Ömer Ekinci İle Başarmak Üzerine

Kişisel Gelişim
Röportaj: Pınar Yıldız Artık kariyer bölümümüzde yeni bir açılım başlattık ve her ay sizlerle alanında başarılı olmuş isimleri tanıştırmaya karar verdik. Hayata hazırlanmak için en önemli yollardan bi...
EMOJİLE

Röportaj: Pınar Yıldız

Artık kariyer bölümümüzde yeni bir açılım başlattık ve her ay sizlerle alanında başarılı olmuş isimleri tanıştırmaya karar verdik. Hayata hazırlanmak için en önemli yollardan biri başka yaşam öykülerini dinlemektir. Çünkü bu öykülerde alınacak dersler ve yaşanarak kazanılmış tecrübeler bizi bekler. Kendi öykümüzün kahramanı olmadan kendi öyküsünün kahramanı olanları dinlemek yola koyulmadan önce önümüze çıkacak engellerden önceden haberdar eder bizi. İşte bugün sizlere tanıştıracağımız isim de kendi öyküsünün kahramanı Ömer Ekinci.

ömer ekinciÖmer Ekinci başarılı genç bir girişimci. Hatta bu başarısında "2009 Yılının En Genç Girişimcisi" seçilerek ödüllendirilmiş. Genç arkadaşlara örnek olacak bir yol rotası çizmiş kendisine ve bunu tüm gençlerle paylaşmayı da sorumluluk edinmiş. Ona üniversite öğrencileriyle deneyimlerini paylaşmak için gittiği konferanslarda rastladık ve konferans salonlarında onu dinleme şansı olmayanlar için de tecrübelerini paylaşmasını istedik. O da bizi kırmadı ve şimdi bu satırları okuyan okuyucularla bugüne kadar biriktirdiği tüm hayat deneyimlerini ve başarı formüllerini bütün samimiyetiyle paylaştı.

Ömer Ekinci’nin bugüne uzanan başarı öyküsü tam da herkesin hayatın bittiğini düşündüğü noktada başlıyor, 1992 Erzincan depremiyle… Belki de depremin soğuk yüzüyle birebir karşılaştığı için, yıllar sonra iş hayatında ilerlerken önüne çıkan krizlerden daha az etkilenecek ve depremle krizler arasında hep bir bağlantı kuracaktır. Hayatın yaşatarak öğrettiği bu çıkarım hep işine yarayacaktır.

Bundan sonrası bir göç hikâyesidir. Bu hikâye ise, 14 yaşındaki bir çocuğun depremin soğuk yüzünden sonra İstanbul’la yüzyüze kalmasıyla başlar. Zorluklarla kendi başına oluşturduğu formüllerle başa çıkmaya çalışan bu çocuk, 18 yaşına geldiğinde iş adamı olma yoluna çoktan girmiş ve 25 yaşında 12 ülkeye el bilgisayarı ihraç edip, Eurovizyon’un mobil iletişimini yapan ilk Türk firması olmayı başarmış olacaktır.

ömer ekinci

Peki, 14 yaşında İstanbul’da başlayan iş hayatı serüveni bu boyuta nasıl geldi? Bu yaşanmış hikâyeden kendi yaşam öykümüze neler ekleyebiliriz? Farklı bir baba-oğul profili başarıya nasıl sebep olur? İçinde bulunulan durumdan şikâyet etmek yerine mücadele yollarını aramak başarıya nasıl zemin hazırlar? Okurken çalışmak zorunda olmak aslında iş hayatında başarının ilk adımlarını nasıl oluşturur? İnsan zamanla kendi iş felsefesini nasıl kurar? İşte tüm bu sorular bu röportajın içinde cevap buluyor.

Evet, çoğumuz en orjinal hayatı kendimizin yaşadığını düşünürüz. Zorluklar, engeller, acılar, başarılar ya da heyecanlar hep bize aittir. Ama aslında herkes kendi hayatının baş rol oyuncusu ve her hikâye kendi sahibinin beyaz bir kağıdıdır. Hikâyenin sonunda o beyaz kâğıdın ne şekil alacağı ise tamamen kendi başarımız… İşte şimdi başlayacağımız hikâye uçağa dönüşmüş bir beyaz kâğıdın hikâyesi… Ve elindeki beyaz kağıda bakıp henüz ne şekil alacağına karar verememiş tüm gençler için bir yol rotası tarif ediyor. Elinizdeki dümene sıkıca sarılıp yeni rotanızı belirlemeye hazır mısınız?

