Gençler arasında akademi fetişizmi var

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı Özgür Açılım Platformu, 2008 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, “doğru bilgi: özgür açılım” sloganı ile hassasiyet ve ilgi alanı birbiriyle ke...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Özgür Açılım Platformu, 2008 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, “doğru bilgi: özgür açılım” sloganı ile hassasiyet ve ilgi alanı birbiriyle kesişen bir grup genç tarafından kurulmuş bir platform. Kamuoyunun temas etmediği alanlara değinen Özgür Açılım Platformu düzene uygun olmayan kafaların ötekileştirilmesine; etnik, dini, coğrafi ve kültürel farklılıkların öcüleştirilmesine karşı kurulmuş, bilgiye, adalete ve özgürlüğe doğru açılımlarda bulunma iddiasında olan bir gençlik hareketidir.

Özgür Açılım Platformu; özgürlük ve adalet mücadelesinin, dostluğun, merhametin, kardeşliğin ve ahlaki tutarlılığın kendisinde bütünleştiği bir ortam oluşturma çabasındadır. Siyasal anlamda bir yandan toplumun ıslahını, öte yandan toplumsal mücadele ile de sosyal dönüşümü amaçlamaktadır. Bu çerçevede emperyalizme, adaletsizliğe ve sömürüye karşıdır, kapitalizm ve türevlerine karşı direnişi savunur, liberal ideoloji ile temelden çatışır.

Düşünce özgürlüğüne ve insani değerlere yönelik hak ihlallerine karşı mücadele vermek iddiası ile yola çıkan Özgür Açılım’ın ilgi alanında olan konular ise şu şekilde özetlenebilir: “Türkiye’de ve dünyada Yoksulluk, Çocuk, Enerji Savaşları İçin Yok Edilen Halklar, Küreselleşme, Kapitalizm, Sekülerizm, Başörtüsü Meselesi, Liberalizm, Eğitim, Latin Amerika Halkları, Afrika’da Açlık, Ortadoğu Ve Filistin Meselesi, Kürt Sorunu, Vicdani Ret, Emperyalizm.”

Özgür Açılım Platformu’nun yapmış olduğu çalışmaları ve Türkiye’de gençliği Özgür Açılım Platformu adına Filiz Işıker ile konuştuk.

ÖZGÜR AÇILIM PLATFORMU

"BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’NDE BİR ARAYA GELEN MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLER"

Öncelikle bize Özgür Açılım Platformu’nu anlatır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?

Özgür Açılım Platformu, 2008 yılında Bilgi Üniversitesi’nde kendini Müslüman olarak tanımlayan bir grup öğrencinin bir araya gelerek oluşturduğu bir Platform, bir buluşma noktasıdır. İlk etapta 3-4 kişiyle başlayan bu hareketlilik zamanla genişledi. Kendini ne bir üniversite ile ne de üniversiteli olmak ile sınırlamadan genişledi.

İçinde bulunduğumuz zaman ve mekan inandığımız hayatı yaşayabilmemiz için bilinçli ve örgütlü bir birlikteliği zorunlu kıldığı için bir aradayız. Fikirlerimizi, imkânlarımızı, gayretlerimizi, dualarımızı birleştirerek İlahi Davet’e en iyi biçimde icabet etmeye çalışıyoruz. Bunun için kitaplar okuyor, meseleleri eleştirel gözlerle tartışıyoruz.  Konuklar ağırlıyor, önemli gördüğümüz etkinlikleri takip ediyor, eylemler üretiyoruz. Hep birlikte, Rabbimizin “dikkat edin” dediği yerlere dikkat etmeye, “dikkat çekin” dediği yerlere dikkat çekmeye çalışıyoruz.


"‘MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLER BULUŞMASI’ YAPIYORUZ"

Özgür Açılım olarak “gençlik” kavramını nasıl tarif ediyorsunuz? Gençlerle ilgili ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Gençlik, doğrudan yaş ilgili bir kavram değil. Genç olmak heyecanlı, coşkulu, diri, kararlı, yerine göre pervasız ve gözü kara olmak demektir. Açıkçası bizim gerçekleştirdiğimiz ameller aslında sadece gençleri gözeterek yapılmış şeyler değil, ama özel olarak geçtiğimiz senelerde tertip ettiğimiz ve bu sene de dördüncüsünü yapmayı planladığımız "Müslüman Öğrenciler Buluşması" var. Çeşitli üniversitelerde okuyan gençlerin bir araya gelip Müslüman öğrencilerin üniversitedeki konumlarının ve çeşitli sorunların konuşulup tartışıldığı ve çözüm arandığı bir ortam. Mesela geçen seneki buluşmamızda ana konumuz ‘Vicdani Red’di. Buluşma sonrası, katılımcı grupların altına imza attığı ortak bir metin yazıldı ve bildiri olarak yayınlandı.

