Risalehaber’de yer alan habere göre, Mardin Artuklu Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Hidayet Şefkatli Tuksal, FETÖ’yü anlatacağım derken Nurculuğa dair yanlış iddialar ileri sürdü.
t24 sitesinden Hazal Özvarış’a verdiği röportajda F. Gülen hareketi ile Nur cemaati arasındaki farka dair soruya cevap vermeye çalışan Tuksal, neredeyse Nur cemaatlerini devlet düşmanı ilan etti.
“Gülen cemaatini diğer Nurcu gruplardan ayıran iki önemli faktör görüyorum. Biri Gülen grubunun devlete ilişkin tutumu, diğeri de buna bağlı olarak Risale-i Nur tedrisatının ötesinde plan ve projelerinin olmasıydı” diyen Tuksal’ın sözleri şöyle:
“Genel olarak Nurcular, Risale-i Nur tedrisatını, batılılaşma dayatmasıyla kendi öz kimliğinden koparılmış insanları mevcut sistemin yozlaştırıcı ve yabancılaştırıcı etkilerinden kurtarmak, imanla beraber doğulu Müslüman kimliğine geri döndürmek için temel bir yöntem olarak görüyorlardı. Hatta Zehracılar gibi Kürt Nurcular, bunu doğulu Müslüman Kürt kimliğinin inşası için bir yöntem olarak görüyorlardı. Bu da hemen her zaman devletin kurucu ideolojisine ve devleti temsil eden güçlere karşı doğal bir muhalefeti ana zemin haline getiriyordu.”
“İşte Gülen cemaatiyle diğer Nurcuları ayıran temel özellik, Gülen’in açıkça ‘devlet’ kurumuna sahip çıkmasıyla ortaya çıkan duruş farklılığı oldu bence. Gülen hem antikomünist dernekler kurduğu günlerde, hem de daha sonra, devletin kurucu elit kadrosuna – mesela Atatürk’e – muhalif (hatta belki de düşman) olmakla birlikte, bu kadroyla devlet kurumunu ayrıştırıp, devlete sahip çıkan söylemleriyle diğer Nurculardan farklılaştı. Bu da yine yurdum insanının başka bir ezikliğine hitap eden, başka bir yarasına merhem olan bir politika oldu. Yıllar yılı devleti bir heyula gibi görerek ondan ürken, çekinen insanlar, bu heyulayla başa çıkma yöntemi olarak, sessiz ve derinden yöntemlerle onu ele geçirme fikrine oldukça sıcak baktılar. Gülen cemaatinin halk arasında diğer Nurculara göre daha fazla taraftar bulmasında, devlete düşmanlık etme yerine devleti kendi insanlarıyla yeniden oluşturma idealinin önemli payı olduğunu düşünüyorum.”
FETÖ DARBE YAPMAYA KALKTI, NURCULAR HİÇ BİR ZAMAN SIZMADI, ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞMADI
Hidayet Şefkatli Tuksal’ın Nurculuk ile F.Gülen arasındaki çok önemli farkları bilmemesi, biliyorum dediği ifadeleri de yanlışlıklar içermesi akademisyen kimliğine yakışmadı. Bediüzzaman Said Nursi ve Nur cemaatlerinin devlete hakim olan zihniyeti eleştirmelerini devlet düşmanlığı seviyesinde yorumlayan Tuksal, Atatürk konusunda da yanılıyor. Zira F. Gülen bir çok defa Atatürk’ün lehinde konuşmalar yaparken Nur talebelerinin Atatürk’e olan bakışları bellidir.
Said Nursi ve Nur talebeleri, devletin yanlış politikalarını özellikle de tek parti döneminde uygulanmak istenen haksız ve keyfi kanunları eleştiriyor, onları ilmen ve amelen kabul etmiyordı. Fakat hiç bir zaman ayaklanma, darbe, ele geçirme, sızma gibi bir düşünce ve teşebbüs içinde olmadılar. Her zaman asayişi muhafaza eden taraf oldular. Said Nursi bu tavrını şu cümle ile açıklamıştı: “Hem bir şeyi reddetmek ayrıdır ve ilmen kabul etmemek veya amel etmemek bütün bütün ayrıdır.”
