Dünya Şiir Günü

Edebiyat
2000 yılından beri 21 Mart, her yıl UNESCO’nun kararıyla Dünya Şiir Günü olarak kutlanıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli kurum, kuruluş ve vakıflar tarafından birçok etkinlik ...
EMOJİLE

2000 yılından beri 21 Mart, her yıl UNESCO’nun kararıyla Dünya Şiir Günü olarak kutlanıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli kurum, kuruluş ve vakıflar tarafından birçok etkinlik düzenleniyor, şiirler okunuyor, şairler anılıyor.

Her yıl bu vesileyle yayınlanan bildirilerden biri 2008 yılının Ekim ayında kaybettiğimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya ait.

21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi – 2001,  Fazıl Hüsnü Dağlarca

Şiirler, nereden geldiği belli olmayan, tanımı yapılamayan, bütün yaşamımızı etkileyen boyutları evrence süren o ateşböcekleridir. Şiir yazan sözcüklerin "yeri" vardır. Bu yerler sandığımızdan büyüktür. Yanyana geldiklerinde eski ya da yeni yeryüzlerini ulaştırırlar bize. Şiir yazan sözcüklerin şiir yazmayan sözcüklerden nasıl ayrıldıklarını yazar, düşüncelerindeki boyutla sezebilir. Bu ayrımı yaparken neyin şiir olduğunu, neyin olmadığını kişisel varlığının o
andaki soluk almasıyla anlar. Şiirler yerlerini birbirlerine katarlarken bir başarıya da ulaşırlar. Yazın evrenindeki genel yeri genişletmiş olurlar. Bugün bir Rus Edebiyatı, bir Fransız, bir İngiliz Edebiyatı alanları varsa bu kazanç, o ülkeler şiirlerinin kazandıkları, bize kazandırdıkları özel yerlerle oluşmuştur.

"Yer" sözcüğünün üzerinde duruyorum, "ses" demek istemiyorum burada. "İm" demek istemiyorum. "İmin Yürüyüşü" adlı yapıtımda söyledim bunları. "Yer" sözcüğüyle anlatmak istediğim komik bir alandır. O ateşböceklerinin alanıdır. Kozmik alanların şiirlerden oluşmuş yaratılar olduğunu da hepinize duyurmak isterim. Çeviri olayı, bütün yönleriyle anlaşılmamıştır. Bir dildeki bir yapıtın dile dönüştürülmesi ne yazık ki çeviri gerçeğinin tek örneği sayılmıştır. Dilden dile aktarma, çeviri gerçeğinin belki de milyarda biridir ya da dışındadır. Burada anlatmak istediğimiz gerçek çeviridir. "Gökyüzü"nün "yeryüzü"ne çevirisi bugüne dek yaşanan tek çeviridir. Çeviri birbirini yaratırken evrenin ta kendisi sayılmalıdır. Oluşum dediğimiz olay, doğadaki gizin açıklanmasıdır.

İlk patlamaların bize getirdiği eylem, bir sözün çevirisinden başka ne? Daha önceki yaşama, vardığı söylemi, başka bir söyleme dönüştürürken, yaptığı eylem çeviridir. Yüzyılların binyıllara, binyılların sayısız uzaklara ulaşması bir elle uzandığımız, öteki elle tuttuğumuz tek yazıdır. Bu tek yazı insan varlıklarına ulaşırken çiviye benzemiş olabilir. Adına hiyeroglif denebilir, adına papirüs denebilir. Unutulmamalıdır ki bütün bunlar insan usunun çeviri eylemini gözler önüne serer.

Şiir, günü geleceğe çevirirken öylesine zenginleşir ki telefon derler ona, gramafon derler ona, radyo, televizyon, bilgisayar, internet derler ona, yine de bütün gücünü dile getiremezler. Şiirin bütün özdeklerde görünümü başka başkadır. Kuşun sesinde görünen odur, maviliği sese dönüştürmüştür. Demirin ateşte dövülürken kıpkırmızı olması odur; dışarı çıkmayı kırmızıya dönüştürmüştür.

Yaşlı bilginin avuçlarındaki harfler odur; evreni umuda dönüştürmüştür. Gelin olan kızın ilk gecesi odur; ipeği sevişmeye dönüştürmüştür. Birbirimize yakınlığımız odur; ekmeği özgürlüğe dönüştürmüştür. Duyuyor musunuz şimdi? Duyuyor musunuz, burada sizi bana dönüştürmüştür.