Allah Türkiye’ye gelmemiz için bizi seçti!

Stklar
Abdullah Güner’in röportajı Türkiye Diyanet Vakfı yaklaşık 20 yıldır yurtdışı öğrenci çalışması yapıyor. Vakıf, yurtdışından getirdiği yabancı öğrencilerin eğitim ve öğretim faaliyetlerinin...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Türkiye Diyanet Vakfı yaklaşık 20 yıldır yurtdışı öğrenci çalışması yapıyor. Vakıf, yurtdışından getirdiği yabancı öğrencilerin eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yanısıra barınma, giyinme, yeme-içme, yol, burs gibi temel ihtiyaçlarını da karşılıyor. 30’dan fazla ülkeden özel sınavla ve mülakatla seçilerek getirilen öğrencilerin her türlü ihtiyaçları Türkiye Diyanet Vakfı tarafından karşılanıyor. Vakfın hizmet alanını uluslararası ilahiyat öğrencileri, imam hatip öğrencileri, yurtdışında yaşayan Türk kökenli öğrenciler oluşturuyor. Ayrıca, son dönemde yurtdışından gelen öğrenciler için Kur’an Kursu ve hafızlık çalışmaları yapılıyor.

Diyanet Vakfı yurtdışından gelen öğrencilerin Türkiye’deki eğitim sürecinde onların eğitim faaliyetlerine yardımcı olmaya çalışan Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul İl Koordinatörü Fatih Altunbaş’la Diyanet Vakfı’nın yurtdışı eğitim faaliyetlerini konuştuk. Ayrıca yurtdışından Türkiye’ye eğitim için gelen öğrencilere de neler yaşadıklarını, Türkçeyi nasıl öğrendiklerini, hedeflerinin neler olduğunu sorduk.

"TÜRKİYE DİYANET VAKFI YURTDIŞINDAN 4 BİNİN ÜZERİNDE ÖĞRENCİ GETİRİYOR"

Türkiye Diyanet Vakfı’nın yurt dışından okumak için gelen öğrencileriyle ilgili kısaca genel bir bilgi verir misiniz?

Fatih Altunbaş: Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı ama özel bir tüzel kişiliği olan kuruluştur. Bugüne kadar Diyanet Vakfı’nın birçok faaliyeti oldu. Vakfın yurtdışı öğrenci çalışmaları yıllardır devam eden çalışmalardan. Türkiye Diyanet Vakfı yaklaşık 20 senedir Türkiye’ye yabancı öğrenci getiriyor. Uzun süredir dünyanın dört bir tarafından  Türkiye’ye öğrenci geliyor ve burada ilahiyatlarda ve imam Hatip’lerde öğrencileri var. Şu an Türkiye Diyanet Vakfı’nın getirdiği dört farklı öğrenci tipi var:

Birincisi; yabancı ilahiyat öğrencileri. Nedir bunlar?: Yurt dışında yabancı bir vatandaş Diyanet Vakfı’na başvuruyor ve kabul edilirse geliyor burada ilahiyat okuyor. Türkiye’yle hiçbir vatandaşlık irtibatı olmadan bunu yapıyorlar. Burada ilahiyat okuyorlar ve mezun olup geri dönüyorlar. İkincisi; Uluslararası İmam Hatip Liseleri var. Kayseri’de var, Konya’da var. Şu an İstanbul’da iki tane daha açıldı. Buraya da öncelikle öğrenciler başvuruyor ve daha sonra seçilip Türkiye’ye geliyorlar, burada imam hatip lisesinde okuyorlar. Yani uluslararası ilahiyatın dışında uluslararası imam hatipte mevcut. Onun dışında UYİP dedikleri Uluslararası İlahiyat Programı Öğrencileri var. Bunlar da yurtdışında yaşayan Türk ailelerinin öğrencileri. Türk kökenli öğrencilerin yararlanabileceği bir program. Nedir?: Mesela Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da vs. ülkelerde yaşayan oradaki Türk ailelerinin çocukları bu UYİP programına başvuruyor ve gelip burada ilahiyat okuyor. Bunlar geri döndüklerinde birçok alanda ilim, irşat faaliyetlerinde bulunabiliyorlar. Din görevlisi olarak hizmette bulunabiliyorlar. Tabi bunun şöyle bir faydası var: Diyanet, daha önceden buradan oralara din görevlisi vs. gönderiyordu. Ama şimdi oradan bu şekilde öğrenci gelince buradan giden öğrenciler hem oranın dilini biliyor hem oranın vatandaşı hem oryantasyon sıkıntısı yaşamıyor, ailesi orada. Dolayısıyla o öğrencileri burada eğitip kendi ülkelerine geri gönderiyoruz. Burada ilahiyat eğitimi alıyorlar ve orada da ilim, irşat faaliyetlerinde bulunuyorlar. Bir de Kur’an Kursu çalışmalarımız mevcut. Afrika’dan ve dünyanın diğer bölgelerinden gelen öğrencilerimiz var. Onlarda burada temel dini eğitimlerini alıp, hafızlıklarını yapıp ülkelerine geri dönüyorlar.