SAİD NURSİ: M. KEMAL’E DOST DEĞİLİM, ONA İTİRAZ ETTİM!
Bediüzzaman Said Nursi, Atatürk ile olan mücadelesini açık bir şekilde Risale-i Nur’da yazmıştır. Nur talebeleri de buna sadık kalmış ve M. Kemal konusunda farklı bşr anlayışı sahiplenmemişlerdir. F. Gülen ise gerek bizzat gerekse yayın organları ile M Atatürk’e medhiyeler düzmüştür.
Bediüzzaman’ın duruşunu ortaya koyan örnek bölüm Emirdağ Lahikası’nda şöyle yer almaktadır:
“Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki: Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla Kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.
Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı hakikat olarak M. Kemal’e vermediğim için, garazkâr dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tâzip ediyorlar.
Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi, “Şerefler, müsbet hayırlar, maddî-mânevî ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfî icraatlar başa, reise verilir” diye bir kaide-i hakikatle, “Kahraman ordunun ve bilfiil asker ve asker başında çalışan cesur zabitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal’e verilmez; belki kusurlar, hatâlar yalnız ona verilir” diye, beni onu sevmemekle ittiham edenleri, kahraman orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla ittiham edip, onlara hain-i millet nazarıyla bakıyorum. Bu hakikati mahkemede ispat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da ispat etmeye hazırım. Ben, bu mübarek milletin bahadır ordusunun milyonlar efradı ve zabitlerini severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muarızlarım, birtek adamı sevmek yolunda milyonlar efrada mânen ihanet, belki adavet ediyorlar.
Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir.”
TARHAN 17 FARK’I ANLATMIŞTI
Bugüne kadar defalarca F.Gülen’in Nurculukla ilgisinin olmadığı açıklanmasına rağmen kimi çevreler ısrarla bunun tersini ileri sürüyor. Bununla ilgili Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın açıklamalarını Tuksal için küçük bir rehber olması açsısından tekrar yayınlıyoruz. İşte F.Gülen hareketi ile Bediüzzaman Said Nursi’nin orjinal hareketi arasında sosyal davranış açısından 17 fark:
Fethullah Gülen hareketi ile Bediüzzaman Said Nursi’nin orjinal hareketi arasında sosyal davranış açısından şu 17 farkı tespit ettim.
1-Merkezi figür:
Risale-i Nur (RN) Hareketi kitap merkezli, Gülen Hareketi ise şahıs merkezlidir.
2-Kutsallaştırma:
Bediüzzaman kendisine ‘Ulu kişi, kutsal kişi’ dedirtecek söylemlere şiddetle karşı çıkmış, şahsi keramet olarak anlaşılabilecek davranışlardan kaçınmış, kitaplarındaki tevafukla yetinmiştir. Mezarının bile gizli olmasını vasiyet etmiştir. Fethullah Gülen ise kendisinin yüksek manevi makamlardan ilahi mesajlar aldığını söyleyen takipçilerine sessiz kalarak bunu desteklemiş ve onaylamıştır. Takipçileri arasında yaygın olarak söylenen ‘Her Perşembe Hz. Peygamber’le görüştüğü’ iddiasını resmen yalanlamamıştır.
3-Müsbet hareket:
Bediüzzaman kendisini idamla yargılayan savcının çocuğunu gördüğünde ona beddua etmekten vazgeçmiş, Gülen ise kamera önünde bedduaya başvurmuş ve bunun yayınlanmasına izin vermiştir.
4-Para ve hediye kabul etme:
Bediüzzaman hiç hediye almamış, yaptığı hizmeti mali karşılığa tahvil etmemiştir. Ticaret yapmak isteyen talebelerine de şahısları adına ticaret yapmayı tavsiye etmiştir. Gülen Hareketi ise bankasından okullar ve dersanelerine kadar büyük bir sermaye grubu oluşturmuştur.
