Muhsin Başkanın da temel hedefi gençlikti

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı Alperen Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı (eski adıyla Nizam-ı Âlem Ocakları), Büyük Birlik Partisi’ne yakınlığı ile bilinen, amacını i’lay-ı kelimetu...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Alperen Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı (eski adıyla Nizam-ı Âlem Ocakları), Büyük Birlik Partisi’ne yakınlığı ile bilinen, amacını i’lay-ı kelimetullah ve nizam-ı âlem davası olarak açıklayan ve vakıf olarak faaliyet gösteren bir gençlik yapılanması.

1 Ekim 1992’de kurulan Nizam-ı Âlem Ocakları, milletin değerleriyle bağdaşmayan her hareket ve tavır karşısında toplumun refleksi olarak ortaya çıktı. Türkiye genelindeki Nizam-ı Âlem Ocakları temsilciliklerinin, özelikle Bosna Hersek ve Çeçenistan’a destek gösterileri, Çeçenistan’a yiyecek, giyecek yardımı yapmaları, bu dönemde Nizam-ı Âlem hareketinin önünü açtı.

Nizam-ı Âlem Ocakları’nın ve yayın organı olan Alperen Dergisi’nin etkisi gün geçtikçe artarken, yayınlanan yazılara ve dergiye arka arkaya davalar açıldı ve maddi sıkıntılar yüzünden dergi kapatılıp ilerleyen süreçte tekrar açıldı. 28 Şubat sürecinde Nizam-ı Âlem Ocakları’nın ismi Alperen Gençlik Ocakları olarak değiştirildi.

Alperen Ocakları’nın yapmış olduğu çalışmaları ve Türkiye’de gençliği Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı Hüseyin Aktaş Bey’le konuştuk.

ALPEREN OCAKLARI



"MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN DA TEMEL HEDEFİ GENÇLİKTİ"

Öncelikle bize Alperen Ocakları’nı anlatır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?

Alperen Ocakları, Hz. Adem (as)’in dünyaya zuhur etmesiyle beraber kuruldu. Zaten o zaman da verilen mücadeleyle şu an verilen mücadele aynı, i’lâ-yı kelimetullâh, nizami âlem davası. Bu sadece Muhsin Başkan partiden (MHP kastederek) ayrıldıktan sonra oluşan bir oluşum değil. Ta ki Hz. Adem Aleyhissellam’dan bu zamana kadar gelen bir oluşum. Peygamber Efendimiz (sav) bizim en büyük önderimiz. Öncümüz olarak onu biliriz. Onun verdiği mücadele bizim için en büyük yoldur. Gücümüz nispetinde de onun koyduğu direktifler, ölçüler üzerinde, Kur’an, sünnet ölçülerinde bir mücadele vermeye çalışıyoruz.

Kuruluş zamanı 1993. Muhsin Başkan MHP’den ayrılmasından sonra Nizam-ı Âlem Ocakları’nı kurdu. Önce Nizam-ı Âlem Ocakları ismiyle yürüttü bu çalışmalarını. Sonra bazı sıkıntıları oldu. 2001 yılından sonra da Alperen Ocakları olarak devam etti çalışmalarına.

Nizam-ı Âlem Ocakları’yla ilgili ne gibi sıkıntılar olmuştu?

Çeçenlerin bir feribot kaçırma eylemi olmuştu. Bu eylemde ismi baya ön plana çıkınca bazı sıkıntılar yaşandı, ondan sonra da bu ismi feshettiler. İsmi bundan sonra da Alperen Ocakları olarak devam etti.

Muhsin Yazıcıoğlu MHP’den ayrıldıktan sonra neden Alperen Ocakları’nı kurdu? Neden böyle bir teşkilata ihtiyaç duydu sizce?

Kurması lazımdı. Şimdi bir toplumun genci bilinçli, şuurlu olursa kendi özünü, kültürünü, dinini bilirse o toplum kalkınır. Ama ondan uzak olursa malayani işlerle uğraşırsa kendi kültüründen uzak bir değerle yaşarsa o toplum batar. Muhsin Yazıcıoğlu’nun da temel hedefi gençlikti. Gençlik üzerine bir çalışmaydı, yapmazsa olmuyordu. Peygamber Efendimiz (sav)’de gençler üzerinde aşırı derecede ehemmiyet gösteriyor. Bir ülkenin dimağıdır gençler. Onlar ne kadar birikimli olursa, onların ne kadar çok bilgi literatürü geniş olursa, kendi özüne bağlı bir gençlik olursa o toplum da o kadar ayakta olur. Ama gençlik bozulduğu zaman da o toplum yıkılır. Muhsin Başkanın en büyük hedefi gençliktir. Gençliğe de bu yüzden aşırı derecede önem vermiştir.

