Gencin süsü güzel ahlaktır

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı Sosyal Doku Derneği ilk başta 1996 yılında Senabil Vakfı olarak kuruluyor. Burada hukukçu yetiştirmek üzere kurulmuş olan özel amaçlı bir vakıf olan Senabil Vakfı dah...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Sosyal Doku Derneği ilk başta 1996 yılında Senabil Vakfı olarak kuruluyor. Burada hukukçu yetiştirmek üzere kurulmuş olan özel amaçlı bir vakıf olan Senabil Vakfı daha sonra 2007 yılından itibaren Sosyal Doku adıyla çalışmalarının çerçevesini de genişleterek yolculuğuna devam ediyor.

Sosyal Doku Derneği, her Pazar Nurettin Yıldız Hocanın yaptığı Pazar Sohbetleri dışında üç başlıkta çalışmalarını sürdürüyor. Biri semineler, konferanslar; diğeri örgün eğitim ve akademiye hazırlık; bir de sosyal ve ahlaki eğitim. Vakfın özel de yaptığı çalışma ise  hafız hukukçu yetiştirmek. Bu anlamda ilköğretim seviyesindeki öğrencileri alıp  üniversiteye ve sonrasına kadar eğitiyorlar.

Sosyal Doku Derneği’nin yapmış olduğu çalışmaları ve Türkiye’de gençliği Sosyal Doku Derneği Eğitim Koordinatörü Cemal Yılmaz Bey’le konuştuk.

SOSYAL DOKU DERNEĞİ



"MÜSLÜMAN BAKIŞ AÇISIYLA ÇÖZÜM ÜRETMEK"

Öncelikle bize Sosyal Doku Derneği’ni anlatır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?

Sosyal Doku Derneği öncelikle 1996 yılında Senabil Vakfı olarak kuruldu. Burada hukukçu yetiştirmek üzere kurulmuş olan özel amaçlı bir vakıftı. Daha sonra 2007 yılından itibaren Sosyal Doku adıyla çalışmalarımızın çerçevesini de genişleterek yolculuğuna devam etti, ediyor.

Sosyal Doku Derneği’nde 3 tür eğitim çalışması yapılıyor. Bunlardan bir tanesi örgün eğitim, ikincisi yaygın eğitim, üçüncüsü ise toplum eğitimi dediğimiz çalışmalardır. Halk eğitimi çalışması, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren çalışmada vakfımızın Kurucu Onursal Başkanı Nurettin Yıldız Hocamızın her Pazar günü saat tam 09.00’da başlayıp tam 10.00’da da biten ama 09.03 geçe gelenlerin giremediği disiplinli ve düzenli konferansla sohbet arası yapmış olduğu Pazar sohbetleri var. Bunlar bildiğimiz camideki düz vaaz gibi sohbetler değil ya da bir üniversitede birkaç tane profesörün pratik hayatta karşılığı olmayan akademik tartışmaları gibi de değil; gerçek hayatta karşılığı olan ve toplumun genelini ilgilendiren sorunlara Müslüman bakış açısıyla çözüm üretmek amacıyla yapılan çalışmalardır. Bu çalışma 1996’dan beri devam ediyor ve yaz aylarında ara veriliyor.

Ayrıca “İşi Vaktinden Çok Olanlar” diye dünyanın birçok yerinde hayatlarını yaşamış hatta peygamberler silsilesinden bugüne kadar gelmiş olan insanlığa ışık tutmuş, yön vermiş, yol göstermiş olan kimselerin hayatlarının pratik örnekliklerinin anlatıldığı bir ömre birden çok ömür sıkışırmış olan kimselere “İşi Vaktinden Çok Olanlar” adı altında bir sohbetler zincirimiz var.

Bir de il dışında İstanbul’umuzun dışında Türkiye’deki çeşitli sivil toplum kuruluşlarının konulu ya da konusuz belirlemiş oldukları konferanslar serisi var. Bunlar halkla ilgili eğitim çalışmalarımız olarak yapılıyor.

