YASALARDAKİ MAYINLAR YADA VİRÜSLER TEMİZLENMEDİKÇE GELECEKTE YAŞANACAK SIKINTI ÇOK YÜKSEK VE ŞİDDETLİ OLACAKTIR
Beşinci Boyut: İstanbul Sözleşmesi, Uluslararası Sözleşmeler ve AB Uyum Yasalarının Hukuk Sistemimize Yerleştirdiği Mayınlar yada Virüsler…
24 Nisan 2020 Cuma günü Ankara Hacı Bayram Camii’nde, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cuma hutbesinde, “Müslümanlar, Müminler ve Tüm İnsanlar” olmak üzere üç farklı insan unsuruna özel olarak hitap etmiştir.
Tüm insanlarla ilgili yaptığı konuşmayı ve o konuşmaya verilen tepkileri,
Dört açıklama ile ele alıp değerlendirdik. Bu ve bundan sonraki açıklamalarımızda konuşmanın “Müslümanlar/Müminler”ileilgili aşağıdaki kısmını ele alıp değerlendireceğiz.
“Doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayıran, dünyada ve ahirette mutluluğa eriştiren, hidayet yolunu insanlığa gösteren yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim…”
“…İnsanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak…” gönderilmiştir.“Allah’ın sınırlarına riayet”,“Dünyanın bozulan dengesini düzeltmek İslam ile mümkündür…”“İslâm, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiş en büyük nimettir. İslâm, iyi olan ve iyiliğe götüren madde ve davranışlara helâl; kötü olan ve kötülüğe götüren madde ve davranışlara da haram demiştir. Temiz ve faydalı olanlar helâl, pis ve zararlı olanlar da haram kılınmıştır.”“İslâm, neyi haram kılmışsa onda kötülük ve insana zarar, neyi helâl kılmışsa onda insana temizlik ve fayda vardır.”
KURAN-I KERİM, Hz. Âdemileİblis arasında başlayan büyük mücadele sonucunda ortaya çıkan, aşağıdaki şekilde verilen İKİLİ SİSTEME,dolaylı olarak, dikkat çekmektedir. Başkanın konuşmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
Başkan, “Ramazan ayı münasebetiyle bir muhasebe yaptığını” belirterek “çok önemli bulduğu bazı hususları” gündeme getirmiştir.Kendisi bir muhasebe yaparken konuşması ile tüm Müminleri/Müslümanları da muhasebe yapmaya, “Müslümanlıklarını gözden geçirmeye”çağırmıştır:
“Ey Müslümanlar, hep birlikte Müslümanlığımızı yeniden gözden geçirelim. İbadetlerimiz bizleri kötülüklerden alıkoysun. Sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın iyiliğini amaçlayan İslâm’ı öyle diri, öyle canlı ve sahih yaşayalım ki, bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin. Zira İslâm’ı doğru anlamaktan, doğru yaşamaktan ve doğru anlatmaktan başka çaremiz yok. Çünkü… Allah indinde Din İslâm’dır. Allah indinde Din İslâm’dır.”
Başkanın “İslâm’ı öyle diri, öyle canlı ve sahih yaşayalım ki, bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin.” ifadesinden alınması gereken ders, Baro dahil bu süreçte İslâm’a, dine ve dindara saldıranlara karşı kullanacağımız dil, bizim “en güzel tarzda mücadele ilkesi” dediğimiz bir kapsamda olmalıdır:
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.”(16 Nahl 125).
“Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir.
Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır.”
(14 İbrahim 24-26)
Baroların ve İHD’nin Diyanet İşleri Başkanı ile ilgili suç duyurusunda bulunması ve bazılarının savcılığa başvurması, geçiştirilecek bir konu olmayıp, gelecekte olabilecekler açısından,üzerinde düşünülmesi gereken çok ciddi bir durumdur. Ankara Barosunun ikinci basın açıklamasındaki şu ifadeler üzerinde hassasiyetle durmamız gerekmektedir:
“Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin 3. Maddesi, ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsel kimlik’ temelli ayırımcılığı yasaklamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. Maddesi de ayrımcılık yasağını açık olarak düzenlemiş olup, yerel mevzuatımızda ise nefret söylemi TCK 216.Maddesinde açıkça yasal yaptırıma tabi tutulmuştur.”