2009 Yılının En Genç Girişimcisi ödülüne layık görülen Ömer Ekinci’nin hikâyesine başlıyoruz…

ömer ekinciÖncelikle bize Ömer Ekinci’nin hikâyesinden biraz bahseder misiniz?

1984 Erzincan doğumluyum. 1992 de Erzincan depremini yaşadık. Oradaki iş hayatı bitince İstanbul’a göç etmek zorunda kaldık. İstanbul’a geldiğimizde 13-14 yaşındaydım. Elimizdeki tüm para da sadece bir ev almaya yetiyordu.  4 erkek kardeştik, annem ve babamla altı kişi bir eve girdik. Bu evden başka da birşeyimiz yoktu. Bu durumu bize yaklaşan bir meteora benzetirim. Tehlikenin farkında olmamak için kör olmak gerekirdi. Bize doğru yaklaşan bir meteor var ve bu meteordan en çok en önde olan korkar. Bu yüzden benim de kendimi kurtarmam gerekiyordu. Önce bir internet cafede çalışmaya başladım ve orada gördüklerimle webde yazılımlar yapıp küçük firmalara satmaya çalıştım. O dönem de 100–200 dolarlık işler yapıyordum. Sonra ‘barter’a başladım hatta ehliyetimi de ‘barter’ yöntemiyle aldım. Ehliyet alacak param yoktu, karşılığında onlara web sayfası ve üyelerini takip edecekleri bir program yapmayı önerdim onlarda kabul ettiler.

İnternete merak nerden başladı?

Bir akrabamızın internetle uğraşan bir çocuğu vardı. Evinde pek çok imkânı var. Babam benim yanımda ona  "aferin Onur, helal olsun internette çok iyi gelecek var” dedi… Bu beni çok etkilemiş olmalı ki, hırs yaptım “ben de yaparım ben de öğrenirim” diye. Hepsinin kökeninde bu vardır aslında…

Üniversite sınavına girdikten hemen sonra da bir tanıdık vasıtasıyla internet işleri yapan büyük bir firmaya gittim. Biraz zorlu bir süreçten sonra kabul ettiler. Orada öğrendiğim en önemli şey hiçbir şey bilmediğimdi. Gerçek hayatta o güne kadar bildiklerin hiçbir şey sayılmazmış. Tabi oradakiler bana yardım ettiler. Normalde yazılımcılar kimseye bir şey öğretmek istemezler ama ben 17–18 yaşında bir çocuktum. " Ömer işte ne olacak ki, ona rakip olacak hali yok" diye düşünerek öğretirlerdi bana. Tasarım, yazılım pek çok şeyi orada öğrendim. 1.5 sene bu firmada çalıştım ama diğer yandan İstanbul Üniversitesi İşletme bölümünü kazandım. Birinci sınıfta oldukça iyi bir ortalamam vardı ancak o dönem boyut değiştirdim ve babamın tarafına geçtim.

ömer ekinciPeki, babanın boyutunda neler vardı?

Benim babam mucittir. İstanbul’a geldikten sonra amcamın yanında çalışmaya başladı. Ama babam birinin yanında çalışabilecek biri de değil. O zaman da araçta fatura kesilmek için bir cihaz icat etmiş. ancak babamın satış alanında becerisi olmadığı için ürünü aracı firmalar tarafından sattırmaya başlamıştı. üreticinin çoğunlukla hakettiğini kazanamadığı ülkemizde babamda emeğinin karşılığını alamıyordu. Bu durumda benim çok zoruma gidiyordu ve babamın bu yönünü de ben doldurmaya karar verdim. Böylelikle iş hayatında babamla ortak yürüyüşümüz başladı ve onun icat ettiklerini ben pazarlamaya başladım.

Şu an üniversitede okuyan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Sadece okul ile harcadıkları bir gün bile geçirmesinler. Staj yapabilirler ya da bir yerde küçük maaşla işe başlayabilirler… İlgi alanları olan bir konu varsa bu işi yapan bir firma bulsunlar. Büyük bir firmanın küçük işlerini yapmaya başlasınlar. Bu durum mutualist yaşam gibidir. Bazı kuşlar timsahların dişlerindeki kalıntılarla beslenirler. Hem kuşlar doymuş olur hem de timsah ağzını temizlemiş. Bu mantıkla hareket etsinler. Alıp satmak konusunda kendilerini yeterli hissediyorlarsa gitsinler bir firmaya ” ben sizin ürünlerinizi satmak istiyorum” desinler. Bir iş adamı olarak söyleyebilirim ki, sizin bir iş yaptığınızı gören firma zamanla size gelip başka tekliflerde bulunacaktır.