Değişim yeryüzü tanrılarını inkar ile başlar

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı "Yedi Tepeden Yedi Kıtaya" sloganıyla 2012 yılında ‘Bismillah’ diyen Yedi Hilal Derneği; köklerine bağlı, mirasını reddetmeyen bir anlayışl...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

"Yedi Tepeden Yedi Kıtaya" sloganıyla 2012 yılında ‘Bismillah’ diyen Yedi Hilal Derneği; köklerine bağlı, mirasını reddetmeyen bir anlayışla zorlu bir sefere niyet etti. Türkiye’nin önde gelen âlimlerinin, fikir adamlarının, yazarlarının, gençlik hareketi öncülerinin katılımıyla ülkemizde gençliğin üzerinde dolaşan karabulutları dağıtacak bir tohum olarak Üsküdar’da toprağa düştü.

Yedi Hilal hareketi, genci merkeze koyarak onların yeteneklerini keşfetmelerine ortam hazırlarken bir yandan bu yetenekleri üzerinden de ümmete, millete ve ailesine katkı vermesini istiyor. Gençlere yaptığı işin en iyi yapanı olmasını salık veriyor. Birçok alim, fikir adamı, ve yazarın adına başlatılan okuma grubu çalışmasıyla Müslüman şahsiyetler üzerinden dünyayı okumalarına katkı sağlıyor.

Yedi Hilal Derneği Başkanı Mustafa Enesoğlu ile yeni kurdukları Yedi Hilal Derneği’ni ve Tütkiye’deki gençliği konuştuk.

YEDİ HİLAL DERNEĞİ

"YEDİ HİLAL, GENÇLİĞİN ÜZERİNDE DOLAŞAN KARABULUTLARI DAĞITACAK BİR TOHUM"

Öncelikle bize Yedi Hilal Derneği’ni anlatır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?

Uzaydan düşmedik tamamen yerliyiz. "Yedi Tepeden Yedi Kıtaya" sloganıyla ‘Bismillah’ dedik. Yedi Hilal, Türkiye’nin önde gelen âlimlerinin, fikir adamlarının, yazarlarının, gençlik hareketi öncülerinin katılımıyla ülkemizde gençliğin üzerinde dolaşan karabulutları dağıtacak bir tohum olarak 4 Kasım’da Yeni Valide Camii avlusunda Üsküdar’da toprağa düştü.

Yedi Hilal Derneği olarak “gençlik” kavramını nasıl tarif ediyorsunuz? Gençlerle ilgili ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Gençliği statükoya karşı gelme bilinci, genci de bu bilince sahip kişi olarak niteliyoruz. Yani “değiştirme” gücü taşıyan herkesi yaşına ve cinsiyetine bakmaksızın “genç” olarak görüyoruz.
Gençlere yönelik yaptığımız faaliyetleri örneklemek gerekirse; Genci merkeze koyarak, yeteneklerini keşfetmelerine ortam hazırlıyoruz. Ve bu yetenekleri üzerinden ümmete, millete, ailesine katkı vermesini istiyoruz. Yaptığı işi en iyi yapan olmasını salık veriyoruz.

Okuma grupları kuruyoruz. Bu gruplar üzerinden yeteneklerini keşfedecek bir alana, öncü Müslüman şahsiyetler üzerinden Dünyayı okumalarına katkı sağlıyoruz.

Tüketen değil içerik üreten bir Müslüman olmalarına, maruz kalan değil etki eden olmalarına gayret ediyoruz.

Camiyi tekrar mekanı bilen bir çalışma arzuluyoruz.

"BİZCE GENÇLİK HAKSIZLIĞA, ADALETSİZLİĞE, İKİYÜZLÜLÜĞE VE SÖMÜRÜ DÜZENLERİNE BAŞKALDIRABİLECEK BİR DİRİLİŞ SERGİLEMELİDİR"

İnsan gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?

Öncelikle herkes hayatı yaşayarak öğrenir, biz de böyle öğreniyoruz. Gençleri bir umut deryası olarak görmek ile söylediğinin ve yaptığının yaşı ile geçici olduğuna inanıp hiç kaale almamak aynı kapıya çıkacaktır. Dolayısı ile üçüncü bir yol tercih etmekte fayda vardır. Genç, hayatı yaşarken öğrenmelidir. Âdemin hikâyesini kendi hikâyesi olarak okumalı, cennetten kovulmalı ve tekrar cennete dönmek için “hulus-u kalb” ile tevbe ederek dünya hayatını bu doğrultuda yaşamalıdır.

