Cevat Akkanat 15 Temmuz darbe girişiminin Edebiyat dünyasındaki yansımalarını derlemiş.Doğrusu darbe girişiminin şoku ve sıcaklığı içinde birçok insanın takip etme ve derleme imkanı olmayan ilginç bir çalışma yaparak edebiyat raihine de değerli bir katkıda bulunmuş sayın Akkanat. Bu ilginç çalışmayı ilginize sunuyoruz…
15 Temmuz darbe, iç savaş ve işgal girişimi başarıyla ters yüz edildi. Hainlerin planları ellerinde kaldı. Beklemedikleri bir akıbetle karşı karşıya kalan sefil işbirlikçi kuklalar kendileriyle birlikte, emperyalist ağababalarının da boylarının ölçüsünün alınmasına zemin hazırladılar.
Cümlelerimi üst paragrafın gidişine emanet etmeyip sözü edebiyata getirmek istiyorum. Haddizatında o minval üzere pek çok cümleler kuruldu ve kurulacak. Bizse, 15 Temmuz’un edebi yansıması üzerinde duracağız. Daha doğrusu 15 Temmuz süreci içinde edebiyat dünyasında olup biten bazı mevzuları gündemimize alacağız.
Bu bağlamda daha önce bazı tespitler yapmış ve bunları Sultanbeyli Belediyesi’nin yayımı olarak geçtiğimiz günlerde dağıtımı yapılmaya başlanan “Darbeye Direnen Şiirler-15 Temmuz Direniş Şiirleri Antolojisi”nin “Giriş” bölümünde dikkatlere sunmuştuk. Esasen aynı “Giriş” metni içinde yer almasını istediğimiz, fakat çeşitli “bakış açıları” sonucu orada kendisine yer bulamayan tespitlerimizi burada okuyucuyla paylaşmak istiyoruz. Böylece dönemin edebiyat sosyolojisini doğru ve net bir şekilde ve dahi sıcağı sıcağına yansıtmış olmakla kalmayacağız, bununla birlikte, edebiyat tarihine tarihimizin en can alıcı olaylarından birisinin edebiyatı ve edebi kahramanlarıyla ilgili sahici materyaller bırakmış olacağız.
Öyleyse başlayalım:
1. Para-lel Şairlerin Jübilesi!
Darbe teşebbüsü sonrası süreçte, özellikle de işbu antolojiyi hazırlarken farklı kaynaklardan adı FETÖ ile birlikte anılan “şair”lerin durum ve tutumlarını araştırdım. Bu araştırmalarım sırasında adı edebiyat dünyasınca bilinen isimlerin mevcut faaliyetleri yanı sıra, karşıma bir takım ilginç isimler de çıktı. İşte bunlardan birisi, basında “Fetöcü Şair Yakalandı” başlığı ile takdim edilen ve FETÖ lideri lehine pek çok şiirleri (!) olduğu belirtilen Rıfat Sayar’dı.
Denizli’de bir otelde yakalanan adı geçen şahıs, edebiyat tarihi açısından ne kadar kıymetlidir bilinmez, fakat Darbe’yi Bodrum’da karşılayan anlı şanlı Hilmi Yavuz,şair kimliğinin finalinidiyebiliriz ki işbu kadük girişimle yaptı.
Hakkında FETÖ Darbe teşebbüsü bağlantısı yüzünden gözaltı kararı verilen Hilmi Yavuz, arandığı haberlerini müteakibin ilk demecini Bodrum’dan vermiş ve gidip teslim olması gerekirken, “Çantamı hazırladım, bekliyorum.” demiştir. Demecinin devamında yaşlı ve hasta olduğunu, ilaç almak zorunluluğu bulunduğunukamuoyuyla paylaşan Hilmi Yavuz, bunlara kendisinin darbeci olmadığı hususunu da eklemiştir. Oysa Zaman Gazetesi’nde yazdığı bazı yazılarda darbeci yapılanmanın birkaç yıldan beri oluştura geldiğinegatif söylemlere eklemlenen yazıları mevcuttu kendisinin. “Paralel” yapıyı övücü yazılar kaleme aldığı, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na karşı oldukça aşırı ithamları bulunduğubilinen gerçeklerdi. Bununla birlikte o da, FETÖ’ye bağlanmış ve bu yüzden adli mercilerin takibine uğramış diğer yazarlar gibi, darbe gecesine kadar ekmeğini yediği ihanet şebekesiyle olan ilişkisini yalanlıyordu.
