Sahte Peygamber ”İskender Evrenesoğlu Cemaati” hangi partiyi destekliyordu?

Dinsel Tartışmalar
Asiye Güldoğan, geçtiğimiz günlerde ölen ve kamuoyunda ”sahte peygamber” olarak adlandırılan İskender Evrenesoğlu ve cemaati hakkında özel bir yazı kaleme aldı. “Din duygusunun gizemleri h...
EMOJİLE

Asiye Güldoğan, geçtiğimiz günlerde ölen ve kamuoyunda ”sahte peygamber” olarak adlandırılan İskender Evrenesoğlu ve cemaati hakkında özel bir yazı kaleme aldı.

“Din duygusunun gizemleri hiçbir değerlendirmenin, hiçbir davranış ve suçun, hiçbir zındıklığın ölçüsüne uymaz” der Dostoyevski, Budala romanında. Honoro de Balzac da, Otuz Yaşında Kadın romanında “Kadın için dindarlık en büyük erdemdir, din de ancak kadın kanalı ile aktarılabilir” görüşünü belirtir. Her iki yazar da kendi ülkelerindeki ilginç tarikatlara, gizemli cemaatlere atıfta bulunur.

Son günlerde gündemde olan İskender Evrenesoğlu’nun cemaati, “kadın müritlerinin çok oluşuyla” Balzac’ın, “gizemliliğiyle” Dostoyevski’nin sözlerini çağrıştırıyor.

“Sahte Peygamber” diye tanınan İskender Evrenesoğlu ABD’de vefat ettikten on gün sonra, Bursa’daki cenaze namazına eşlik eden cemaatin “kimsenin tahmin edemeyeceği kadar kalabalık” oluşu herkesi neredeyse şok etti. Cenazeye katılanlar, çok da sıradan vatandaşa benzemiyordu üstelik.

Ayakta “Allah Allah” diye sallanarak zikreden erkeklerin, gözyaşı döken beyaz örtülü kadınların çoğunluğu kılık kıyafetinin yerinde görünmesi bazıları tarafından “Adnan Hocacılar gibi varlıklı kesimlere hitap eden cemaat” olarak yorumlandı. Cemaat mensuplarının geneli gerçekten de yüksek eğitimli ve bir kısmı üst düzeylerde görev alan bürokrat, bir kısmı akademisyen. İçlerinde büyük hastanelerde başhekimlik yapan da var, gazeteci, yönetmen olan da var. Ancak, sadece elit bir kesime hitap etmiyor cemaat, halktan insanlar da o elit diyebileceğimiz kesimle eşdeğer gönüllü faaliyet yapıyorlar.

İskender Evrenesoğlu cemaati, Evrenesoğlu’nun “Sahte Peygamber” diye tanımlanmasından başka kamuoyunca çok bilinmiyor, o yüzden gizemli ve az bilinen bir cemaat. Çoğu, “Sahte Peygamber Evrenesoğlu’nun marjinal cemaati” diye düşündüğü, öyle bildiği cemaat, aslında pek de marjinal sayılmaz. Üstelik bağlılarının çoğunluğu kadınlardan oluşuyor.

Cemaat kendini ilk kez Evrenesoğlu’nun cenaze töreninde bu kadar açık gösterdi. Medyada üç bini aşkın diye yazıldı ama cenazeye katılanların gerçekte on bin kadar olduğu söyleniyor. Cenaze merasimindeki görüntüler, Türkiye’de bir FETÖ olayı yaşanmışken, sosyal medyada bazı “kendini bilmez” hocaların “Allah ile konuştum depremi Güneydoğu’ya gönderdim” gibi saçma sapan konuşmaları, kimi “cinsi sapıklık taşıyan tarikatlar olduğu” gibi konular yazılır, kitaplaştırılırken, “kimi Şeyhlerin-Hocaefendilerin son model lüks araçlara bindiği, altın tahtlarda oturduğu” gündemdeyken, bunun dışında son yıllarda özellikle sosyal medyada tarikatlar-cemaatler konusunda olumsuz haberler yaygınlaşmışken, “Sahte Peygamberin peşinden gidenlerin bu kadar çok oluşu” şaşkınlıktan öte, büyük tepki topladı.

