Maureen Freely, Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk’un çevirmeni… ABD’de doğdu ama ailesinin halen yaşadığı İstanbul’da büyüdü. Harvard Üniversitesi’nde eğitim gören ve İngiltere’de yaşayan Freely, Warwick Üniversitesi’nde profesörlük, Çevirmenler Birliği’nde de başkanlık görevini sürdürüyor. Pamuk’un beş kitabını İngilizce’ye çeviren Freely’in kendisi de bir romancı. British Council’in düzenlediği Çeviri Günü etkinliğinde katılmak için İstanbul’a gelen Freely ile edebiyatı ve Orhan Pamuk’u konuştuk… Freely, "Biz edebiyatçılar pasaportların dışında kendi evimizi kendimiz yaratıyoruz" diyor.
Türk edebiyatının Avrupa’da daha çok tanınması için tutku ile çalışıyorsunuz. Yeterince ve doğru tanınıyor mu?
Hayır… Çok basit bir cevap oldu ama hayır. Şu an eskisine göre şu an çok daha iyi. Yaklaşık yedi yıl evvel, bir İngiliz gazetesinden aradılar. Türk edebiyatı hakkında konuşuyorduk. Sadece tek yazarın adını biliyorlar, bana ‘Başka var mı?’ diye soruyorlardı.
Kimi tanıyorlardı?
Orhan’ı. (Pamuk) Başka kimseyi bilmiyorlardı. ‘Hayır olamaz’ dedim. ‘Şiir sever misiniz?’ diye sordum onlara. ‘Tabi severiz’ dediler. ‘Nazım Hikmet’i duymuş olmanız gerekiyor o zaman’ dedim. Duymamışlardı.
Bu kadarı onların hatası…
Elbette onların hatası. Bunu bir kültür emperyalizmi gibi görüp kasıtlı olarak bir reddetme bu. Öğrenmek istemiyorlar. Yaşar Kemal’i anlattım. Fakat Türkiye’nin pozisyonu şu an dünyada çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bazıları olumlu, bazıları pek de olumlu değil ama… Herkes Türkiye’nin ikinci en hızlı büyüyen ekonomi olduğunu biliyor. Yakın zamanda Türk kültürüne bir ilgi de uyanmaya başladı.
Bu tanınışta Orhan Pamuk’un etkisi de yadsınamaz sanırım…
Elbette. Orhan Pamuk’un bu kadar ilgi görmesinin bir avantaj olduğunu düşünüyordum hep. Bir Türk yazara ilgi duyulması, başka Türk yazarların da merak edilmesine neden olacaktı. Bir açılım demekti. Ama arkadaşlarım ‘hayır öyle bir şey olmayacak’ diyorlardı. Ama doğru çıktı. Diğer yazarların bir çeviri kıskançlığı olduğunu bu noktada söyleyebilirim. Çünkü maalesef dünya edebiyatına ancak İngilizce’yle girebiliyorsunuz. Dolayısı ile Orhan Pamuk’un kitaplarının İngilizce’ye çevrilmiş olması dünya edebiyatına açılan kapı. Buradaki yazarlarda kendi eserleri İngilizce’ye çevrilmediği için Orhan Pamuk’a karşı bir kıskançlık var. İngiliz yazarların da aslında Orhan’la ilgili bir kıskançlığı var ancak onlarınki biraz gıpta etmek diye adlandırılabilir. Onlar Orhan Pamuk’u seviyorlar.
Pamuk örneği gösteriyor ki, daha fazla eserimizin İngilizce’ye çevrilmesi gerekiyor.
Önümüzdeki yıl Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye odak ülke olacağı için İngiliz PEN, ‘Türkiye ve Türk yazarlarla ilgili nasıl bir çalışma yürütmeliyiz’ sorusunu tartıştıkları toplantıya beni de davet ettiler. İki yazarın ismini biliyorlar; Orhan Pamuk ve Elif Şafak. Hala çok sayıda Türk yazarın İngilizce’ye çevrilmemiş olmasının da burada bir etkisi var. Dünyada tanınan bir yazar olmak istiyorsanız eserlerinizin mutlaka İngilizce basılması gerekiyor. Fakat ne yazık ki İngiltere’de çeviri oranı yalnızca yüzde üç.
Orhan Pamuk’un en sevdiğiniz eseri hangisi?
Kar’ı çok severim. Çevirdiğim ilk kitabı o. "İstanbul" kitabını da çok sevdim. 60’larda ben de aynı İstanbul’da büyüdüm çünkü. O hep siyah ve beyazlardan bahsediyor ama benim renklerim var.
