Artık “Kan Aranıyor” anonsu duymayacaksınız

Stklar
Zuhal Erkek’in röportajı Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden bir tanesi Kızılay. Özellikle son senelerde değişen çehresi, yaptığı kan verme kampanyaları, hazırladığı sosyal sor...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden bir tanesi Kızılay. Özellikle son senelerde değişen çehresi, yaptığı kan verme kampanyaları, hazırladığı sosyal sorumluk projeleri ile kendinden söz ettirmeyi başardı. Türk Kızılayı Bayrampaşa Şube Başkanı Ali Murat Duman ile yaptıkları yardımları, sosyal sorumluluk projelerini ve Kızılay’da gönüllü olarak çalışma şartlarını konuştuk…

KIZILAY İNSANLARI SİYASİ KAYGI OLMADAN SEVMEME YOL AÇTI

Bu göreve ne zaman geldiniz? Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Kafkas kökenli bir ailenin çocuğuyum. Azeri kökenliyiz. 1971 doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Eczacılık fakültesini bitirdim. 36 senedir Bayrampaşa’da yaşamaktayım… Serbest eczacılık yapmaya çalışıyorum. Üniversite yıllarında siyasete ilgi duydum. Siyasi, sosyal hayatın içinde aktif olmaya çalıştım. 2009 yılına kadar Ak Parti  İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptım. Daha sonra Siyasi ve Hukuki İşler birim başkan yardımcısı olarak çalıştım. Çok aktif bir birimdi. Özellikle topluma dair bir çok sosyal projeyi o zamanlar yaptık ve hazırladık. Orası benim için akademiydi. 2009’dan sonra İl Başkanımızın tavsiyesiyle Kızılay Başkanı olduk. Açıkçası Kızılay yöneticiliği benim aklında olan bir şey değildi, hep siyasi kulvarda yürüdüm. Ama ‘nasip’ diyorum, iyi ki kabul etmişim, çok mutluyum. Kızılay Başkanlığı bana içinde yaşadığım toplumu daha iyi anlama fırsatımı verdi, kendimi aşma fırsatı verdi. Yöntem hatalarını, siyasette insanlara yaklaşırken yaptığım yaklaşım hatalarını gösterdi ve insanları siyasi kaygı olmadan sevmeme yol açtı.

 

 

 

 

 

 

 

 

RİSK YÖNETMELİĞİNİ GETİREN İLK ŞUBE OLDUK

Türk Kızılay’ının Bayrampaşa şubesi olarak sizin çalışmalarınız nelerdir?

Kızılay’ın en büyük çalışma sahası afetlere hazırlıktır. Afet yönetmeliği konusunda risk yönetimi kavramını ilk defa gündeme getiren şube olduk. Mevcut afet terminolojisinde kriz yönetemi mantığına dayalı bir yönetmelikle afetlere hazırlanıyoruz. Bu kriz yönetmenliğinin mantığı ise bir benzetme yapmak gerekirse, ‘ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir’ anlayışına sahiptir. Sadece ceset torbası, çadır, yiyecek ve içecek stoklarsınız. Bu yüzden kriz yönetimi mantığıyla hazırlanan afete hazırlık planları, başka bir işe de yaramaz. Bunun da en büyük bedelini 1999 depreminde ödedik. 99 depreminde risk yönetimi mantığı olmadığı için canlarımız gitti, kalan insanlarımız için bir şeyler yapmaya çalıştık. Risk yönetmeliği ile afet olmadan önce bulunduğunuz beldenin bütün risk parametlerini araştırıyoruz, afet olması ve bu risklerin gerçekleşmesi durumunda olası kayıpların ne olacağını hesap ediyoruz. O riskleri minimize etmek için önlemler alıyoruz. Proaktif bir yaklaşım. Deprem olmadan önce depremin sonuçlarını minimize etmeye çalışıyorsunuz. Uluslararası Afet literatüründe bu çalışmalar yapılmış. Bu çalışmalarımızı İstanbul Milletvekili Harun Karaca aracılığıyla ilgili kriz yönetimi maddesinde değişiklik yapılsın, risk yönetimi de maddeye eklensin istedik. Hazırladığımız sisteme göre değişiklikler yapılmasını talep ettik. Türkiye Afet ve Acil Yönetim başkanlığı bizim teklifimizi gündemine aldı, risk yönetimi odaklı hızlandırarak, neticelendirmeye çalışıyorlar. Türkiye kısa bir zaman sonra bu risk yönetimiyle tanışacak.