Bizde burada öğrencilerin karşılaşabilecekleri teknik sorunları gidermek, onlara yardımcı olmak, ev sahipliği yapmak ve onları mutlu bir şekilde geri göndermek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiye’de okumak isteyen öğrencilerde ne tür özellikler arıyor? Öğrenci kriterleriniz nelerdir?

F.A.: Türkiye’ye okumak için gelmek isteyen öğrencilerde bazı kriterler aranıyor: Türkiye’de devletin yurtdışından getirdiği birçok öğrenci var. Dış İşleri Bakanlığı getiriyor, YTB dedikleri Yurtdışı Türkler getiriyor… Farklı farklı kurumlar da zaten Türkiye’ye öğrenci getiriyor. Birde üniversitelerin kendi yabancı kontenjanı var. Hepsinin dışında Türkiye Diyanet Vakfı buraya sadece ilahiyat öğrencisi getiriyor. Yani Türkiye Diyanet Vakfı’na bağlı olup da burada başka bölümde okuyan öğrenci yok. Burada sadece ilahiyat öğrencisi var. Dolayısıyla bir ilahiyat öğrencisinde aranması gereken özellikler aranıyor:

Bir, ilim irşat faaliyetlerine temayülü varsa, bir meyili varsa, dini hizmet edebilecek kapasitedeyse o tarz öğrenciler tercih ediliyor. Buraya gelen öğrenci gelip iki gün sonra ben ilahiyat okumaktan sıkıldım biyoloji okumak istiyorum diyebilecek öğrencilerle değil de daha çok dediğim gibi ilahiyat okuyabilecek ve bu alanda akademik olarak, ilmi olarak kendini geliştirebilecek öğrencilerle çalışma yapılıyor. Zaten seçilirken de bu kriterler göz önünde bulundurularak seçiliyor. Hafız olması ya da dini ilimlerle bir şekilde temas etmesi ya da bunu yapıyor olması öncelikli.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın nerelerden öğrencileri var?

F.A.: Dünyanın dört bir tarafından öğrenciler var. Haiti’den Küba’dan dahi öğrencisi var. Yurtdışından gelen ilahiyat öğrencisi 4 binin üzerinde. Bu öğrencilerin içinde Gana’dan, Tayland’dan, Afrika’dan gelen öğrenciler var.

Peki bu öğrencilerin barınma, eğitim ve burs ihtiyaçları nasıl karşılanıyor?

F.A.: Biz buradaki tüm ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Öğrencinin gelme-gitme uçak masrafları da dahil bütün masraflarını ve ihtiyaçlarını; yeme, içme, giyinme, barınma ve ekstra bursları da dahil olmak üzere her şey vakıf tarafından karşılanıyor.

"TEPDİL-İ MEKANDA FERAHLIK VARDIR"

Abdulevvel Sidi (Taylan) Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi

2005 yılında Türkiye’ye geldim. Mersin’de Bozyazı Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okumuştum. Orada bir yıl okumuştum. Ondan sonra da okulumuz Kayseri’ye taşındı. Ve Kayseri Mustafa Germenli Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldum. 

