Hayalimiz, infak eden Müslüman gençler!

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı Türkiye’de "Gençlik Hareketleri  On5yirmi5’e Konuşuyor" yazı dizisinde dün Genç Öncüler’le yaptığımız röportajın ilk bölümünü yayınla...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Türkiye’de "Gençlik Hareketleri  On5yirmi5’e Konuşuyor" yazı dizisinde dün Genç Öncüler’le yaptığımız röportajın ilk bölümünü yayınlamıştık. Bugün röportajımızın ikinci bölümünü yayınlıyoruz. 

Genç Öncüler’den İsmail Memiş’le  Türkiye’deki özgürlükleri, gençlerin yurt dışına neden gitmek istediklerini, sanal alemin iyi ya da kötü yönlerini ve sosyal medyayı konuştuk.


"YALNIZCA ALLAH’TAN BAŞKA İLAH TANINMAYARAK İNSANIN ÖZGÜR OLACAĞINA İNANIYORUZ"

Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların birçoğunun bugün çözülmüş durumda olduğunu görmekteyiz. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?

‘Özgürlük’ kendi içerisinde tartışılmaya muhtaç bir terim. Şu an yaşadığımız süreci eğer tanımlarsak post modern düşünce zihniyetindeki özgürlük ile bir Müslümanın özgürlük tanımı birbiriyle bağdaşan şeyler değil. Bizim Müslüman için ‘özgürlük’ kavramımız tevhitle mecburen bağdaşması gereken ve tevhide uyması gereken bir kavramdır.

Şu an gerek imam hatipler olsun gerek başörtüsü konusu olsun “sistem içinde normalleşme dönemi” var. Ama bu normalleşme bizim açımızdan çok müspet karşılanıp, “her şey bitti” manasına gelmez. Allah’ın dini tüm dünyaya ulaşıncaya kadar Müslümanın işi bitmez. Velhasıl kelam imam hatip okullarının açılmasını, başörtünün serbest olmasını da bir başarı olarak görmek bizi çok da avutacak durum değildir. Çünkü bu var olan sistemin kendi içerisinde bize açmaya çalıştığı aralıktır. Bu var olan Türkiye’deki sistemin bizi kabul ettiği, varlığımızı onayladığı, bizim değerlerimizle barışık hareket ettiği manasına gelmez. Bu sistem kurulduğundan beri bizim değerlerimizle çok ciddi savaş vermekte. Ve bizi yok sayan durumla karşı karşıyayız. Şu an sadece bize alan açmaya çalıştılar. O alan içerisinde varlık sürdürülmeye çalışılıyor. Hâlbuki Müslümanın özgürlük tanımı bu değil. Biz Allah’a kulluk ile tanımlanan kula kulluğun terk edildiği, yalnızca Allah’tan başka ilah tanınmayarak insanın özgür olacağına inanıyoruz. Bu bağlamda baktığımızda bizim özgürlük tanımımızla şu anki özgürlük tanımı arasında dağlar kadar fark var. 

Sınırların olmadığı, herhangi bir kimliğin birbirine dayatılmadığı, kimliklerin birbirlerinin varlığını kabul edip, özgürlük alanlarını kabul edip, herkesin hoş görüyle yaşadığı bir durumu işaret ediyor post modern kurgu bize. Bu insanla ilişkili durumda söz konusu olabilecek bir durum değil. Müslüman için asla olabilecek bir şey değil. Çünkü bizim “Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker” diye bir mecburiyetimiz var. Tebliğ diye bir mecburiyetimiz var. Ve bunlarsız bir özgürlük tanımı bize uygun bir özgürlük tanımı olamaz. Özgürlüğün şu an uygulanabilirliğinden ziyade bence terim olarak bir kere anlamlandırılmaya ihtiyacı var. 

"TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERİN EN BÜYÜK SORUNU İLETİŞİM KOPUKLUĞU"

Türkiye’deki gençlerin en büyük probleminin ne olduğunu düşünyorsunuz?