OKULLARA AFET VE ACİL DURUM PLANI DAĞITTIK

Ayrıca Bayrampaşa’da 40 bin aileye tam Afet ve Acil durum planı kartı dağıttık. Milli Eğitim Müdürlüğü ile protokol yaptık. Burada 40 bin öğrencimiz vardı. Bu öğrencilere bir deprem olduğunda ailesiyle birlikte nasıl hareket edeceğinin eğitimini verdik. Aile afet plan kartı dağıttık. Deprem oldu ilk kaçacağımız nokta neresi? Dışarı çıktık buluşacağımız nokta neresi? Birbirimizi kaybettik, mahallede birbirinizi nerede bulacaksınız? Evde sabitlememiz gereken şeyleri sabitledik mi? Böyle 10-15 sorudan oluşan toplantı yaptırdık. Öğrenciler bu soruları cevapladılar. İmzalayıp getirdiler…

40 bin öğrencimize deprem olursa nasıl hakaret etmeleri gerektiğini öğrettik. Bunu öğretmek için AKUT, AKUT Bayrampaşa, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kızılay olarak, dörtlü bir protokol yaptık. Bu protokol ile 42 okulun hepsinde öğrencilerimize tek tek eğitimi verildi. Bu eğitim 2 yıl sürdü ve 2 ay önce bitti. Haftada 2 gün olmak üzere öğrenciler bu konuda eğitildi.

HATALARIMIZI VE YANLIŞLARIMIZI SÖYLEYEN GÖNÜLLÜLERİMİZ VAR

Bayrampaşa’da Türk Kızılay’ı olarak mevcut yönetim kurulunun dışında bir İstişare Konseyi kurduk. Bütün mahallelerden birer temsilciyi bu konseye aldık. Mahalle muhtarlarımız ve aynı zamanda mahallelerimizdeki gönüllülerimiz temsilci oldular. Bize hatalarımızı, yanlışlarımızı söylüyorlar.
Diğer bir sosyal projemiz ise ‘çocuk ve aile rehabilitasyonu projesi’. Bizim yaşamadığımız öyle derin yaraları yaşayan insanlar var ki!.. Bunlar arasında taciz ve tecavüze uğrayan çocuklar ve bu çocukların aileleri de var. Onların dramlarını bizin anlamamız mümkün değil. Taciz ve tecavüze uğramış çocuklar ve ailelerini milli afet saydık. O çocuklara ve ailelere yönelik neler yapabiliriz derken, İstanbul Milletvekilimiz Alev Dedegil’in bu konuda yaptığı yasa çalışmalarına destek olduk. "Hadım yasası" olarak bilinen yasayla ilgili bizde bu çalışmaları yaptık. Bunun ile alakalı seminerler verdik. Uzman Pedagog Adem Güneş’i konuşmacı olarak getirdik. Çünkü tecavüze uğramış çocuk ve ailesi toplumdan utanıyorlar. Çok kötü hissediyorlar. Gizleniyor, tedaviye gitmiyorlar. Özellikle bu konular adliyeye ve polise intikal etmişse… Sistemimiz o kadar kaba ki, 5 yaşındaki çocuğa yaşadığı o tramvayı polis karakolunda, adli tıpta, savcı, hakim karşısında tekrar tekrar anlattırıyor. Böyle bir şey olmamalı. Hükümetimiz ve milletvekilimiz böyle olmaması konusunda çalışma yapıyorlar. Sosyal anlamda bu yarayı içimizde hissettiğimiz için nasıl yardımcı olabiliriz diye çalışma yaptık. Taciz ve tecavüze uğrayan çocuklar ve aileleri için öyle biri birim kurulsun ki, kapıdan girdiğinde, onların halinden anlayan polis, doktor, savcı, hakim olsun istedik. O çocuk toplumun arasına karışacağı zaman o yarası kapatılsın istedik. En önemlisi bu çocukları rehabilite edip, hayata hazırlayalım istedik. Böyle bir psikolojik merkez kurulmalı. Bu merkezde sabah 8 akşam 5 arası çalışan doktorlar olmasın… Bu merkezde gönüllülük esasına dayalı, bu işi dertlenen insanlar olsun.