Bu yalanlamayla birlikte Hilmi Yavuz lehine ve hızla, bizzat kendi ‘bağlı’larının başı çektiği bir kamuoyu oluşturulmuştur. Kamuoyunu oluşturanlar arasında daha sonra aynı davadan gözaltına alınacak olan Ahmet Altan’ın yanı sıra Ali Günvar, Orhan Alkaya, Metin Celal, Şükrü Erbaş, Vural Bahadır Bayrıl, Nihan Kaya, Altay Öktem, Onur Behramoğlu, Yavuz Ekinci, Alper Beşe, Eren Aysan, Asuman Susam, Yavuz Ekinci gibi isimler ve“Sanatçılar Girişimi” adlı sol mahreçli bir yapılanma yer alıyordu. Bu işbirliği girişimi,Hilmi Yavuz’un “Çağdaş Türk şiirinin en önemli ve özgün ustalarından” ve “uluslararası değer ve tanınmışlık sahibi bir şair ve düşünce adamı” olduğunu, “ona karşı girişilen” yakalama kararının “ülkemizin zaten sarsılmış olan imajını ağır biçimde zedeleyeceğini” ileri sürmüştür. Bu tür fantastik kurmaca yapıların desteklerini yanına alan Hilmi Yavuz, kendisine sahip çıkan bu zümreye teşekkürler etmiş, bilahare İstanbul’a gitmiş ve bir süre sonra avukatıyla birlikte teslim olmuştur.Teslim olduktan sonra fenalıklar geçiren, bunun üzerine hastaneye götürülüp getirilen Hilmi Yavuz, Cumhuriyet Gazetesi’nde Metin Celal’in belirttiğine göre, “Devreye Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı gir”diktenbir süre sonra “Adli kontrol kaydı olmaksızın” (Hilmi Yavuz’un Resmi Twitter hesabındaki ifade.) serbest bırakılmıştır.
Son durum böyleyken, Hilmi Yavuz ve avanesinin halkın vicdanında masum olmadıkları fikrindeyiz. FETÖ ihanet şebekesinden sorulacak hesabın, kamuoyunun masum bulmadığı bu tür şöhretli şahıslara da sorulması hususunda, milletin devletten bir beklentisi bulunduğunu belirtmek istiyoruz.
Bu arada, Oda TV yazarlarından Ahmet Yıldız’ın “Hilmi Yavuz’a Açık Mektup” başlıklı yazısında yaptığı sorgulamadaki soruların binde biri Hilmi Yavuz’u sorgulayan adli merciler tarafından kendisine sorulabilseydi, kamunun vicdanı bu kadar acımazdı.
Jübilesini bu şekilde yapan Hilmi Yavuz’dan başka onun gözde tilmizlerinden olan bir başka şair Can Bahadır Yüce de FETÖ terör örgütü ile ilişkili bir kişi olarak kamuoyundaki yerini almıştır. Hakkında gözaltı kararı verilen bu şahıs, halen firaridir.
2. Darbesever Müteşair Halleri…
Sosyal çalkantı dönemlerinde araştırmacılar için merak konusudur: Toplumun farklı kesimlerini temsil eden bilim adamı, sanatçı, şair ve yazarlar hangi tavrı almışlar, yaşanan sürece nasıl bir tepki vermişlerdir?
Bu çerçevede biz de 15 Temmuz gecesinden itibaren, özellikle de “darbeye direnen şiirleri” derleme hususu bize bildirildikten sonra, gazete, dergi ve sosyal ağlar üzerinden söz konusu inceleme ve araştırmalarımızı yapmaya çalıştık. Kuşkusuz bu kaynaklar arasında en sıcak tepkileri temsilî kimliklerin sosyal ağları üzerinde bulabilirdik.