 

"ALPEREN OCAKLARI’NIN YAPTIĞI ASIL MÜCADELE NİZAM-I NEFS MÜCADELESİDİR"

Alperen Ocakları bize anlatır mısınız? Neler yapıyorsunuz ocakta?

Alperen Ocakları, Peygamber Efendimiz (sav)’in Veda Hutbesi’nde söylediği “Size iki hediye bıraktım: Kur’an ve sünnetim.” şeyleri kendisine esas alıyor. Bu anlamda Alperen Ocakları’nın davası, hedefi ve mücadelesi Kur’an ve sünnet ölçülerinde vatanına, milletine hizmet etmektir. O ölçülerde yaşamak, o ölçülerde hizmet etmek… Bunu yaparken de önce kendimizden başlamak. Alperen Ocakları’nın yaptığı asıl mücadele nizam-ı nefis mücadelesidir. Kendi iç batıni âlemin zahiri âlemini de temsil eder.

İnsanın kendi içinin temizlenmesi; sonra halkayı genişletip aileye, nizam-ı âlem yapmak; sonra anneye, babaya, kardeşlere anlatmak, nizam-ı âlem yapmak; daha sonra nizam-ı millet yani millete nizam getirmek, milletine bu olayı aktarmak, onlara ölçüler getirmek. Peygamberimiz (sav) de aynı ölçülerde gitti. Önce kendi, sonra ailesi, sonra milletine nizam vermeye başladı. Bu nizam-ı devlet.

Mekke’yi fethettikten sonra devleti İslam ölçülerinde gitmesi için kurallar koydu. Daha sonra da nizam-ı âlemi (âleme nizam verme ölçüsünü) ortaya koydu. Dünyanın her yerine bakın sahabe mezarları vardır. O halkalar bu o ölçülere uyarak gittiler. Bizim zaten sıkıntı çektiğimiz nokta da kendimize nizam vermeden âleme nizam vermeye çalışıyor oluşumuz.

Alperen Ocakları’nın kuruluş sebebi, biz bayrağımızı İslam ölçülerinde olduğu için seviyoruz. Milleti İslam ölçülerinde kabulleniyoruz. Vatanı İslam ölçülerinde savunuyoruz. İslam neyi emrediyorsa biz oradayız.

Peygamber Efendimiz “insanlar milletini sevmekle suçlanamaz” diyor. Bizim için asıl milliyetçilik milletine hizmet etmektir,  ırkçılık yapmak babında değil bu ama. Allah Resulü “ırkçılık ayaklarımın altında” diyor. Bizim için hiçbir zaman hiçbir millet birbirinden üstün değildir. Türk, Kürt, İngiliz, şu, bu vb. Bizim için üstünlük Allah’ın koyduğu takvada üstün olandadır. Ahlakta, ilimde, inançta, imanda kim üstünse bizim için en üstün odur. Bizim buradaki mücadelemiz de o. Allah ve Resulünün koyduğu ölçülere uyarak vatanımıza, milletimize gücümüz nispetinde hizmet etmek. Başka da bir amacımız, gayemiz yok.

Alperen Ocakları’nın geçmişten bugüne yaptığı çalışmaları bugün için taşıdığı önemi anlatır mısınız?

Alperen Ocakları 20 yıllık bir harekettir. Bu zamana kadar yaptığı çalışmalarla teşkilatımızdan her konuda ihtisas sahibi adam yetiştirdik. Olaylara hiçbir zaman tepkisiz kalmadık. Peygamberimiz (sav)’e edilen hakaretler olsun, memleket meselelerinde olsun bunlarla ilgili hem programlar yaptık hem de bir mesele varsa ortada onunla ilgili programlar, eylemler yaptık. El ilanları dağıttık, sohbetler düzenledik/düzenliyoruz…

Ocağımızda özellikle gençler için her konuyla ilgili sohbetler yapıyoruz. Tabi diğer cemaatler yürüttükleri çalışmalarda ilkokula kadar indiler. O da ekonomik şartlarla alakalı biraz da. Bizim de ekonomik şartlarımız biraz sıkıntılı olduğu için biz de gücümüz nispetinde elimizdeki arkadaşları kendi dava doğrultumuzda yoğrulabilecek şekilde ne varsa elimizde, gönlümüzde ortaya koymaya çalışıyoruz.

