Balıkçı Orhan Alkaya’nın Şiir Kitabı Çıktı

Edebiyat
Serderhan Aksoy Birçok kişi onu ‘Balıkçı’ rolüyle tanısa da o kuşağının en önemli şairlerinden Orhan Alkaya’nın yeni kitabı vesilesiyle biraraya geldiğimiz Alkaya’yla şiiri ve ...
EMOJİLE

Serderhan Aksoy

Birçok kişi onu ‘Balıkçı’ rolüyle tanısa da o kuşağının en önemli şairlerinden Orhan Alkaya’nın yeni kitabı vesilesiyle biraraya geldiğimiz Alkaya’yla şiiri ve şairliğini konuştuk.

Daha çok Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde canlandırdığı ‘Balıkçı’ rolüyle tanınan Orhan Alkaya, aslında 80 kuşağının en güçlü şairlerinden biri ve bir dönem Şehir Tiyatroları’nı yönetmiş bir tiyatro duayeni. Son olarak Atlı adını verdiği son 10 yılda yazdığı şiirlerden oluşan kitabıyla karşımıza çıktı Alkaya. Everest Yayınları’nca yayımlanan Atlı’ya, bir de şairin Yenilgiler Tarihi ve Tuz Günleri kitaplarının yeni baskıları eşlik ediyor şimdilerde. Biz de yeni kitabı ve eski kitaplarının yeni baskılarını fırsat bildik, ‘şair Orhan Alkaya’nın şiir serüveninden yola çıkarak, şiirin kendi dinamiklerine, reel politiğin şiir ve şaire dokunuşlarına uzanan geniş bir yelpazede konuştuk. Balıkçı’yı merak edenlere de buradan belirtelim: Balıkçı’nın sağlık durumu ciddiyetini koruyor…

Derin bir birikimin şiirini yazıyorsunuz. Peçorin’ler Mışkin’ler gibi 19. yüzyıl Rus edebiyatının öncü figürleri de var, Hades gibi mitolojik figürler de. Nasıl oluşuyor bu şiirler?

Algılamaya başladığımdan beri günü hep geniş zamanın içine oturttum. Bazen insanın algısı güncelin içine fazlasıyla hapsoluyor. Özellikle sıcak politik süreçlerin içinde olduğun zamanlarda… Bir dönem Şehir Tiyatroları’nı yönettim. Öyle dönemlerde algı sıcak zamanın içinde çok kalıyor, ama şiirin ve düşünmenin algısı biraz daha geniş zamana gidiyor. Geniş zamana gittiği zaman bağlantılar beni çok ilgilendiriyor, yinelenenler, paralel durumlar, yaşantının içindeki süreçlerin paralel hareketleri, birbirini bütünleyen figürler…

Peki, Altı’nın seleflerine göre alamet-i fârikası nedir? Hangi dönemin şiirleri bunlar?

Son 10 yılın şiirleri içerisinden yapıldı bu kitap. Sonuç itibariyle bütünleyici yapısı olan bir kitap. Diğer kitaplarımdan farklı olarak tadımlıkları çok iyi gösterdim bu kitapta. Tadımlık derken; uzayacak, sürecek olan şiirler var. Özellikle Nen Bilgisi net bir biçimde kitap olmak için başlanmış bir iş… Okumalarımın belli bir tarihi kesitindeki 1900’ün başını aldım, bir kesit olarak. Nedir o, Tevfik Fikret’in Sis’i yazması. Oradan buraya kadarki aralıktaki okumalarımın bir sonucu o. Ama bir, bir buçuk sene içinde Nen Bilgisi’ni bağımsız bir kitap yapmak istiyorum. Bunu da seviyorum; yani değişik parçalar geliyor, sonra onlar başka kitaplarda bütünleniyor. Seviş Karası Bir Defter’den ilk kitaptan beri sürüyor.