Bu çerçevede gelişigüzel yaptığımız sondajlar sonunda adı şaire çıkmış bazı isimlerin kişisel sayfalarında darbe teşebbüsü ve toplumsal direniş odaklı reflekslerine göz gezdirmiş olduk. Karşılaştığımız görüntü pek de şaşırtıcı değildi. Kamuya açık sosyal ağlarındarastgele geziniverdiğimiz temsilî şahısların pek çoğu, darbe teşebbüsünün farklı süreçleri içinde yaptıkları paylaşımlarla sanki darbe yanlısı bir görünüm sergiliyorlardı. Onların şairane (!) paylaşımlarından bazı örnekleri, orijinal imlalarına dokunmamaya dikkat ederek burada yer vermek, edebiyat sosyolojisi açısından önemli bir veri olacaktır:
28 Şubat Postmodern darbesini desteklediği hususupiyasaya düşen Ataol Behramoğlu FETÖ darbe girişimini takip eden günlerde “Darbe Girişimi Kime Yaradı?” başlıklı bir yazı paylaştı. Behramoğlu’nun paylaştığı metin “15 Temmuz Darbe Girişimi’nin paçalarından akan beceriksizlik ve öngörüsüzlük önde gelen ilgi konusudur.” gibi tashihe muhtaç bir cümle ile başlıyordu. Beceriksizliğin “dar bir çevrenin kısıtlı girişimine ve buna bağlı katılım eksikliğine” bağlandığı metinde darbenin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü dile getirilmektedir. Ataol Behramoğlu’nun paylaşımında bundan sonraki süreçte Cumhurbaşkanı’na karşı girişilecek faaliyetlere dair öneriler de yer almaktaydı: “…gücünü pekiştiren RTE önündeki engelleri aşmada yeni kolaylıklara kavuşabilir. (…) Biraz zahmet olacak! RTE’nin kendi konumuyla ilgili değişikliklere izin vermemesi gereken güçler de ayağa kalkmalıdır.”
Ayten Mutlu, yaptığı paylaşımların birisinde “Gülen’den İlk Açıklama: Askeri darbe söz konusu değildir. Bu yaşanan olaylar Erdoğan’ın yeni anayasa ve göçmen sorunu için (kurduğu) kumpas ve komplodur.” şeklindeki materyali kullandı. Sonraki bir paylaşımda ise “Bu akşam ne oldu?” başlıklı sekiz maddelik anonim bir liste sundu. “Suriyelilere vatandaşlığın gündemden düştüğü” maddesiyle başlayan liste “Bu okunan Selalar, Atatürk ilke ve inkılaplarının, Türkiye Cumhuriyetinin Selasıdır.” maddesiyle bitiyordu.
Ali Günvar, 15 Temmuz gecesi yazdığı şu ifadelerle darbecileri başarısızlıklarından ötürü sanki kınamakta, darbe gerçekleşmediği için adeta yazıklanmaktadır: “otomobiller sokaklarda ve bağıra bağıra recep tayyiperdoğan şarkısını çalıyorlar. sizin gibi darbecinin sülalesini kainat becersin köpek herifler.”
Cihan Oğuz,16 Temmuz tarihli paylaşımında, darbenin önlenmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı şu satırlarla dile getirdi: “161 kişi ölmüş. TBMM bombalanmış. Karargâh ele geçirilmiş. Genelkurmay Başkanı ve Komutanlar 12 saat esir kalmış, bazılarından hâlâ haber yok. Boğaz köprüleri tanklarla kesilmiş. Savaş uçakları sabaha kadar tepemizde uçmuş. Cumhurbaşkanı’nın uçağı 1 saat İzmir üzerinde dolanmış İstanbul’a güvenli inmek için. Çevresinde de koruma amaçlı F-16’lar… Yola çıkan tankları, Ankara’da saatlerce bombalanan kritik yerleri saymıyorum bile… Kısacası karizma çok fena çizilmiş. Biz ise arabalarla konvoy oluşturup düğün dernek yapıyoruz. Niye? Darbeyi önledik. E canlı bomba kendini havaya uçurup 50 kişiyi öldürdüğünde, 100 kişi ölmedi diye göbek atalım bari!”
Vaktiyle FETÖ liderinin görseline eklediği iki dizelik argo bir metinle “Yasak meyve Yayınları” adına paylaşımlar yaptığı gözlenen Enver Ercan, 15 Temmuz sonrası yaptığı bir yorumda darbeye karşı sokağa çıkanları tahfif edici satırlar yazmıştır: “İkide bir abuk sabuk konuşan arkadaşım mesaj atmış sabah sabah: Madem sokağa çıkanları beğenmiyorsunuz, siz çıksaydınız sokağa. Demokrasi havariliğini onlara kaptırmasaydınız.” Enver Ercan’ın bu yorumunu bir başka şair Tuğrul Tanyol ise şöyle cevaplamış: “At arkadaşlıktan. Bu 2. Sivas’tır ve bu katliamların sempatizanları sosyal medyada bir biçimde bizlerle arkadaşlık kurdular.” Enver Ercan, kendisine gelen yorumlardan birisine ise şu ifadelerle cevap vermiş: “… sarıklıların ne gibi ilerici hareketi olabilir ki… Onlar halifelerinin sözüyle sokağa dökülüp batıla karşı dinimizi koruyorlar.”