Biz gençleri yönlendirmek gerektiğini, onları yönetmek gerektiğini düşünmüyoruz. Onlar da böyle bir şey yapmasını istemiyor büyüklerin zaten. Biz onların kendilerini bulmalarını, bize değil, kendilerine gelmelerini tavsiye ediyoruz. Sürekli tavsiye eden pozisyonunda kalmak ise onlar için de bizim için de sıkıcı bir ruh hali yaratacaktır. Gençler “gençliğin” gerektirdiği enerji, heyecan ve inancı “değişim” için kullanmalıdır. Bu değişim yeryüzü tanrılarına başkaldırı ile başlamalıdır. Günümüzde gençliğe küresel kültürün etkisiyle dayatılmaya çalışılan kariyer, cinsellik ve para sarmalında “hakikat arayışı” kaybedilmek istenmektedir. Bizce gençlik haksızlığa, adaletsizliğe, ikiyüzlülüğe ve sömürü düzenlerine başkaldırabilecek bir diriliş sergilemelidir.

Yedi Hilal olarak ruh terbiyesi, cemaat terbiyesi ve bilinç sahibi olmayı sağlayacak ortak zeminler sağlamak istiyoruz. Bunun için kendimizi de bağladığımız bazı ahlaki ilke ve usul kuralları belirleyerek yol alıyoruz. Bu ilkeler; ilim, iman, irfan, hikmet, istişare, hareket ve ahlak ekseninde “hakikatin” hayat olması için inşa sürecinde rehberimiz olacaktır.


"YENİ BİR DİL VE TARZ İLE HAKİKAT YÜRÜYÜŞÜNÜ YENİDEN DİRİ TUTMAK İSTİYORUZ"

Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?

Bir ümidi, ideali sürekli ve sürdürülebilir kılmak zorundayız.  Bunun için de inandığımız doğruların yaşımızın, dönemimizin veya statümüzün doğurduğu doğrular olmaktan çıkması gerekir. Kendisinin varlığını anlamlı görmeli ve bu varlık üzerinden bir varoluş başlatmalıdır. Mevlana Celeleddin-i Rûmi’nin tabiri ile “dün geçti cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyoruz. Bütün yaşanmışlıkları bir kenara atmadan onlardan daha sağlıklı sonuçlar çıkarmak için değerlendirmeler yapıyor ve istifade edilmesi gereken fikir/şahısları ayrım yapmaksızın bir kaynak olarak görüyoruz. Dolayısı ile bizden önce bu yolda bir tuğla ile katkı sunan herkesi ve her kesimi hayır ile yâd ediyoruz. Ama şimdi daha farklı bir kuşak ve daha farklı anlayışlar ile muhatap olduğumuzun da bilincindeyiz. Bu sebeple zamanla yorulan fikirleri yeni bir dil ve tarz ile canlı tutmak, “hakikat yürüyüşünü” yeniden diri tutmak istiyoruz.


"İMANIN OLDUĞU YERDE İMKANIN DA VARLIĞINA İNANMAKTAYIZ"

Gençlerle ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

Hayatımız sadece bu günden ibaret değildir. Bizi buraya getiren, şekillendiren bir geçmiş vardır. Bu geçmiş bizim yarınlarımızı kurmamızda bize yol gösterici olacaktır. Geleneği reddetmek ve görmezden gelmek mümkün değildir. Ancak önemli olan bu gelenek üzerine nasıl bir gelecek inşa edileceğidir. Geleneğimizden besleniriz fakat sorgulamasız tekrar etmeyiz, edemeyiz! Geleneği sorgulamasız tekrar etmenin onu donuklaştırmak, putlaştırmak anlamına geleceğini düşünürüz. Rahmanın verdiği Müslüman aklı ile tüm ayetleri olduğu gibi yaşadığımız devri, çağı okumaya çalışırız. Yöntem olarak insanı köleleştirmeyecek, bizi insana yabancılaştırmayacak her tekniği kullanmaktan yanayız.

Çalışma alanı gençlik ve “değişim” olan bir hareketin gelecekten “umut” ötesinde bir beklentisi olmayacaktır. Elbette bütün şartlar ve imkânlar anlattıklarımızın gerçekleşmesinin önünde engel olarak durmaktadır. Fakat imanın olduğu yerde imkânın da varlığına inanmaktayız. Bunu bizzat çok büyük sıkıntı ve yokluk yaşadığımız dernekleşme sürecinde yaşadığımızı ifade edebilirim.