Yine 2012’de ilk kez bir liseye söyleşiye davet edildik. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden arkadaşları ziyaret ettik. Oradaki kardeşlerimizle buluşmak, sohbet etmek değerli bir tecrübeydi bizim için. Onların heyecanlarına ortak olmak, hayata ve geleceğe dönük endişelerini ve ürkekliklerini, hayallerini, hayretlerini paylaşmak öğreticiydi bizim için.


"HERKESİ GENÇ OLMAYA VE GENÇ ÖLMEYE DAVET EDİYORUZ"

İnsan gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?

Evet, gençlerle ilgili söyledikleriniz kısmen doğru ancak bunu bence dönemsel olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Mesela 80 kuşağına baktığımız zaman söyledikleriniz biraz daha anlamlı, ancak 90 ve sonrası için bunları söylemek pek doğru değil gibi. Çünkü 80’lerde mücadele eden kuşak büyüdü ve biraz daha içe kapanık bir kuşak geldi sonrasında. Yani onların yetiştirdiği çocuklar onlar kadar mücadeleci bir ruha sahip değiller. Davasına çok fazla sahip çıkmayan, ya da çıkmayan demeyelim de onlardan daha farklı ve çok da göze batmayan yöntemler kullanıyorlar.

Mesela eskisi kadar meydanlara inmiyor artık gençler. Bunun yerine sanal ortamlarda çeşitli mevzular hakkında "sloganlar" atıp mangalda kül bırakmıyor ve eleştiriyi bir silah olarak kullanıyorlar. Oturduğu yerden her şeyi eleştirip hiçbir şey yapmayan birileri var artık özellikle sanal ortamda. İslami camia özelinde bakacak olursak herkes birbirini çok acımasızca eleştiriyor hatta bazen argo ifadeler bile kullanılıyor maalesef. Bahsettiğiniz gözü kara ve hesapsız davranışlar kendisini daha çok sanal âlemde gösteriyor.

Gençlere örnek olmaya çalışırken en sağlam kaynak olan Kur’an ve sünnete dayanıyor ve yaptığımız her işi buna göre temellendirmeye gayret ediyoruz. Gençlere örnek olmaktan bizim anladığımız layıkıyla genç olmaktır. Özgür Açılım’ın bu anlamda bir Çağrı’sı var, kendine ve bütün insanlığa:

“Herkesi kendi imtihanında sahneye çıkmaya, banttan değil canlı yayına, başrol oynamaya, kendi şiirini okumaya, ilahî koroya katılmaya, baharlara kapılmaya, mazlumlara yardıma, zulümlere isyana, erdemliler ittifakına, Fatiha’da Biz’e, vakfedilmiş İz’e, bin tefekküre, bin tezekküre, bin teşekküre, genç olmaya ve genç ölmeye çağırıyoruz!”

"GENÇLERE YUKARIDAN DEĞİL AYNI HİZADAN BAKABİLMENİZ GEREKİYOR"

Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?

Evet dediğiniz gibi oldu yıllardır. Belki ayakları yere daha sağlam basan bir takım şeyler yapmak gerekir. Geleceğin inşası için önce herkesin dönüp kendisine bir bakması gerekiyor. Gençlere tavsiye edilen, yapılması istenilen ya da anlatılan idealleri kim ne ölçüde gerçekleştirebilir. Birilerini “gaza getirmek” kolaydır ancak elle tutulur somut işler yapmak gayret ister, cesaret ister, ikna kabiliyeti ister, özveri gerektirir. Dolayısıyla siz, gençlere sadece hayallerinizden bahsediyor ve bunların nasıl yapılacağına dair yol gösterici olamıyor ya da olmuyorsanız çok da tutarlı olduğunuz söylenemez. Gençlerle aynı dili konuşmanız gerekiyor. Gençlerin içine doğdukları zamanın ruhunu idrak edebiliyor olmanız gerekiyor. Gençlere “yukardan” değil aynı hizadan bakabilmeniz gerekiyor!
 

