Başbakan Ahmet Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. Kabulde konuşan Başbakan Davutoğlu, medeniyetler diyarı Türkiye’nin en güzel köşeleri olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun içinden, ruhundan gelen bereket, irfan ve helal rızık sesini dinlemek istediği için bu buluşmanın düzenlendiğini belirtti.
64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin başbakanı olarak ‘bu toprakların bağrında yaşayan her bir vatandaşımızın birbirine eşit olduğu ve birinin diğerinden hiçbir şekilde zihnimizde ve gönlümüzde ayrı bir yer tutmayacağı’ taahhüdünü veren Davutoğlu, hiçbir vatandaşın etnik ya da mezhebi aidiyeti dolayısıyla farklı bir muameleye tabi tutulmayacağını vurguladı.
‘Bizler, birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözcüsü olmaya devam edeceğiz’
Türkiye’nin etrafında yaşanan ‘ateş çemberi’ denilebilecek gelişmelerin tarih, siyaset, ekonomi dersi mahiyetinde olduğunu, bu gelişmelerin her şeyden önce bir ahlak dersi de verdiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
‘Bugün eğer Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da ve daha nice dost ve komşu ülkede şehirler bölünmüşse şehirlerin mahalleleri bölünmüşse insanlar ‘sen şu aşiretten ya da bu aşiretten, şu ırktan ya da bu ırktansın’ diyerek birbirlerine karşı cephe haline getirilmişse buradan çıkaracağımız en temel ders; bu Anadolu toprakları kim ne oyunu oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, ayrışmaya, farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler, birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözcüsü olmaya devam edeceğiz.’
‘Türkiye’nin bir kriz, kaos ülkesi haline getirilmesine izin vermeyiz’
Başbakan olduktan bu yana ve daha önce de hep ‘kamu düzeni’ ifadesini kullandığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
‘Bunu özellikle seçerek kullandım. Devlet otoritesi demedim. Devlet otoritesi dendiğinde bazıları devlet ile milletin ayrı düşünüldüğünü ve devletin tam anlamıyla bir otorite olarak milletin üzerinde tahakküm ettiği dönemlere de atıfla bu yapılabilir. 28 Şubat’ta, 12 Eylül’de olduğu gibi. Kamu düzeni dediğimizde şu masa etrafındaki bütün hepimizin paylaştığı bir düzen demektir. Hepimizin menfaatlerini, ideallerini özgürlüklerini yaşayabildiği bir düzen. Hepimiz ona sahip çıkarsak bu yaşanabilir olur.
Kimsenin dilinin, örfünün, kültürünün, düşüncesinin, hayat tarzının aşağılanmadığı, dışlanmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalıştık, çalışıyoruz. 28 Şubat-12 Eylül şartları yok. Bir zihniyet değişimi yaşadık. Bu değişimden biliniz ki bir adım geri gitmeyeceğiz. Birileri 90’lı yıllara Türkiye’yi döndürme gibi bir iddiada bulunuyorsa bilsin ki biz o şartlara bu ülkeyi döndürmeyeceğiz. Fakat birileri eğer Türkiye’yi Suriye’deki şehirlerin görüntülerine mahkum etmek isterse bilsinler ki son nefesimize kadar onlara karşı da mücadele eder Türkiye’nin bir kriz, kaos ülkesi haline getirilmesine izin vermeyiz.’
‘Silahları gömme veren sözü verenler, daha fazla silahlanmaya başladılar’
O zaman ‘Silahları Mayıs ayında terk edeceğiz. Mayıs ayında çekilmeye başlayacağız ve Türkiye’de silahlı mücadele dönemi bitmiş olacak’ denildiğini ifade eden Başbakan Davutoğlu, bütün ülkenin de buna şahit olduğunu söyledi.
Davutoğlu, ‘Peki ne oldu; Mayıs ayının sonunda Türkiye’de barışın geleceğini gören birileri, Türkiye’de kardeşin kardeşle kucaklaşacağını gören birileri Gezi provokasyonlarını başlattılar ve arkasından kıskacın içerisine soktular ki ‘çekileceğiz’ diyenler çekilmekten vazgeçtiler. Sonra, Sayın Barzani ile kasım ayında Diyarbakır’da yaptığımız o muhteşem buluşmada Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlikte o zaman yeni bir heyecan doğdu, Türkçe ve Kürtçe aynı güzel semalarda buluştu, arkasından 17-25 Aralık kumpasları başladı. Bu sefer bölücü terör örgütü Türkiye’yi terk etmek sözü verenler, silahları gömme veren sözü verenler, daha fazla silahlanmaya başladılar’ değerlendirmesinde bulundu.
‘Bu toprakların yiğit evlatları bu çakallara meydanı bırakır mı?’
Davutoğlu, şöyle devam etti:
‘Sabırla, ‘Çözüm Süreci işlesin’ diye bu sefer 2015 Martı’nda silahları bırakmak için yeni bir hamle yaptık ama onlar Suriye’deki gelişmeleri ve Irak’taki gelişmelerin dünyaya kendilerini meşru gösterdiğini düşünerek daha fazla terör, daha fazla şiddet ve baskı için hayatı karartmaya devam ettiler. 7 Haziran seçimlerinde bu sefer aldıkları oyların da verdiği tabiri caizse şımarıklıkla silahlanma ve ayaklanma çağrıları yaptılar. 15 Temmuz, ben bütün partilerle yaptığım görüşmenin devamı olarak eş başkanları ile bir araya geldiğimde tekrar uyardım, ‘bakın nereye doğru gittiğinizi görüyorum, bu faaliyetlerinize son verin, bu tür silahlanma çağrılarına son verin’ diye çağrıda bulunduk.