Hayri K. Yetik, 17 Temmuz’da paylaştığı birkaç resim ve ressam görseli eşliğinde şu cümleleri yazmış: “15 Temmuz 2016 günü sahneye konan darbe oyununu ve dehşet görüntüleri bu ressamın yaptığı gibi kapatabilir miyiz? Aynı isim, bir başka paylaşımında Sözcü Gazetesi’nin bir haber görselini eklemiş sayfasına. Görseldeki “Saray’ın ucuna göstermelik bir bomba atıp, TBMM’yi haşat etmelerini anlayan var mı?” sorusunu “Buna Cumhurbaşkanı Marmaristen ayrıldıktan sonra askerlerin gelmesini, sekreterini gözaltına almasını da ekleyin.” ifadeleriyle sunmuş.
Metin Cengiz, “Tuhaf şeyler oluyor.” diye başlayan bir paylaşımında 6 maddeli bir liste çıkarmış. Dikkat çeken maddelerde şunlar var: “Bir darbecilik tezgahlandı.” “Sanki demokrasi varmış gibi herkes demokrasi havarisi kesildi.” “Şeriat isterük diye sloganlar atıldı.” “Cumhurbaşkanı ve AKP kahraman demokrat ilan oldu.”
Nihat Ziyalan’ın paylaşımında ise “Şeriat provası yapıldı. Selayla sokağa inen yobazın kafa kesecek kadar olgunlaştığı test edildi.” ifadeleri yer alıyordu.
Şükrü Erbaş’ın yazdıkları da ilginçliğin ötesinde bir yerde duruyordu: “Haydi bakalım, ezanlı-selalı-palalı-sopalı, yüce halkımızı allah u ekber nidalarıyla meydanlara indirdiğine göre, hiç durmadan doğruca Polonya’ya, pardon Suriye’ye girmekte sıra. Ondan sonra kim tutar bizi; Yemen, Fizan, Turan,Trablus, Acem mülkü. Viyana kapıları, Moskova önleri, Hind û Çin… Dünya bir daha görsün atalarımızın ruhunu; at sırtından hareme, haremden hamama, hamamdan hazineye… Nasıl vücut buluyor zat-ı şahanelerimizde. Tamam demokrasi filan dedik de, bu kadar da ciddiye, pardon, hafife alınmaz ki bizim büyük ezikliğimiz, değil mi…”
Tuğrul Keskin’in 16 Temmuz’un ilk saniyelerinde yazdığı şu cümle bir hayli manidardı: “Tayyip Erdoğan’dan kahraman ve Başkan yaratma eylemi başarıyla tamamlanmak üzeredir, arz ederim.”
Yeditepe Üniversitesi hocası, şair Tuğrul Tanyol, Amerika’nın Washington şehrinden yazdığı yorumda şu kışkırtıcı cümleleri kaleme almıştı: “Sizi bilmem ama ben silahlanıyorum. Ordu bitmiş polis militan. Sokaktaki bu kafa kesici şeriatçı ayaktakımı hayvanlardan beni kim koruyacak ulan!”