GÖNÜL KÖPRÜSÜNÜ MACARİSTAN’A ULAŞTIRDIK

Bayrampaşa’dan Balkanlara kurulan gönül köprüsünün sınırlarını Macaristan’a ulaştırdık. Türk-Macar İş Adamları Derneği Genel Başkanlığı, Türk Kızılay’ı adına Bayrampaşa şubemiz ile her alanda işbirliği protokolü imzaladı. Suriye’den gelerek ülkemize sığınan mültecilere 100 bin dolarlık yardım yapmak istediklerini söyledi ve bunun üzerine bir protokol imzaladık. Balkanlar ve Macaristan’a gönül köprülerimizi kurduk. Öğrencilerimiz oraya gidiyor, iş adamları buraya geliyor. Yakınlık oluşturduk. 

PAKİSTAN’DA BAYRAMPAŞA MAHALLESİ KURDUK

2010 yılının yaz aylarında Pakistan’da meydana gelen sel felaketinden sonra mağdur bölgelerden biri olan Karaçi’ye bağlı Multan Kentinde, sıcak çatışmaların arasında 65 adet Mevlana evinden oluşan Bayrampaşa Mahallesi kurduk. Türkiye’de ilk defa bir Kızılay şubesi olarak uluslararası bir faaliyet gerçekleştirmiş olduk.

KIZILAY, KONUSU OLMAYAN SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE DE İLGİLENİYOR

Biliyorsunuz ilçeler tarih ve kültürleriyle yaşarlar. Yaşadığımız toprakların tarihini bilmiyorsanız, siz oralı değilsiniz. Bayrampaşa’da yaşıyoruz. Bayrampaşa olarak tarihi ve kültürü ile ilgili ne söylersiniz dendiğinde bununla ilgili fazla done olmadığını gördük. Bu çalışma Kızılay’ın konusu olmamasına rağmen, Kızılay aynı zamanda sosyal sorumluluk projeleri yapabilir anlayışıyla yola çıktık. Bayrampaşa’nın isim babası olan Sadrazam Bayrampaşa’yı araştırdık. Kimdir Sadrazam Bayrampaşa? Niçin ilçeye adı verildi? Sadrazam Bayrampaşa’nın külliyesini ve türbesini Haseki Hastanesi’nin arkasında bulduk. Buraya gittiğimizde ‘Hanımlar İlim Yayma Vakfı’ üyeleri bizi karşıladı. Külliyenin içine girdik. Mistik bir hava, mistik bir atmosfer değişik bir ruh hali karşıladı bizi… Karşınızda sinirleri alınmış insanlar görüyorsunuz. Her şeyde bir huzur buluyorsunuz. Sadrazam Bayrampaşa’nın Külliyesi’ymiş; bağışlamış, vakıf ama sahipsiz. Bu vakıf bu külliyeye sahip çıkmış. Buraya aşevi açmışlar, değişik sosyal etkinlikler düzenleyip, çeşitli kurslar verilmekte… Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla Bayrampaşalı çocuklarımızı kültür turizmi altında külliye ve türbeyle buluşturalım istedik. Bayrampaşa kültürüne, dinine, imanına katkıda bulunalım, çocuklar Osmanlı’ya ait bir çok şeyi görerek öğrensin istedik…

KIZILAY’IN ANLAYIŞINDA EMPATİ YOKTUR, DİĞERGAMLILIK VARDIR

Kızılaycı olmanın kriteri nedir?