Bu tepki sadece “dini yapılara, tarikatlara, cemaatlere mesafeli” bilinen sol kesime, CHP’lilere has değildi, bu sefer muhafazakar kesim de ortak bir tepki ortaya kondu. Tepki, “kocaman kavuğu başında bir adam” olan, “Sahte Peygamber” İskender Evrenesoğlu’nun cenazesinde “nasıl bu kadar kalabalığın toplanabildiği”ne ve o kalabalığın ekseriyetle eğitimli olmasınaydı. Diyanet İşleri Başkanlığının da, cenazede Diyanet’e mensup imam görevlendirmediği, kendi şeyhinin cenazesini kendi hocalarıyla kaldırmak durumunda kalan, “Sahte Peygamberin peşinden giden cemaatin” onbinlerce takipçisinin olması aynı zamanda düşündürücüydü.

Genelde cemaatler tarikatlar, muhafazakar kesim hakkında objektif bir bakışla, ön yargıyla değil iyisiyle kötüsüyle, önüne ardına herhangi bir sıfat eklemeden, bilgilendirmek ve “tanımak” için yazan biri olarak bilindiğim için, bazı okurlardan “Bu az bilinen gizemli cemaat hakkında da” yazmamı isteyen mailler aldım.

Doğrusu, haklarında medyada yer alan bilgilerin dışında, özel olarak en az bilgi sahibi olduğum cemaat İskender Evrenesoğlu cemaati. Oysa yedi-sekiz yıl öncesine kadar sık görüştüğüm çok sevdiğim bir arkadaşım, o cemaattendi. Anlatacaklarım nedeniyle gerçek adını yazmayı uygun görmediğim için adını Gülistan diye anacağım bu kadın, türbe türbe dolaşan, evliyalarla ilgili yazılar yazan, oldukça şık giyinen birisiydi.

Gülistan’ın anlatacaklarına geçmeden önce, “Sahte Peygamber”i her seferinde tırnak içinde kullanmamın sebebine değineyim. Evrensoğlu’nun kendisi hiçbir konuşmasında “Peygamberim” dememiş, ama resul olduğunu söylemiş. “Peygamberim” demediği için düz olarak Sahte Peygamber diye yazmayı doğru bulmuyorum, ancak ülkede neredeyse herkes onu “Sahte Peygamber” diye andığı için tırnak içinde yazıyorum.

Zaten onun “Sahte Peygamber” olarak tanınmasına sebep olan da Gülistan…

EVRENESOĞLU: “BENİ ALLAH’A SORUN KULLARA SORMAYIN”

Daha önceki yaşamında magazin dergilerinden resimleri çıkan, İstanbul’da Ulus’ta ve sonra Etiler’de oturan, aynı zamanda sosyetede yer alan Gülistan, oğlunun “okulumuzda bir konferans var” demesiyle merakından toplantıya katılmış. Kendisine hiç uymayan, garip bir toplulukla karşılaşmış orada. Dini bir sohbet olduğunu anladığında çıkmak istemiş ama en ön sırada yer aldığı için çıkamamış.

Konferansı veren İskender Evrenesoğlu konuştukça, içinden hep itiraz etmiş, kafasından onun cevap veremeyeceği sorular hazırlamış. Evrenesoğlu, “Kalu belayı” anlatırken, “Ezelde hepimiz Allah’a sen bizim Rabbimizsin demişiz” deyince, Gülistan “Ben demedim, öyle bir şey hatırlamıyorum” demiş içinden.

Evrenesoğlu, Gülistan’ın yüzüne bakarak masaya yumruğu vurmuş. “Hatırlamıyorum diyen kardeşim, şimdi sana hatırlattım” demiş. O gün hayatı değişmiş Gülistan’ın.

Konferansın ikinci yarısında, din hakkında sorular sormuş, kimseden alamadığı cevapları almış. “Beni Allah’a sorun,” demiş Evrenesoğlu ona, “kullara sormayın.”

“Allah’a nasıl sorulur” diye düşünen Gülistan’a, “Hacet namazıyla Allah’a nasıl sorulur” açıklaması olan bir kağıt vermişler. O gece hacet namazı kılmış ve rüyasında Evrenesoğlu’nu görmüş. “Beni Allah’tan sormuşsun, sana kim olduğumu göstereyim” demiş rüyasında. Hakkında hiçbir bilgisi olmadığı önemli bir sır vermiş. Evrenesoğlu’nun bir yerinde üzerinde İslam yazan bir mühür varmış, onu göstermiş. O mühür bir gecede olmuş ve beş kişinin dışında kimse mührü bilmiyormuş.