Vural Bahadır Bayrıl’ın şu satırları ise yaşanan o gecenin en sefih mizahını oluşturuyordu: “TCDEVLETİ hala peşimde… Yine mesaj atmış… Bu gece sokağa gel birlikte oynayalım diye… O’lum bak git!.. Dizi izleyip, makarna yiyosşurda…”
Zeynep Uzunbay, Cumhurbaşkanı’nın darbeye direnme çağrısını kastetmiş olsa gerek ki, 16 Temmuz’un ilk saatlerinde “Bu defa da, tank püskürten adamı oynamak istemiş.” şeklinde bir yorumu takipçileriyle paylaşmış…
Metin Celal, darbeden bir süre sonra, 27 Temmuz’da yaptığı paylaşımda kapatılan FETÖ basın yayın kurumlarının listesini yayımlamış ve bu tavrıyla duyduğu rahatsızlığı dile getirip tarafını belli etmiş…
Sol gelenekten gelen isimler arasında farklı paylaşımlar yaptığına şahit olduğum tek isim Hüseyin Alemdar idi. Gezi darbe sürecinin bu ateşli kalemi, 15 Temmuz sonrası paylaşımlarında darbelerin kötülüğünden yola çıkarak “15 Temmuz unutulmamasın!” diye yazmış.Alemdar diğer darbeler de dâhil olmak üzere 15 Temmuz’un şiirinin yazılması, filminin çekilmesi, kitaplarının yazılması gerektiğini kaydetmiş, darbe edebiyatı ile ilgili kaynakçalar vermiş. “15 Temmuz için şiir yazdım, yazı yazdım, ağladım. Taksim’e ve Üsküdar’a indim, Kısıklı’ya çıktım” diyen Alemdar, “Evime hâlâ bayrak asmadım ama ay-yıldızlı bayrağımıza ilk defa bu kadar içten ve samimi âşık oldum.” ifadelerini kullanmış. Şairin 11 Ağustos tarihli bu ifadeleri arasında “Asker değil babam bile darbe girişiminde bulunsa gözümü kırpmaz alnının ortasından vururum. Yeter ki bu ülke ikiyüzlü, kalleş ve yavşaklardan temizlensin. Bu ülke bu acılar bizim!” cümleleri yer almış.
Hüseyin Alemdar, geçmişte, özellikle de Gezi darbe girişimi sonrasında kendisiyle aramızda çok sert tartışmalar yaşanmış olmasına rağmen, 15 Temmuz ile ilgili yazdığı şiiri şairane bir incelikle tarafıma gönderdi. Metninin bazı kısımları benim kıstaslarımı zorlayacak unsurlar taşıyordu. Rica ettim, gereğini yaptı. Fakat aynı metne daha sonra bir dergide tashih edilmemiş haliyle rastladım. Doğrusu bunun gerekçesini anlayamadım. Bu yüzden, Alemdar’ın sözkonusu şiirini bu antolojide bana verdiği haliyle değerlendireceğim.
3. Kör Noktaya Odaklanan Dergiler…
Peki, 15 Temmuz sol eğilimli şairlerin göründüğü dergilere nasıl yansıdı? Doğrusu onlar da şairlerini mahcup etmiyordu. Şairleriyle dergileri arasında müthiş bir uyun sözkonusuydu! Bunun için o çevrelerin yayımladığı dergilerden bir kaçını incelemek ispatlayıcı bir sonuca ulaşmamızı sağlayacaktır sanırım:
Bunlardan ilki, tarihinin hemen her aşamasında darbe yanlısı refleksler gösteren Varlık dergisidir. Ağustos sayısında darbeyle ilgili tek bir cümleye yer vermeyen bu dergi, Eylül 2016 (S. 1308) sayısında ise “Olağanüstü Koşullarda Edebiyat, Sanat” başlığını kapaktan inceledi. Fakat zekâ fakiri bir üretimin mahsülü olan başlıktan da kolaylıkla anlaşılacağı üzere bu dosyanın darbe girişimi sonrası alınan OHAL kararına muhalefet etmek amacıyla hazırlandığı görülmektedir. Haliyle, GYY’sinin FETÖ’cü isimlerle içli dışlı olduğu evvelden beri bilinen (Bkz. Varlık Dergisi, S. 1304 [Mayıs 2016], Önsöz; Burada kapatılan Zaman gazetesi ve Zaman Kitap ekinden artakalan malzemenin, şimdilerde firari olan Yaşar Nabi Nayır ödüllü FETÖ şairi Can Bahadır Yüce’den nasıl alındığı anlatılmaktadır.) Varlık’tan darbe karşıtı bir duruş beklemenin boşuna olacağı aşikârdır. Nihayet bahsettiğimiz dosya bu anlamda kof bir selüloz yığını oluşturmaktan öteye gidememiştir.