"HİÇ ESKİMEZ OLANLARI YENİ VE YARATICI FİKİRLERLE YENİDEN YAPMAK İSTİYORUZ"

Gençlerle ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

Önce gelenekten ne anladığımıza bakmamız lazım. Gelenek dediğimiz şey, bazen bizi biz yapan değerler, bazen ise yüzümüzü yere eğdiren ve onaylanması mümkün olmayan şeylerin bütünüdür. Bu bağlamda gelenek kimi zaman yol gösterici olabiliyorken kimi zaman da ne yapmamamız gerektiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Mesela İslami mücadelede önemsediğimiz birçok değerli isim var, ancak bu bütün fikirlerini benimsediğimiz anlamına gelmiyor. Yeri geliyor onları da eleştirebiliyoruz. Ama bunu yaparken de insafsızca değil hakkaniyetli olmaya gayret ediyoruz. Çünkü birçok mevzu bazen tarihsel bağlamda değerlendirilmelidir. Yani o zamanın şartlarını göz ardı etmemek gerek.

Geleceğe dair yapılabilecek en güzel şey ümitvar olmaktır sanırım. Bizim de bir sürü hayalimiz, yapmak istediklerimiz var. Yeni çağa, yeniliklere ayak uydurarak, hiç eskimez olanları yeni ve yaratıcı fikirlerle yeniden eylemek ve söylemek istiyoruz.
 

"ZİHNİYET KALIPLARI VE ÖNYARGILAR DEĞİŞMEDİKÇE BU MESELE ÇÖZÜLMEYECEKTİR"

Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunlarla ilgili adımlar atılsa da önümüzde ciddi sorunlar olduğu aşikâr. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Özgürlüklerle ilgili çözülmeyen dünya kadar şey var. Yani aslında bazı şeyler kısmen çözülmüş gözükse de, yöneticilerin inisiyatifine ya da lütufkâr tavırlarına maruz kalınıyor ne yazık ki. İşte en bilineni başörtüsünün her yerde serbest olması isteği, her yerde karşılık bulmuyor. Yani bir yerde başörtülü olarak staj yapabiliyorken, aynı yerde öğretmen olarak varlığınızı devam ettiremiyorsunuz. Hâlbuki staj yapan da öğretmen olan da yine sizsiniz. Zihniyet kalıpları ve önyargılar değişmedikçe bu mesele çözülemeyecektir ne yazık ki. Ha tabi buna bir de devlet yöneticilerinin bazı olaylar karşısındaki kayıtsızlık halini de dâhil etmemiz gerekiyor ki bu da en önemli etken bence. İstense bu sorunlar bu kadar uzatılmadan çözülebilirdi ama biz artık "her şeyi devletten beklememeyi" öğrendik.

Özgürlükler deyince aslında aklıma birçok mevzu geliyor, özellikle de haksız yere tutuklanan üniversite öğrencilerinden tutun da, belli dönemlerde siyasi sebeplerle suçu ispat edilmemiş ve hala tutuklu bulunan pek çok insan yıllardır içerde. Salih Mirzabeyoğlu mesela yıllardır tecritte. Pınar Selek için de hâlâ adalet yerini bulmuş değil. Ergenekon ve KCK davalarında hukuksuzluklar olduğu malum. Bu ülkedeki hantal bürokrasi ya da bilinçli "unutkanlıklar" nedeniyle insanlar özgürlüklerini kullanamıyorlar. En temel, fıtri haklardan mahrum bırakılıyorlar; dine, dile, kültüre dair…

Kendine Müslüman değil de herkese Müslüman olunduğunda yani sadece kendi hakkının değil “ötekinin” hakkının da takipçisi olunduğunda hep birlikte çok daha özgür bir hayatı yaşayacağız inşallah.   
 
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkanı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar? Gençler, Türkiye’de neyden memnun değil?

Türkiye’de gençlerin yurtdışına gitme isteği çeşitlilik gösterse de belki de en önemli neden, Türkiye’deki üniversitelerin dünya sıralamasında hiç de iyi yerlerde olmaması olabilir. Akademik yayınlar konusunda maalesef Türkiye’de çok eksiklik var. Tabi bunun nedenleri arasında insanların özgürce istediklerini yazamaması ve söyleyememesi de yer alıyor.


"TEKNOLOJİYİ İYİ YÖNDE KULLANIRSANIZ ACAYİP GÜZEL İŞLER YAPABİLİRSİNİZ"

Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Bu anlamda genç arkadaşlara neler tavsiye edersiniz?