Diyanet Vakfı’nın bu çalışmasından nasıl haberdar oldun? Türkiye’ye geliş sürecinden bahseder misin?
Ben o zaman Tayland’da Pattani ilinde okuyordum. O zaman Tayland’ın Milli Eğitim Bakanlığı okulumuza bir yazı gönderdi. Türkiye’nin böyle bir talebinin olduğunu bize bildirdi. Ondan sonra bizde başvuru yaptık. Ve Tayland’ın başkenti olan Bangkok’taki Milli Eğitim Bakanlığı’na gittik ve orada Türk Büyükelçiliği’nden temsilciler vardı. Tayland’ın Şeyhülislam Meclisi’nin temsilcisi vardı. Ve öyle bir mülakat düzenlendi. Tabi bu mülakat olmadan önce bir öğrenci elemesi yapıldı. Yani bir ön eleme oldu. Bu mülakata hak kazanan 15 kişi kaldı. Ve mülakata geçen 10 kişi Türkiye’ye geldi.

Türkiye’ye geliş sürecini kısaca anlatır mısın?
Türkiye’ye geldiğimde havaalanından bir diyanet görevlisi bizi karşılamaya gelmişti. Havaalanından bizi direkt Sultanahmet’teki Diyanet’in misafirhanesine götürdü. Ve orada bir rehberle beraber Sultanahmet’te bizi gezdirdi. Sonra o gün öğleden sonra bizi otobüsle Mersin’e gönderdiler Bozyazı’ya. Oraya işte yaklaşık 18 saat bir yolculuk yaptık. Hiç Türkçe bilmiyorduk tabi.

Korkuyor muydun?
Yok. Bu seçimi ben yaptım. Onun için korkmama gerek yok!

Peki, Mersin’e gittikten sonra, eğitim almaya başladığında neler yaşadın?
İlk aldığımız eğitim tabi ki Türkçe eğitimiydi. O zaman Türkçe hazırlık sadece üç aydı. Yoğun olarak Türkçe derslerini üç ayda gördük. Ondan sonra normal dersleri öğrenmeye başladık. Tabi ilk yıl bize çok zor geliyordu. Bozyazı’da bizim okulumuzun bulunduğu yerde öyle bir yerdi ki, deniz kenarındaydı. Okulumuzun en üst katından Kıbrıs görünüyordu. Böyle güzel bir yerdi. Etrafında pek ev yoktu. İlçeden biraz da uzaktı. İkinci sene de Kayseri’ye taşındık, orada okuduk. Tayland’dan 10 kişi geldik 9 kişi mezun olduk. Bir arkadaşımız okulu bitiremedi geri döndü. Şu anda o dönemden üniversitede devam etmekte olan 6 kişi var. Tayland’dan gelen öğrenci arkadaşlarım, burada devam edenler imam hatipten sonra üniversitede uluslararası ilişkiler, makine mühendisliği, iktisat okuyorlar. İlahiyatta okuyan iki kişi var.

İlk yıl her şey rahat olmuyordu, sıkıntılar vardı ama Kayseri’ye gidince nasıl diyim “tepdil-i mekanda ferahlık vardır” diyerek bu sıkıntıları aşmaya çalıştık. (Gülüşmeler)



Diyanet Vakfı yetkilileri size yardımcı oluyor muydu?
Evet, bize çok yardımcı oluyorlardı. Ellerinden gelen desteği gösteriyorlardı. Bize yardımcı oldular Allah onlardan razı olsun. Özellikle şu andaki Sayın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Bey daha o zaman Diyanet İşleri Başkan Yardımcısıydı. Sayın Mehmet Görmez Bey bizim okula gelip, bizi ziyaret ederdi. Öğrencilerle konuşurdu, onlarla ilgilenirdi, sorunlarını dinlerdi.

Son bir şey soracağım: Türkiye’de eğitim alırken aynı sınıfta farklı farklı milletlerden öğrenciler vardı. Kimse Türkçeyi bilmiyordu. Nasıl bir ortam vardı sınıfta, nasıl anlaşıyordunuz? Kısaca Türkçeyi nasıl öğrendiğinizi merak ediyorum?

Biz Türkçeyi Mersin’de öğrendik. O zaman bizim sınıfta 10 kişi vardı. Hepsi de Taylandlıydı. Bizim böyle anlaşamama gibi bir zorluğumuz olmadı. Ama Türkçe bize çok ters geliyordu. Türkçedeki özne, yüklem mesela bize çok ters geliyordu. Bir de Tayland’ın dilinde Tay dilinde ek yoktur, kelime kelimedir. Kelime kelime konuşuluyor ve yazılıyor. Böyle Türkçedeki gibi ekler yoktu.

