Coelho ve Türkiye ruhunun hikâyesi: Elif

Edebiyat
Hayati Roman’nın kitap kritiği; Paulo Coelho bir fenomen. Piyasa ekonomisinin kavramları ile konuşursak bir “marka”. Öyle bir marka ki, büyük markalar bile ona ihtiyaç duyuyorlar. On...
EMOJİLE

Hayati Roman’nın kitap kritiği;

Paulo Coelho bir fenomen. Piyasa ekonomisinin kavramları ile konuşursak bir “marka”. Öyle bir marka ki, büyük markalar bile ona ihtiyaç duyuyorlar. Onların reklamlarında oynuyor, yıllık tanıtım kitaplarına makaleler yazıyor. “Kitabı en çok dile çevrilmiş yaşayan yazar” olarak Guinnes Rekorlar kitabına girmiş bir isim. 65 milyonu geçen satışı ile “Simyacı”tarihte en çok satan kitaplardan birisi olmuş durumda. Portekizce açısından bakarsak bu dilin gelmiş geçmiş en çok satan yazarı. Onu, romanlarını kimi basit felsefeleri yalın bir dille hikâyeleştirerek yazmakla eleştirenler haklı ise, Coelho’yu bakırdan altın üretebilmeyi başarmış ilk Simyacı olarak da görebiliriz.

Coelho’nun ilginç bir yaşam öyküsü var. Neredeyse bütün romanlarında bu öyküden izler bulmak mümkün. 1947 yılında Rio de Janeiro’da doğar. Çocukken ailesi tarafından dini bir okula gönderilir. Ama o kendisini bildiği andan itibaren yazar olmak ister. Gençliğinde ailesi tarafından bir psikiyatri kliniğine yatırılır ama kaçar. Sonra hippi olur, 60’lı yıllarda tüm Amerika kıtasını ve Avrupa’yı bir hippi olarak dolaşır. Brezilya’ya dönüşünde şarkı sözleri yazar, otlarla, satanizmle, gizilcilikle (okültizm) haşır neşir olur. 1974 yılında, yazdığı şarkı sözleri Brezilya’daki askeri diktatörlük tarafından sol eğilimli ve tehlikeli bulunarak tutuklanan Coelho, bir hafta süre ile işkence görür. İlk kitabını 1982’de yayınlar, kitap başarılı olmaz. Kendi ifadesi ile hayatının dönüm noktası “Hac” romanının konusu olan 1986 yılında Santiago de Compostela’ya yaptığı hac yolculuğudur. Bir anlamda Hristiyanlık ile yeniden buluşmasını da simgeler bu yolculuk. Hac sonrası kendisini tamamen yazmaya adar. 1987’de Simyacı’yı yazar, 1988’de yayınlanan kitabın patlaması için bir sonraki kitabı olan “Brida”nın basılması gerekecektir. 90’lı yıllar Coelho’nun hızla dünya çapında bir fenomene dönüştüğü yıllar olur.

İki başkahramanından birisi Türk

Coelho yaşayan ünlü yazarlar arasında belki de Internet’i en fazla ve en iyi kullanan yazarlardan birisi. Sürekli güncellediği bir blog’u (http://paulocoelhoblog.com) var. Hayranları ile sürekli iletişim içerisinde, Twitter kullanıyor. Facebook’taki hayran sayısı 4,5 milyonu geçmiş durumda. Geçtiğimiz ay kitapları İran’da yasaklanınca Farsça çevirileri ücretsiz olarak dağıtmaya başladı. Bir dönem Rusya’da baskı ve dağıtımda sorun olduğunu öğrendiğinde, ücretsiz Rusça kopyaların dağıtılmasını bizzat kendisi başlatmıştı.

Coelho’nun son kitabı “O Aleph”, “Alef” ya da “Elif”; bu yıl içinde yine onlarca dünya diline çevrilmiş olacak. Türkiyeli Coelho hayranları şanslı sayılırlar, nitekim Türkçe kitabın Portekizce dışında yayınlandığı ilk birkaç dilden birisi. Bakalım bu yeni kitabı Simyacı’nın Türkiye’deki satış rekorunu kırabilecek mi? Zira bu kez romanımızın iki başkahramanından birisi bir Türk, Hilal isimli 21 yaşında bir genç kız, diğeri ise Coelho’nun kendisi. Evet, yanlış okumadınız: Elif, Paulo Coelho ile Hilal’in hikâyesi.

Trans Sibirya varsa gelirim!