 

"BİZ ACEMİ BİRLİĞİYİZ, YETİŞTİRİYORUZ VE GÖNDERİYORUZ"

Genç bir arkadaş Alperen Ocakları’na geldiğinde neler öğretiyorsunuz kendisine?

Bir arkadaşımız ocağa geldiği zaman önce Allah (cc) ilk zuhur ettiği zaman kendisini anlattığı ayetler var. Nedir bunlar: Bir insan ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deyip ‘ben Müslümanım’ dediği anda ilk olarak akait ile ilgili bilgiler ve neye nasıl iman edeceğini öğreneceği ilmihal bilgileri. Ardından farzları, vacipleri, sünnetleri öğrenecek.

Allah (cc) diyor ki: İlk önce Allah’a iman edeceksin, salih amel işleyeceksin, inandıktan sonra da farz olan kesin emirleri yapacaksın. Arkadaşlarımızı bu minval üzere tefsir, fıkıh ve siyer kaynaklarından besleyerek hepsinin bir ihtisas alanı olması için çalışıyoruz. Keşke şartlarımız daha iyi olsaydı okullarımız, yurtlarımız olsaydı daha iyi şeyler verebilseydik. Biz de biraz eğilmeyen, bükülmeyen bir teşkilatız. Maddi açıdan kimseye eğilmiyoruz. Farklı şeyler yapılabilir belki ama ocaklarımızda gençlerimizi fazla tutamıyoruz. Biz acemi birliğiyiz yetiştiriyoruz ve gönderiyoruz. Gençlerde artık ileride geleceği olduğu için iş hayatı veya aile kurma sebebiyle bizden uzak kalabiliyor. Olsun, ama gittiği yerde vatanını, milletini savunsun.

 

"MUHSİN BAŞKANIN ALLAH YOLUNDA GİTTİĞİNE İNANIYORUZ"

Muhsin Yazıcıoğlu 25 Mart 2009 günü helikopter kazası sonucunda yaşamını yitirdi. Yaşanan bu kazayla ilgili suikast olduğuna dair haberler okuduk. Siz bu kazayla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Ben size ilk önce bir şey anlatayım: Bu Uhud Savaşı’nda okçular yerlerini değiştirdikten sonra kafirler arkadan Müslümanlara saldırdıkarı zaman büyük bir kaybı olmuştu Müslümanların ve ardından dağa çıkmak zorunda kaldılar. Oradan kafirler bağırıyordular “biz sizi yendik, öcümüzü aldık” diye. O zaman sahabelerden bir tanesi onlara bağırdı “bizimkiler şehid oldu, sizinkiler kafir olarak gittiler” diye. Bizimkiler aslında kurtuluşa erdiler. Yani kazanan yine bizimkiler oldu. Muhsin Başkan’ın bu kaza sürecinde biz Allah yolunda gittiğine inanıyoruz. Tamam, belki bu işin içinde suikast vardır ki var. 40 yıldır devletin içinde krallık kuranlarla mücadele ediyordu. Devlet kalkınmasın, gelişmesin diye orada oturmuş istediği gibi devleti kendi çıkarları için kullananlarla yıllarca mücadele etti. Şimdi sen onların o krallıklarına çomak soktun mu karşı geldin mi illaki bir şeyle seni ortadan kaldırma mücadelesi verirler. Sen memleket için mücadele ediyorsun, önü açılsın, ilerlesin, gelişsin diye… Onlar da diyor ki “yok, bu memleketin sahipleri biziz, bu şekilde olmasını istiyoruz, bu şekilde de olacak. Sen kimsin?”. Ve yıllarca Muhsin Başkan üzerinde suikast denemesi yaptılar. Trafik kazaları vb. ve en son da bu helikopter olayı oldu. O da en rahat öldürme sistemleriydi aslında. Çünkü bu yazılımların hepsi dışarıda olduğu için…

Ben diyorum yine Muhsin Başkan kazandı. Önü açıktı. Şu an ki iktidara karşı da bir alternatifti. Çünkü ne Devlet Bahçeli alternatif görünüyordu ne de Kılıçdaroğlu. Bahçeli’yi artık MİT mi derin devletin adamı mı görüyorlar, orası bilinmiyor. Kılıçdaroğlu’nun zaten ne olduğu belli değil.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu gerçekten vatan sevdalısı, imanlı, ihlaslı biri olarak görüyordu bu millet. Bu olay sürecinde de daha iyi tanıdılar kendisini. Eğer o helikopter kazasından sağ çıksaydı bugün kesin çok farklı yerlerdeydi.



Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili aklınıza gelen güzel bir anınız var mı?

Muhsin Başkan önümüzde bir direk gibiydi. Öyle sağlam bir direkti ki öldüğü zaman hakikaten yetim kaldık.

Muhsin Başkan’la 1996’dan beri beraberiz, daha önce Ülkü Ocakları’ndaydık. Ülkü Ocakları’nda neyin mücadelesini verdiğimizi bile bilmiyorduk. Daha sonra kitap karıştırdık, hakikati görmeye başladıktan sonra anladık. O zaman böyle değildik; ülkücüydük ama niye ülkücüyüz, neyi savunuyoruz, neyin mücadelesini verdiğimizi bilmiyorduk.

Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili şu anımı sizlerle paylaşmak isterim: Sinan Erdem Spor Salonu’nda bir gece düzenlemiştik. Muhsin Başkan da ordaydı ve baya bir kalabalıktı program. O zaman ben Bağcılar Ocak Başkanlığı yapıyorum. Salonda büyük bir Alperen bayrağı vardı. Daha program bitmemişti ve il başkanı bana ‘siz bayrağı indirin, onu ocağınıza götürün’ dedi. Ben çocukları yolladım. Dedim ‘gidin o bayrağı indirin’. Ama daha program bitmemiş ve bayrakta tam Muhsin Başkanın önünde.

O sırada çocuklar bayrağı indirirken Muhsin Başkan da bakmış ki bayrağı indiriyorlar kürsünden inmiş. Sonra muhabbeti oldu Muhsin Başkanı bayrakla beraber indirdiler aşağı diye. (Gülüyor) Sonra bana haber verdiler, dediler çok kızgın. Sonra ben orada durmadım gittim, milletin içinde hakaret yemeyelim diye.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu biz bir genel başkan olarak değil de bir abi bir büyük gibi görüyorduk. Bir çocuğu nasıl seversin, o çocuk sevgisi gibi aynı öyleydi bizim için Muhsin başkan. Çok sağlamdı. Ben şimdiki liderlere bakıyorum dün söyledikleri bugün tutmuyor.  O çok sıkıntılı. Şimdi Tayip Erdoğan “Görüşmeyiz, görüşen şerefsizdir” dedi ama şimdi görüştükleri ortaya çıktı. En bariz şey o bedelli askerlik konusunda olmuştu. “Biz dedi nasıl milletin yüzüne bakarız, biri 18 ay askerlik yapacak diğeri gelecek parasını verecek gitmeyecek” dedi. Belli bir süre sonra dedi ki müjdemi verin “bedelli askerlik geliyor” dedi. Bunun gibi belki onlarca mevzularını yakaladık ama Muhsin Başkan öyle değildi. Bu iş bitti dediğinde ondan sonra bunun farklı bir şekilde söyleyeyim diye konuştuğunu kesinlikle duymadım. Bizde öyle olduğuna inandığımız için Allah adamı olduğuna, Allah eri olduğuna inandığımız için peşinden gittik. Yoksa biz kimsenin adamı da kimsenin uşağı da değiliz. Ben bunu İstanbul’da bütün ocaklarda söylüyorum: Biz Muhsin Başkanın adamı olmak için mücadele vermedik. Biz Allah adamı, Allah eri olmak için mücadele verdik. Lider olarak ona inandığımız için ve kabul ettiğimiz için yapıyoruz. Ona inandığımız için peşinden gidiyoruz.

"BİZ İSLAMİ KONUDA BİRAZ DAHA HASSASİYET GÖSTERİYORUZ"

Alperen Ocakları’nın Ülkü Ocakları’ndan farkı nedir?