İkincisi, örgün eğitim dediğimiz ilköğretim seviyesinde 6. sınıftan itibaren öğrencilerimizin SBS sonuçlarına ya da bizim yapmış olduğumuz akademik değerlendirme sınav neticesinde 450 puan ve üstü olan öğrencileri alarak burada onları 3 boyutlu olarak hem bir üst eğitim kurumuna hem de hayata hazırlıyoruz. Nedir bu 3 boyut: Bir, çocuklarımızın en geniş seviyede akademik olarak hazırlanması. Yani sayısal, sözel, eşit ağırlık ya da sanatsal hangi alanda kabiliyeti varsa o kabiliyeti çerçevesinde en ileri seviyede yetişmeleri için bir çalışma yürütüyoruz. Bunun için düzenli ve sürekli, planlı, programlı takviye kurslarımız oluyor okul derslerinin ötesinde. Ve bunlar birinci derecede takip edilip her öğrencinin her konuyu tam olarak öğrenmesi sağlanmaya çalışılıyoruz. Burada çok yüksek sayıda öğrenciye hitap etmiyoruz. Bizim buradaki Sosyal Doku’daki tüm çalışmalarımızda olmazsa olmaz temel ilkemiz nitelikli iş yapmak. Yani keyfiyetten daha ziyade mükemmeliyeti ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Binlerce on binlerce insandan daha ziyade bu örgün eğitim çalışmasında az sayıda insan ama tabiri caizse “yolcu değil de kaptan olacak” vasıfta nitelikte insan yetiştirmeye çalışıyoruz.

Birincisi, onların akademik olarak en geniş seviyede yetiştirilmelerini temin ediyoruz. Bunun için kurslar, seminerler, konferanslar ya da onları yetiştirecek tüm etkinlikleri yapmaya çalışıyoruz.

İkincisi, sadece akademik olarak yetişmek de bir mana ifade etmiyor. Eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırılmış eylem olarak görmüyoruz. Bu yüzden sadece sınıfta yapılan bir eğitim modelinden daha çok sosyal hayatla iç içe olunması gereken bir çalışma olarak değerlendiriyoruz. Bu açıdan da Türkiye’nin 8-10 yerinde eğitime açık kamplarımız var.  Bolu Aladağ’da, Gerede’de, Trabzon Araklı’da, Isparta’da İnegöl’de, Karamürsel’de, İstanbul’un çeşitli yerlerinde Sosyal Doku’nun çeşitli kamp alanları var. Kimi yerlerde tabiatla iç içe kimi yerlerde deniz ,kimi yerlerde orman, bazı yerlerde tabiatın diğer güzellikleri ile iç içe.Çocukların hem doğayla iç içe olmalarını hem de negatif enerjilerini atabilecekleri bir zemin olması açısından nezih yerler.

Bir de bütün çalışmalarımızın üçüncü ayağı olarak da çocuklarımızın güzel  ahlak sahibi olmaları için,islami kişiliklerinin oluşması için, ibadet hayatlarının alışkanlıktan öte bir sorumluluk haline gelmesini  sağlamaya çalışıyoruz. Yani akademik sosyal ve ahlaki olarak üç boyutlu ya da üç saç ayağı üzerine kurulu düzenimizi oturtuyoruz.

İşimiz gücümüz eğitim. Yaptığımız çalışmalarda hiçbir ücret talep etmiyoruz. Bu vakfı kuran insanların birkaç tane temel ilkesi olmuş:  Birincisi nitelikli iş yapacağız,  iki çalışanlarımızın hiçbirisinin eline makbuz verip para toplamasını istemeyeceğiz, para toplatmayacağız. Kendi imkânlarımızla yapacağız.

Özelde yaptığımız çalışma ise hukuk adamı yetiştirmek ama hafız hukukçu yetiştirmektir. ilköğretim seviyesindeki öğrencileri alıp  üniversiteye ve sonrasına kadar her yönleri ile yakından ilgilenerek eğitim ve kişilik gelişimlerini takip edip ümmetimize hizmet edecek kişiler olarak yetiştirmeye çalışıyoruz.
 

"AMACIMIZ, ZULME UĞRAYAN İNSANLARIN HAKLARINI SAVUNACAKLARI HUKUK ADAMLARI YETİŞTİRMEK"

Hafız hukukçu yetiştirmek için neden bu kadar titiz bir çalışma yürütüyorsunuz?

