"Her Müslüman’ın günlük olarak Efendimiz’in hayatından ve hadislerinden bir parça okumasını arzuluyorum. Bu yüzden kendim de bunu yapıyorum. Hadis ve siyer okumak hobim. Bunun dışında son yüzyılda yetişmiş, yüz İslam âliminin hayatını yazmak istiyorum."
Prof. Dr. Hayrettin Karaman fetva denilince aklımıza gelen ilk isimlerden. Geçtiğimiz günlerde, yazar Elif Ayla’nın kendisiyle yaptığı söyleşi kitabı yayımlandı. Ayla, Müslüman’ın Hayat Bilgisi (Hayy Kitap) adını taşıyan eserde, şu ana kadar gündeme gelmemiş pek çok konuya değiniyor. Karaman da çok konuşulacak açıklamalar yapıyor. Recep Tayyip Erdoğan nasıl bir lider? Teröre fetva verilir mi? Çocuğuna GDO’lu ürünler yediren anneler masum mu? Bitkisel hayattaki hastaların fişini çekmek caiz mi? gibi soruların cevabının bulunduğu eser tüm Müslümanlar için rehber niteliğinde. Biz de Karaman ile günlük hayatı ve kadının sosyal hayattaki konumunu konuştuk.
Fıkıh âlimi olduğunuz için devamlı sorulara muhatapsınız. Günde ortalama kaç kişi arıyor?
Öncelikle bir gazetede köşe yazdığım ve yazımın altında e-mail adresim olduğu için oradan herkes mail gönderiyor. Dostlarımın, akrabalarımın bildiği başka e-posta adreslerim de var. Onlara da sorular gönderiliyor. Hepsine cevap veriyorum. Tabii, yalnızca soru sormakla kalmıyorlar. Bazen tebrik alıyorum, bazen itiraz eden, hakaret eden, hatta küfredenler bile oluyor. Ama birçok vasıta ile fazlasıyla aranıyorum.
Soru bombardımanından rahatsız oluyor musunuz?
Ev telefonum, cep telefonum ve eşimin telefonu bazen aynı anda çalıyor. Bu aramalardan bizar olduğumu söyleyebilirim. 2-3 kez hattımı değiştirdim. Bugünlerde bir daha değiştirmem gerekiyor. Tansiyona bağlı kalp rahatsızlığım olduğu için doktorum bu faaliyetlerimi yüzde 50 azaltmamı istedi. Bu yüzden torunuma sekreterlik vazifesi vermeyi düşünüyorum.
En çok ne tür sorular soruluyor?
Sorular ülke gündemine bağlı olarak değişiyor. Ama gündem dışı konularda ailevi meseleler, özellikle de evlenme-boşanma…
Fetva vermek büyük bir sorumluluk…
Kibarca söylediniz ama bunu şöyle ifade edenler bile var: "Yahu sürekli fetva veriyorsun. Ya yanlış bir şey söylersen, ne olur senin ahiretteki halin? Hiç mi Allah’tan korkmuyor musun?" Benim Allah’tan korkum öyle kurttan, böcekten korkar gibi değil. Çok sevdiğim bir varlığın rızasına aykırı bir davranışta bulunup O’nunla kutsal ilişkimin zarar görmesinden korkarım. Fakat O, yeterince bilgi sahibi olup iyi niyetimiz bulunduğunda, yanılsak bile bize ecir vereceğini söylüyor. O zaman çok korkmamak gerek diye düşünüyor ve buna sığınarak bildiğimi söylüyorum.