Biz İslami konuda biraz daha hassasiyet gösteriyoruz. Yoksa o kardeşlerimizle de aynı düşünceye sahibiz. Onların da İslami yönünü bilerek biraz daha asimile ettiler. Şimdi biz aksiyon adamıyız. Aksiyon insanlar yani deli insanlar. Allah için, din için bir şey olduğu zaman hiç gözünü kırpmadan mücadele eder. Bunu da bilen gruplar, bu ülkücü camianın bu manevi yönünü biraz törpülediler, yonttular. Bunu yapmalarındaki sebepte kuru bir milliyetçiliği savunup tam böyle teşekküllü bir şekilde mücadele verilmesin diye önünü kestiler, kırdılar. Biz biraz daha İslami hassasiyeti ön planda tutuyoruz ki ön planda tutmayı bırakın bütün davamız o diyoruz. Kur’an ve sünnet diyoruz, başka da bir şey yok.

Burada milliyetçilikte de bayrak ve vatan ölçülerimizde de İslam ölçülerinde seviyoruz. Bayrağı niye seviyoruz? Üstünde hilal var, İslam’ı temsil ediyor diye seviyoruz. Yoksa başka türlü İslam’a uymayan ne olursa olsun ayağımızın tersiyle teperiz.


Alperen Ocakları olarak ‘gençlik’ kavramını nasıl ifade ediyorsunuz?

Peygamberimiz (sav) daha iyi söylüyor. Diyor ki; “En hayırlı genç, gençliğini ibadetle geçirendir” diyor. Şimdi ben Allah Resul’ünün gözüyle baktığım zaman imanlı, izanlı, ihlaslı, manevi değerlerini bilen, ahlaklı, şuurlu, kendini yetiştirmiş, değerlerini ve özünü bilen bir gençlik olarak düşünüyorum.

İnsan gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?

Şimdi ben baktığımda olay yine inanca dayanıyor. Temel dinamiklerimiz bu yolda giden insanlar. Mesela bildiğimiz Necip Fazıl Kısakürek olsun, Osman Yüksel Serdengeçti olsun şu an yaşayanlardan Mehmet Niyazi Özdemir olsun, onların yürüdüğü çizgide yürümeye çalışıyoruz.

 Gençlerin kötü durumlarla karı karşıya kalmalarında özellikle medyanın ve sanal âlemin fütursuzca kullanılmasının çok büyük etkisi var. Dizilerle bu hayatlar gösteriliyor; Mercedesler, yatlar, katlar villalar yani sana rüya gibi bir hayat sunuyor. İşte bu noktada değerlerini bilmeyen bir genç oldu mu hayatını öyle sanıyor ve öyle düşünüyor ve öyle hareket ediyor. Ha değerlerini bilen bir gençlik kolay kolay öyle tufaya düşmüyor. Bizim de dediğim gibi değer verdiğimiz şeyler Allah’ın koyduğu ölçüler hep o ölçülerde bir hayatı deklare etmeye çalışıyoruz, hep ona göre yönlendiriyoruz. Allah bizim nasıl yaşayacağımızı doğumumuzdan ölümümüze kadar bunu Kur’an’da ortaya koymuş. O hayat içerisinde nasıl meşguliyetini, sosyal yaşantıyı, aile yaşantısını koymuşsa biz de buna göre yaşayacağız.

Bu kadar küfrün olduğu bir alanda, sanal dünyada bazen biz bile kayıyoruz. Bu çok kolay bir şey değildir, bataklık içinde gül olmak zordur. 100 tane gençle mücadele etsen 2 tanesi, 3 tanesi elinde kalıyor. En azından gençleri çekecek alternatifler koymamız lazım. Şimdi küfür bir yarışmayla binlerce milleti kendine bağlıyor. Biz o kadar belki ulaşamasak bir tanesine, iki tanesine ulaşıyoruz. Biz o binleri nasıl bu tarafa çekeriz onu düşünüyoruz. Ölçüden de fazla uzaklaşmamak gerekiyor. Yani takiyye de yaparak çekmemeli gençleri. Kendimize çekerken değerlerimizden taviz vermemeliyiz. Film de yapsan tiyatro da yapsan değerlerimize zarar vermeyecek işler yapmalıyız. Ben okuduğum kadarıyla Peygamberimiz (sav) 23 yıllık mücadelesinde hiç taviz vermeden ilerlemiş. Ha bazı devlet meselelerinde bazı tavizler olabiliyordur. Ama değerler konusunda birini de kendimize çekerken zarar vermeden değerlerini incitmeden çekebiliriz.

 

"GENÇLERDEKİ SORGULAMA RUHUNU ÖLDÜRMEMEK LAZIM"

Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?