Türkiye’deki gençlerin en büyük problemi… Açık söylemek gerekirse şu an bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Sanal medyada bunu en çok körükleyen şey. Bunun nedeni de sanal medyayla birlikte yepyeni bir anlam dünyasının yepyeni bir yaşam dünyasının açılması. Burada iletişime ne anlam yüklediğimiz önemli. Bizim için iletişimden kastımız yüz yüze yapılan değer ve muhabbet, merhamet aktarımı. Bu da insanların bir arada merhamet temelli buluşmalarından ortaya çıkabilecek bir şey. Bunun karşısında duran en büyük faktör ise sanal medyadır.

Şu an da en büyük problem iletişimin olmaması. Niye? Çünkü Peygamber Efendimiz (sav)’in ashabına sürekli aktardığı bir şey var. Her sohbetin sonunda buyuruyor ki: “Burada olanlar burada olmayanlara aktarsın”. Böyle bir görev yüklüyor. Ben bu bilgiyi aldım, işim bitti mi hayır, bunu uygulayacağım. Ne yapacağım? Bunu aktaracağım. En yakınlarımdan başlayarak aktarmaya başlayacağım. Kimle, annemle; kimle, babamla; kimle, kardeşlerimle; kimle, akrabalarımla; kimle, kabilem, tanımadığım adamlarla… Bu seni mecburi olarak iletişime götürüyor. Ama yüz yüze iletişime, çıkarsız bir iletişime götürüyor. Bu sana Allah’ın yüklediği bir görev. Bu senin mesleki bir görevin değil. Kariyerinle alakalı bir görev değil. Allah’ın sana yüklediği bir görev. Bu olduğu anda insanlar arasındaki muhabbet ve meveddeh fazlalaşacaktır. Bu olmadığı zaman Allah bizi böyle yaratmış. Gözün göze temas etmesi lazım, kalbin kalbe temas etmesi lazım. Bu olmadığında her şey ciddi manada sunileşiyor. Şu andaki en büyük problemlerden bir tanesi sunileşmek.

"BÖYLE BİR PAZARLAMAYLA GENÇLİĞİN BAŞKA YERLERE GİTME İSTEĞİ SON DERECE NORMAL"

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkanı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar?

Bu ciddi manada uzun bir soru. Üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir şey. Bir, başta özendirme durumu vardır. Niye özendirme? Hollywood başlı başına bir sektör. Bu sektörün bir hedefi var. Hiçbir şey yapmasa bile kendi medeniyetini müthiş derecede müspet gösterme durumu var. Bu noktada Türkiye’de televizyonla alakalı geçmişe baktığımızda ne görüyoruz? Belki Türkiye televizyon tarihini en çok etkileyen dizilerden bir tanesi Dallas’tır. Bu Seksenler dizisinde de sürekli veriliyor o insanların Dallas’ı nasıl beklediği, nasıl seyrettiği… Şimdi Dallas’a baktığınızda müthiş bir fon müziğiyle beraber yüksek gökdelenlerden başlar Dallas filmi. Bu yüksek gökdelenlerin ardından uçsuz bucaksız enginlerdeki büyük iş makinalarıyla yapılan tarım faaliyetlerini anlatır. Normalde bir insanın, vasat yaşayan bir insanın bu binaları gördüğünde etkilenmemesi imkansız.

Siz her filmde Las Vegas’ın o ışıklı gazinolarını, müthiş tren ve metro ağlarını, herkese bir ‘Amerikan rüyası’nı, bir ‘Batı rüyasını’ verdiğinizde elbette bir insanın oralara gidip görme isteği fazlalaşır, o hayatı yaşama isteği de fazlalaşır.

Şimdi sen adama bu dizlerle beraber bir ‘rüya’ satıyorsun, sattığın rüyada herkesin çok rahat bir şekilde yükselebileceği, herkesin müthiş derece de zengin olabileceği, her türlü imkana kavuşabileceği bir hayat “bende” diyorsun. Bu “bende” dediğin hayat herkes için caziptir. Ve karşılığında senin burada daha çok çalışıp, daha fazla emek sarf edip daha az imkana sahip olma durumun var. Sana gösterilen şey bu. Böyle bir durum karşılığında insanların bol imkanı olan, bol özgürlüğü olan çok daha kolay köşe dönebileceği yerlere gitme isteği son derece normal bir durum. Ki şu an ki televizyonda Yetenek Sizsiniz’den Pop Star’lara kadar adam sana az zamanda daha kolay yoldan şöhretin yolunu açıyor. Ciddi meblağlar da veriyor. Ciddi meblağlara kavuşamasan bile X, Y, Z firmalar seni ajanslarına alabilir, sana dizi teklifi yapabilirler. Bir gencin kendini sunabilme imkanı var.