Dışarıdan çok zor görünüyor…
Evet, çok zor. İmamlığa başladığım 1954 yılından bu yana sorulara cevap veriyorum. Hâlâ bilmediğim konular oluyor. Araştırmam gerekiyor. Tekrar, tekrar okuyorum, üzerinde düşünüyorum, bazen bir günden fazla düşündüğüm oluyor, kafamı çatlatıyorum, uykularım kaçıyor, alıyor, veriyorum, bir de şu var, bir de bu var derken bir kanaate varıyorum ve fikrimi söylüyorum.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Her Müslüman’ın günlük olarak Efendimiz’in hayatından ve hadislerinden bir parça okumasını arzuluyorum. Bu yüzden kendim de bunu yapıyorum. Hadis ve siyer okumak hobim. Ama bunun dışında bir projem var, onun üzerinde çalışıyorum. Son yüzyılda yetişmiş, yüz müceddid/İslamcı İslam âliminin hayatını yazmak istiyorum. Bu yüzden onlara ait ve onlarla ilgili kitapları okuyor ve yazıyorum. Gazetede yazan biri olduğum için okuma zorunluluğum var. Fırsat bulursam 35-40 dakika kadar yürüyüş yapıyorum. Özetlersek bu dünya fırsatlar âlemi, ben de bu fırsatları iyi değerlendireyim ki ebedi âlemde mutlu olayım diye çabalıyorum.
Bu kadar çok okuyan bir fıkıh âliminin şu anda ‘okunacaklar listesi’nin ilk sırasında ne var?
Yaklaşık 11 bin hadis ihtiva eden Cem’ul Fevaid mecmuası şu anda masamda. Bu hadislerin üç bin kadarını okudum. Devam ediyorum.
Birinci eşin rızası olmadan olmaz!
İslam, bir erkeğin çok eşli olmasına izin veriyor. Sizse Türkiye gibi bir ülkede bunun caiz olmadığını ifade ediyorsunuz.
İslam’ın ilk geldiği zamanı, o ortamı, kültürü düşünün. Sonra yüzyıllar içerisinde yaşanan savaşlar, kimi zaman kadının kimi zaman erkeğin artıp eksilmesini… Tarihsel süreçte çok eşliliğe bunun gibi pek çok şey neden olmuş. Yani sırf cinsel arzu dolayısıyla değil, içtimai ve ekonomik hayatın, aile hayatının gereği olarak birden fazla evlilik gündeme gelebileceği için İslam, bu kapıyı kapatmamış. Ama sırf zevk ve arzu için ikinci bir kadınla evlenmenin önünü de tıkamış. Birinci hanımı üzmek, ağlatmak, hasta etmek, psikiyatra muhtaç hale getirmek, evde huzuru kaybetmek, çocukların eğitimini olumsuz etkilemek, evlilik safhasında birinci ve ikinci eşe yalan söylemek gibi türlü huzursuzluklar yaşanıyor bu süreçte. Sizce İslam, bunlara izin verir mi?
İlk eşin rızası yoksa erkek, kesinlikle evlenemez mi?
Kadının rızası olmadan evlenemez. Zaten Türkiye’de yaşanan sıkıntının bir nedeni de bu. Birinci eş ikinci hanımı istemiyor, ikinci hanım da birinciyi. Üstelik ikinci hanım, evleneceği erkekle görüşürken, birinci eşinden boşanma sözünü istiyor. Yani bir yuva yıkarak yeni bir yuva kurmayı arzuluyorlar. Bunun caiz olmadığını söylemeye gerek bile yok. Bir de şunu düşünmek gerek; çok eşliliğe az önce de bahsettiğim belli sebeplerle izin verilmiş. Ancak bir insanın sağlığını bozmak yasak kılınmış. Birinde izin var, diğerinde yasak. İzin verilen bir şeyi yapmadığınızda sevabınız eksilmez, yasak olanı yaptığınız da ise günaha girersiniz.
Örf ve adetler kadının vazifesi olarak algılanmış
İslam’ın kadını arka plana ittiği çok dile getirilen bir iddia. Namaz kılarken bile kadının arka safta durmasını buna bağlayanlar var.
Namazda kadınların erkeklerin arkasında durmasıyla erkeğin dikkatinin dağılmaması amaçlanmış. Ama kadın ve erkek aynı şekilde birbirine meyledebilir. Yani bir zaaf söz konusuysa bu iki taraf için de geçerli. Ama şeriat, kadına daha fazla güveniyor. Bence bu, kadınlar için övünç vesilesi olmalı.
Bunun başka örnekleri de var mı?