Gençler 70’lerde 80’lerde kullanıldılar. Bizim gençlerimizde araştırma ve sorgulama yetisini yok edersen bu kulaktan dolma ve şişme laflarla birilerinin peşine giderler ve her türlü de kullanılırlar. Öyle bir genç yetiştireceksin ki tam manasıyla inanmadan, sorgulamadan hiçbir şeyi kabul etmeyecek. Mesela inanç konusunda bile Allah o ölçüyü koyuyor. İbrahim (as) bile araştırarak yapıyor, güneş midir değil midir, ay mıdır değil midir? Sen de bu hayatta en son noktada ahireti düşünüyorsan bulunduğun noktayı, konumu çok iyi bilmen lazım. İyi araştırman lazım.

Birini de kendine lider edindiğin zaman liderini de çok iyi tanıyıp bilmen lazım. Gerçekten ben bununla beraber gittiğim zaman benim hem dünyamda hem de ahiretimde bir kurtuluş olacak mı? diye… Çok iyi gözlem yapmak lazım. Bunu çok iyi araştırmak lazım. Şimdi gençliğin hakikaten beyni bomboş. Çıkar amaçlı menfaat düşkünü bir adam olsun istediği şekilde gençliği sürükler, istediği şekilde kullanır. Bunu 80 döneminde yaptılar. Yani vatan millet elden gidiyor diye bir sürü genç öldü. Hâlbuki öyle bir şey yoktu. Çünkü o çatışma esnasında birileri devletin ekonomisini sömürüyordu. Birileri memleket içerisinde birbirlerini yerken, birbirlerini öldürürken öbürleri de ekonomiyi götürüyordu. Ama sürekli bu oyunlar oynanamaya başlandı. Kürt-Türk meselesi, Alevi-Sünni meselesi bunlara karşı aşırı derecede bir akım oldu. Şimdi sen bir genci boş yetiştirirsen, araştırma ve sorgulama ruhunu öldürürsen ne olur?… Bugün adam 40 yaşına gelmiş niye yaratıldığını bilmiyor. Böyle bir toplum yetiştirirsen istediğin tarafa yönlendirirsin istediğin şekilde kullanırsın. Ama sen gerçekten vatan evlatlarının gerçekten yanında olup da onları şuurlu bir şekilde yetiştirip, araştırma ve sorgulama ruhunu da öldürmeden bir gençlik yetiştirirsen o toplum da kazanır o çevre de kazanır.

Ben mesela senelerdir bu teşkilatların içindeyim. En altından başladım ve şu an İstanbul’un en üst noktasına kadar geldim. İstesek gençleri istediğimiz gibi kullanırız. Çünkü gencin kanını biliyoruz, ciğerini biliyoruz. Ama biz Allah’ıma şükürler olsun işin vebal boyutunu da kendimize yerleştirdik. Çünkü “birisinin kapısını çalma yarın biri de senin kapını çalar”. Sen birilerinin çocuğunu kullanırsan, kötüye yönlendirirsen yarın da belki benim çocuğumu aynı şekilde yönlendirecek. Bir de işin ahiret boyutu var. Çocuğu yanlış yönlendirirsen onun aldığı günah kadar sen de alırsın. Hak yolunda doğru bir bab da yönlendirirsen onun aldığı sevap kadar sen de alırsın. Biz o idrake vardığımız için (Allah’ıma şükürler olsun) eski bataklıklara düşmemeleri için, yanlış yönde yönlendirilmemeleri için, kullanılmamaları için elimizden gelen bütün gayreti bütün mücadeleyi veriyoruz.

"TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN EN BÜYÜK SORUNU MANEVİYAT EKSİKLİĞİ"

Türkiye’deki gençliğin en büyük sorunu nedir? Buna karşın gençliğin en güzel davranışının ya da özelliğinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki gençliğin en büyük sorunu maneviyat eksikliği… En güzel davranışı ise kanında hâlâ o inanç var bir yerde patlıyor.

Gençlerle ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

Biz Osmanlı geleneğinden geliyoruz. Ve gelecekte de inen o tevhit bayrağını tekrar kaldırıp dünyadaki bütün Müslümanları bir çatı altında toplamayıp sadece Müslümanların huzur bulması değil dünyadaki bütün insanların huzur bulması için mücadele etmek.

Bizde biliyorsunuz Kur’an’ı Azimüşşan’da “adaletli olunuz” diye bir âyet-i celîle var. Biz o sömürücüler gibi değiliz. Biz o toplumun malını kendi insanları kullansın diye öncülük yapmış bir milletin evlatlarıyız. Bizim geleceğe yapacağımız en büyük şey tevhid bayrağını tekrar dalgalandırmak.