Şimdi bir genç için kolay bir durum bu. Diğer taraftan üniversite okuyacak, dil öğrenecek, asgari ücretten 3 bin liraya kadarki bir maaş diliminde hayata talip olacak. Diğer taraftan şöhret olabilirsin. Neyle? Bir yeteneğini geliştirmekle. Neyle? Sesini iyi pazarlamakla. Neyle? Şunla, bunla… Şimdi, kolay yoldan para kazanabilme imkanı varsa adam niye bunu seçmesin. Ve bu özendiriliyor sürekli. Bu hem dizilerle özendiriliyor hem Batı tarzı filmlerle özendiriliyor hem de bu yarışmalarla özendiriliyor. Bunların hepsi bir çarkın parçaları. Sürekli 7/24 bir gence bu adapte edilirse, bu sunulursa adam ya bu topraklarda kısa yoldan köşe dönmeyi hedefler ya da bunu kolay yoldan yapabileceği yerleri hedefler. 

Yıllar önce MTV adlı bir müzik kanalı vardı. Burada bir programa denk gelmiştim. Amerika’da meşhur bir rap starının evine gidiyorlardı. Klasik bir görüntüsü vardı: Şapkayı ters takan, boynunda kolyeleri olan bir rapçi. Televizyon bu rap starının bahçesine giriyordu. Bahçede bir Amerikan futbolu sahası var bir de ayrı bir oyun sahası var. İçeri giriyor salon apayrı, odalar apayrı; bilardo masaları, langırt masaları, atari makinaları, play station cihazları… Yatak odasında yatarken seyredeceği bir LCD bir de sağına döndüğünde seyredebileceği bir şey var ve diğer odalar… Bir gencin, normal bir gencin bunları istememesi bununla ilgili bir iştah duymaması anormal bir durum! Niye? Adam diyor ki sana; “Ben sesimle insanlara bunu sattım ve karşılığında da bu imkanları kavuştum”. Normal, vasat bir insan bunu izleyince demez mi “ben de bunlara sahip olayım”. Fıtraten var olan bir durum. İnsanoğlu tembelliğe meyyaldir. Kısa yoldan köşe dönme isteğine meyyaldir. Çok harcamaya, mal sahibi olmaya da meyyaldir. Şimdi bunların hepsi normal şeydir. Böyle bir sunumla böyle bir pazarlamayla gençliğin başka yerlere gitme isteği son derece normal.

"SANAL ALEM İNSANLARA YEPYENİ BİR DÜNYA İMKANI SUNUYOR"

Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?

Sanal alemin bizim açımızdan, Genç Öncüler adına bu durumu tahlil ettiğimizde müspet tarafları da var menfi tarafları da var. Ama müspet tarafına göre menfi tarafları son derece fazla. Müspet tarafı nedir? İletişim, iletişim derken de bir önceki soru da anlatmaya çalıştığım iletişim değil. İnsan tanıma, mesajını iletebilme vs. bağlamlarında bir fonksiyonu var, yok değil. Amma velakin bu ne kadar bu amaçla kullanıyor sorusunu sorarsak bu amaçla çok da fazla kullanılmadığını görüyoruz. Peki nedir bu sanal alemde gençleri baş başa bırakan şey? Benim gördüğüm kadarıyla sanal alem yaşadığımız reel alemin haricinde insanlara yepyeni bir dünya imkanı sunuyor.

"YENİ DÜNYA, GENÇLERİN BÜTÜN REEL BAĞLARINI, KURGULARINI, HAYATA BAKIŞLARINI ETKİLİYOR"

Sanal alemin ne gibi imkanları var?

