminde hem divan şairlerinde hem de tasavvufi şairlerde elbette din, onun temelinde Kur’an’ın, Allah’ın, Peygamber’in esaslı bir yeri var. Evet, esaslı bir ilham kaynağı. Ama Batı dünyasını, Batı düşüncesini özellikle pozitivizmi tanıdıktan sonra yavaş yavaş bir değişimle, dönüşümle karşılaşıyoruz. Mesela bu yenileşme dönemi ilk önemli isimlerinden biri olan Şinasi… Şinasi’nin şiir kitabı Müntehabat’ı Eşar’ı adlı kitabının başında bir münacatı vardır ama bu münacat daha önceki şairlerden mesela Fuzuli’nin, Nefi’nin ya da Şeyhülislam Yahya gibi divan şairlerinin münacatından çok farklı. Şekil olarak aynı ama muhteva tamamen değişmez. Mesela 11. beyiti var onun, çok meşhur. Allah’a hitaben diyor ki orada: “Vahdeti zatına aklımca şahadet lazım!”. Yani akıl işin içine giriyor. Halbuki eski kültür, eski medeniyette, eski anlayışta önce iman gelirdi; akıl, muhakeme hiç zikredilmezdi. Yani böyle bir dönüşüm başlıyor. Ve giderek Tanzimat’tan itibaren hem Cumhuriyet’e gelinceye kadar hem de Cumhuriyet’ten sonraki dönemde de giderek zayıflıyor. Ama bu tabi tamamen kayboluyor anlamında değil. Namık Kemal’de de, Ziya Paşa’da da, Abdulhak Hamit’te de daha sonra işte Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda… Şimdi tebliğ konusu oldu; Ziya Osman Saba, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi şairlerle de oldukça yoğun bir şekilde Allah inancı, Allah fikrinin mevcut olduğunu görüyoruz.

Peki edebiyatta Allah inancınına bakışta Tanzimat’tan sonra mı böyle bir ayrım ya da böyle bir fark oluştu?

Ayrılma değil de bir tepki diyelim. Pozitivizme, realizme, materyalizme karşı bir tepki. Mistisizmin tekrar canlanışı şeklinde algılamak, yorumlamak daha isabetli olur.

Bu sempozyumun nasıl bir etkisinin ve sonucunun olacağını düşünüyorsunuz?

Fakültede dersim dolayısıyla dünkü oturumlara gelemedim, takip edemedim. Sadece bugün 1. ve 2. oturumlara katıldım. Gayet güzel tabi. Bu tür çalışmaların yapılması lazım! Daha yaygın daha geniş bir çevrede yapılması elbette faydadan uzak değil.

ŞEYH-ÜL HATTATİN HASAN ÇELEBİ

Sempozyumun bir diğer güzel tarafı da açılışın yapıldığı gün Şeyh-ül Hattatin kabul edilen Hasan Çelebi’nin, Elif harfini ve ardından Allah ismi celilini salondakilerin hayranlık dolu bakışları altında kâğıt üzerine geçirmesi oldu. Bu görkemli performansın ardından açılış konuşmalarına geçildi.

Sempozyum koordinatörü Dr. Hasan Ahmet Gökçe, edebiyatımızda dini muhteviyatı bir başlık altında incelemek ve ilgilileriyle bunu paylaşmak için İslami Türk Edebiyatı Sempozyumunu hayata geçirdiklerini söylerken, önümüzdeki sene yapılacak üçüncü sempozyumun konusunun da Peygamber Efendimiz (S.A.V.) olacağının müjdesini verdi. Marmara Üniversitesi İslami Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Uzun ise konuşmasında sempozyumun edebiyatımızdaki İslami mahiyetin ön plana çıkmasına katkı sağlayacağını düşündüğünü ifade etti ve önümüzdeki sene yapılacak programa genç akademisyenlerin şimdiden hazırlanmaya başlamalarını istedi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Safi Arpaguş da İslami unsurlar kadar edebiyatta başka herhangi bir şeyin kalıcı olmadığına vurgu yaparak İslami Türk edebiyatından bazı örnekler verdi. Arpaguş, yitirilen geleneğin bu vesileyle yeniden inşa edileceğine inancının tam olduğunu belirtti ve bu sempozyumun da İslami Türk Edebiyatının gelecek nesillere aktarılmasında çok önemli bir misyon üstlendiğinin farkına varılması gerektiğinin altını çizerek konuşmasını nihayetlendirdi.

Açılış konuşmalarının tamamlanmasının ardından Prof. Dr. Kemal Yavuz, “Tevhid Anahtarı Besmele-i Şerife’nin Türk Şiirindeki Akisleri” başlığı altında bir konferans verdi.  İlk gün yapılan üç oturumun ardından ikinci gün de beş oturum yapıldı. Kapanış konuşmalarını ise yine Dr. Hasan Ahmet Gökçe ve Prof. Dr. Mustafa İsmet Uzun yaptı.

Sempozyumda sadece Cenâb-ı Allah adının geçtiği klasik edebiyat ürünleri üzerinde durulmadı. Yakın dönem edebiyatçılarımızın edebî ürünlerinden halk edebiyatına kadar geniş bir çizgiye yayılan tebliğler demeti içerisinde Doç. Dr. Fikret Uslucan’ın “Mehmet Âkif Ersoy’un Şiirlerinde Allah’a Sitem ve İltica” ve Cevat Akkanat’ın “İkinci Yeni Şairlerinde Cenâb-ı Allah: İlhan Berk Örneği” adlı tebliğleri sempozyumun en ilginç başlıkları olarak dikkat çekti.

On5yirmi5.com