Teknoloji bağımlılığı diye bir tanımlama var artık literatürde. Sizin de bahsettiğiniz gibi, televizyon, internet ve cep telefonu hayatın olmazsa olmazı gibi. Her alanda karşınıza çıkıyor. Otobüste, vapurda, evde… Bence bu nimetlerin nasıl kullanıldığına bağlı. Yani iyi yönde kullanırsanız acayip güzel işler yapabilirseniz ama bunun yanında bağımlı da olabiliyorsunuz. Böyle de bir tehlike var.

Kitap Ayracı projesi var mesela. Acayip güzel bir iş. Bir üniversite öğrencisi yeteneğini kullanıp ayraçların üzerine karikatürler çiziyor ve bunları hayır için satıyor. En son baktığımda sanırım oradan elde edilen gelirle Patani’de bir yetimhane açmışlardı. Bu işin büyük bir kısmını sanal ortamda organize ediyor bu kardeşimiz. Bu müthiş bir iş. Bu bağlamda değerlendirilirse teknoloji acayip işe yarıyor, elde edilen sonuçlar sizi şaşırtmaya yetiyor.
 

"SOSYAL MEDYADA NARSİST VE NİHİLİST KİŞİLİKLER TÜREMEKTEDİR"

Sanal dünyanın nimetlerinden biri de gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade etmelerinde aracı olması. Hatta son dönemde ‘Arap Baharı’ ile sosyal medya üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların, devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal medyayla ilgili ne düşünüyorsunuz? Gençler özellikle Facebook ve Twitter’da başka bir dünyada yaşıyor gibi… Bu dünya nereye gidiyor sizce?

Sosyal medyayı yeri geldiğinde biz de kullanıyoruz elbette. Çünkü bu şekilde daha çok insana ulaşabiliyor ve sesimizi duyurabiliyoruz. Aslında "başka dünya" diye tanımladığınız artık o kadar gerçekmiş gibi sunuluyor ki bunun dışında kalmak neredeyse imkansız. Ama tabi her ne kadar bu sanallıklar gerçek olsa da tamamıyla hakikati yansıtıyor diyemeyiz. Çünkü gerçekle hakikat farklı şeylerdir.

Bu dünya nereye gidiyor sorusunun muhatabı sanırım ben değilim beni aşıyor bu sorunun cevabı, ama yine de kısaca şunu söyleyebiliriz: Herkesin gözüne çarpan şey tüketimin acayip derecede artmış olması. Bu her anlamda tüketimi kapsıyor. Sadece maddi olanı değil soyut olanı da tüketiyoruz çok çabuk. Bu uzun vadede beraberinde tatminsiz ve memnuniyetsiz insanlar ortaya çıkaracaktır ki şu an da azımsanmayacak kadar çok örnek vardır etrafımızda. Benlik çok ön planda, herkes kendini en iyi şekilde sunma peşinde ve bunu yaparken de diğerlerini ezme, hakka girme ve daha birçok ahlak dışı davranış sergilemektedir. Narsist ve nihilist kişiler türemektedir. Bu insanlar kendilerine olduğu kadar etraflarına da zarar vermektedirler ne yazık ki.

"GENÇLER ÜRETKENLİKTEN ÇOK HER ŞEYİ HIZLICA TÜKETİYOR"

Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Ya da gençler bu teknolojiyle nereye gidiyor?

Açıkçası Y kuşağı gençlik kavramsallaştırmasını çok iyi bilmiyorum ama sanırım teknoloji kullanımıyla birlikte tüketim odaklı bir yaşam tarzına eklemlenmiş durumda. Her anlamda tüketim söz konusu: Tavır, tarz, stil, saç, makyaj, telefon, bilgisayar vs…

Teknoloji bağımlılığına az önce de değinmiştik. Bu gençler üretkenlikten çok maalesef her şeyi hızlıca tüketiyor. Yani teknolojiyi bu amaçla kullanıyorlar daha çok. Özellikle son zamanlarda internet üzerinden yapılabilen alışverişler tüketimi daha da arttırıyor.

Genel olarak teknolojinin gençliği çok iyi bir yere götürmediğini düşünüyorum ve karamsarım bu konuda. Ama şöyle de bir şey var. Devlet de bunu bir nevi destekliyor gibi sanki, mesela okullarda herkese tablet bilgisayarlar vermesi bunun bir göstergesi diye düşünüyorum. Bu belki başka bir tartışma konusu ama böyle de bir gerçeklik var. 