Bu dünyada kendiniz olmadan olabiliyorsunuz. Yani ben bu aleme girdiğimde İsmail Memiş değilim. X, Y, Z karakteri olabilirim. Bu karakter kendini fiziksel olarak tanımlayabilir, karşı tarafa anlatabilir. Bu karakter kendini dünya görüşü olarak apayrı bir görüşte anlatabilir. Kariyer olarak apayrı bir durumda anlatabilir. Ve ben reel, normal hayattaki bütün baskınlığımı, silikliğimi atıp orada açık, insanlara rahat söz yetiştiren bir tip olabilirim. Bir şizofren yapı ortaya çıkıyor. Ben aslında bastırdığım duygularımla orada yapayalnızım. Orada son derece rahatım. Bana kızan yok, bana çatan yok, bana sen kimsin diye soru sorsa o bulunduğum yeri bırakıp başka bir yere rahatlıkla geçebilirim. Bu sunulan ekstra yeni dünya, gençlerin bütün reel bağlarını, kurgularını, hayata bakışlarını hepsini etkiliyor.

Şimdi sen bir gence istediğin kişi ol, istediğin şeyi yap seni kimse sorgulamayacak, istediğin insana sataş, istediğin insanla istediğin ilişkileri kur; meşru, gayri meşru her türlü imkan senin önünde diye bir seçenek sunarsan ve bunu sınırsızlaştırırsan adam internet kafeye gömülür günlerini orada harap eder.

Biz Genç Öncüler olarak sanal medyayı evirip çevirip sürekli konu yapıyoruz zaten. Bundan iki yıl önce çıkarttığımız bir sayımızda internet kafeleri konu etmiştik. Meşhur internet kafelerin olduğu Kadıköy’de bir internet kafeye bir de Beşiktaş’taki kafeye gitmiştik. Buradaki kafeler 3-4 katlı, 70-80 tane ve hatta 100-200 tane bilgisayarın olduğu bir internet kafe. O zamanki arkadaşlarımızdan biri Kadıköy’e gidip oradaki arkadaşlarla bir röportaj yapmıştı. Çoğu liseli gençler. Ya okuldan kaçıp buraya geliyor ya da okuldan sonra buraya geliyorlar. Yarısı da öğlenden sonra okulu kırıp buraya geliyor. Ve saatlerce burada vakit geçiriyorlar. Saatlerini interaktif oyunlarla geçirebiliyorlar. Ve sonrasında çocuklarla konuşuyor arkadaş, diyor ki “Buradan çıktıktan sonra ne yapıyorsun?” Çocuk: “Yemek yiyip, tekrar bilgisayar başına oturuyorum, oyun oynuyorum.” Evde bilgisayarı olmayan yarının hayaliyle yaşıyor. Sabah olsa da okulu kırıp gitsem. Devamsızlığın sonuna kadar böyle yapıyor. Devamsızlık bitince akşam gidiyor, hafta sonu gidiyor.

Bir gün elektrikler tümden kesilirse ne olacak?

İşte mesele bu! Para bulunca gidiyor, para durumu da var tabi. Şimdi harçlığından yemiyor gidiyor internet kafeye. Şimdi internet kafeler ilk defa ortaya çıktığında, mantar gibi çoğalmaya başladığı dönemde bir internet kafede çalışan arkadaşla konuşuyoruz. “Abi sabah adam geliyor biz açınca dükkanı. Hatta kapıda bekliyor. Açınca oturuyor, burada yiyip, içiyor. Af edersiniz sadece ihtiyaçları için kalkıyor” diyor. “Oturuyor, biz kapatırken de çıkıyor”. Günlerini böyle geçiren insanlar var. Bu bize şunu gösteriyor ki burası bambaşka bir alem. Ve bu alemde istediğin kişisin sen. İstediğin şekilde yaşama imkanına sahipsin.

"NORMALDE SEN BİR YERİN KRALI OLAMAZSIN AMA BURADA ORDULARIN OLABİLİYOR"

İnternette kendi kurallarımızı koyamaz mıyız?