Hafız, bildiğiniz gibi Kur’ân’ı Kerim’i baştan sona ezberleyene, yani Fatiha Suresinden Nas Suresine kadar ezbere okuyabilme kabiliyeti demektir. Adamın içinin dışının Kur’an olması demektir. Kur’an’ı ezberlemek tek başına iyi bir insan olmak manasına gelmiyor, adil bir insan olmak anlamına gelmiyor ama kalbinin yüzde yüzünü Kur’an’la dolduran bir insanın büyük kusurlardan daha uzak olacağını düşünüyoruz. Hafızlıkla hukukçuluk, hafızlıkla ilahiyatçılık niye değil? diye akla geliyor. Biz sadece hafızlıkla yetinmiyoruz. Hafızlıkla beraber Kur’an eğitimini aldıktan sonra Kur’an ahkâmını da öğretmeye çalışıyoruz. Yani şer’i hukukla medeni hukuku beraber öğretmeye çalışıyoruz. Amacımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin karşısında yeryüzündeki bütün mazlumların haklarını çatır çatır savunacak bir hukuk bürosunun açılışını yapmak. Ve orada inşallah zulme uğrayan insanların haklarını savunacak hukuk adamlarını yetiştirmek.

Tabi Türkiye ölçeğinde de düşündüğümüzde hukuk çok önemli. Yakın tarihimize baktığımızda insanların iradelerinin doğrudan yansıdığı yer parlamentodur. Parlamento da 550 milletvekilinin 410 tanesi bir meselede parmak kaldırıp bu işin doğrusu budur diyebiliyor. Kaldı ki muhalif düşüncede olan insanların ittifak edip el kaldırdığında 5-6 tane hukuk adamından 2 tanesi evet doğrudur diyor. 3 kişi el kaldırıp hayır bu iş yanlıştır dediğinde bir kişi 70 milyonun iradesini yanlış olduğuna karar verdi ve karar öyle uygulandı. Elbette ki hukuki değildir. Bunlar ihtisas konularıdır. Bir hukuk adamı ne işe yarar sorusuna verilecek cevap; insaf, izan, vicdan sahibi her insanın verdiği her karardan bir gün Allah’a da hesap vereceğinin bilincinde olması.

Eğitimde olmazsa olmaz temel iki ilkemiz vardır Biri katiyen hiçbir öğrencimize hiçbir kişi tarafından darp, şiddet uygulanamaz hakaretle muamele göremez. Yani hafızlık yaptıracağımız çocuğa “eşek herif” diyerek hafızlık yaptıramayız. Şimdiye kadar hafızlık yapan eşeğe ben hiç rastlamadım. Ya da eşek döver gibi döverk hafız yetiştirilmemeli. O dövülecek bir varlık değildir. İnsanı dövüp de sonrada al bu Kur’an’ı bunu kalbinde taşı diyemeyiz. Elbette ki insan olarak hatalar var. Suçu işleyenlere mahrumiyet cezaları verecek şekilde onların terbiyesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

"GENÇLERİMİZE SORUMLULUK VERDİĞİMİZDE BÜYÜK ADAMLARIN YAPAMADIKLARI İŞLERİ YAPIYORLAR"

Sosyal Doku Derneği olarak “gençlik” kavramını nasıl tarif ediyorsunuz? Tarif ettiğiniz gençte hangi özellikler olmalıdır?

Bizim için genç “enerji” demektir. Herkes için aslında bu aynıdır ama yine “hazine” demektir. Onun için de bu hazineyi iyi koruyup kollamak gerekir. Bu enerjiyi de amacına uygun harcamak gerekir eğer enerji amacına uygun harcanmazsa kontrolsüz kullanırsa tepetaklak insanlığın zararına bir hüviyete dönüşebilir. Hakeza hazineyi de enerjiyi de koruyup kollamazsak çöplüğe atılır ve faydasız hale dönüşebilir.

Genci  yaş sınırlamasına tâbi tutmuyoruz. Bilindik şekliyle şu yaş grubu 7-30 yaşına kadar gelen yaş grubuna gençlik deniyor. Gençlerin yaşlarından çok büyük işler yapabileceğini Efendimiz (sav)’den görüyoruz. Usame (ra) ordusundaki görevlendirmesini ölçü alıyoruz. Bildiğiniz gibi Usame (ra) 17 yaşındaki bir gençti Peygamberimiz (sav) vefat edeceği zaman ümmetin en önde gelen öncü isimlerinden Ebubekir, Ömer, Osman (ra) gibi her yönüyle kabiliyetleri tescil edilmiş isimleri… Usame (ra)’nin emrine vererek adeta onları er erbaş Usame’yi (ra)’de ordu komutanı yapıyor. Özellikle 17 yaşlarından sonra bizim tarihimizde Fatih Sultan Mehmet Han’ın örnekliği var.