"HEPİMİZ KAPİTALİST DÜNYANIN SEVİMLİ MÜŞTERİLERİ POZİSYONUNDA KALDIK"

Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların birçoğunun bugün çözüldüğünü ya da çözümü için bir şeyler yapılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Aynı fikirde olduğumuzu ifade edemeyeceğim. Türkiye’de özgürlükler ile ilgili sorunların çözüldüğünü düşünüyorsanız “özgürlükten” ne anladığımızı ortaya koymamız gerekir. Daha önceki yıllarda inançlı insanların inanç, ibadet, çalışma ve yaşam özgürlükleriyle ilgili yaşatılan sorunların sona erdiğini düşünüyorsanız bu durumun bir algı yanılması olduğunu belirtmem gerekir. Türkiye’de inanan insanların sorunlarını başörtüsü, Kur’an Kursu, cami etrafında sınırlamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek istemeyiz.

Bu ülkede inançlı insanlar toplumun bütün kesimlerini kuşatan sorunların çözülmesini ve yaşama ve kendini ifade edebilme ortamının herkese adil ve eşit bir şekilde sağlanmasını istiyor. Bu anlamda toplumun gittikçe küresel güçlerin ekonomik ağına takılmaya devam ettiğini, insanların borç sarmalı içerisinde gelecekten kaygılı bir şekilde hayat sürdüklerini görmekteyiz. Önemli olan küresel anlamda özgürlüklere konan engeller açısından ne tür fırsat ve imkânların geliştirildiğidir. Değilse her şey bir algı yanılması olarak kalacaktır. Ki Türkiye’de anayasa olarak temel bir değişiklik yok ne yazık ki. Dünya küresel bir köye dönmektedir ve hepimiz kapitalist dünyanın sevimli müşterileri pozisyonunda kaldık. Bu küresel dayatmaya karşı bir açılım sağlandığında gerçek anlamda özgürlüklerin önü açılacaktır kanaatindeyiz.

Müslümanlar iktidar olma ile birlikte bütün sorunlarının sona ereceğine inanıyordu. Ancak öyle olmadığı tecrübe edildi. Dolayısı ile bunun da farkında ve fevkindeyiz. Çünkü biz inanıyoruz ki, sen kendini değiştirmedikçe Allah seni değiştirmez. İslam’ın temel ilkesi budur. Allah sana kendini nasıl değiştireceğinin yolunu göstermiştir. Bu ilke, son tahlilde bireyin kendinde odaklaşıyor. Bu demektir ki, sosyalizm gibi, faşizm gibi tepeden inmeciliğe itibar etmiyor İslam. İslam’a uygun bir nizam kurulacaksa onu kuracak olanlar fertler, kişiler olacaktır. Tepeden inmeciliğin kolaylığına kapılamayız. Bu yüzden sorumluluk aldık…

"TERSİNE TÜRKİYE’YE GÖÇ ‘DÜŞÜNCE’ AŞAMASINDA BAŞLAMIŞTIR"

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkânı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar? Gençler, Türkiye’de neyden memnun değil?

Gelecek endişesi, eğitim ve yaşam kaygıları gençleri böyle bir yöne sevk etmiş olabilir. Ancak bu araştırmanın ve sonuçlarının güncelliğinden çok haberdar değiliz. Medyaya yansıdığı kadarı ile biliyoruz. Burada bizim önemsediğimiz mevcut “beyin göçünün” durdurulmasıdır. Şarkıcı ve sporcudan ziyade nitelikli ve eğitimli insanların durumunun öne çıkarılması, onların durumunun tercih edilebilir bir durum olarak öne çıkarılması gereklidir.

Son yıllarda devlet kurumlarının “beyin göçünün” tersine dönmesi için bir çalışma ve çaba içerisinde olduklarını biliyoruz ancak bunların yeterli olmadığı belirttiğiniz sonuçlardan da anlaşılmaktadır. Bunun için uzmanların da dile getirdiği üzere eğitimin imkânlarının arttırılması, araştırma imkânlarının arttırılması, sürdürülebilir-istikrarlı ekonomik gelişmişlik/refah, bilim, teknoloji ve Ar-Ge imkânlarının arttırılması gerekir.

Bir hususu da ilave etmek isterim ki, yurtdışı diye tabir ettiğimiz ve daha çok ilgi çeken ülkeler olarak gördüğümüz yerler Avurapa ülkeleridir. Bildiğiniz üzere Avrupa son birkaç yıldır ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıyadır.  Orada yaşayan gurbetçilerimizden edindiğimiz kadarı ile tersine göç “düşünce” aşamasında başlamıştır. Ülkemizde refah ve istikrarın yaygınlaşması, iş ve eğitim olanaklarının arttırılması ile birlikte bahsettiğiniz beklentilerin tersine döneceğini ümit ediyoruz. Zaten bu ülkelerde “kara kafalılara” ve daha özelde de Müslümanlara yönelik belirgin bir ayrımcılık gittikçe kendisini hissettirmektedir.