Elbette. Nur Sûresi’ndeki tesettür ayetini ele alabiliriz. Orada önce erkeklere ve kadınlara aynı kelimelerle gözlerini haramdan sakınmaları ve iffetlerini korumaları emrediliyor. Sonra özellikle kadınlara detaylı olarak kimlere karşı nasıl örtünecekleri açıklanıyor. Kadınlara açık bir şekilde örtünmeleri söyleniyor. Yani erkekler için başınızı şöyle örtün, yürürken ayaklarınızı yere sesli vurmayın vs. denilmiyor. Bu da şeriatın kadınlara daha fazla güvendiğini gösteriyor.
Eskimeyen bir tartışma da kadın, dinimize göre sosyal hayata ne kadar dâhil olmalı…
Dinimiz, çocukların eğitiminden öncelikle anne-babayı sorumlu tutuyor. Yine bizim dinimiz, ailenin geçimini babaya yüklüyor. O halde öncelikle babanın çalışması gerekiyor. Anne de çocukları için gerektiği kadar evde, onların yanında olacak. Sonra gerektiği yerde, gerektiği kadar sosyal hayatın içinde olacak ve çalışacak. Yani bu oluş hiçbir zaman onun aile içindeki fonksiyonunu, vazifelerini olumsuz etkilemeyecek.
Aile içindeki fonksiyonundan kastınız temizlik, yemek gibi işler değil sanırım…
Tabii ki. Yemek hazırlama ya da temizlik gibi işler İslam’ın kadına farz olarak yüklediği vazifeler değil. İslam, erkeğin pişirdiği yemek mekruhtur ya da haramdır demiyor. Bunlar tamamen örf ve âdete bağlı olarak kadının vazifesi gibi algılanmış. Benim söylemek istediğim şey geçimi sağlamakla yükümlü baba olduğu için çocukların eğitiminden daha çok annenin sorumlu olduğu. Onun dışarı çıkışı bu durumda ancak zarurete bağlı olmalı.
Zaruret yoruma açık mı?
5 zaruret hali vardır. Dini, aklı, nesli, hayatı ve malı korumak. Kadını hizmete sokmadığınızda dini, aklı, nesli, kültürü, bilgiyi koruyamayabilir, bilgi kirliliğinin önüne geçemeyebilirsiniz. Mesela eğitim-öğretim alanında hem kadın hem erkeğin çalışması gerekiyor. Ya da kadın kadına eğitim, tedavi vb. daha uygun olabileceği için zaruret hâsıl olabilir. Bir de içtimai gereklilikler var. Bu gereklilik öyle bir şeydir ki bunu erkek yapsın diyemeyiz. Ya da bir mesleği erkek de yapsa biz kadının yapmasını tercih ederiz. Bir jinekoloğun kadın olmasının edebe daha uygun olduğunu düşünürüz mesela.
Boşanan kadının nafaka alması meşru değil
Kadının eski eşinden nafaka almasının meşru olmadığını söylüyorsunuz.
İslam’da nafakanın olabilmesi için nafaka verdiğiniz şahısla nafaka alan şahıs arasında nafakayı gerektiren bir bağ olması gerekiyor. Bir erkek, çocuğuna, anne-babasına, eşine nafaka verebilir. Ama karı-koca ilişkisini sonlandırdığı bir kadına vermekle yükümlü değil. Yani bir başkası ile evlenebilecek, serbest bir hanıma bir erkeğin nafaka vermesi, bu hanımın da nafakası alması caiz değil. Eğer çocuğunun annesini boşamış da o anne çocuğa bakıyorsa çocuğunun nafakası (geçimi, meskeni vb.) babaya borçtur.
Kadın geçimini sağlayacak durumda değilse yine de nafaka alması caiz olmaz mı?
İslam’da bunun için mehir vardır. Kadın bu mehri bir teminat olarak saklar ya da harcar, kendi bileceği iş. Ancak daha önce verilmemiş ise boşanınca bu mehrin verilmesi şarttır. Benim fikrimi soracak olursanız mehir boşandıktan sonra kadının en az 6 ay-1 yıl gibi bir süre için çalışmadan da geçimini sağlayacak bir meblağ olmalı. Böylelikle kadın, yürümeyen bir evliliği maddi kaygılarla yürütmeye çalışmaz.
Zaman