Sonra Gülistan’ı aramışlar, sohbete davet etmişler. Gittiğinde rüyasını anlatmış. “Mühürün yerini göster,” demişler, göstermiş. “Tamam, doğru görmüşsün,” demişler. O gün namaza başlamış, çevresi değişmiş, kendi ifadesiyle o günden itibaren dünyanın en mutlu, huzurlu insanı olmuş.

Artık iyice güvendikleri, emin oldukları zaman, Evrenesoğlu aynı zamanda gazeteci olan Gülistan’a, “Bana bir televizyon programı ayarla” demiş. Gülistan bunun üzerine, Hürriyet gazetesinde yazan ve Show Tv’de “Temiz Eller” programı yapan arkadaşı Yıldırım Çavlı’ya söylemiş. Çavlı kabul etmiş. Gülistan, onu uyarmış, “Yıldırım dikkat et, Allah dostları şakaya gelmez ona göre davran.”

7 Nisan 1996 Pazar akşamı program yapılıyor. Yaşar Nuri Öztürk’ün de olduğu programda İskender Evrenesoğlu, “Bana kitap indirildi, kitap bana yazdırıldı” sözlerini kullanınca Yıldırım Çavlı ve Yaşar Nuri Öztürk, “Sen Peygamber misin ki, sana kitap indirilsin” diyorlar. Hatta Yaşar Nuri Öztürk, “İlham olundu bari de, ilham de mesele kapansın kardeşim, Allah yazdırdı, bana kitap indirildi olmaz” diye yardımcı olmak istiyor ama Evrenesoğlu, kendisine kitap indirildi konusunda ısrar ediyor ve kendince bazı savunmalar yapıyor.

“Bütün Allah dostlarının kitabı vardır. Muhittin Arabi, Futuhat-ı Mekke kitabını yazdıktan sonra Kabe’nin damına koymuş, ‘Eğer kendimden bir kelime varsa uçsun’ demiştir. Muhittin Arabi, kitabını tamamen Allah’ın yazdırdığını söylemiştir. Mehmet Akif Ersoy’da İstiklal Marşı’nı Allah’ın yazdırdığını söyler, bu sebeple ödülü kabul etmez. Mevlid’i yazan Süleyman Çelebi de, Allah’ın yazdırdığını söyler. Mevlana, Mesnevi’si’nin başına; “Bu kitap alemlerin Rabbi Allah tarafından indirilmiştir” ibaresini koymuş, Said Nursi Risale-i Nurlar için “Bunlar bana yazdırıldı” demiştir. Vahy iki çeşittir: Biri Peygamberlere gelen şeri vahy şeriat içerir. Diğeri Allah dostlarına gelen, şeriat hükmü olmayan vahydir.”

YILDIRIM ÇAVLI VE ÜÇ KAMERAMAN NASIL ÖLDÜ

Tartışmalar, iddialar içeren program İskender Evrenesoğlu’nun sahte peygamberliği ilan edilerek sona eriyor. Yıldırım Çavlı, “Bizim bu programı düzenlemekteki amacımız Evrenesoğlu’nun peşine binlerce insanın takılmış olması ve bu olayda büyük maddi çıkarların söz konusu olmasıdır” mesajını veriyor. Eski bir polis muhabiri olduğundan dolayı “sahtekarları tesbit etmede uzman olduğunu” ifade eden Çavlı, “eminim ki izleyicilerde bir kanaat oluşmuştur” diyerek programını tamamlıyor.

1996 şartlarında, Refah Partisi’nin İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazandığı, ardından birinci parti olduğu, “RP hükümette yer almasın Erbakan Başbakan olmasın” diye medyanın ve askerlerin kıyasıya mücadele verdiği, tarikatlar ve cemaatlerden, Fadime Şahin’lerden, Aczimendilerden sıkça bahsedilerek irtica ithamlarının havalarda uçuştuğu o dönemde, İskender Evrenesoğlu’nun “Sahte Peygamber” ilan edildiği program çok ses getirmişti.