Belki farklı denilebilecek olan Çarşamba’yı Sel Aldı ve Yüzyılımın Ardından şiirlerinin olduğu bölümdür. Çarşamba’yı Sel Aldı dipnotlu ve dipnotları da şiir olan, o dipnotlar ana gövdeye taşındığında da bir bütün olan bir şiir. Onun dışında giderek şunu fark ediyorum, aslında bir tane kitap yazıyorum ben, o bir kitabın önemlice bir parçası oldu Altı.

Cumhuriyet’le gelen dil değişimi sizce şiiri nasıl etkiledi?

Şimdi iki tane doğru var. Biri devrimcinin doğruluğu. “Evet, karşı devrimi önlemek için barajımı kurmam lazım” diyor. Ama bir yandan da şu var: Dil organik bir sürecin sonunda kıvamını buluyor. Osmanlıca birçok dilin Arapça ve Farsça’nın yanı sıra, Türkçe’nin daha sonraları İngilizce’nin katkılarıyla Anadolu’daki ağızların katkılarıyla oluşmuş, çok büyük ve zengin bir kıvam. Bu değişimle bırak şiiri, bütün düşünme süreçleri altüst oldu. Bütün bir edebiyat bundan etkilendi. Bizim için Divan Edebiyatı bir yabancı edebiyattır artık. Yeni Türkçe’nin saf Türkçe’nin kalbi sayılabilecek Sait Faik için bile bugün yeni kuşaklar sözlük kullanıyorlar. Şiir de etkilendi bundan ama şiir kendini en kolay kurtaran alan oldu bundan.

Tuz Günleri ’ne dönersek, kitaba ismini de veren bu şiirde, İsmet Özel etkisi var mı?

İsmet Özel okuduğumuz bir şair. Hepimizin belli bir dönemde özelikle yoğunlukla okuduğu, kuvvetli söz söyleyen bir şair. Birçok şair gibi İsmet Özel’in de bir atmosferin içinde etkisi olmuştur, ama doğrudan doğruya İsmet Özel’den etkilendiğimi düşünmüyorum. Fakat bazı şiirlerini çok sevdiğimi, çok kuvvetli bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle o ilk aks değiştirmesinde çıkan Cinayetler Kitabı’nda çok kuvvetli şiirler vardır.

Bir dönem Şehir Tiyatroları’nı yönettiniz. Şiirle tiyatro arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?

Birbirini tamamladıklarını söyleyebilir miyiz mesela? Hayır, birbirini reddeden şeyler aslında. Ama klasik şiir için söylenebilir. Şiir sanatı ve tiyatro sanatı birbirinin içinde var oldular. Tiyatro şiir sözünü üretti uzun yıllar, binlerce yıl. Ama sonuç itibariyle bizim şiirden algıladığımız modernite sonrasındaki, bağımsızlaşmış olan, kendi kendine var olan şiir. Tiyatro daha senkronik bir sanattır. Her şey sahnenin üzerinde bir anda olup biter. Bu iki disiplini birbiriyle evlilik yaşamış olsa da düşünme biçimleri, algı üretme biçimleri, söyleme biçimleri birbirinden oldukça farklıdır.

İktidar şiir ilişkisine gelmek istiyorum. Ülkeyi dokuz yıldır AKP yönetiyor. Şiir de hayatın içinden gelen bir şey olduğuna göre, aralarında nasıl bir etkileşim olmuş olabilir?

Uzaktan ve yakından iki şey söyleyebilirim. Erdoğan’ın başbakan olmadan önce okuduğu bir şiirimsi vardı. Biz de o dönemde Başbakan’ın suçuna ortak olmuştuk. Yani “Bu bir suçsa, biz de suçluyuz” dedik. Ama Erdoğan’ın şiir zevkinin çok gelişkin olduğunu söyleyemem, en azından kamuya yansıyan örneklere bakarak.