Biz gençlerimizi “yapabilirsin” fikriyatı, hissiyatıyla yetiştirirsek büyük diye bildiğimiz ve büyüklerin çözebileceği her türlü sorunu pratik bir şekilde çözebildiğine şahit olacağız.
Yeter ki biz onlara “burnunu sokma” yerine “yapabilirsin, yapacaksın inşallah” gibi kavramlarla güven telkin etmeliyiz.  Bizim için de bir gençte hangi özellikler olmalıdır: Bir milli ve manevi değerlerine bağlı olmalıdır. Memleket meselelerine duyarlı olması, nemelazımcı, sünepe, miskin, dünyadan haberi olmayan değil her şeyin onu ilgilendiriyor olması gerekiyor. Ve inancı ve ideali uğrunda her türlü fedakarlığı göze alabilen yani ürkek, korkak değil nerede nasıl konuşulması gerekiyorsa nasıl durulması gerekiyorsa kararlılıkla durabilen bir anlayış sahibi olmasını gençlerimizden bekliyoruz. Bu da çok zor bir şey değil. Gençlerimize sorumluluk verdiğimizde büyük adamların yapamadıkları işleri de yapabiliyorlar.

Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?

Gençlerimizin hem akıllarına, hem kalplerine, hem de midelerine neler koyduğumuza bakmalıyız.Kalbe sevgi yerine nefret,belleğe sağlam bilgi yerine çöp kutusu gibi luzumsuz bilgi,mideyede haram lokma konursa sonuç felaket olur.Bedensel zihinsel ve ahlaki olarak gençlerimizi yetiştirme gayreti içinde olmalıyız.

"BİZ GENÇLERİMİZİ HAYATLA İÇ İÇE YAŞADIKLARI BİR ORTAMDA YETİŞTİRİYORUZ"

Gençleri bu kıvama getirmek için yani böyle yetiştirmek için en çok neyde zorlanıyorsunuz?

Toplumdaki umutsuzluk hastalığı en büyük sorun.

Elbette biz gençlerimizi kötü ortamlarda değil hayatla iç içe yaşadıkları bir ortamda yetiştiriyoruz. Bizim burada bir kova süt olarak doldurduğumuz bilgileri dışarı çıktığında birisi bir tekme vurup dökebiliyor. Hayatımız, televizyon, haberlerimiz, çoğu şey bizim değerlerimizle örtüşen şeyler değil, bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla biz burada dışarıdaki olumsuzluklara karşı mümkün olduğu kadar aşı yapmaya çalışıyoruz. Karşılaştığımız temel güçlük “ümitsizlik”tir. Bize göre ise ümitsizlik imansızlıktır. Biz yeter ki yapma gayreti içerisinde bulunalım.Allah işlerimizi kolaylaştıracaktır.

Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?

Ben tabi bütün değerlendirmelerimizi yaparken inanç kriterlerimizi öne alarak yapıyorum. Bu da bakış açımızla alakalı bir durumdur. Bizim defterimizin ismi Amel defteridir. Laf defteri olsa  herkes dolduruyor. insanlar ne konuştuğuna, Melekler de ne yaptığına bakıyor. Sorduğunuz soruya da bu örnekten cevaplamak istiyorum. Gençlerimize büyük hedefler gösteriliyor. Fakat büyük örneklik gösterilemiyor. Gençlere iyi örnek olamamak en büyük sorundur.

Biz ne kadar gençleri bir yönde iyimserleştirmeye çalıştıkça şeytan da o kadar kötüye yoruyor buna da çok dikkat edelim. Çocuklarımıza milli eğitim; dediğimiz gibi ismine uygun milli ve manevi değerlerimizi, saygı sevgi ve gayreti öğretmeliyiz. Oyalanma olarak da gençlerin okulları ve farklı kuruluşları bunları oyalanma yerleri olarak değil öğrenme yerleri olması lazım. Gençlerimizi daha müspet ve yaratılış gayelerine uygun olarak yetiştirmek zorundayız.

"GENÇLİĞİN ENERJİSİNİ ATABİLECEĞİ MEKANLAR KONTROLSÜZ VE YETERSİZ"

Müspet manada gençlerin enerjilerini atabilecekleri alanlar sizce yeterli mi?