Peki, o Türkçenin akışı sana nasıl geliyordu? Mesela ben Tayca dinlesem biri şarkı söylüyormuş gibi geliyor bana. Türkçeyi ilk duyduğunda nasıl geldi sana?
Bir tür ses kalabalığı (Gülüşmeler). Böyle büyük bir kütle gibi bir şey geliyordu. Değişik geliyordu. Bu doğunun dili mi batının dili mi biz karar veremiyorduk. Bazen Urducaya benzetiyorduk bazen de doğu dili Çinceye yakın bazı şeyler vardı. Bazen de böyle Fransızcaya kaçıyordu.

"TÜRK KÜLTÜRÜYLE TANIŞIRKEN 30 ÜLKENİN KÜLTÜRÜYLE TANIŞIYORSUN"

Riyad Domazeti (Kosova) Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi

Türkiye’ye geliş sürecinden bahseder misin bize?
Türkiye’de imam hatip okumak için yola çıktık. Kosova’da Diyanet’in bürosu var. Oraya birkaç arkadaşla beraber başvurduk. Birçok kişi arasından 4 kişiyi aldılar. Sonra oradan Türkiye’ye geldik. Kayseri’de Mustafa Germenli Anaolu İmam Hatip Lisesi’nde okudum.

Buraya gelmeden önce Türkçe biliyor muydun?
Bilmiyordum. Ben Arnavutum ve ana dilim de Arnavutça.

Türkçeyi duyduğunda neler hissettin?
Buraya gelmeden önce zaten orada da duyuyordum. Aslında Türkiye’yle ilk temaslarımız savaş dönemindeydi. Türkiye NATO çerçevesinde gelmişti. Akerler bizim şehirde de vardı. Onlarla tabi tanıştık, konuştuk. Türkler tabi Müslüman olunca bizim için daha farklı oluyordu.

Türkiye’deki eğitim sürecinden bize bahseder misin? Türkiye’ye geldikten sonra neler yaşadın?
İlk geldiğimiz zaman Türkçe bilmiyordum. İmam hatip bizim için farklı bir şeydi, Kayseri’de farklı bir şehirdi. İlk olarak ortama alışmak lazımdı. Bizim okulda hep yabancıydı. 30 ülkeden öğrenci olduğu için farklı kültürlere hani bir taraftan Türk kültürüyle tanışırken öbür taraftan da 30 ülkenin kültürüyle tanışıyorsun. Farklı bir şeydi, zordu. Ama alışmak zorunda kalıyorsun, bir müddet sonra alışıyorsun. Tabi imam hatibe geldiğimiz zaman din, dil bilmiyorduk. İşte dinimizi, dilimizi öğrenirken tabi ki Türkiye’nin kültürünü, Türkiye’nin geçmişini Osmanlı’yı öğreniyorsun. İşte tanıyorsun faklı insanlar ve farklı çevreler diye. İmam hatip tabi ki güzel bir okul. Tabi bizim için farklı tecrübe oldu.

Yaşadığın ilginç bir olay var mı? Yabancısın, dil bilmiyorsun vs.
Tabi. Zaten ilk geldiğimiz zaman İstanbul’dan Kayseri’ye giderken otobüste ilk mola verildi mesela İstanbul’da bozdurduğumuz paraları bozuklukları bilmiyorduk daha. Bir yerde alışveriş yapmıştık, küçük bir su almıştım adam avucumdaki bütün bozuk paraları aldı mesela. Biz sanki çok az bir şey veriyormuşuz gibi o sırada anladık ki çok fazla verdik. Bizim ülkemizde bu çok yaygın değil mesela. İlk tecrübemiz tabi. Yemekler de çok farklı zaten. Bizim alışmamız da çok zaman aldı.