Sözcükler dergisinin 63. sayısı [Eylül-Ekim 2016] bu çerçevede ele alacağımız bir başka dergidir. Turgay Fişekçi yönetiminde yayımlanan bu derginin önsözünde genel olarak darbelerle ilgili birkaç cümle söylenmekle birlikte bunlar arasında esaslı bir hükme rastlanılmamaktadır. Dergide darbe ile ilişkilendirilebilecek tek metin Refik Durbaş’ın “Karar-name” (s. 6) adlı manzumesidir. Fakat bu lirik metnin darbeyle ilişkisi, darbe sonrası alınan sıkıyönetim kararlarına duygusal atıfların yapılması şeklindedir.
2. Sayısı yayımlanan Diri Ozanlar Derneği [Eylül-Ekim 2016] dergiler bağlamında ele alacağımız bir diğer süreli yayın. Şaire Nilay Özer’in posterini ek olarak okurlarına hediye eden Diri Ozanlar Derneği, “Sadece Şiir…” dergisi olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye’de bir darbe teşebbüsü vuku bulduğunu görememiş olmalıdır.
Darbeyi değil de sonraki gelişmeleri eleştiren manzumelerden birisi de Edebiyatist Dergisi’nin 7. Sayısının [Eylül-Ekim 2016]15. sayfasında yer alıyordu. Ömer Turan imzalı metinde “bir dolu insan nefreti”, “bu insanlar/bayraklara bakıyorlar durmadan/ve hep gözyaşı duası okuyorlar”, “bir halkı toplayıp uzak asya’dan/yasladılar çölün ateşine”, “bir ayak gürültüsü/çağrılanların anıları gibi” dizelerle sanki darbeyi püskürten halkı tahfif ediliyordu.
Takipçilerine Eylül (S. 12) sayısında Didem Madak posteri hediye eden Bavul Dergisi’nde, geçmişte manzumeleriyle Gezi provokatörlerine destek veren Alper Gencer’in “Faturumda Gül” başlıklı bir metni vardı. 15 Temmuz ile ilgili imajların (yatsı namazı, köprüler, gürültü, uçaklar, vurulup yere düşmek, çok kan akması, panzerler, vb.) yer aldığı bu metinde, bir şairin meydanlara çıkıp yürekli bir şiir söyleme arzusundan çok, bir küçük insanın korku ve endişeleri daha bir öne çıkıyor. Dergide ilki yayımlanan “15 Temmuz’un Hayali Portreleri” üst başlıklı metinde ise “Köprüdeki Sniper” (s. 40-41) ele alınmış ve kendi ağzından anlattırılmış. Timur Soykan’ın kaleme aldığı yazı, 15 Temmuz direnişinin ciddiyetiyle uyuşacak bir üsluptan uzaktı.
Orta sayfasına Maksim Gazinosu posteri sıkıştıran Karakarga dergisi (S. 6 [Eylül 2016]) ise 15 Temmuz ile ilgili çirkin bir metne yer vermiş. Irmak Zileli imzalı metinde (s. 19) ilkokula başlayacak olan bir çocuğun anlatımı ile adı “Onbeş Temmuz Şehitleri Çocuk Parkı” olan bir parkın tabelası üzerinden darbeye karşı yapılmış onurlu duruş ve “şehadet” tahfif edilmiş.
Bu tarz popüler dergilerin öncülerinden Ot dergisi Ağustos (S. 42) ve Eylül (S. 43) sayılarında çalakalem oluşturulmuş birer metinle yasaksavar bir pozisyon sergilerken, Masal, Kafkaokur, Pulbiber, Kafasına Göre gibi yayınlar Eylül sayılarını 15 Temmuz’a pas geçmişler…
Bütün bunlardan çıkan sonuç ise şu: Türkiye’de mütareke kaçkını sözde şair, yazar ve aydın tabiatı ve ahlakı en azından bir kesim için varlığını koruyor…
4. Roni Margulies’in Çıkışı…
Türkiye edebiyat kanonuna çeki düzen veren ulusalcı sol edebiyatçı tayfasının darbe teşebbüsüne destek verir bir pozisyon sergilemesi ve darbeye direnen kesimleri negatif ifadelerle yaftalaması, bir kısmının ise duyarsız bir tutum takınması şurada kayıtlı kalsın, sosyalist bir şair pek çoklarının ezberini bozdu: Roni Margulies.