5-Metodolojisi:
Başlangıcı Osmanlı dönemine dayanan Risale-i Nur Hareketi’nin üç ana ayağı mevcuttur.
a-İman hakikatlarıyla ilgili kitapları ile temel eğitim,
b-Lahika kitapları ile hizmette metodoloji eğitimi ve sosyal konularda rehberlik örnekleri,
c-Müdafaalarla ilgili kitapları ile saldırılara savunma stratejilerini anlatır.
Gülen Hareketi Risale-i Nur Hareketi içinde başlayarak Risale-i Nur eserlerinden faydalanmış ancak 1970’li yıllarla birlikte hizmette farklı metodoloji uygulamıştır. b ve c ayaklarını ölçü olarak göz önüne almamıştır.
6-Kendini tanımlama:
Bediüzzaman; Nur Talebesi, Nurcu sözünü açıklıkla kullanırken Gülen Hareketi yüksek sesle Bediüzzaman ve Risale-i Nur tanımlamalarından kaçınmış ve sürekli Fethullah Gülen’i ön planda tutmuştur.
7-Kitapların korunması:
Bediüzzaman eserlerini hayatında Türkçe harf karakteri ile bastırmış ancak açıklayıcı ve sadeleştirici metin (text) değişikliğini istememiştir. Gülen Hareketi sadeleştirmeyi orjinali yerine geçecek biçimde yaparak basımını gerçekleştirmiş, varislerinin muhalefetine ve fikri te’lif haklarının müsade etmemesine rağmen Risale-i Nur eserlerinin temel yapısı ile oynamıştır.
8-Kişisel bağlanma:
Gülen Hareketi Bediüzzaman’ı vazifesini tamamlamış bir din büyüğü olarak görmüştür. Diğer Nur Hareketleri ise Bediüzzaman’ın eserlerine bağlılığı yeterli görerek sadakatlerini devam ettirmişlerdir.
9-Devletle ilişki:
Risale-i Nur Hareketinin orijininine sadık gruplar aktif siyasete mesafeli olmuşlar, cemaat adına devlet talebi ve siyasi talepte bulunmama ilkesine hassasiyet göstermişler. Bediüzzaman ve yakın talebeleri siyasete girmek isteyen kişilere sadece kendileri adına girmeleri yönünde telkinde bulunmuşlardır. Siyasette ilişkilerini görüş verme sınırları içinde tutmuşlardır. Dini değerlerin canlanmasına ortam hazırlama kapasitesindeki her siyasi hareketi desteklemişlerdir. Gülen Hareketi ise hiyerarşik bir yapılanma içinde aşırı büyüme arzusu ile kendinden olanı liyakata bakmaksızın tercih eden bir kadrolaşmaya girmiş devleti yönetmeye talip olmuştur.
10-Açıklık ve şeffaflık:
Bediüzzaman’ın metodu üzere giden gruplar açıklık ve şeffaflıktan çekinmemiş gizli servislerin elemanı olduğunu bildikleri kişilere bile kapılarını açmışlardır. Açık grup olmaya özen gösteren Bediüzzaman’ın tersine Gülen Hareketi ise özel güvenlik alanları oluşturup ‘kapalı bir grup’ olmuştur.
11-Doğruluk anlayışı:
Bediüzzaman eserlerinde ve yaşayışında doğruluk, yalan söylememek gibi ilkelerden hiç vazgeçmemiş, yargılanırken dahi yalana başvurmamıştır. “En büyük hile hilesizliktir” sözü meşhurdur. Gülen Hareketi ise ‘faydacı ve fırsatçı’ denilebilecek güven vermeyen yöntemleri doğallaştırmıştır. Zengin, şöhret ve başarı tutkunluğu ile ayrımcılık yapmıştır.