"ELLERİNDEN CEP TELEFONLARINI ALIN, HEPSİ İNTİHAR EDER"

Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Bu anlamda gençlere neler tavsiye edersiniz?

Dünya görselin, görüntünün öne çıktığı bir hale doğru evriliyor. Bu çağın zihin kodları tamamen farklı çalışmaktadır. Bu anlamda illa da gençleri sorgulamak gerektiği kanaatinde değiliz. Çok hızlı ve baş döndüren bir teknolojik değişim ile karşı karşıyayız. Özellikle bilgisayar ve internet teknolojisi ile birlikte teknoloji hayatımızın vazgeçilmezi, çok fazla vaktimizi almaktadır ve en yakın arkadaşımız olmuştur. Hatta bir düşünür “ellerinden cep telefonlarını alın, hepsi intihar eder” diyor. Şimdi bu oyuncakları küçümseme imkânımız yoktur.

Hız ve haza çağıran teknolojik değişime karşı, dur düşün demekten başka çaremiz yoktur. Düştük bari düşünelim diyeceğiz. Yürüyen merdivenler, uçaklar, internet vs. her şey insanın yerine bir şeyler yapmaya ve gideceği yere, yapacağı işe hemen ve anında ulaşmak isteyen bir ruh hali ile karşı karşıyayız. Ama bütün bu hızların bir gün bizim ölümümüzü bize getireceğine dair derin bir korkuya da sahibiz. Vizontele filminde Deli Emin TV’yi kurduğunda Siti Ana "bu neye yarıyor?" diye sorduğunda "bize haber verecek" der. "Niye ki?" diye sorar ve TV’yi ilk açtığında askerde ölen oğlunun haberini izlemiş olacaktır.

Yavaşlamak, kalbinin sesini dinlemek, anne-baba aile ortamında rahatlamak, komşusundan haberdar olmak… Bunlar önemli ve gerekli, yeri doldurulmaz şeylerdir.

Gençlere Yusuf Kaplan‘ın dili ile şunu diyoruz; “O hâlde ne duruyorsun! Kalk ve ilim, irfan ve hikmet burçlarında hakikat medeniyetinin sönmeyen nuruyla insanlığı, varlığı ve bütün dünyayı aydınlatacak, esenliğe çıkaracak, kardeşliğe, adalete ve hakkaniyete çağıracak hakikat çağının habercisi hilali dalgalandır!”


"KİRLENMENİN, İNSANA YABANCILAŞMANIN BÖYLE GÜLE OYNAYA OLMASINA İTİRAZ EDİYORUZ!"

Sanal dünyanın nimetlerinden biri de gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade etmelerinde aracı olması. Hatta son dönemde ‘Arap Baharı’yla sosyal medya üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların, devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal medyayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
 
Sosyal medya üzerinden Arap Baharı-ayaklanma/devrim bu türden nitelendirmeler yaşanan süreçlerin anlamlandırılmasında çok naif kalmaktadır. Bütün yaşananları anlatmak için yetersizdir. Çok komplovari şeyler ifade etmek istemiyorum. Ancak bizce “devrim”den sonrası daha ilginç olacaktır. Burada Müslümanların idare ve yönetimine küresel aktörler ne kadar müsaade edecektir. Bunun test etme imkanımız olacaktır. Ancak tüm bunlardan sonra gelişmelere “bahar” veya “devrim” deme şansımız olacaktır. Bu gidişat zihinsel bir uyanışa evrilebilirse insanlığın hayrına bir sonuç çıkacaktır.

Gençler açısından sosyal medyanın etkili/etkileyici olduğunda şüphe yoktur. Ancak sosyal medyanın aile bireylerini bile birbirine karşı yalnızlaştırdığını da görmek gerekir. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete diyoruz.

Yeni sanal teknoloji, gençleri, başparmak devrimiyle köleleştiriyor kendisine güle oynaya! Biz Yedi Hilal olarak kirlenmenin, insana yabancılaşmanın böyle güle oynaya olmasına itiraz ediyoruz!..
İnsanlar bir kriz çıktığında veya bir felakete düçar olduklarında ilk akıllarına gelen aileleri, çocukları, akraba ve eş dostlarıdır. Şu an çağımız bir kriz yaşamaktadır. Bu krizi aşmanın yegane yolu “hiçbir karşılık beklemeden” paylaşımlar yapabildiğimiz özgür ve “güvenli alanları” genişletmek, geniş tutmaktır, içerik üretmektir.