Öyle evlere giriyoruz ki küçükken benim yaşadığım bir şeyi görüyorum orada. Öyle evlere giriyoruz ki. hiç ilkokulu bitirmemiş baba, bir söz söylüyor ve sanki beni anlatıyor. O zaman o kişiyle özdeşleşiyorum. O zaman, onun ne beklediğini çok iyi anlıyorum. Çocuğuna verdiğim bir çift ayakkabının onu mutlu etmediğini biliyorum. Evet mutlu oluyor ama ihtiyacının sadece o olmadığını görüyorum. Hayatı uçurumun kenarına gelmiş insanlar var. Artık duygusal olarak tükenmiş insanlar var. Maaşının yetmemesi değil sadece, başka nedenlerden dolayı da artık bitmiş, birinin kendisine el atmasını bekleyenler var. Kızılay olarak yanlarına gittiğimiz; elini sıkıp, gözlerine baktığımız zaman enteresan bir şekilde, fiziken tarif edilemeyecek bir şekilde onları anlayabiliyoruz. Niyetinizi çözüyorlar, samimi misiniz, değil misiniz anlıyorlar. O kişilerin ruh dünyasındaki kargaşayı içselleştiriyor musunuz, içselleştirmiyor musunuz? Sizin el sıkışınızdan bunu anlıyor bu insanlar. 

Çok üst düzey yerlere de gidiyoruz. Çok hali vakti yerinde, hayat standardı üst düzeyde, hayat kaygısı olmayan, hayatı haz odaklı yaşamaya alışmış bazı insanlarla karşılaşıyoruz. Onların elini sıktığınızda buz gibi morgda yaşayan bir insanın elini sıkmış gibi hissediyorsunuz. Onlar aslında yaşamıyorlar. Morgdaki cesetler onlar. Morgdaki ölüler gibiler. Aslında bu dünyaya hiç gelmemişler, yaşamamışlar. İşte bu farkı anlayamazsanız. Diğerinin derdini hissedemezseniz "Kızılaycı" olamazsınız. Kızılay’ın ucundan dahi geçemezsiniz. Bu yüzden bunu yaşayan insanları bulup, Kızılay’ın başına getiriyorlar. Kızılaycı olmanın kriteri bu. Yani cebindeki parası, üniversite diplomasından önce, siyasi backgroundu, dayısı, paşası olmasından önce olması gereken özellik bu. Hissetmeyle alakalı. Biz buna diğergamlılık diyoruz. Bu empati değildir. Empati olumsuz bir deyimdir. Alman Nazi’lerinden kalma bir deyimdir. Almanlar Nazi subayları işkence yaparken, kendini o işkence yaptığı kişinin yerine koyarmış. İşkence yapılan çığlık çığlığa bağırırken, Nazi subayı çığlığı hissetmeye çalışırmış. Nasıl ona daha fazla acı verebilirim, onu nasıl daha incitebilirim diye düşünürmüş. Empatide insan karşındakinin ne hissettiğini hissetmeye çalışır. Ben sizinle empati yapıyorum; ağlıyorsunuz, ağlama derecenizi ölçüyorum. Stratejik bir kelime aslında. Empati yaptığın adam gibi olmak istemiyorsun. Gardını alıyorsun, mutlu olan insan ile mutlu olan birini duydunuz mu? Mutsuz olan insana yöneliktir empati. Bizim kültürümüzde, onun karşılığı diğergamlılıktır. Karşındakine empati yapmaksızın, karşındakinin acısını hissetmeksizin ona bir şeyler verebilmektedir. Ben kimsenin ağlamasını, acısını hissedemem ama ona yardım edebilirim? Diğergam bir kimse benim gerçek halimi anlayamaz, bilemez ama yaralarıma merhem sürebilir. İnsanların acısını dindiren onların hissettikleri gibi hissetmek değildir; onları anladığınızı, onlara değer verdiğinizi hissettirmektir. Onların hissettiği gibi hissetmek sizi o kişilerden uzaklaştırır. "Her ne hal içinde olursan ol, ben seni anlıyorum… Elimdeki, yüreğimdekini bölüştürerek seni anlıyorum" demek isterseniz. İnsanları bazen dinlemek bile onların yarasını azaltıyor. Kızılay olarak her türlü insanı, her türlü sorunu ön yargısız dinliyoruz. Bizim referans noktamız bu. Bu insanlara ön yargıyla yaklaşmıyoruz. Öyle olunca da çok farklı kapılar açılıyor. Yardım edenler çok daha samimi yardım ediyorlar, yardıma ihtiyacı olanların da gerçekte neye ihtiyacını olduğunu anlıyoruz.