Yaşadığım en ilginç şeylerden bir tanesi de Kayseri’de yolda yürürken adamın dükkanının önünden geçiyorsun ve adam diyor ki “hoş geldin abi”!. Sen yolda yürüyorsun hiç alakası yokken adam diyor “hoş geldin abi”. Bu bana çok ilginç geliyordu. Tabi zamanla bunu öğrenmiş olduk, anlamış odluk. Kayserililerin iyi insan olduğunu düşünüyorum. Kayseri’de ilk defa okumaya başladığımız için Kayseri’ye karşı bir sempatimiz vardır. İyi insanlar, yardımseverler.
İstanbul’a geldikten sonra…

İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde İlahiyat okuyorum. Biz zaten imam hatibe gelmeden önce dini çok iyi bilmiyorduk. Ama öğrendikçe bir şeylerin fakına varıyor insan. Zaten ilk geliş amacımda ilahiyat okumak değildi. Ama sonra bir şeylerin farkında oluyorsun, dünyanın düşündüğün gibi bir yer olmadığını farklı şeyler olduğunu anlıyorsun. Yani hayatın gerçekliğini anlıyorsun. Ve ilahiyat okumaya karar verdim. Bunu isteyerek yaptım ve yapıyorum.

Hayatta gerçekleştirmek istediğin şeyler neler? İdealin ne?
İdealimiz inşallah büyüktür. Biz tabii ki ümmet anlayışı çerçevesinde her zaman hareket etmeyi düşünüyoruz. İlk olarak hem dünyadaki Müslümanlara İslam şuuru vermek ve onları bilinçlendirmek, yani bu gafletten biraz uyandırmak!.. Çünkü ben eğer ümmetin bilinci olmazsa bir anlamda halifelik yeniden tesis edilmezse ümmetimizin yani İslam dünyasının bir araya gelemeyeceğini, bir refah ve mutluluk içinde yaşayabileceğine inanmıyorum.

Benim hedefim hem kendi ülkemdeki Müslümanları hem de dünyadaki Müslümanları bilinçlendirmek.
Ama ben din adamı olacağım demiyorum. İslam dünyasına hizmet etmek istiyorum. Hizmet diyelim. Tabi bu hizmet derken Türkiye’deki bazı hizmet anlayışından bahsetmiyorum. Bu hizmetimizin daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığımız çağı okuyarak her hareketimizi de bilinçle yaparak hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca biz bir birlik, bir beraberlik sağlayacak olursak çok şey başarırız. Bizim birlik ve beraberlik içinde bazı hareketlerimizin olması gerekiyor. Bazı ortak faaliyetler olması gerektiğini düşünüyorum. Hani biz hep bağırıyoruz birlik beraberlik diye. Ama aslında o ortak faaliyeti yapmıyoruz. Onu da yapmadan bir birliğin sağlanması da zor.

Sence bahsettiğin o birlik, Müslümanlar arasında birlik, nasıl oluşacak?
İlk önce bizim kalplerimizde birlik ve beraberliği sağlamalıyız. Ondan sonra birlik ve beraberlik içerisinde bazı faaliyetler yapmalıyız.

Diyanet’in yapmış olduğu bu çalışmaya nasıl bakıyorsun?
İyi bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Ama gecikmiş bir çalışmadır. İlk meyvelerini biz zaten görüyoruz. Diyanet’in son 10 yılda yapmış olduğu bu çalışmalar zaten belli oluyor. Hem gerek İslam dünyasında hem de batı dünyasında bu çalışmalar fark ediliyor. Ama bu daha dinamik bir şekilde daha enerjik bir şekilde yapılması gerektiğini düşünüyorum.

"İLK EZBERLEDİĞİM KELİME: HOCAM!"

Enver Abdulvahap (Gana) Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi

Sen de Türkiye’ye geliş sürecinden bahseder misin bize?
Abdülevvel’in anlattığından biraz daha farklı benim hikayem ama genelde senaryo olarak aynıdır. Ben ortaöğretimi bitirdikten sonra Gana’da yine imam hatip okuyordum. Ortaöğretimi bitirdikten sonra Türkiye’ye gelmek gibi bir hayalim de yoktu. Hatta yurt dışına çıkmak gibi bir hayalim de yoktu. Hayalim yoktu derken yurt dışına çıkmayı hiç düşünmüyordum yani.