Barolar, açıkça,Biz bu yasalara göre görevimizi yapıyoruz, diyorlar.
Asıl tehlike,Baroların yaptığı suç duyurusu değil, asıl tehlike Kur’an’ın pek çok ayetini ve pek çok hadisi kullanılamaz, konuşulamaz hale getiren “İstanbul Sözleşmesi”, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “AB Uyum Yasaları”dır. Çünkü İslâm’ın haram dediği konular, bu yasalara göre helâl, batıl dedikleri hak, münker dedikleri maruf, pis dedikleri de temizdir. İslâm Kültür ve medeniyet değerlerine göre şekillenmiş -bazı yanlışları bünyesinde barındırsa bile- bir millete tamamen yabancı bir kültür ve medeniyetinin yasalarını uygulamak, resepsiyon,kendi kendini asimile etmek, kültürel olarak sömürgeleşmek,demektir.
Bu yasaları çıkaranlar, uygulamaya sokanlar, hâlâ daha tehlikenin farkında değil midirler?
Bu yasalar çıkarken, Müslümanlar neredeydi?
Niçin sustular?
Tehlikeye dikkat çekenler niçin suçlandılar, hakarete uğradılar?
Baroların saldırılarına karşı açıklama yapmakla sorumluluğumuz bitiyor mu?
Bu iktidardan sonra bu yasalar üzerinden Kur’an’ın %… kaçı kullanılamaz, konuşulamaz hale gelecektir, düşünülüyor mu?
Bu, Kur’an’ı parçalamak değilmidir?
“Ki onlar Kur’an’ı parçaparça ettiler.”(15 Hicr 91)
Bu, Kur’an’ı terk etmek değilmidir?
“Peygamber dedi ki: «Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.»”(25 Furkan 30)
Bu, dini paramparça etmek değilmidir?
“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.”(6 Enam 159)
Bu konuyu hukukçularımızın ve ilahiyatçı hocalarımızın özel olarak ele alıp değerlendirmesinde ve de raporlandırmasında fayda vardır.
Biz iddia ediyoruz;eğer bu yasalar yürüklükte kalırsa gelecekte Fatiha süresini okuyamaz hale gelebiliriz.
Geçmişte yaptığımız hataları görelim. “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2 Bakara 44) ayetinin gereğini yapalım.
Diyanet İşleri Başkanın konuşması nedeniyle Türkiye’de başlatılan tartışmaya AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Twitter üzerinden “lgbtihaklarıinsanhaklarıdır” etiketini kullanarak yaptığı açıklama ile müdahil olmuştur:
” Avrupa Konseyi’nin tüm üyeleri gibi Türk makamları da nefret söylemine veya LGBTİ’lere karşı herhangi bir ayrımcılığa gerekçe göstermek için kültürel, geleneksel veya dini değerleri kullanmama tavsiyelerine uymalıdır.” “…Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nin ayrımcılığa karşı 12. protokolünü onaylaması gerekir.”
AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’a böyle konuşma hakkını, İstanbulSözleşmesi’nde yer alan üye ülkeleri izleme ve denetleme birimi olanGREVIO’ya ilişkin maddeler(Madde 66-70)vermektedir.
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin ayrımcılığa karşı 12. Protokolü’nü onaylaması durumunda gelecekte karşı karşıya kalacağımız tehlike çok daha büyük olacaktır.
Bunu millet olarak, yönetim olarak, gönüllü kuruluşlar olarak, ılım insanları olarak, kanaat önderleri olarakgörelim lütfen.
Artık Türkiye ABsevdasından vaz geçip kendi kültür ve medeniyet değerlerine göre yeni bir dünya inşa edip bunalım içerisindeki insanlığa sunmalıdır.
Şuan tam zamanıdır.
Unutmayın İstanbul Sözleşmesi ve uluslararası sözleşmeler ve AB Uyum Yasaları ile hukuk sistemimize girip yerleşen virüsler, Koronavirüsten daha sinsi, daha tehlikeli ve daha öldürücüdür.
Lütfen gelecek nesilleri düşünün!
O nedenle,
İstanbul Sözleşmesi ve uluslararası sözleşmeler ve AB Uyum Yasaları iptal edilip kendi kültür ve medeniyet değerlerimize göre, bizi biz yapan değerlere göre bir hukuk sistemi inşa edilmelidir.
HENÜZ VAKİT VARKEN!
UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