İNSANLIK ÖLÇÜSÜ, AÇIN KARNINI DOYURMAK DEĞİL

Kızılay zenginden alıp fakire vermekten ziyade, arada gönül köprüsü kuruyor diyebilir miyiz?

Kızılay’ın bundan 15 yıl önce yaptığı işler arasında bu şekilde bir parametre yoktu. Batılı anlamda, "burada açlar var, bunların doyurulması lazım" diye düşünülüyordu. Bunlara yiyecek getirmek lazım. Senin derdin aç karnın değil mi? Tamam aç karnını doyurayım, mutlu ol. İnsanlık ölçüsü buydu. Yardım kuruluşlarının, modern dünya sisteminin anlayışı buydu. Bu sistemin bize ait olmadığı kesin.  Ne istiyorsan onu vereyim, kes sesini anlayışı… Ama o kişi insanlık istiyor. Biz önce kültürümüzle buluştuk, o kültürün bize işlediği genetik kodlarla o insanlara yaklaştık.  Bayrampaşa Kızılay olarak değdiğimiz her nokta ile çok kalıcı dostluklarımız oldu. Yürüdüğümüz düzlemi belirlemezsek, hangi faaliyetleri yaparsak yapalım onların bir anlamı olmayacaktır. Bu yolu döşeyeceğimiz zemin, asfalt çok önemli. Alt yapıyı anlatmamız gerekir. Başarılı oluyorsak ve kamuoyunda böyle bir imaj oluşturduysak, bu söylediğim asfaltın kalitesinden kaynaklanıyor. Kültürümüzü oraya yansıtmaktan kaynaklanıyor. Kızılay olarak buna dikkat ediyoruz. Hangi sokakta, hangi caddede, hangi etnik kökenden vatandaşımız yaşıyor? Ekonomik, eğitim, asayiş durumları nasıl? Bunu değerlendiriyoruz. Ondan sonra kişisel, insani ilişki devreye giriyor.  Kürt’te olsa, Türk’te olsa hepsi aynı. Ama ona yaklaşırken kuracağınız bağlantı, onun mekanına gidip elini sıkacağınız ana kadar uygulayacağınız usul ve yöntem çok önemli. İletişimi kurmaya başladınız anda; etnik köken farkı, zenginlik-fakirlik farkı, ana baba farkı her şey ortadan kalkıyor. Gönül dünyasının iletişimi başlıyor.

YÜZLERCE GÖNÜLLÜ ÇALIŞANIMIZ VAR

Gönüllü çalışanları nasıl belirliyorsunuz?

Gönüllü çalışanlarımız yapmış olduğumuz faaliyetler esnasında karşılaştığımız insanlardan oluşuyor. Bir faaliyet düzenliyoruz, o faaliyetlerden etkileniyor. Gönüllü olarak çalışmak istiyoruz diyorlar. Gönüllü formalarımızdan dolduruyorlar, çalışabilecekleri alanları belirliyorlar. Hatta şu anda yüzlerce gönüllü ordumuz oluşmuş durumda. Bizim uç beyliğimizi yapan gönüllerimiz var.

“Türk Kızılayı” denilince akla ilk olarak ‘kan bağışı’ geliyor. Kan bağışı konusundaki misyonunuz neler?