Margulies, gerek “marksist.org” sitesindeki “Darbeyi Kimler Engelledi?”, “Kalabalıklarla Omuz Omuza”, “Elitler Değil, Milletin Kendisi” başlıklı yazılarında, gerekse Cins dergisinin anketine verdiği cevapta “demokrat” bir tutum sergiledi. Bahsettiğimiz ilk yazıda Kemalistlerin darbe olsun diye bir süre beklediğinden, gerçekleşmeyince darbeye direnen halkı küçük görmeye başladıklarından, nihayet onları negatif cümlelerle yaftaladıklarından bahseden Margulies görüşlerini, “… sokaklara dökülen kitle askerî darbeyi engellemek için döküldü. Amacı bu olan bir kitle, ister dindar olsun ister puta tapsın, gerici değildir. Haklarının bilincindedir, darbenin anlamını kavramıştır, kendini savunmaktadır. Yani haklıdır.” şeklinde bir hükümle tamamladı.
Cins dergisindeki(S. 12 [Eylül 2016], s. 12.) bir ankete verdiği cevapta ise Roni Margulies darbeyi halkın durdurduğunu, darbecilerin halktan böyle bir çıkış beklemediklerini söyledi: “Büyük halk kalabalıkları sokaklara dökülüp tankların önüne çıkınca, darbe girişimine henüz katılmamış, harekete geçmemiş olan subaylar olaylardan haberleri yokmuş gibi davranmayı seçti, binlerce, on binlerce vatandaşı öldürmeyi göze alamadı(lar). Halk sokağa çıkmasa, ordunun geri kalanı da dahil olacak ve darbe başarıya ulaşacaktı, hiç kuşkum yok.”
Sözlerini iki ayrı noktayı vurgulayarak sürdüren Margulies, ilk olarak 15 Temmuz’da “vahşi ve kanlı bir darbe girişimi”yle yüz yüze kalındığını, ikinci olaraksa, darbeyi tek başına FETÖ’cülerin yapmadığını, Kemalistlerin de bu işte parmağının olduğunu belirtti. Şair, bu görüşlerini şu cümlelerle izah etti: “…bu darbenin basitçe bir Fethullahçı marifeti olduğuna inanmıyorum. Evet, belli ki Fethullahçı subaylar da girişimin içindeymiş, fakat meselenin onlardan ibaret olmadığı çok açık. Rütbelilerin %40’ı, %50’si gibi oranlar telaffuz ediliyor. Fethullahçıların orduya bu kadar sirayet etmiş olması mümkün değildir. Demek ki; darbecilerin ana gövdesi 1960’tan beri iyi tanıdığımız klasik Kemalist, “laik”, halk düşmanı subaylardı. Hükümetin sadece FETÖ’ye odaklanması beni kaygılandırıyor. Kemalistler, Ergenekoncular, hakiki darbeciler aklanmış oluyor çünkü.”
5. Bir İsmet Özel Sorunu Daha: İhtar mı İntihar mı?
Şairlik serüveni boyunca farklı eğilimler arasında gelgitler yaşayan İsmet Özel, darbe girişimini konu alan yazısı sebebiyle sert eleştirilerin konusu oldu.
İsmet Özel, İstiklal Marşı Derneği web sitesinde 21 Temmuz 2016 günü yayımlanan “Ne Yapıldı da Yunanistan’ın Birdenbire Yarım Asır Gerisine Düşülebildi? Veya Devlet Darbesinden Şiirin Anladığı” başlıklı yazısının başında püskürtülen darbenin sebep ve sonuçları itibariyle Yunanistan’da Dünya Sistemi’nin lütfettiği oranda ve Yunan siyasi bilinci tarafından yapılan Albaylar Darbesi(1967) ile olan benzerliğine dikkat çekti: Türkiye’de de “bir hükümet darbesi yapmak, püskürtmek ve neticede yığınlara bir devlet darbesinin gücünü hissettirmekle” aynı durum oluşturulabilirdi.
Akabinde sözü “Devlet-Şiir” ilişkisine getiren şair, “devletin şiirden bir şey anlamadığı ve fakat şiirin devletten millet bağlamında önemli bir şeyler anladığı”nı belirtir. Fakat şimdilerde aslolanın “şiirin devlet darbesinden ne anladığı” ile meşgul olmamız gerektiğidir. Bunu anlamak için de şu iki darbe teşebbüsü arasındaki bir benzerliğe bakmak gerekir: “Türkiye cumhuriyetçileri 27 Mayıs 1960 sabahı sevinip sevinçlerinden göbek nasıl attılarsa, hepsi tam elli altı sene sonra 16 Temmuz 2016 sabahı yine sevinip göbek attı.”