Sosyal Doku olarak yaptığımız çalışmaları bir sınıfa hapsetmiyoruz. Çoğu yerde sosyal tesislerimiz var. Buralarda öğrenciler hem öğreniyor hem eğleniyor. Ancak genel olarak gençliğin enerjisini atabileceği mekanların kontrolsüz ve yetersiz olduğu kanaatindeyim.

Gençlerle ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

Baştan beri söylediğim her sözde de zaten gelenekten besleniyoruz. Yani gelenekten kastımız geçmişte yapılan her şey doğrudur. Bugün de onların tekrarını yapalım değil. Bize bunlar geçmişte yapıldı şimdi yapılmaz mantığıyla değil, dünyanın son gününe kadar geçerli olan geleneğimizi öğretmemiz lazım. Bugünün dünyasına bakarsak mesela geçmişte ata binilirdi ok atılırdı. Fakat şimdi uçağa binersin, füze atarsın. Geçmişin inancını ve ilkelerini, geleceğin imkânlarıyla birleştirerek bir şeyler yapılması lazım. Yenilikle deliliği birbirine karıştırmak lazım!

"TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERDE EN BÜYÜK SORUN HEDEFSİZLİK"

Türkiye’deki gençliğin en büyük sorunu nedir? Buna karşın gençliğin en güzel davranışının ya da özelliğinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

En büyük sorun hedefsizliktir. Gencin süsü güzel ahlaktır.

Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların birçoğuyla ilgili bugün adım atılmış olsa da önümüzde ciddi problemlerin olduğu aşikâr. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki özgürlüklerin birçoğunun çözülmediğine inanıyorum. Aslında insanlar doğuştan getirdikleri temel insan hakları ve özgürlükleri vardır. Bunlara başkasına zarar vermedikçe kimsenin limit koyma yetkisinin olmadığını düşünüyorum.

Biz inanan insanlar İslam’ı bir bütün olarak yaşamak zorundayız. Bir bütün olarak inanıp özgürlüğümüzün kısıtlanmamasını istiyoruz. Bunu en genel manasıyla %100 inandığı yaşamasına mal olan her platform her ortam özgürlüklerinin kısıtlanması demektir. Bunlar ekonomik olarak da kısıtlanıyor sosyal olarak da kısıtlanıyor. Örgütlenme ile de özgürlükler kısıtlanıyor. Tabi örgütlenmeden kastedersek kanunsuzluğu savunuyor değiliz fakat iyi şekilde dini açıdan örgütlenmeler kısıtlanmasın görüşündeyiz.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkânı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar? Gençler, Türkiye’de neyden memnun değil?

Beyin göçü demek istiyorsanız sebepleri aradıklarını Türkiye’de bulamadıkları ve dışarda bulacaklarını sanıp o fikir yönünde gitmeleri. Neyi arayıp da bulamıyorlar derseniz. Eğer bir akademik çalışma yapıyorlarsa buna onların hak ettiği kadar destek bulamıyorlar ve o desteği buldukları yerde kalıyorlar. Onun dışında yurtdışına gitme sebepleri yıllardır bize empoze edilen Batı hayranlığından kaynaklanıyor. Hâlbuki Batı’da aile ortamı sosyal ortam bitmiştir. Akademik çalışma yapanlar için bu göçleri benimsemeleri önemli ve onlar böyle düşünüyorlar.

"TEKNOLOJİYİ İYİ YÖNDE KULLANIRSAK YARARLI KÖTÜ YÖNDE KULLANIRSAK BOŞA ENERJİ HARCANIYOR"

80 sonrası doğanların hepsi TV’lerle büyüdü. Şimdikilerin haznesine bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Bu anlamda gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?

Bir aleti düşünün; bıçak kasabın elinde olursa koyunu kesiyor. Evde annemiz veya eşimizin elinde olursa yemek için kesiyor. Katilin elinde olursa milleti kesiyor. Bizzat televizyon gibi şeyler kötü şeyler değildir.

Bu açıdan gençler için üç tuzak vardır: Birincisi ve en önemlisi şehvet tuzağıdır. İnternet sosyal paylaşım ağları gençlerimizdeki hayâ duygusunu almış oluyorlar. İkincisi koşarak kazanmak değil kestirmeden, köşeden giderek kazanmanın yollarını arayan ve servet sahibi olunca adam olacağını sanan insanların her şeye ulaştıklarını, her şeyi arzuladıklarını, hatta cenneti bile satın alabilecekleri düşüncesi var. Bunun adı servet tuzağı. Üçüncüsü ise şöhret tuzağıdır. Ünlü olma isteği, bilinilirlik tuzağı.