Kan bağışı Kızılay’ın olmazsa olmaz misyonlarından biridir. Şu anda Türk Kızılay’ı kan bağışı organizasyonunda ve teknolojisinde tartışmasız dünya lideri. Dünyanın çeşitli yerlerinden ve Avrupa ülkelerinden kan konusunda yaptığımız çalışmalar için, "bu işi nasıl yapıyorsunuz" diyerek bilgi almaya geliyorlar. Kartal’da kan alma merkezi açtık. Tamamen bir teknoloji üssü. Her kim Türkiye’nin 10 sene içerisine geldiği çıtayı görmek istiyorsa, her alanda gerçekleştirdiği gelişmeyi görmek istiyorsa, kan merkezimizi görmelerini isterim. Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız, her zaman, "Artık dünyaya açıldık, küresel güç olma yoluna gidiyoruz" diyorlar. Acaba öyle mi, değil mi diyorduk. Kızılay Kan Merkezi’ni görenler "biz çağı geçmişiz" diyecekler. Kan konusunda yaptığımız çalışmalar bu kadar önemli. Kızılay’ın başarısının arkasında Başbakanımızın desteği var. Bizi destekliyor ve arakamızda da dimdik duruyor. Bu yönüyle Başbakanımıza müteşekkiriz.

KAN PARAYLA ALINMAZ VE SATILMAZ

Türkiye’de kaç tane kan merkezi mevcut? Ülkenin kan ihtiyacını karşılama oranı nedir?

2007 itibariyle topladığımız kan miktarı 350 bin ünite, 2012 sonu itibariyle ise 1 milyon 500 bin ünite. 2007’nin Türkiyesi nerede, 2012 nerede.. Ülkemizin sorunsuz şekilde kan ihtiyacını karşılayabilmesi için bizim senede 2 milyon ünite kan toplamamız gerekiyor. 2013 itibariyle ülkemizin yıllık kan ihtiyacını karşılayabileceğiz. Televizyon ve radyodan kan anonsu duymayacaksınız. Zaten kan konusunda hizmetimiz öyle bir noktaya geldi ki, şaşılacak kadar üst düzey… 2005 yılına kadar, sizin elinize bir kan reçetesi verilir, "Git bu kanı bul, al ve gel. Yoksa hastan ölür.Kızılay’da git kan ara" denirdi. Kan simsarları vardı. Hastalıklı mı değil mi, ne olduğu belli olmayan bir kan sözkonusuydu… Artık o devir tarihe karıştı. Biz Kızılay olarak bütün devlet ve özel dershanelerle protokoller yaptık. Şimdi hiçbir doktor kan reçetesi tutuşturup, git bu kanı bul diyemez. Doktor kanın ihtiyaç formunu, online olarak veya faksla iletilir. İstenen kan merkezlerinin araçları ile hastanın ayağına kadar ücretsiz şekilde götürülür. Bunun için de hiçbir ücret talep edilmez. Kan parayla alınmaz ve parayla satılmaz.

EN BÜYÜK KAN ALIMI MERKEZİ BAYRAMPAŞA’YA AÇILACAK

"BAYGEM Hayata Kan Veriyor” kampanyası düzenlediğinizi biliyoruz. Bu kampanyanızdan biraz söz edebilir misiniz? Kan bağışı konusunda Bayrampaşa’da benzeri kampanyalarınız olacak mı? Bunlar neler?

BAYGEM’e o organizasyon için çok teşekkür ederim, çok güzel bir yardım oldu. Bizim Bayrampaşa’ya kazandırmak üzere olduğumuz İstanbul’un en büyük kan alım merkezini açacağız. Bir öğrenci yurdu, Kızılay Şube binası ve lojistik binası açacağız. Bu şekilde, kompleks planımız var. Bu proje Bayrampaşa’ya çok büyük katma değer getirecek. Bu şekilde sabit kan merkezleri açmalıyız. Sabit kan merkezleri açıldıkça; kan alımı daha güvenli, düzenli ve sürekli hale gelecek.

KAN BAĞIŞI KONUSUNDA EKSİKLİK BİZDE

Kan bağışı konusunda veya diğer yardımlar konusunda halkın katkısını nasıl buluyorsunuz?

Kan bağışı konusunda eksiklik bizde. Halkımız bu konuda bilinçlendirildiği sürece olaya çok olumlu bakıyor ve yardımsever davranıyor. Biz ihmal ediyoruz, ulaştığımız insanlar bu konuda çok duyarlılık gösteriyor. Bu yüzden Kızılay çalışmalarını halkı bilgilendirme konusunda da çalışmalar yapmakta…

On5yirmi5.com