Birilerinin darbe için ürettiği “tiyatro” söylemine yaklaşan bu örneklendirmeleriyle İsmet Özel kuşkusuz artistik bir patinaj yapıyordu. Öyle ya, haklılığı da ancak 20 yıl sonra ortaya çıkacaktı!
Ve fakat o yine de iddiasının peşinde olacak, bizi, kitlelerin psikolojisi üzerinden Mustafa Kemal testine tabi tutacaktır: “Bir davetim var. Mümkünse başında akıldan eser kalmış olanları fikretmeğe davet ediyorum: Türkiye’de kabul görüp itiraz edilemeyen en büyük, en dokunulmaz, en yüksek şahsiyetin 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Mustafa Kemal olup olmadığını bir düşünün. Püskürtülmüş bir darbeden bahsedilmesi Mustafa Kemal’in ne şanına, ne de ehliyetine halel geldiği içindir. Peki, paralel devlet darbesi başarıya kavuşsaydı aksi mi olacaktı? Ne münasebet! Asla tersi bir durum doğmayacaktı. Biz yine fikretmekten geri durmayalım: 15 Temmuz’daki önce hükümet, akabinde devlet darbe mise-en-scène’i almak istediği mevhum şeyi alabilmiş olsaydı sokaklar yine eli bayraklı kalabalık tarafından sevinçle doldurulacaktı. Türk tarihinden aldığımız birçok ders dolayısıyla diyebiliriz ki, elde edilen şey Mustafa Kemal’in itibarına biraz daha katkı sağlamış olmayacaktı. İstidlalimizi nimete dönüştürelim: Püskürtülmüş haliyle darbe yüzünden Türk kimliği hususundaki cehalet katmerlendi.” Oysa Kur’an-ı Kerim’den başka mehaz tanımayan Türkler, tek hakiki bilgi kaynağına yaslanmış olarak, kasten dikkatlerden kaçırılan bilginin mahiyetinin de tashihçileri durumundadır. Bu tashih, dil ile ikrar kalp ile tasdik bilincinin mümtaz şiiri olan İstiklal Marşı’nın yalan ambalajıyla kullanılmasının önlenmesiyle başlayacaktır. Yani mevcut durumda, darbeyi önleyenler de (Ki onlar selâmeti ‘ikrar’dan kaçmada arayanlardır ve şu durumda hüsrana uğrayacaklardır) İstiklal Marşı’nı kullanmamalıdır.
Başarılı veya başarısız (“püskürtülmüş haliyle”) bir darbenin Kemalizm’e yarayacağına inanmış olan İsmet Özel, Türkiye’de yaşanan sürecin mahiyeti hakkında şunları da söyler: “Türk topraklarında cereyan eden yarış CIA ile FBI arasındaki sidik yarışıdır ve rekabet Türk topraklarında yaşayanlardan kimin hem bugüne kadar daha makbul köle olduğu, hem de bundan böyle olacağı üzerinedir. Agâh olun ve darbenin bir tarafında CIA, diğer tarafında da FBI olduğu zannının doğuracağı tuzağa düşmeyin. İki tarafta da her ikisi var.” Onların bu ikili oyunlarını ise ‘dil ile ikrar’ metnine yaslanmaktan geçmektedir. Bu, aynı zamanda kalp ile tasdik hazırlığıdır…
İsmet Özel’in nevi şahsına münhasır bu görüşlerini ilginç buluyor ve fakatbunları 15 Temmuz ve sonrası sürecini yeterince tahlil edilmeden dile getirildiğini düşünüyoruz. Ne acıdır ki yanıldığını 20 yıl sonra görecek!
Sonuç:
15 Temmuz darbe teşebbüsü ve karşısında elde edilen zafer, Türkiye’de geçmişten gelen pek çok dengesizliği altüst etti. Yeni hâlin, bütün yapılara sirayet etmiş küstahlık âlemlerine verdiği dersin bir benzerini, resmî edebiyat camiası da aldı. Bu çerçevede, olan bitenin bir kısmını şiir merkezli olarak ele almaya çalıştık. Bakın diğer kültür, sanat, edebiyat alanlarına, aynı manzara karşınıza çıkacaktır.
Evet, artık yeni bir kuruluş çağındayız. Yeniden milli romantizm çağı…-defterk.biz