Modern İnsanın Unuttuğu Gerçek: TAKVA

Dinsel Tartışmalar
Modern çağ takva duygusundan nefret eder. Zira takva duygusu modern insanın ulaşmaya çalıştığı düzeni bir dokunuşla yok eder. Takvanın dokunduğu şey rakamların esiri olmaktan kurtulur. Estetiğini kayb...
EMOJİLE

Modern çağ takva duygusundan nefret eder. Zira takva duygusu modern insanın ulaşmaya çalıştığı düzeni bir dokunuşla yok eder. Takvanın dokunduğu şey rakamların esiri olmaktan kurtulur.

Estetiğini kaybetmiş bir çağda yaşıyor olmak kuşkusuz insanın kalbini yormaktadır. İnsan yalnızca maddi olanın varlığıyla hayat bulan bir varlık değildir. Onu kuşatan, adam eden, ihya eden esasında içindeki vicdandır. O vicdan ki onu imar eden ve inşa eden de inancıdır.

Modern dünya insanla pazarlık yapmakta ve onda olan iyi ne varsa hepsini istemekte ona ise yalnızca maddi olanın vereceği faydayı sunmaktadır. “İnsan cahildir” ayeti gereği insan, kendisini huzurlu hissedeceği alanı çok ucuza satmaktadır.

Estetik duygusu yalnızca sanatta aranmaz. İnsan ilişkilerinde ve insanın kendisiyle kurduğu ilişkide de aranır. İslam, takva kavramını içine estetiği de alacak biçimde dizayn eder. Bu takva öyle bir şeydir ki kişinin hem kendiyle kurmuş olduğu ilişkiyi güzelleştirir hem de insanın dokunduğu ve iletişime geçtiği canlı cansız her şeyle ilişkisini güzelleştirir. Modern çağ takva duygusundan nefret eder. Zira takva duygusu modern insanın ulaşmaya çalıştığı düzeni bir dokunuşla yok eder. Takvanın dokunduğu şey rakamların esiri olmaktan kurtulur. Konforun ve hazzın elinde esir olmaktan kurtulur. Yalnızca hakikatin peşine düşer ve kendisini hakikat uğrunda herşeyden vazgeçebilme erdemine ulaştırır. Oysa modern insan kazancın, hazzın ve rakamların elinde tutsak kalmaktan acınası bir haz duyar. Modern insanın dünyası hakikatten ziyade görünür olmak, beğenilir olmak ve tıklanmaktan ibarettir.

Modern dünyada bütün hesaplar daha iyi bir gelecek üzerine kurulur. Yarın için hep bir umut vardır. Bugün olmazsa yarın mutlaka daha iyi bir konfora ulaşılacaktır. Oysa o umulan gelecek genel olarak hiç olmayacaktır. Bu uğurda neler feda edilmez ki! Çocukların geleceği, kadının namusu, erkeğin iffeti ve insani olan ne kadar erdemler varsa her biri bir bir feda edilir.

Yaş kemale erdiğinde insan geriye dönüp bakar ki aslında kazanıldığı düşünülen ne varsa hepsi kaybedilenlerden çok değersiz olduğu farkedilir. Artık ne geriye dönecek imkan vardır ne de şimdiki kazanılanları elden çıkarmaya cesaret. Ölüm kol gezmektedir hayatın içinde ama kimse ölümü kendine yakıştıramamaktadır. Zira sağlık tanrısı edinmiştir kendisine. Artık hastaneler, sağlık ekipmanları, ilaçlar ve beyaz önlüklü adamlar insanı ölümsüz kılmak için vardırlar adeta. Oysa herşeye rağmen insan ölümlüdür ve her nefis ölümü tadacaktır.

Dünya sürekli büyüyen kaosların eşliğinde yol alıyor. Herkes bir şeylerin sahibi olmak için birbirine diş biliyor. Kimileri egemenlik haklarını korumak kimileri de egemenlik alanlarını genişletmek için kıyasıya savaşıyorlar. Ama kimse bu savaşlar yapılırken Allah ne der diye sorgulamıyor. Yapılan yorumlar, eleştiriler ya da destekler hep modern çağın diliyle yani rakamlarla, konforla ve hazla birleştirilip yapılıyor. Bizi kurtuluşa erdirecek olan şey hakikatin dilidir. Hak olan ise yalnızca Hakk’a ait olandır. İşte takva duygusu kainata Allah’ın bakılmasını istediği yerden bakar. Bu bakış ne mezhebi, ne cemaatsel ne de partisel bir bakıştır. Hepsinin üstünde adaletin merkezde olduğu bir bakıştır. Kısacası insanlığın en fazla ihtiyaç duyduğu adaletli ve merhametli bir bakıştır.

Müslümanlar olarak takvalı bir bakışı, duruşu, yaşamı içselleştirip hem içinde yaşadığımız topluma hem de gelecek nesillere anlaşılır biçimde dosdoğru anlatmalıyız. Çağın vicdanı olarak her daim sesimiz gür çıkabilmeli. Özellikle rakamlara hapsolmuş bir dünyada vicdanını satılığa çıkaranların karşısında merhameti hatırlatmalı ve insanın fıtratına dönüş yapabilecek yolları onlara gösterebilmeliyiz.

İslam’ın giderek toplumda anlam kaybına uğradığını görmek elbette biz müslümanların kusurudur. Estetiğini kaybetmiş bir müslüman toplumu varsa orada takva duygusu yok olmuş demektir. Takva duygusu insanı zulmün karşısında adaleti haykıran, şirkin karşısında tevhidi bayraklaştıran, zorbalığın karşısında şefkati, merhameti hatırlatan, yobazlığın ve kabalığın karşısında nezaketi inşa eden bir duygudur. Ne rakamlarla ilgilenir ne konforla ne de hazla… İlgilendiği tek şey vardır o da Allah’ın kanunlarını en güzel biçimde insan davranışlarında inşa edebilmek.

İktibas