Kendi kurallarını koyabilirsin. Bu tamamıyla kötü manasında söylemiyorum. Burada bilmemiz gereken bir şey var: Burada sosyal ilişkiler, reel ilişkiler hayattaki yüz yüze olan irtibatlarla beraber, paralel giderse anlamlı bir durum. Böyle olmadığı müddetçe çocuğun da evde anne ve babasıyla irtibatı olmuyor. Anne, baba akraba, komşu ziyaretine gidiyor mu? Gitmiyor. Gittiklerinde de muhabbetleri bu. Gençleri dinliyorum, ellemesen saatlerce oynadıkları oyundan bahsediyorlar. Gündemi oyunlar olan bir dünya gençle karşı karşıyayız.

Bir arkadaşla konuşuyoruz. Oynadığı oyun evdeki bilgisayarımda kurulu, iş yerimdeki bilgisayarımda kurulu, akıllı cep telefonumda da kurulu. Diyor ki: “Gece kalkıyorum oyunu kuruyorum, yatıyorum. Toplantı da orada, burada tuvalet diye çıkıp oyunu oynayıp geri geliyorum” diyor. Yıllarca bu oyunlara takılan insanlar var. Şimdi bu sana öyle bir imkan sunuyor ki bir insanın içindeki bütün istekleri menfi, müspet bütün imkanları tatmin imkanı sunuyor sana. Normalde sen kalkıp bir yerin kralı olamazsın ama burada senin orduların olabiliyor.

Bizimle nasıl oyun oynuyorlar?!..

Evet. Öyle bir imkan ki senin fıtratına senin isteklerine sürekli müdahale eden durumla karşı karşıyayız. Kaptırdığın andan itibaren gidiyorsun. Bambaşka bir alemin içerisindesin. Bu alemin içerisinde adamın akrabalık ilişkisi kurmasına gerek yok, arkadaş ilişkisi içinde olmasına ihtiyacı yok, dostluğa ihtiyacı yok. Aynı kendisi gibi bir dünya insan var ortalıkta. 

"ŞİMDİ BÜTÜN SOHBETLERİ ONLİNE DİNLEYİP, İZLEYEBİLİYORSUN"

Sanal dünya üzerinden devam edelim… Sanal dünyanın nimetlerinden biri de gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade etmelerinde aracı olması. Hatta son dönemde ‘Arap Baharı’yla sosyal medya üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların, devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal medyayla ilgili ne düşünüyorsunuz? Gençler özellikle Facebook ve Twitter’da başka bir dünyada yaşıyor gibi… Bu dünya nereye gidiyor sizce?

Şimdi bizim Genç Öncüler sitemiz var. Buraya kaç kişi giriyor diye sorsanız sayılıdır, çok az kişi giriyor. Merak eden girer. Ama facebook ve twitter adresinden binlerce insana ulaşabiliyorsunuz. Ama orada daha çok şuna dikkat etmeye çalışıyoruz: Duyuru amaçlı kullanıyoruz. Genç Öncüler’in şu tarihte, şurada, şöyle bir programı var. Genç Öncüler şöyle düşünüyor, buraya gidiyor, şunu yapıyor vs. tarzında.  Çünkü hiçbir ilişki yüz yüze ilişki biçimini geçmemeli. Bu önemli bir durum. Elbette ki sen burada Pakistan’lı kardeşinle görüşebiliyorsun burada. Bu çok önemli bir durum. Dünyanın birçok yerindeki birçok insanla irtibata geçebilirsiniz. Bununla alakalı hiçbir sıkıntı yok. İnternetin imkanları –şu ana kadar hep negatif yönlerini saydık da-  müspette birçok imkanı var. Oturup şu an geleneğin bütün mirasına sahip olabileceğin bir durum var. İstediğin kitabı, istediğin bilgiye çok rahat bir şekilde ulaşabilirsin. Eskiden bir alimden bir hocadan bir şey öğrenebilmen için sohbete gitmen gerekirken şimdi bütün sohbetlerini online dinleyip, izleyebiliyorsun. Birçok imkan var karşımızda.

Müspet yönleri olduğunu söylemiştim ama menfi yönleri o kadar fazla ki maalesef!.. Ve sanal alem sosyal medyayla, sinemayla ve yazılı basınla beraber tanımlanması gereken bir durum. Tek başına olan bir şey değil bu. Hepsi birbiriyle iç içe bir durum bu. Hepsi birbiriyle kovalent bağ içinde. Hepsinin bir ilişkisi var, birbiriyle bağı var. Yani sinemada başlı başına incelenmesi, tanımlanması gereken bir durum. Tek tek aldığımızda tekrar başka başka problemleri karşımıza çıkartıyor.