 


"ŞU AN GENÇLER ARASINDA MÜTHİŞ BİR AKADEMİ FETİŞZMİ VAR"

Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?

Aslında biz de bu soruyu biraz daha farklı bir şekilde büyüklerimize sorduk ve hâlâ sormaya devam ediyoruz. Geçen sene yayınlanan yıllığımızda ve bu sene Ocak sonu gibi çıkacak olan 4. yıllığımızda bu sorunun cevaplarını arıyoruz. Bizim sorumuz da şöyle,  "Nasıl bir Müslüman gençlik hayal ediyorsunuz?". İslami camianın tanınan yüzleri bu soruyu kendi bakış açılarına göre cevaplandırıyorlar ve çok önemli tespitlerde bulunuyorlar. Bu çalışmamızı ilerde kitaplaştırmayı planlıyoruz inşallah.

Bizim gençlik tasavvurumuza gelince, bazı önemli tespitler yapmak gerekiyor. Şu an gençler arasında müthiş bir akademi fetişizmi var. Üniversite mezunu olmanın kariyer için yetmediği bir dönemdeyiz. Bilhassa AKP iktidarıyla birlikte, önceden ulaşılamayan kaleler için, oralarda mücadele etmek için belki de, Müslüman gençler kendilerini akademik kariyere vermiş durumda. İşin içine bir de statü sahibi olma ve sanki sadece bu yolla saygın olabilme düşüncesini de dahil etmek gerek. Artık bilgiye kolayca ulaşılabiliyor. Binlerce vakıf, dernek, STK çatısı altında İslami-sosyal-siyasal-kültürel her türlü alanda dersler veriliyor. Gençler o seminerden bu eğitime, dil kurslarından konferanslara koşturarak ömürlerini geçiriyor. Ancak bu kuşağın kaçırdığı bir şey var; cemaat olma ve omuz verdiğin insanlara dokunma bilinci.

Akademi-bilgi fetişizmi  bu şekilde devam ederse bireyselliğin ve seküler hayatın İslami hassasiyete sahip gençleri kaçınılmaz bir şekilde daha da kuşattığına, ilişkilerin sanal ortamlarla sınırlı kalıp yakın akraba-arkadaş-komşu ilişkilerine uğramadığına ve cepleri dolan ama yalnızlaşan insanların çoğaldığına şahit olacağız. Ne yazık ki, özellikle gençlerin inandıklarını yaşama çabası, daima ertelenen, teoriden pratiğe geçemeyen, bedel ödenmeyen, büyük sözler ancak az eylemler ile ömrü ‘dolduracak’ bir söylemin ötesine geçemeyecek… Ramazan Kayan’ın tabiri ile ‘müsait zamanlar müslümanlığı’..

Biz bilhassa bu sebeple, herhangi bir uzmanın, alimin, hocanın verdiği seminerlerden daha cazip olmayan, sadece gençlerin söz aldığı ancak birbirlerinin dertlerine dokunma, yüz yüze konuşma imkanının olduğu pazar derslerimize ısrarla devam etmek istiyoruz. işte bu sebeple arkadan gelecek kardeşlerimizle bir araya gelip tecrübelerimizden devşirdiklerimizi paylaşarak, 1400 yıl önce başlayan zincirin bir halkasını da biz bağlamak istiyoruz.

İmkânların çokluğu sorumluluğu artırır. Maddi-manevi müthiş imkânların olduğu bu dönemde Allah için mücadele etmezsek, her türlü kısıtlamanın olduğu 80’li, 90’lı yıllara nazaran hesabımızın çok daha zor olacağını düşünüyoruz. Kendi odalarına kapanmış gençlerin, beton binaların, amele dönüşmeyen bilginin çoğaldığı; yoksul-zengin ilişkisinin, ailevi bağların, inanmışlıkların  yok olduğu, annelerin anneliği, babaların babalığı unuttuğu, çocuklarınsa hiç çocuk olmadıkları zamanlardan Allah’a sığınırız!

Bizim temennimiz, Haktan, Adaletten yana tavır koyabilen ve bunlardan mümkün mertebe taviz vermemeye çabalayan bir gençlik hayali. Kur’an ve Sünnet’i hayatın ana kaynağı olarak gören vicdanlı ve ahlaklı gençlerin yetişmesi. Biz umutluyuz her zaman iyi insanlar var olacaktır. Çok değerli genç arkadaşlarımız var, Allah yollarını açık etsin her daim.

Ayrıntılı Bilgi İçin: www.ozguracilim.net

On5yirmi5