Bizim burada Ankara Üniversitesi’nden mezun olan amcamız var, Abdulnasr. O Türkiye’de eczacılık okudu. Eczacılık okurken burada Diyanet Vakfı’yla bir bağlantısı oldu. Aralarında bir kardeşlik bağı kurduktan sonra eğitimini tamamladı ve Gana’ya geri döndü. Gana’ya döndükten sonra da hacca gitti. Hacta Diyanet görevlileriyle karşılaşmış. Tabi içlerinde de onun en yakın arkadaşlarından da bir tanesi varmış. Orada haber vermişler bizim Diyanet Vakfı’nın böyle projeleri var. Türkiye’de liseler açıyorlar. Ve açtıkları bu liselerde de ileride İslam’a hizmet edecek kişiler arıyorlar. Abimizin dediği gibi gerçekte İslam dinini okumak isteyen… ama tabi onun dışında bize anlatılanı söylüyorum zaten. Biz gelmeden önce buraya liseye geleceksin dediler, imam hatip lisesi okuyacaksınız. Zaten okurken sadece dini eğitim almıyorsunuz. Matematik, fizik, geometri gibi sayısal bilimler de var. İşte siz bitirdikten sonra istediğiniz her bölüme gidebilirsiniz.

Amcam Gana’ya döndükten sonra bütün okullara duyurdu, mektup yazdı. Bizim okulda da yaklaşık 25 öğrenciyi oraya yönlendirdiler. Hep birlikte 300 öğrenci olmuştuk. Diyanet’in kendi hazırladığı sınava girdik. Bu 300 kişiden 190 kişi bu sınavı kazandı. Tabi rakam çok fazla. Diyanet’in istediği öğrenci sayısı tüm Gana genelinde 20 kişi. Gana’nın uzak kasabalarından gelen yoksul kişilerin çocuklarına da imkan vermişler.

Bazen bizim Afrika’da böyle bir imkan geldiği zaman ilk önce zenginlerin çocuklarını ararlar. Ama bu imkan öyle olmadı. Diyanet Vakfı Afrika’da daha uzaklara gitmiş. Çünkü köylerde yaşayan insanların dini hayatları daha düzgün daha rahat yaşayabildikleri için onlardan daha çok seçmeye meyil etmişler.

Biz sınava girdik, kazananlardan olduk. Pasaport işlemlerini yaptık ve Türkiye’ye geleceğiz. İşte o zamanlar Gana’da Türk Konsolosluğu yoktu. Konsolosluk vardı da elçi yoktu. Vize alabilmemiz için Nijerya’ya pasaportlarımızı göndermemiz gerekiyordu. 2-3 hafta bekledik. O kadar öğrenciden sadece 10 kişi kaldık. Vize işlemlerini beklerken bile elemeler oluyordu. Derken pasaportu alabilecek 5 öğrenci kaldık. Vize almada çok sıkıntı oldu. Nasıl oldu bilmiyorum. Çünkü bende ilk defa yurt dışına çıkacağım için. Tam beklerken 3 öğrenci daha çıkartılmış ve şimdi 2 öğrenci kaldı. Ben ve Osman diye bir arkadaşım var o. Osman şu anda Gana’da tıp okuyor. O buraya gelmeyi çok istiyordu. Ama şimdi “Allah’ın takdir ettiği şey en güzelidir” sözünü daha iyi anladım. İşte beklerken baktık onu da çıkardılar. Tek ben kaldım. Zaten “tek ben kaldım bu nasıl iş?” diyordum. Çok şaşırdım. Çünkü o gruplarda benden çok iyi öğrenciler vardı, puan olarak, zenginlik bakımından. Ama o yüzlerce öğrenciden Allah beni seçti Türkiye’ye gelmek için. Benim üzerime çok büyük görev düşüyor bu anlamda. Eğer 300 kişiden bir kişi geliyorsa Allah bir şeyi murad ediyor demektir.

İşte vizelerimiz geldi, Nijer’e geçtim oradan da Türkiye’ye geldim. Aynı kişi beni de karşıladı. Aldı beni otele götürdü. Orada kaldım bir gece. Hava soğuktu ve baya üşüdüm ben de. Sonra gittik bir yerden bana kalın mont aldık. Otele geçtim ve sabah Esenler’den Kayseri’ye gitmek için yola çıktım. O zaman Türkçem hiç yoktu. Bir kağıt vermişlerdi elime ve söylüyorlardı otobüs şoförüne; bu kişi Kayseri’de şurada inecek ve biri indiği yerde onu bekleyecek diye. Kayseri’ye vardım işte o zaman Abdulevveller gelmişler oraya. Kayseri’de okul açılmış uluslararası imam hatip lisesi olarak. Hep yabancı öğrenciler vardı ama hiç Afrikalı yoktu.