Şunu ifade edeyim; biz bir karar almışsak çok düşünerek alırız. Arkasını, önünü hesap ederek alırız. Dostu ve düşmanı bilerek alırız. O günlerde Türkiye’de AK Parti’nin oyunun düşmesi sebebiyle ve parlamentoda tek başına hükümet kuramamış olması sebebiyle ‘tam buhran dönemidir, tam vaktidir’ diye, puslu havayı seven bütün çakallar harekete geçti; DHKP-C’si, PKK’sı, DAİŞ’ı. Bu çakallar harekete geçer de bu toprakların yiğit evlatları bu çakallara meydanı bırakır mı? Bırakmadık, bırakmayacağız ve hiç bir şekilde de bu ülkenin geleceği ile ilgili oynan oyunlara teslim olmayacağız.’
İş adamları, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, özellikle mücavir bölgelerde kendilerinin alınıp götürülüp haraç toplandığı yerlerin temizlendiğini ve bundan sonra haraç verin çağrısında kimsenin bulunamayacağına yönelik sözlerini alkışlarla karşıladı.
Bölgenin ihmal edildiği ve haklarının verilmediği şeklinde istismarların yapıldığını anlatan Davutoğlu, ‘Ne isteniyorsa konuşmaya hazırız ama 80 milletvekili ile geldiğiniz Meclis’te konuşmak yerine Cizre’nin mahallelerini silah deposu haline getirmenin ne anlamı var? Kim için yapıyorsunuz bunu’ diye sordu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Mardin, Diyarbakır, Van ve Şanlıurfa gibi kadim şehirler başta olmak üzere tüm şehirleri yeni bir medeniyetin öncüsü yapacaklarını ve hep birlikte inşa edilecek yeni Türkiye’nin asli unsurları olacağını ifade etti.
‘Biz hapishane açmadık, üniversite açtık’
‘Van depreminden sonra ne yaptığımızı herkes biliyor’
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘(Sur, Cizre ve Silopi’deki operasyonlar) Van depreminden sonra ne yaptığımızı herkes biliyor. 28 bin konut, bir yıl içinde yeniden bir Van inşa ettik neredeyse şimdi söylüyorum, bu ilçeleri de aynı şekilde inşa edeceğiz. En iyi şekilde, en iyi imkanlarla ama bundan sonra bir daha bu olayların yaşanmaması için o şehrin sakinlerinin de o şehre sahip çıkıp, ‘burada silah istemiyoruz, burada mayın istemiyoruz, burada barikat istemiyoruz, burada çukur istemiyoruz’ diye ortak bir ses yükseltmeleri lazım’ dedi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini örnek gösteren Davutoğlu, gelirin yüzde 83,5’lik kısmının merkezi hükümetten geldiğini, personel giderinin yüzde 26, yatırım giderinin ise yüzde 20 olduğunu kaydetti. Yatırım yapılmamasını sorgulayan Davutoğlu, ‘Çünkü yatırımlarını halka hizmet için değil, mayınlara, barikatlara ayırmak için kullanıyorlar’ ifadesini kullandı.
Van Büyükşehir Belediyesinin de merkezi yönetimden aldığı payın yüzde 71,6, personele ayırdığı miktarın yüzde 40 ancak yatırımlara ayırdığı kısmın ise sadece yüzde 10 olduğunu ifade etti.
Bu tür belediyelerin hem hizmet etmediklerini hem de hükümetin yaptığı hizmetleri engellediğini vurgulayan Davutoğlu, ‘Hizmeti engellerler, bizim hizmetlerimizi, altyapıyı bombalarlar, iş makinelerini yakarlar, iş adamlarını tehdit edip, sürmeye kalkarlar, verdiğimiz kaynakları yatırıma değil, halka hizmete değil, yandaş gördükleri terör örgütü mensuplarına ‘personel gideri’ diye harcarlar, sonra da dönüp, ‘öz yönetim’ diye bir şeyden bahsederler’ dedi.
Öz yönetim iddiaları
Türkiye’de en büyük yerel yönetim devriminin büyükşehir yasasıyla yapıldığını söyleyen Davutoğlu, Türkiye’deki bütün büyükşehirlere her türlü imkanların verildiğini dile getirdi.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
’13 yıl içerisinde yerel yönetimlerde ne yaptınız ki bu halka ne hizmet sundunuz ki şimdi Türkiye’nin anayasal sistemine alternatif bir sistem teklif edip, ‘Biz buraları daha iyi idare edebiliyoruz’ diyorsunuz. Haydi bunu dediniz, Meclis’te, her yerde fikir olarak her şey söylenebilir… Ama işte buradan hepinizin başkenti olan Ankara’dan sesleniyorum, ‘Kim ne yaparsa yapsın bu ülkede herhangi bir, ülkenin herhangi bir bölgesini, bir şehrini, bir ilçesini, bir sokağını dahi Türkiye’deki genel anayasal yönetim sisteminin dışında herhangi bir yönetim iddiasıyla ortaya çıkamaz. İsteyen burada her şeyi tartışabilir ama kimse, kendisinden menkul bir iddiayla silahlarla mayınlarla şu ya da bu ilçeyi, o ilçe halkına da neredeyse haram ederek, Suriye’deki benzer görüntülerin içerisine sokamaz.’
Şu ana kadar Cizre’de, Silopi’de Sur’da veya herhangi bir yerde evini terk etmek zorunda kalan vatandaşlara kira yardımı yapıldığını anlatan Davutoğlu, hiç kimsenin aç ve açıkta olmadığını, ‘Ben evimden ayrılmak zorunda kaldım ama kira yardımı almıyorum’ diyenlerin de talepleri doğrultusunda ödeme yapılacağını belirtti.