"HERKES İNANDIĞI ŞEKİLDE YAŞAYABİLMELİ"

Türkiye’deki özgürlükler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’de bir özgürlük yok. Bu ülkede bir devlet kuruldu ve inkılaplar yapıldı, devrimler yapıldı. Biz de hâlâ onlara göre yaşıyoruz. O devlet kurulurken çoğu insanın özgürlükleri elinden alındı. Alınırken de o yaptıkları devrimleri kabul etsinler diye insanlara her türlü zulüm yapıldı. İstiklal Mahkemeleri’nde biliyoruz ki 10 binlerce insan öldürüldü.

Türkiye’de özgürlük olabilmesi için bu sistemin önce kırılması lazım. Herkesin inandığı şekilde yaşayabileceği bir özgürlüğün olabilmesi lazım. Mesela ben bu eğitim sistemini istemiyorum. Ben kız çocuğumun belli bir yaşa geldikten sonra erkeklerle aynı sınıfta okumasını istemiyorum. Bir baba olarak bu benim en doğal hakkım. Özgürlüğün değişmesi için önce sistemin değişmesi lazım.

 

"SİYASİ AKLI NET GÖREMİYORUZ!"

Yeni anayasayla ilgili ne düşünüyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir?

Ben yeni bir anayasa yapacaklarına inanmıyorum. CHP, MHP ile yeni anayasa yapılacağına da inanmıyorum. Birisi ırk bazında bakıyor, “Türk Türk” diyor; biri de “bu devrimler kesinlikle kaldırılmayacak” diyor. Öteki de PKK, özgürlük, barışla ilgili bir sürü şey söylüyor. Bunları da zaten çözemedik. Bunlar gerçekten memleketin üzerinden kara bulutlar kalksın diye mi mücadele ediyor yoksa Amerika’nın yeni kurduğu bir krallık mı onu da tam bir çözemedik. Bunlar da ülkenin temel dinamikleri için mücadele edip öyle bir anayasa mı çıkartacaklar yoksa birilerinin dediği ya da istediği doğrultu da mı anayasa yapacaklar? Bunda da tam net değiliz. Siyasi aklı net göremiyoruz.

Neden net göremiyorsunuz?

Çünkü bir yerde durmuyorlar. Taassup diye bir şey vardır. Bakın o bende yok. Bu, tamam doğrudur onları at, git olayı yok. Ben AK Parti doğru yaptı mı doğru derim yanlış yaptı mı yanlış derim. Doğrusuna doğru yanlışına yanlış bizim Muhsin Başkan’da da vardı.

Geçen sene İmam hatipleri açtılar, takdir ettim. Ve her yerde de söyledim. Bir de şimdi kendi içlerinde de güç savaşı başladı. Cemaat ile AKP arasında bir güç savaşı yaşanıyor. Biri diyor ki benim istediğim gibi hareket edeceksin o da diyor ki hayır ben hükümetim, asıl devlet benim, istediğim şekilde hareket ederim. Yani düne kadar zarar gördüğümüz insanlar temizlensin diye beraber mücadele vermişseniz şu an yaptıkları büyük bir terbiyesizlik. Eğer ki gerçekten ülke üzerindeki kara bulutları kaldırıp ülkenin önünü açmak bütün İslam birliğini sağlamak için maksimum mücadele varsa ki demek ki yok amacınız bu değildi, amacınız sadece güç ya da iktidar savaşıydı. Şu anda onu yapıyorsunuz. Sizin bunları bırakıp bir araya gelip, birlik olup; sadece AKP ve cemaat olayı değil, ehlisünnet bütün cemaatlerle birlik olup, birleşip bir yumruk olup hareket etmektense şimdi erk savaşına başladılar. Herkes “benim dediğim olsun” istiyor.