Bu kadar yolculuktan sonra hiç dinlenmeden aynı gün derse girdim. Geldiğimde öğrencilerde şaşırdılar. Benim gibi uzaklardan gelen öğrenciler vardı. Kafkasya’dan, Asya’dan gelen öğrencilerin çoğu ilk defa siyahi birini görüyordu ve şaşırıyorlardı. Müdür kendi odasına alıp sıralamıştı bizi. Herkes dönüp dönüp bakıyordu bana. Ben de şaşırıyordum yani neden bana bakıyorlar diye? Renkten dolayı mı aramızdaki fark ne diye ben düşünüyorum o zaman çocuktum daha 15-16 yaşındaydım. Çok rahattım ama çok üzülmedim ve güzeldi her şey. Zamanla daha güzel şeyler de yaşadım.

Aynı soruyu sana da soruyum: Türkiye’de eğitim alırken aynı sınıfta farklı farklı milletlerden öğrenciler vardı. Kimse Türkçeyi bilmiyordu. Nasıl bir ortam vardı sınıfta, nasıl anlaşıyordunuz? Kısaca Türkçeyi nasıl öğrendiğiniz?
Sınıfa en son gelen, o arkadaşlarımın arasına en son katılan öğrenci bendim. İşte Balkanlardan; Arnavutluk’tan, Kosova’dan, Makedonya’dan ve Almanya’dan arkadaşlarım vardı. Gelen öğrencilerin hepsi genellikle Balkanlardan gelmişti. Bazılarının Türkçeleri vardı. Zaten Abdülevvel’in dediği gibi ilk üç ay Türkçe eğitimi alıyor. Ama sadece Türkçe eğitimi değil. İçinde temel dini bilgilerin olduğu; siyer, Kur’an-ı Kerim, tecvit konuları da var.

Dili bilmeden nasıl anlatıyorlardı size?
Anlatıyorlardı. Sınıfta az kişi Türkçeyi bildiği için hoca biraz daha rahat oluyor, anlatabiliyor. Anlayan arkadaşlar da anlayamayanlara anlatıyor.

Türkçeyi duyduğunda nasıl geldi sana?
Türkçeyi ilk kez amcamın ağzından duydum Gana’da.



İlk öğrendiğin kelime ne oldu?
İlk ezberlediğim kelime hocam! (Gülüşmeler) İlk hocam kelimesini ezberledim. Çünkü oradayken buradaki kişilerle irtibata geçerken hep ‘hocam hocam’ derler. Ben de şaşırdım hocam ne demek? Hoca ne demek? Hocam bir şarkı mı nedir yani bilmiyorum, şaşırıyorum.

Sonra bizim Gana’da bir kabile var, Fulani kabile diline benzettim Türkçeyi. Ben bu dili öğrenmek çok zor olur dedim, belki de öğrenemem dedim. Bütün bunları düşünerek gelirken bir kitapçıkta kelimeleri yazmışlar; “merhaba, nasılsın, hoş geldin, iyi misin, iyi günler, günaydın” gibi. Gana’dayken ezberlemeye başlamıştım tabi.

Türkçe bana tuhaf gelmedi. Çünkü kelimelerin çoğu Arapça. Benim de Arapçam olduğu için yani normal karşıladım. Abdulevvel abinin de dediği gibi ekler çok. Bizim dilimizde böyle ekler yok. Onun için baya zorlandık. Ama kısa zaman içerisinde çözdük elhamdülillah. Liseyi bitirdik şu an üniversiteye de devam ediyoruz.

Diyanet Vakfı’nın size hizmetlerini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye Diyanet Vakfı aklımıza gelecek her hizmeti yapıyor. Gurbette okuyan bir öğrencinin ne gibi şeylere ihtiyacı varsa onların hepsini bize sağlıyor Allah razı olsun. Belki ilk geldiğimiz zamanlar bazı şeyleri eksik olarak görüyorduk ama şimdi anlıyoruz o eksik değil. Biz kendimiz alışamamışız. Ama elhamdülillah devam ediyoruz.