Bu nedenle de İstanbul’u romanlarınıza da taşıyorsunuz…
Evet. İstanbul’u çok seviyorum. Romancıyım. Altı kitabımdan üçü İstanbul’da geçiyor. İstanbul benim kırık kalbim. Buraya dair hikayeler yazarak o kırık kalbi onarmaya çalışıyorum. Burada bir Amerikalı çocuk olarak büyüdüm ve sonra ‘eve gidiyoruz’ denildiğinde aslında buranın evim olmadığını anladım. Ev diye bildiğim yerden başka bir eve gittim. İşte bu bir kalp kırıklığı yarattı. Biz edebiyatçılar pasaportların dışında kendi evimizi kendimiz yaratıyoruz. Türkçe ve İngilizce’yi bir araya getirdiğim zamanlar en mutlu olduğum zamanlar…
Orhan Pamuk’la daha önce Robert Kolej’den arkadaştınız…
Evet aslında ağabeyi Şevket Pamuk’u çok iyi tanıyorum. Aynı ortamlarda olduğumuz için Orhan’la da arkadaş olduk. Independent of Sunday gazetesinde kitap eleştirileri yazarken arkadaşımın (Şevket Pamuk) kardeşinin kitabı hakkında eleştiri yazmak niyetiyle kitabı elime aldığımda Orhan Pamuk’u tekrar keşfettim. Orhan Pamuk eskiden İngiltere’de pek fazla tanınmıyordu. Bir çevirmene ihtiyacı vardı ve yıllar sonra ‘bana bir iyilik yap’ dedi ve 2003’te birlikte çalışmaya öyle başladık. 15 yaşından beri tanışıyoruz ve bunca yıl birlikte çalıştık. Çalışmaya ilk başladığımızda bu birlikteliğin beş kitap boyunca süreceğini hiç tahmin etmemiştik. Bir boşanma olacağını biliyorduk. (gülüyor) Çok ilginç insan ve çok ilginç bir hayatı var. Onunla aynı şeyi seviyoruz; kelimeleri.
Orhan Pamuk’u çevirmek zor mu?
Çok zor. Aslında Türkçe de zor çeviri için ama Orhan Pamuk ekstra zor. Orhan İngilizce bildiği için aslında bu çeviri sürecine dahil olmak istiyor. Bu nedenle çok da tartışmalar yaşadık.
OKURLAR VE YAZARLAR KELİMELERİN CUMHURİYETİNDE BULUŞUR
Yani sizin işinize karışıyor…
Ben hiçbir şey demedim. (Gülüyor) İngilizce’ye çeviri çok önemli olduğu için eğer yazarla çevirmen arasında karşılıklı görüşme olabiliyorsa bu aslında çok iyi bir şey. Bazen zor tabi.
Orhan Pamuk’la çalışmak zor mu?
Kolay değil. Bence o da bunu kabul edecektir. Bunu zor bir ilişki yapan bütün nedenler onun bir yazar olarak dehasından kaynaklanıyor. Kitaplarının iyi ve güzel bir İngilizce’yle aktarılmasını istiyor. Haklı nedenlerle de aynen Türkçe’de olduğu gibi çevrilsin istiyor. Onu anlayabiliyorum. Orhan Pamuk’un yazılarında yaptığı doğu ya da batı diye bir tarafı seçmek değil. Her iki tarafın içinden geçerek, her iki tarafı kapsayarak yazıyor. İkisini de anlayarak yazıyor. İşti bizim Orhan’ımız bu… Avrupa kültüründe şöyle bir inanış var, eğer ünlü bir yazarsanız ülkenizi eleştirirsiniz. Orhan Pamuk bunu üstlenmeyi reddeden birisi. Her zaman ülkesi hakkında kötü konuşan kişi şeklinde tanımlanmak ya da öyle bir rolü üstlenmek istemiyor. Orhan böyle bir şeye çekilmeye çalışılsa da bunu reddediyor.
İstanbul’a British Council’in çeviri günü etkinliği için geldiniz. Çeviri konusunda en önemli tavsiyeniz nedir?
Burada, Türkçe’den İngilizce’ye çeviri yapan genç çevirmenleri Türkiye ile İngiltere arasındaki bir ağın içine katmış oluyoruz. Bu, gelecek için önemli bir yatırım. Çünkü Türkiye dünya sahnesinde ön sıralara doğru ilerliyor. iyi eğitimli yeni bir nesil geliyor, Onlar için yeni çevirmenlere ihtiyacımız var. Türk yazarların çevirileri daha çok yapılacak buna inanıyorum. Çeviri çok önemli ama aynı zamanda edebi yazım konusunda da kendilerini çok geliştirmeleri gerekir. Dünyanın bütün ilginç yazarlarının diyaloğa girebilmesi için çeviriye ihtiyaç var. Okurların ve yazarların buluştuğu yer aslında kelimelerin cumhuriyetidir.
ÜMRAN AVCI
HT GAZETE