Coelho, bunalımda olduğu, “Ben bittim artık” dediği bir dönemde; 59 yaşında, çok yakın arkadaşı, mürşidi J.’nin “Gitme vaktin geldi, vur kendini yollara” tavsiyesine uyarak yollara düşmeye karar verir. Yolculuğa çıkmadan önce eşi ve arkadaşları ile birlikte iken arkadaşlarının tanıştırdığı Faslı bir medyum bir kehanette bulunur: “Türkiye’nin ruhu bütün sevgisini kocanıza verecek. Fakat kocanız kanı akmadan aradığını bulamayacak.” Coelho bu kehaneti yollara düşmemek için bir neden olarak görüp, programındaki Londra Kitap Fuarı yolculuğundan sonra Rio de Janeiro’ya dönmeyi planlar. Ancak fuarda birdenbire fikir değiştirir (Çin Bambusu!) ve neredeyse kendisini davet eden bütün ülkelerin davetlerini kabul eder. Bunlardan birisi de Rus yayıncısıdır. Rus yayıncıya nicedir hayalini kurduğu Trans Sibirya demiryolu yolculuğunu organize ederlerse, Rusya’ya da gelebileceğini söyler. Rus yayıncı hemen kabul eder, hiçbir şeyi merak etmemesini, her şeyi istediği gibi organize edecekleri sözünü verir.

Edebiyatın neresinde durduğu tartışılır

Trans Sibirya demiryolu hattı tüm dünyadan trenseverlerin hac yolu gibidir. Bir dönem benim de yapmayı planladığım sonrasında değişik nedenlerle erteleyip, henüz gerçekleştiremediğim uzun bir yolculuk. Tamı tamına 9288 kilometre. Moskova’dan başlayıp, Pasifik Okyanusu kıyısında; Vladivostok’ta son bulan dünyanın en uzun trenyolu rotalarından birisi.
 
Coelho da Rus yayıncısının teklifini kabul etmesi ile bu yolculuk için Moskova’ya gider. Kaldığı otelin kapısında bir genç kız yanına gelerek ellerine sarılır ve “Seninle konuşmam lazım. Sırf bunun için Yekaterinburg’dan geldim.” der. Kızın adı Hilal’dir, 12 yaşından beri Rusya’dadır. Çok başarılı bir keman sanatçısıdır.

Hilal, Coelho’nun çıkacağı yolculuğu bilmektedir ve ne yapıp edip bu yolculuğa onunla çıkmak amacındadır. Hilal’in amacı nedir? Coelho Hilal’in yolculukta kendisine eşlik etme isteğini kabul edecek midir? Coelho ile Hilal arasında ne tür bir ilişki vardır? Medyumun kehaneti Hilal ile mi ilgilidir?

Elif’in ilginç karakterlerinden bir diğeri de Coelho’ya Trans Sibirya rotasında rehberlik yapan Yao. Yao, Çin’de doğmuş, iç Savaş sırasında  ailesi ile Brezilya’ya sığınmış, Rusya’da dil hocalığından emekli olmuş 70’li yaşlarında bilge ama takıntılı bir kişilik. Onun da yaşamını belirleyen aşkla ilintili bir takıntısı vardır. Yao sayesinde öyküye doğu felsefeleri de eklemleniyor. Coelho yolculuk sırasında zaman zaman Yao ile Aikido yaparak arınmaya çalışacaktır.  Düğüm noktalarından birisi olan bir gece yarısı Baykal Gölü’nün ortasındaki bir adacıkta yapılan şaman ayini de Yao sayesinde gerçekleşecektir.

Coelho’nun edebiyatın neresinde durduğu tartışılır. Bu konuyu 50-100 yıl sonrasının edebiyat tarihçilerine bırakmak en doğrusu. Ancak tartışılamayacak olan yazarlık başarısıdır. Beğenelim ya da beğenmeyelim işini iyi bilen, kendi yaşamından ya da başka yaşamlardan hikâyeler üretebilen ve bu hikâyeleri bütün dünyaya okutan bir yazar var karşımızda. Bu yeni otobiyografik romanının merkezine koyduğu konu reenkarnasyon ya da yeniden doğum. Değişik din ve inanç sistemlerinde farklı biçimlerde gerekçelendirilen bu konunun etrafında örüyor hikâyesini Coelho. Bu hikâyenin ne kadarı gerçek ne kadar kurmaca?

Romanda belirtilen tarihte Coelho’nun Trans Sibirya yolculuğu yaptığını biliyoruz. Yolculuk, yolculuk sonrasında Putin ile görüşmeleri… Bunların hepsi gerçek. Hatta Blog’unda Hilal’in (Hilal genç kıza Coelho tarafından verilen takma ad)  gözleri kapalı bir fotoğrafı bulunuyor.

Okur olarak bizim payımıza düşen yalnızca bir roman. Bu romanın azı ya da çoğu Coelho’da; biz “fark”ı asla bilemeyeceğiz. Belki de güzel olan budur. Bu romanla ilgili değerlendirmeler de geniş bir spektruma dağılacak. Çok sevenler, hayatı değişenler, kendini bulanlar, nefret edenler olacak. Peki Coelho külliyatı içerisinde nereye oturur? Bence ilk üçe girer. Benim gibi bu tarzın hayranlarından birisi olmasanız bile büyük bir olasılıkla kitabı bitirdiğiniz zaman en azından başarılı bir kurgu ile iyi bir hikâye okumuş olmanın huzurunu yaşayabilirsiniz. Coelhoseverlerin ise zevkten dört köşe olacakları kesin. [sabitfikir.com]