"DEVRİM DEDİĞİMİZ ŞEYİN ALTINI FACEBOOK’LA DOLDURAMAZSIN"

‘Arap Baharı’yla ilgili…

Şimdi devrimlerden bahsettik. Bir ‘Arap Baharı’nın Facebook’la başlaması söz konusu. Açıkça söylemek gerekirse altı dolmamış bir devrimin de olması bir şey ifade etmiyor. Devrim yapabilirsin, sloganlar etrafında insanları bir araya getirebilirsin. Bu küçümesenecek bir şey diye söylemiyorum. Tahrir Meydanı’nda milyonları bir araya getirmek kolay değil. Ama devrim dediğimiz şeyin altını Facebook’la dolduramazsın. Bu önemli. İnsanları bir şeyi yıkmaya veya bir şeyleri inşa etmeye çağırmada anlamlıdır. Ama bir şeyi yıktığında yerine koyacağın düzgün bir şey yok ise onu yıkmak da çok önemli bir şey değildir. Yani Kur’an’ı Kerim “La” diyerek başlar. Din “La” diyerek başlar. Bir şeyi yıkarsın ama ardından neyi inşa edeceğin gelir. Reddet ve “İlahe illallah” inşa et. Tevhidi inşa et. Şimdi bir rejimi yıkarken o rejimin altında iyi örgütlenmiş insanları müspete yönlendirecek bir kadro yok ise orayı, o ülkeyi sömürmek isteyen insanları açık vaziyete de getiriyorsun. Bu da önemli bir durum.

Her ne olursa olsun şu anda başımızdaki illetten daha iyidir diye söyleyebilir insanlar. Bunda da büyük bir haklılık payına sahipler. Ama bu şunu da beraberinde getiriyor: Her ülkenin gençlerinin her ne kadar kendi kariyerlerine yatırım yaparken ümmet adına da ciddi dertlerinin olması, ümmeti bir yerden bir yere götürebilecek gayret, basirete ve ferasete sahip olması gerektiğini de getiriyor karşımıza. Şu an Müslümanlar olarak dünyayı iyi kuşatmamız gerekiyor. Ve insanları evirip çevirecek iyi bir kadron yoksa bir ülkede bir rejimin değişmesi menfi birçok şeye de sebebiyet verebilir. Bunları görmemiz gerekiyor. Şu an Mısır’da İhvan-ı Müslimin geldi bu güzel bir gelişme. İnşallah başarıyla üstesinden gelirler. Allah daha çok önlerini açar. Fakat diğer yerlere baktığımızda aynı şeyle karşı karşıya mıyız?

 

"TEKNOLOJİYİ KULLANAN İNSANLARI EĞİTMEMİZ LAZIM"

Sorularıma teknoloji bağlamında devam ediyorum.
Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Ya da gençler bu teknolojiyle nereye gidiyor?