Bugün bakıyorsun “sen generallerin avukatı mısın” diyorsun yarın gidip kendin ziyaret ediyorsun. Diyorsun ki insani bir davranış. Vur vur vur ondan sonra da git sev. Böyle bir şey yok. Şimdi özellikle devlet kurumlarını paylaşamıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğundan bu yana hep Müslümanlara zulüm yapıldı. Bunun üstüne siz kendi içinizde savaş çıkarıyorsanız ben bunun altında her şey ararım. Ama siz bu kadar zulmün karşısında durup şuan ki duruma kadar getirip bundan sonrada birlik olmuyorsanız, beraber olup birlikte hareket etmiyorsanız kardeşim bunda elbet birilerinin parmağı vardır. Yüzde yüz bir oyun var.
Şu an birlik zamanı, bir olma zamanı. Bakın ben söylüyorum, benim parti gibi bir derdim yok. Yarabbi şu tabelaları tamamen kaldır. Hiç sevmiyorum. BDP imiş, AKP imiş, CHP imiş hiçbir tanesini sevmiyorum. 60 tane parti kuruldu bu memlekette. Hepsini kaldır, hepsini bir arada toplayacak bir mücadelemiz olsun. Beraber olma, bir olma. Doğru mu yapıyor her zaman yanındayım. Kim ne doğru yaparsa yanındayım. Vatan için bir tane çivi çakıyorsan yanındayım.

Şimdi en çok sıkıntı çektiğimiz asker kurumdu. Mesela askerde gerçek manada üreten, vatanı için mücadele eden, olduğu yerde hizmet eden komutanın ayaklarının altını öperim ben. Ama ihanet ediyorsa, bir yerlere çalışıyorsa, ilerlememesi için mücadele ediyorsa onu elimden gelse Taksim Meydanı’nda asarım.



"GÖRSEL MEDYA GENÇLERİ AŞIRI DERECEDE ETKİLİYOR"

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkânı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar? Gençler, Türkiye’de nelerden memnun değil?

Bu da medyadan kaynaklanıyor. Çünkü yurtdışına karşı bize öyle bir sunuş yapılıyor ki gençlerin de kafası normal olarak oraya gidiyor. Hollywood filmleri ile oranın güzellikleri öyle bir süslenip dünyaya gösteriliyor ki gençler de o hayalle yaşadığı için direkt oraya yöneliyor.

Dünya eğlence için yaratılmadı diyor Allah (c.c.). Dünyayı geçici bir hayat olarak göreceksin. Misafir olarak göreceksin. Bir misafirlikteki kuralın, kaiden ne ise ona uyacaksın.

Şimdi demin de dediğim gibi görsel medya gençleri aşırı şekilde etkiliyor. Onlar da kendi değerlerinden yoksun olduğu için neticede bir etkilenme oluyor. Özeniyorlar. Çok ağır ve acı bir durum. Hâlbuki karşındaki insan acınacak bir durumda. Çünkü Allah’a ve Peygamber’e inanmıyor. Edebi bir hayatı yok. İşte ben inanç konusunda zayıf olduğum için o insanın yaşantısına özeniyorum. Bu bir özenme durumudur. Kendi dinimizi bilmediğimizden dolayıdır.

"ZİHNİNİ NEYLE DOLDURURSAN SANALDA DA ONA DOĞRU YÖNELİYORSUN"

Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Bu anlamda gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?

Gençlerin aşırı derecede sanal dünyada yaşamalarını istemiyoruz. Biz bunun yerine yüz yüze görüşmenin daha iyi olduğunu, kalıcı bir etkisi olduğunu düşünüyoruz. Sanal dünya insanlar arasındaki samimiyeti koparıyor. Değerlerden yoksun olunca her şeye kapısı açık ve kötü bir yoldan gitmenize de kapı aralıyor. 
 
Zihnini neyle doldurursan sanalda da ona doğru yöneliyorsun. İnternetin güzel ve iyi tarafı da var ama kolay kolay da güzel taraflara gidilmiyor. Yani ne ile doldurursan beynini o şekilde bakıyorsun dünyaya, sanal dünyada bu çok etkili oluyor. Sürekli onla beraber olduğun için kötü kötü yollara gidilmeye başlanıyor. Ama temiz ve güzel bir şekilde bakılırsa gerçekten çok faydalı bir hale geliyor. Bazı gençler de var adam hayattan kopmuş gibi sürekli internet başında. Eskiden misafirliğe gidildiğinde herkes şen şakrak sohbet ederdi ama artık öyle bir şey yok, film biter misafir kalkar durumundayız artık. Bizi tamamen ele geçirdiler hem de öyle böyle değil.

Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?

İ’lâ-yı kelimetullâh nizami âlem davasında bir gençlik davamız var. Birlik olmuş bir İslam dünyası hayalimiz var.

Ayrıntılı Bilgi İçin:

www.alperenocaklari.org.tr

www.alperenistanbul.org

On5yirmi5