Hatipoğlu’ndan cemaatlere yanlıştan dönün çağrısı

Din Adamları
İlahiyatçı-Yazar Nihat Hatipoğlu Sabah’taki yazısında dini cemaatlere nasihatler verirken yanlış yoldan dönülmesi gerektiğini söyledi. 9 adet başlık altında nelerin yapılması gerektiğini açık aç...
EMOJİLE

İlahiyatçı-Yazar Nihat Hatipoğlu Sabah’taki yazısında dini cemaatlere nasihatler verirken yanlış yoldan dönülmesi gerektiğini söyledi. 9 adet başlık altında nelerin yapılması gerektiğini açık açık yazdı.

İşte o yazı:

Geçen hafta Niğde-Adana karayolunda trafik kontrolü esnasında çıkan çatışmada iki güvenlik görevlisi ve bir vatandaş hayatını kaybetti. Olayı biliyorsunuz.

“BUNLAR İBADET ETTİKLERİNİ ZANNEDİYORLAR”

Olayın faili olarak da “dini bir grup”un elemanları yakalandı. Yurt dışı bağlantılı bir grup… İşin ürkütücü tarafı ise bu kişilerin bu saldırıyı bir ibadet olarak görmeleridir. Yakalanan kişi, “ben bu işten sevap kazandım” diyor.

Saddam’ın ipini çeken de, Kaddafi’yi döverek öldüren de, Mısır’ın Tahrir meydanında namaz kılanları kurşunlayanlar da ibadet ettiklerine inanıyorlardı.

Yüce Rabbimizin adını kullanarak cinayet işleyecek ve sonra da “ben Allah için yaptım” diyecek. “Öldürmeyin” diyen bir Allah’ın kulları ve O’nun dininin mensupları öldürmeye programlanacak. Felaket ve fecaat. Bunu başka hangi kelimeyle izah edebilirsiniz ki…

KERBELA’DA AYNI DEĞİL MİYDİ

Asr-ı Saadet yıllarında Hz. Ali’yi şehit eden Abdurrahman B. Mülcem isimli katil de kendince Allah adına büyük halifeyi şehit etmiyor muydu? Ve bu katil yakalandığında, alnında ve diz kapaklarında uzun secdelerden dolayı nasır bağlayan bir secde ehli olduğu ortaya çıkmıyor muydu? Belki gece yarıları teheccüd kılacak kadar hassas olan bu kişi, Hz. Peygamber’in (sav) damadını, amcasının oğlunu ve halife olan Hz. Ali’yi öldürmeyi ibadet sayıyordu. Kerbela’da evlad-ı Resul’ü katleden de aynı mantık değil miydi?

Dikkat edin, radikal veya değil, bir cemaate bağlı veya değil, sadece ümmetin başına değil, insanlığın başına bela olan insan yetiştiriyoruz. Birer canlı bomba gibi piyasaya salıyoruz. Müslümanlığı lekeliyorlar. Dine zarar veriyorlar. Bizim ayağımıza kurşun sıkıyorlar. İnsanları dinden soğutuyorlar. Dal (sapıtan) ve Mudill (saptıran) bir dini bilgilendirme, zihinleri bulandıran bir yönlendirme söz konusu. Yoksa bu felaket unsurlar yerden bitmediler. Kendi kendilerine de çıkmadılar. Geleceğimizi karartıyorlar. Dine karşı yeni bir din inşa ediliyor. Dikkat edin lütfen.

ŞEYHLER UÇTUKLARINI ZANNEDİYORLAR

İslami cemaatler, dernekler, vakıflar, tarikatlar, kuruluşlar… Bunların tümünün kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Çünkü genel anlamda dini gruplar, cemaatler ve hatta tarikatlar, Kuran-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’e (sav) çağıracaklarına, davet edeceklerine insanları kendi liderlerine, üstatlarına, imamlarına, şeyhlerine çağırıyorlar. Onları tartışmasız yegâne model olarak sunuyorlar. Onları tartışılmaz bir konuma sokup takdim ediyorlar. Beyin yıkıyorlar. Asli kaynaklardan uzaklaştırıyorlar. (Sözüm elbette umuma değil, istisnalar, iyi niyetliler elbette bu sözlerin dışındadır.) Ve bir müddet sonra bu insanlar da kendilerinde bir şeyler vehmediyorlar. Uçtuklarını zannediyorlar.

İSLAM ALEMİ BU TÜR İNSANLARLA DOLU

Hz. Peygamber ve diğer peygamberlere Kudüs’te namaz kıldırdığını zannedenden, kendini Mehdi ilan edene; kendini zamanının kutbu veya imamı zannedenden, “bana son bir kitap daha geldi” diyenden, cin ve meleklere hükmettiğini zannedene kadar iddialarda bulunanlar oluyor. İslam âlemi bu türden insanlarla dolu. Tamam, dolu olsun da, kendini böyle zannetsin de; diyelim ki şirazeden çıksın da, esas problem bu insanların etrafındakilerin de bunlara inanmasıdır. Bu bir felakettir. Bu bir kıyamet işaretidir. Bundan mutlaka kurtulmamız lazım.

Mutlaka. Bunun yolu, yeniden Kuran’a ve Hz. Peygamber’e çağırmaktır. Herkesin samimi olarak kendini eleştirmesi lazım.