Daha çok şöyle bir şey oldu aslında. 1980’ler itibariyle İslâmî varoluşçu olarak adlandırdığım bir ekol oluştu. Buradan çok önemli, çok kuvvetli şairler çıktı. Bu arkadaşların bir kısmı süreç içerisinde, bakanlıklarda, belediyelerde çalıştılar devlet memuru oldular. Hayatları biraz kolaylaştı. Böyle bir etkileşme olmuştur, ama bunun şiire bir faydası olmamıştır.

Onun dışında Ak Parti’nin uzun süredir iktidar olması şiire, belki Asyatik ülkelerdeki sürekli iktidarların verdiği kadar bir sıkıntı verdiğini söyleyebilirim. Ak Parti iktidarının uzaması bazı kesimlerde derin bir karamsarlığa neden oldu.

Nasıl bir karamsarlık bu?

Bu dönemde Türkiye’de derin bir yarılma yaşandı. Toplum yarıldı. Birbirini asla kabul etmeyen kitle hareketleri oluşmaya başladı. Kendini bu kitlelerden bir tanesine daha yakın hissedenler içinde birtakım karamsarlıklar ya da bir takım coşumcu duygular oluştu. Bir kısım iktidarda olmayı çok önemsedi, çok abarttı, bir kısım da bu iktidarın çok uzun süreceği fikrini kendisine kabul ettirdi ve çok derin karamsarlık üretti. Her ikisinde de hastalık buluyorum. Yani uzun süren bir iktidardan ben de hoşlanmıyorum.

Peki ya edebiyat?

İdeolojik yarılma edebiyat mahallerine yansıdı. Önceden daha sık birlikte olan, birbirinden beslenen insanlar arasında mesafeler açıldı. Edebiyat dergilerinin canlılığı da kalmadı. Bir tür gettolaşma yaşandı. Gettolar da kendi içinde gettolaşıyor. İyi edebiyatın var olması edebiyat ortamının iyi olduğu anlamına da gelmez. Bir bakıyorsun Türk edebiyatının kapalı sanat ortamından çıkıp dünyaya açılmasında hiç alışılmadık bir dönem de yaşanıyor. Çok sayıda yazar, şair yabancı dillere çevriliyor. Nobel Edebiyat Ödülü Türkçe yazan bir yazara verildi.

Salt şiire gelirsek sizin de içinde bulunduğunuz 1980 sonrası kuşağın öncü bir şairi var mı? Kimleri okuyorsunuz?

Birkaç şairden bahsetmek gerekir, zaman içerisindeki elenmeyi de göz önünde bulundurarak. Ama bu isimleri benim tayin etmem doğru olmaz. Ama kuşağımdan şiirlerini okumaktan keyif aldığım, heyecan duyduğum, yeni yazacağı şiirleri merak ettiğim şair arkadaşlarım var. 80 kuşağı İkinci Yeni benzeri bir yapıdır. Zaman içerisinde gövdede daha belirgin hale gelmiş şairleri vardır, ama bir ana fikri vardır. O da şudur: Her şeyi bir kenara koyuyoruz, önemli olan iyi edebiyattır. İyi edebiyat neredeyse onu bulalım.

Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisine nasıl katıldınız peki? Son bölümde vuruldunuz, Balıkçı ölecek mi?

İlk geldiğinde 15 bölüm okumuştum projeyi, senaryoyla birlikte geldi. Çok da beğenmiştim senaryoyu. Bana her sene gelir teklif, ben de telefonda teşekkür ederim. Bunda farklı bir şey oldu, senaryoyu çok sevdim. Görüşmeler çok olumlu geçti. Oyunculuk da ilk mesleğim. “Bir deneyeyim bakalım, geri dönmek yeni bir heyecan olabilir” dedim. Gerçekten de çok heyecanlı bir sezon geçirdim. Balıkçı ölecek mi? Onu da söylemeyeyim, herkes merak ediyor.

Taraf Gazetesi