"KAPİTALİZMİN ÜRETTİKLERİNİ TÜKETEN KİŞİLER OLMAYA BAŞLADIĞIMIZDA VAHŞİ OLMAKTAN ÇIKIP ÇAĞDAŞ/MEDENİ BİR KİŞİ OLUYORUZ" 

Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Ya da gençler bu teknolojiyle nereye gidiyor?

Y kuşağı iletişim, çağdaşlık, teknoloji ve globalizm üzerinden oluşan bir kuşak. Bu kuşağı oluşturan kavramlar kendi içerisinde tartışmalı ve arızalıdır. Zira biz öncelikle vahşi olarak nitelenmekte ardından da küresel kapitalizmin gönüllü müşterisi olmaya karar verdiğimizde yani kendilerinin ürettiklerini tüketen kişiler olmaya başladığımızda vahşi olmaktan çıkıp Çağdaş/medeni bir kişi oluyoruz. Sonuç olarak hepimizden istedikleri şudur, fast food tüketim tarzı, cep telefonu kullanan, aynı mobilyaları kullanan, aynı ayakkabıları giyen (adidas-nike) “aynılaştırılmış” kişiler ve toplum yaratmaktır. Böyle bir toplumda hiç kimsenin farklı, ilginç ve kerametleri haiz bir yaşantısı yoktur. Diyarbakır’da yediğiniz ile Manisa’da giydiğiniz her yerde aynı olacaktır. Bu bir intihardır. Sevimli farklılıklarımız tamamen arkaik ve nostaljik özlemlerden ibaret kalacaktır. Yemek kültürümüzle, müzik kültürümüzle her şeyimizle buna direnmeliyiz. Bizim kendi medeniyetimize ait değerleri canlandırmamız gerekiyor. Öncelikle bunun kararını vermeliyiz. Yani kapitalizmin gönüllü köleleri mi yoksa bu sisteme alternatif bir medeniyet mi?

Bu zaviyeden baktığımızda “garson devlet”,  “sizin için bir şey yapabilir miyim”, “senin için olan benim içindir”, “komşusu açken tok olan bizden değildir” ortak bilinç ve anlayışını geliştirecek bireyliği ve kazanç hırsını ortadan kaldıracak yeni alanlar, yeni ilişkiler geliştirmek zorundayız.


"’ÖZGÜR ÜMMET’ RÜYAMIZ VAR"

Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?

Bir "özgür ümmet” rüyamız var. Bosna’nın, Endülüs’ün, Afrika’nın, Hindistan’ın, Bağdat’ın çocuklarının geleceklerini birlikte kuracakları bir dünya arzuluyoruz. Kırlarda çocukların özgürce dolaştığı bir gelecek hayali kuracak kadar romantik değiliz. Biz biliyoruz ki, tevhid varsa küfür, iyi varsa kötü, güzel varsa çirkin de olacaktır. Olmalıdır ki, bütün bunların bir anlamı olsun. Bir ümmet şu an da vari görmesini bilene. Ümmetin şu an ancak "içerik üretenleri" ile geleceği kurgulayabiliriz. Sadece muhalefet edenlerle bir yere varamayacağız. Hem muhalif kalacağız hem içerik üreteceğiz!

Türkiye’de Allah’tan, "Kitab"tan, Ümmet’ten haberli gençlerin içerik üretmesini arzuluyoruz. Sezai Karakoç’u, Rasim Özdenören’i, Aliya İzzetbegoviç’i, Mehmed Zahid Kotku’yu, Mevdudi’yi ve daha onlarca, yüzlerce Müslüman öncüyü hazmetmiş gençlerle gelecek güzel Türkiye’ye yürümek istiyoruz. Camilerimizin eski diri fonksiyonunu camilerimize kazandırabildiğimiz bir Türkiye istiyoruz. Bunu yapabilirsek mahalle de, komşuluk da dirilecektir, insanlık da dirilecektir.

Batı medeniyeti dediğimiz şey bu dünyaya hakim şu anda. Ve insanlık adına güzel şeyler olmuyor. Dikkat edin, sadece Müslümanlar rahatsız değil bu düzenden. Tüm insanlık değer yoksunu bir hale getirildi. Bu sebeple fitne ortadan kalkıncaya kadar mücadele etmeli gayret etmeli, İslam tekrar yeryüzüne hakim olmalı diyoruz.

Ayrıntılı Bilgi İçin: www.yedihilal.org

On5yirmi5.com