Yeniden Müslüman inşa etmek zorundayız. İnsanlığa doğru örnek vermiyoruz. Yüzümüzü ak edecek halde değiliz. Liderlerinin emirlerini, Allah’ın ve Peygamberinin üzerinde zanneden insanlarla dolu etrafımız. Dünya bu türden facialarla dolu. Hz. Peygamber’in sahabesi böyle değildi. Bizden önceki Salih ümmet böyle değildi.

İŞTE DAR ZAMANLI ÇÖZÜM YOLLARI

Dini cemaatlere, dernek, vakıf, tarikat ve oluşumların tümüne bir çağrım veya hatırlatmam olacak. Lütfen bu yazdıklarımı insafla değerlendirin. Önyargısız değerlendirin. Bana kızacağınıza, kendinize dönüp sorgulayın. İleride çıkabilecek, din adına problemli insanları engellemek zorundayız. Aşağıdaki yazdıklarım bile pratik olarak, dar zamanlı bir çözüm olabilir.

1) Ey muhterem büyükler! Mensuplarınıza bir şey olmadığınızı, Yüce Allah’ın rahmetine sığınmış aciz birer kul olduğunuzu söyleyin.

2) Tek mürşit olmadığınızı, dünyanın sizin etrafınızda dönmediğini, sizin gibi İslam’a hizmet eden başka milyonların da olduğunu hatırlatın.

3) Mezarda ve ahirette sizi sevenlerden ve size bağlı olanlardan hiçbir azabı uzaklaştıramayacağınızı, kendi akıbetinizin ne olacağını dahi bilmediğinizi apaçık söyleyin. Kimse sizi ahiretin öncüsü, kurtarıcısı zannetmesin. Çünkü öyle değilsiniz. Hz. Resulullah (sav) bile; “Vallahi yarın bana ve size ne olacağını bilemiyorum” buyurmuyor mu?

4) Dünya ve ahiretle ilgili her sözünüzün, fetvanızın, konuşmanızın, cümlenizin tartışılıp terk edilebileceğini, çünkü mutlak hakikatin sadece yüce Kuran olduğunu belirtin. Bunun eğitimini verin. Aksi halde sizin de ahiretiniz meçhuldür. Sıkıntıdadır.

5) Hz. Ömer’in yanındaki Hz. Huzeyfe’ye (ki Peygamberimizin sırdaşı sayılırdı); Hz. Peygamber (sav) “beni de münafıklardan saydı mı” diye soracak kadar ahiret hesabından korktuğunu unutmayın. Bunları müntesiplerinize anlatın. Siz bir Hz. Ömer değilsiniz.

6) Müridinize, müntesibinize, bağlınıza, talebenize sadece Allah’ı hedeflemeleri gerektiğini anlatın.

7) Başkalarının kendiniz kadar aziz, şerefli, onurlu ve hatta doğru olabileceğini anlatın.

8) Size uyanlara, cemaatinize şöyle deyiniz: “Beni değil, Hz. Peygamber’i anlatın. Benim özelliklerimi anlatacağınıza, Hz. Peygamber’in ahlakını anlatın. Bunları fısıldayın size gelenlere, sizi sevenlere.

Aksi halde sizi çok seven, size bağlı olan, dergâhınıza gelen herkes bir nedamet ve ahiret hüsranı olarak size döner. İnanınız ki bu böyle olacak. Bu hesabın altından kalkamazsınız.

Çünkü, “Keşke Salih bir mü’min kulun göğsündeki bir kıl parçası olsaydım” diyen Hz. Ebu Bekir böyleydi; çünkü “bütün dünyada bir tek kişi cehenneme girecek” dense o ben miyim diye korkarım” diyen Hz. Ömer böyleydi.

9) Derslerinizde, sohbetlerinizde, hitabelerinizde, eğitimlerinizde sadece ve sadece bir insanı öne çıkarın. Bütün sohbetlerinizde, konuşmalarınızda, bütün yönlendirmelerinizde sadece bir insanı model gösterin. Sadece O’nu anlatın. O da, Hz. Muhammed Mustafa’dır (sav). Sadece O’nun üzerinden İslam’a insanları çağırın. Çünkü siz yanılabilirsiniz. Çünkü masum değilsiniz. Çünkü insanların vebalinden korkun. Pişman olursunuz yarın.

Müritlerinize, cemaatinize, sevenlerinize bunu çok net söyleyin: “Beni örnek alma. Ben bir şey değilim. Senin izzetin de, şerefin de, onurun da Hz. Muhammed’dir (sav).”

Bunu açıkça işleyin. Eğer bunları yapsaydınız bugün belinizi büken facialarla iç içe olmazdınız. En azında yanıldığınızda sizi Allah için ikaz edenler bulunurdu. Ama insanlar sizi “layüs’el” zannediyor. Sizi sorgulanmaz zannediyor. Sizi yanılmaz sanıyor. Sizi böyle biliyor. Belki bir kısmınız özellikle böyle olsunlar istediniz. Nasıl ikaz etsinler? Nasıl uyarsınlar ki? İmanlarını yitirmekten korkuyorlar insanlar. Yazık değil mi? Bu İslam mı? Yarın toprak var. Vallah, billahi kurtaramazsınız. Hesap veremezsiniz. Elbette çizgisi düzgün olanlara, kendinin bir şey olmadığının farkında olanlara sözüm yok.

Benden şimdilik bu kadar… Ben gerekeni söylediğime inanıyorum. Gerisi size ve vicdanınıza kalmış.