12-Güç odakları ile ilişki:
Bediüzzaman hayatının hiç bir döneminde güç odakları ile pazarlık iması dahi olabilecek davranışlara girmemiş, 28 yıl sürgün yaşadığı ve 18 defa zehirlendiği halde Türkiye’yi terk etmemiştir. Sayın Gülen ise 15 yıldır yurt dışında kalmaya devam etmekte, İsrail lobisinin siyasetine paralel söylem ve duruş göstermektedir.
13-Din ve siyasi güç ilişkisi:
Bediüzzaman “Dini siyasete alet ediyor” iddiası ile ilgili sayısı 700’ü geçen davalarında en son 1973 olmak üzere beraat etmiş kitapları iade edilmiştir. 17 Aralık 2013’ten sonra yaşanan siyaset-cemaat tartışmalarında Bediüzzaman’ın resmi vesayet verdiği talebeleri ve diğer Nur Hareketi gruplarının siyasi duruşu farklı olmuştur. “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” diyen Bediüzzaman’a uygun olarak siyasi ilgileri ikinci planda kalmış ilgilendiklerinde de meşru hükümeti savunma şeklinde olmuştur. Mevcut hükümeti mümkün olanlar içerisinde en iyisi olarak ele alarak değiştirme gerekecekse bunun seçimden seçime olağan işleyişle olmasını savunmuşlardır. Gülen cemaati ise siyasi bir hareket gibi davranarak bütün varlığı ile devleti yönetme talebi ile topyekün mücadele sergilemiştir.
14-Stratejik hedef:
Bediüzzaman’ın stratejik hedef olarak “süreç ve vazife odaklı” olduğu, sonucu ilahi iradeye bıraktığını İhlas Risalesi’nde yazdığını ve uygulamada da bunu hayata geçirdiğini görüyoruz. Maksat olarak Allah rızasını gaye edinmiştir Ancak Gülen Hareketinin ise söylemde böyle olduğu ancak tatbikatta stratejik olarak “sonuç odaklı” olduğu, uyguladığı gizli gündemli metodolojiden ve büyüme arzusundan anlaşılmaktadır. Gülen cemaatinde Allah rızası anlayışının Allah adına liderlik anlayışı ile karıştırıldığı görülmektedir.
15-Dünyevîlik-uhrevîlik farkı:
Kemiyet, keyfiyet bakışını da belirleyen bir farktır. Bediüzzaman en yüksek değer olarak ihlası almış, ihlasa aykırı olan maddi zenginliği, takipçi olanın çokluğunu reddetmiştir. Uhrevi bir cemaat olmaya itina göstermiştir. Gülen Hareketi ise ihlası ikinci plana almış adanmışlık adı ile itaati ve daha çok çoğalmayı yüceltmiştir. Dünyevi bir cemaat olmayı önceliklemiştir. Bu esas açısından temel bir fark olmuştur.
16-Diğer dini cemaatlerle ilişki:
Risale-i Nur Hareketi İhlas Risalesi’nde yer alan “Hak sadece benim mesleğimdir dememelisiniz” düsturuna uymayı tavsiye ederken Gülen Hareketi diğer dini cemaatlere uzak, yukarıdan bakışlı, mesafeli durmuş ve işbirliğinden kaçınmıştır.
17-Zulme karşılık verme biçimi:
Bediüzzaman vefatı öncesi Urfa’ya vuslat yolculuğuna çıkarken söylediği son sözler “Beni anlayamadılar” olmuştu. Her iktidar tarafından zulüm, eziyet, hapis ve en azından mecburi ikamete mecbur edildi. O büyük imamların yaptığı gibi itiraz etti ama isyan etmedi. Gülen grubu ise maalesef zülme uğradığını düşünerek 28 Şubat 1997 “medya, asker, yargı” darbesini hatırlatır “medya, polis, yargı” darbesi diyebileceğiz girişimlerde bulunmaya devam ediyor. Karşısında güçlü bir liderlik bulunmasaydı şu anda Türkiye kaos yaşayacaktı. Kaldıki karşısında isyan edilecek bir kadro da yoktu. Bediüzzaman gelenekle geleceği birleştirmiş İslamla demokrasiyi mezcetmişti.