Şu an da kullandığımız teknoloji tamamıyla devraldığımız bir teknoloji. Bu teknoloji konusunda Pınar Yayınları’ndan Arnold Joseph Toynbee’nin "Doğu, Batı ve İslam" diye ufak, ince bir kitabı var. Okumasını herkese tavsiye ediyorum. Toynbee orada diyor ki; şimdi diyor insanlar şunu öngörür: “Bir medeniyete bak, teknolojisini al, teknolojisini uygula ve kurtul diye bir mantıkları vardır. Teknoloji bir mantar gibidir ve bulunduğu ortamda yetişir. Bulunduğu ortam içerisinde bulunduğu o bünyede o mantar kendi bulunduğu zehiri serketmeye bilir. Niye? Kendi bünyesindeki mantar o bünyeyle bağlantılıdır. Ve o bünyenin ona karşı bağışıklık sistemi vardır. O kendi içerisinde büyüttüğü mantarı o bünye tanımlar, kendisi anlamlandırır, zehrini hesap eder, ona göre büyütür. Sen o mantarı o bünyeden kopartıp buna yetişme ortamı tam tersi olduğunda o mantar senin bütün bünyeni temizleyebilir.” Bu çok önemli bir tespittir. Bunu gördükten sonra -öncesinde benim de kafam da soru işaretleri vardı- kafamda şimdi oturdu. Ama karşı çıktığımız birçok şeyi bugün teknolojiyle karşılıyoruz eee o ne olacak şimdi? Şimdi burada hep o bahsettiğimiz toplumu evirip çevirecek münevverler topluluğuna ihtiyacımız var. Münevverler topluluğu Kur’an’ı Kerim’in zikrettiği, zikir ehli dediği hem vahyi iyi bilen hem dünyayı iyi tanımlayıp insanı ıskalamayan bir birikime sahip olması gerekiyor bu birlikteliğin. Bu birliktelik tarafından düzgün bir biçimde anlamlandırılan bir teknolojiyi hesaba katmamız lazım. Bu elbette ki tamamıyla mümkün olacak bir durum değil. Teknoloji alıp başını gitmiş. Kullanan arkadaşlara vs. baktığımızda… Şu an her şeyi bitirip tekrar tanımlayacak bir durumumuz yok. Peki ne yapmamız lazım? Bu teknolojiyi kullanan insanları eğitmemiz lazım.

Genç arkadaşlarla konuşuyoruz. İnternete hepimiz giriyoruz. Facebook’u ve Twitter’ı hepimiz kullanıyoruz. Bunu kullanmayalım demenin ne kadar afaki bir şey olduğunu biliyorum, onun için böyle bir cümle kullanmıyorum. Dedim ki Facebook’ta 100 arkadaşınla mı görüştün tamam, o kadar şey konuştuktan sonra git annenle iki cümle kur. Git babanla bir muhabbet çevir, es geçme. Yani bu seni kuşatmasın. Kullan ama bilinçli birey olarak kullan. Yeri gelince o düğmeye basıp o düğmeyi kapatabilmek lazım. Bu asla ve kat’a seni namazlarından alı koymamalı. İki, seni Kur’an okumaktan alı koymamalı. Üç, anne ve babanla, akrabalarınla, arkadaşlarınla ilişkilerinden alı koymamalı. Bu olduğu takdirde bu sana faydalıdır. Onun için teknolojiden ziyade onu kullanacak insanlar önemli. 

Teknolojiden ziyade teknolojiyi kullanılacak insanların daha önemli olduğunu belirtmek isterim. Yani bir arabanın ne kadar iyi özelliklere sahip olduğu sadece kullanıcısı için önemlidir fakat o arabanın sürücüsü iyi değilse bu teknoloji yi kullanmak bizim için önemli değildir.

"İNFAK EDEN MÜSLÜMAN GENÇLER HAYALİMİZ"

Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?

Bu dediğim her şeyi hesaba kattığımızda Rabbiyle ilişkisi düzgün olan… Burada en formülüze edilmiş durum Fâtır Suresi 27. ayeti kerimdedir: “Gerçekten Rabbinin kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızkı gizli ve açık infak eden insanlar” diyor Allahüteala. “Kaybetmeyeceklerdir bu ticareti elbette ki umacaklardır” diyor. “Kaybedilmeyen ticaret elbette ki bunlaradır” diyor.

Onun için hayatının merkezinde Kur’an olan ve Rabbinden gelen o mektupları anladığı dilde alıp okuyan, namazını kılan ve hem maddi imkanlarını hem de manevi imkanlarını –burada bir tebessümü de infak olarak görmemiz lazım, burada muhabbeti de infak olarak görmemiz lazım- infak eden Müslüman gençler hayalimiz. Böyle bir Türkiye hayalimiz, böyle bir dünya hayalimiz var. Allah inşallah bu hayallerimizi nasip eder.

Röportajın İlk Bölümü İçin Tıklayınız: "Amaç, kalbe hitap eden gençler yetiştirmek"

Ayrıntılı Bilgi İçin: www.genconculer.com
Facebook: https://www.facebook.com/genconculergenclikhareketi
Twitter: https://twitter.com/GencOnculer

On5yirmi5.com