Bu üç temel tuzağın en etkili kullanıldığı yerler televizyon, internet, sosyal paylaşım ağları gibi yerlerdir. Anlamsız, amaçsız %99 u, boş zaman geçirebilecek yerlerdir buralar. Enerjisinin boşa gidebileceği en iyi yerlerdir. Biz de kullanıyoruz sosyal paylaşım alanlarını Sosyal Doku olarak, hem de çok etkili kullanıyoruz. Kur’an dersleri verilen sitelerimiz ve günlük çoğu insanın izlediği anlamlı videolar bulundurmaktayız. İyi yönde izlediğiniz ve kullandığınız sürece çok yararlı olacaktır ama kötü yönde boşa enerji harcayacağına inanıyorum.

"ŞEYTAN DA GENCE YATIRIM YAPIYOR RAHMAN DA"

Sanal dünyanın nimetlerinden biri de gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade etmelerinde aracı olması. Hatta son dönemde ‘Arap Baharı’yla sosyal medya üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların, devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal medyayla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle ‘Arap Baharı’nın hiç yararlı olmadığına inanıyorum. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir. En büyük Allah’tır.

Dünyanın yönetimini elinde bulunduran ülkeler, eski yöntemler ve sistemlerle Ortadoğu ve Afrika coğrafyasını yönetmekten vazgeçmiş, yeni yöntemlerle buraları yönetme doğrultusunda hareket etmektedirler. Devrimlerin yaşandığı ülkelerde ise sanki burada demokrasiyi sağladıklarında cennette yaşayacaklarına inanıyormuşçasına hareket ediyor insanlar.

Ben şuna inanıyorum: Batılı güçler, batıl güçler yerin altındaki zenginlikleri imha etmek için yerin üstündeki güçleri imha etmekten etkilenmezler. Biz de geçmişimizde Osmanlı nesli olarak fetihler yaptık. Gittiğimiz yerlere insanlara hakkı ve adaleti öğrettik. Öldürmek üzerine değil ihya üzerine planladık biz. Bunlar büyük oyuncuların dünya üzerindeki oyunlarıdır. İnşallah da Müslümanlar bu oyuna kanıp dâhil olmazlar oyuna. Sosyal medyanın da bunda payı var mıdır derseniz %99 etkisi olsa bile sosyal medyanın başarısı değildir bunlar. Dolayısıyla gençler üzerinden yürütülmesini mantıklı buluyorum son derece. Şeytan da gence yatırım yapıyor. Rahman da yatırım yapıyor.



"GENÇLERE TEKNOLJİYİ MÜSPET MANADA KULLANMALARINI ÖĞRETMEMİZ LAZIM"

Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Gençlerin teknolojiyle kurmuş olduğu irtibatı siz nasıl yorumluyorsunuz?

Şimdi ne ekersen onu biçersin diye meşhur bir söz vardır. Doğum bile artık bilindik bir teknikle yapılıyor. 90’lar sonrası gençlikte teknolojiyle gözünü açtı.

Artık öyle bir hale geldik ki her şey bilinebiliyor. Teknolojinin içinde doğan bir nesli teknolojiden koparmak zordur. Gençlere teknolojiyi müspet manada kullanmalarını öğretmemiz lazım. Bunun için de yasak koyarak değil gaye ile aracı birbirine karıştırmadan yapmamız lazım. Teknoloji bir araçtır. Bu aracı iyi kullandığımız zaman iyi, kötü kullandığımız zaman da kötü sonuçlarını görürüz.


"GENÇLER UMUT VADEDİYORLAR"

Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz?  Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?

Çok ümidim var. Bütün bu olumsuzluklara rağmen teknolojinin olumsuzluklarına rağmen ümidim var.  Gelecek için de çok ümidimiz var ve bunun için çok çalışmamız lazım. Neden ümidimiz var?: Geleceğimiz olan gençler şimdi daha iyi şartlarda yetişiyor ve biz de onlara yardımcı olursak, engel koymazsak gençler ümit vadediyorlar.

Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsunuz derseniz, inancımı özgürce yaşayabildiğim bir ülkede yaşamak istiyorum. Saygı ve hürmet görerek, sömürülmeden yaşamak istiyorum.
 
Ayrıntılı Bilgi İçin: www.sosyaldoku.com/tr

On5yirmi5