Gülistan, programdan sonra, “Neden böyle yaptın Yıldırım, Allah dostlarıyla niçin böyle uğraşıyorsun, niçin sahte peygamber, şarlatan diye tanıttın, bana söz vermiştin” diyor. Gülistan’ın ifadesine göre, Yıldırım Çavlı, “Bana kitap indi diyerek kendisi peygamberliğini ilan etti, hem bir şey olmaz, herkes cemaatinizi tanımış oldu, reklamın iyisi kötüsü olmaz” diye karşılık veriyor.

“Ama Yıldırım Çavlı, bir Allah dostuyla uğraşmasının karşılığını gördü,” diyor Gülistan, “Bir ay sonra, (3 Mayıs) bir sabah feci bir şekilde yatağında can verdi. Karısı Umran hanım da ruhsal bunalıma girdi, hastaneye yattı hayatları bitti. Programı çeken 3 kameraman da trafik kazasında öldüler.”

Yine 1996 yılında, Yaşar Nuri Öztürk ile birlikte Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programına katılıyor. Resul meselesini Evrenesoğlu şu sözlerle izah ediyor. “Peygamber Efendimiz’den sonra resûl gelmeyecektir.” diyorlar. Biz diyoruz ki; gelecektir ve ispat ediyoruz ki Peygamber Efendimiz’den sonra resûl gelecek. Ben söylemiyorum resûl olduğumu Allahû Tealâ söylüyor. Mü’minun-44’de de, Bakara Suresinin 87. âyet-i kerimesinde de aynı şeyi söylüyor: ‘Biz resûllerimizi ard arda göndeririz. Arası kesilmeksizin göndeririz.’ diyor. Peygamber Efendimiz’den sonra Allahû Tealâ’nın açık açık resûl göndereceğini görüyoruz. Bütün kavimlerde şu anda resûl var. ‘Bütün resûller peygamber değildir. Peygamber Efendimiz’den sonra peygamber gelmesi mümkün değildir ama resul gelecektir, Allahû Tealâ bütün kavimlere, bütün devirlerde resûl göndereceğini söylüyor.”

Kendisine Kur’an Meali yazdırıldığını söyleyen Evrenesoğlu’nun “Arapça bilmediği” de ortaya çıkınca, “Ben Allah’ın okulunda okudum” diyor. Hayli tartışmalı geçen programa muhafazakar kesimin tanınmış psikiyatri doktoru Ayhan Songar da telefonla katılıyor. “İskender Evrenosoğlu diyor ki: ‘Allah bana vahyetti, kitap yazdım.’ Âyetler var orta yerde. Bir insan; “Bana Allah’tan vahyedildi” derse, bu düpedüz peygamberlik iddiasıdır. Başka hiçbir şey değil.”

“AYHAN SONGAR, ALLAH’IN RESULÜ OLAN BANA ‘DELİ’ DİYOR”

Evrenesoğlu bu tartışmayı, daha sonra müritlerine 2004’de bir sohbette anlatırken, şu ifadeleri kullanıyor: “Sanki biz peygamberlik iddia etmişiz. Kaç defa söylüyoruz aynı kitapta Allahû Tealâ bizim peygamber olmadığımızı açık açık söylüyor. Bu adamlar hâlâ ‘Sen peygamberlik iddia ediyorsun.’ diyorlar. Ayhan Songar’ı da, Hüseyin Hatemi’si de, Hüseyin Atay’ı da, Yaşar Nuri Öztürk denilen zat da, bunların hiçbirisi Kur’ân-ı Kerim’i bilmiyorlar. Ayhan Songar hiç dinlememiş. Ayhan Songar da boşuna ölmedi sevgili kardeşlerim. Allah’ın bir resûlüne açık açık “deli” diyor, hem de alaylı bir şekilde. Ben en çok bu Yaşar Nuri Öztürk’ün sonunun ne olacağını düşünüyorum, tüylerim ürperiyor! Allahû Tealâ ona hâlâ hayat verdiğine göre çok acıklı bir son söz konusu olması lâzım.”

Gülistan, “Tıpkı Yıldırım Çavlı gibi Yaşar Nuri Öztürk de iskelete dönüşerek feci şekilde öldü” diyor.

O programdan sonra “Sahte Peygamber” yaftası iyice üzerine yapışan İskender Evrenesoğlu, büyük tepkiler alıyor, protestolara maruz kalıyor ve hatta bazı yerlerde saldırılara uğruyor. Bütün gazeteciler peşine takılıyor. “Radikal İslamcılar” tarafından “Katli vaciptir” fetvası veriliyor. Gülistan, “Bir keresinde bir piknik yapıyorduk, yanımıza elleri sopalı bir grup yaklaştı. Nasıl kaçtığımızı bilemedik” diyerek anlatıyor o günleri. Can güvenliğinin kalmadığını düşünen Evrensoğlu, aynı yıl 1996’da ABD’ye hicret ediyor, daha önce oraya gönderdiği bir doktor müridinin evinde kalıyor uzun süre.

ABD’ye sıkça giden Gülistan’a Evrenoğlu’nun ABD’deki hayatını, ABD’den yardım alıp almadıklarını sordum:

“Kilise kilise dolaşıp bütün Hristiyan din adamlarına İslam’ı anlattılar. Ömrü İslam’ın sevgi dini olduğunu anlatmakla geçti. ABD’den hiçbir yardım talebinde bulunmadı. Çünkü kendisi varlıklı birisidir, paraya ihtiyacı yoktur. Bütün zamanını sohbetle geçirir.”

Cemaat mensupları olarak neler yaptıklarını ise şöyle anlatıyor:

“Bizler aynı sahabeler gibi ibadet ederiz. Her Pazartesi ve Perşembe oruç tutarız. Yedi vakit namaz kılarız, kuşluk ve gece namazıyla birlikte. Her daim zikrederiz. Her gün evden çıkar, kimin derdine çare bulsak diye yarışırız. Evliyaların hayatları bize örnek, onlar gibi olmak istiyoruz, yaşayan evliyalar olmak bütün çabamız.”

AKP’DEN BAŞKA BİR PARTİYE OY VERMEYİZ

Gülistan’ın anlattığına göre, FETÖ hakkında çok soru sorulmasına rağmen, o konuda hiç yorum yapmamış Evrenesoğlu. Siyasi konular pek konuşulmazmış ama Evrenesoğlu, sadece Recep Tayyip Erdoğan hakkında, “Erdoğan memlekete Allah’ın armağanı” der, hep Ak Parti’ye oy verilmesini istemiş. “Başka bir partiye hiç oy vermedik ve vermeyiz” diyor.

Evrenoğlu’nun en yakınlarından biri olan Gülistan, gazeteci, televizyoncu, yazar, modacı gibi özellikleri olan bir kadın. Haftanın birkaç gününü Şişli’deki evinde, çoğunu Şile’deki evinde geçiriyor. Cemaatin dergah sorumlusu aynı zamanda. Perşembe günleri mutlaka Eyüp’e gelip, dergahtaki kadınlarla birlikte yoksullara yardım ediyorlar. Eyüp’teki kabirleri ziyaret ediyorlar.

“Turgut Özal’ın yakın arkadaşıyken, DPT’de geleceği parlak başarılı bir ekonomistken,” Evrenesoğlu’nun ileride “deli” ithamına bile maruz kalacak cemaat kurma yoluna nasıl girdiğini sorduğum Gülistan, şöyle açıklıyor. “Bursa’da Vakıflar Bankası’nda çalışırken bir mürşid onu buluyor ve kırk yaşını geçtiği halde onu eğitiyor. Evrenesoğlu önceleri komünist bir solcu, TKP’li. O mürşid Evrenesoğlu’nu değiştiriyor, eğitiyor ve koruması altına alıyor, her şey böyle başlıyor.”

Evrenesoğlu vefat edince, cenazesi Türkiye’ye on gün sonra gelmiş. Cenazesinin morga konmasını istememiş. “On gün sonra gelmesine rağmen cenazede hiçbir bozulma ve koku yoktu” diyor Gülistan. “Vefatından iki gün önce bize vasiyetini yazmış. Onbir bin dolar cenaze parası ayırmış ve bütün eşyalarını dağıtmış.”

Kadınların çoğunlukta olduğu bu ilginç cemaatin yeni lideri “Fiziği Evrenesoğlu’ndan öğrendim” diyen Fizik Profesörü Cabbar Boran.

Cemaate Mihr Tarikatı, Evrenesoğlu Cemaati gibi isimler verilse de, cemaatin belirgin bir ismi yok. Nurcular, Süleymancılar gibi anılmıyorlar. Cemaat, Türkiye’deki cemaatlerden çok, “ABD’deki milenyum tarikatlarını” andırıyor.