Üniversiteyi bitirdikten sonraki hayalin nedir? Bu hayatta ne yapmayı planlıyorsun?
Ben çocukken hayalim büyük bir din adamı olmaktı. Hâlâ da o hayalimin peşindeyim. Gana’ya dönüp orada hizmet edeceğim inşallah.

Son olarak hem Diyanet Vakfı’na hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’na, bizi burada barındıran abilere, kardeşlere bütün Türk vatandaşlarına teşekkür borçluyuz. Çok teşekkür ediyoruz. Onlar da olmasa biz buralara kadar gelemezdik. Biz elimizdeki imkanların ne kadar önemli ne kadar değerli olduğunun farkındayız. Ve onlarında bize yaptıkları hizmetlerin boşa gitmediğini bilsinler. İnşallah bu çalışmaların İslam alemine çok büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Ve onları da sürekli dualarımızda ekliyoruz.

“HOCALARIMIZI BABAMIZ GİBİ GÖRÜYORUZ”

Şerafettin Cacobo (Togo- Batısı Afrika) Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi Öğrencisi ve Okul Temsilcisi

Türkiye’ye geliş sürecini ve burada yaşadıklarını bize kısaca anlatır mısın?

Türkiye’ye geldiğimizde çok sıkıntılarımız vardı. Çünkü Türkçeyi bilmiyorduk. Hareketlerle anlaşıyorduk. İlk geldiğimizde Afrikalı öğrenciler kendi aralarında konuşuyordu. Birbirinin dilini, ortak dile sahip öğrenciler birbiriyle anlaşıyordu. Kimi Fransızca kimi de İngilizce konuşuyordu. Türkçe bilenler avantajlıydı. Balkanlardan gelen arkadaşlar Türkçe biliyordu.

Türkçe ilk başta çok zor geliyordu bize. Ama öğrenmeye başladıktan sonra basit olduğunu anladık. İlk zamanlar kendimi yalnız hissediyordum. Ama yavaş yavaş Türkçeyi öğrenince birbirimizle anlaşmaya başladık. Ve herkes kendi arkadaşını seçmeye çalıştı. Birbirimizle çok iyi anlaşıyoruz, top oynuyoruz, eğleniyoruz. Öğretmenlerle şakalaşıyoruz, espri yapıyoruz. Onun için yani merak etmiyoruz ülkemizi. Çok fazla özlemiyoruz. Geldiğimizde çok özlüyorduk ama.

Hocalarla aranız nasıl?
Hocalarımızı babamız gibi görüyoruz. Espri yapıyoruz, yemekhanede beraber yemek yiyoruz. Bazen nöbetçi oluyorlar yatakhanede. Bir sıkıntımız oldu mu rahatça anlatabiliyoruz ve yardımcı oluyorlar her zaman bize.

İlerde neler yapmak istiyorsun? İdealinde ne var?
Ben buraya gelmeden pilot olmak istiyordum. Belki burada da eğitimime devam edersem olabilirim diye düşünüyorum.  Ama şimdi burada üniversitede inşaat mühendisliği okuyup –aynı zamanda siyaset bilimini de bitirmek istiyorum- sonra ülkeme dönüp bir yandan mühendislik bir yandan da politikayla ilgilenmeyi düşünüyorum. İnşallah 40 yaşında da cumhurbaşkanlığına adaylığımı koyacağım. 

"ALİYA İZZETBEGOVİÇ OLMAK İSTİYORUM!"

Mustafa Salihoviç (Bosna Hersek) Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi Öğrencisi

Biraz kendinden bahseder misin bize?

16 yaşındayım. Bosna’daki savaştan önce Türkiye’de evimiz vardı Bayrampaşa’da. Savaştan sonra buradaki evimizi sattık ve Bosna’ya geri döndük.

Türkiye’de okumak nasıl bir duygu sence?
Ne kadar uzaktan gelsekte Türkiye bizim evimiz gibi bizim yerimiz gibi görüyorum. İyiyim ve mutluyum buraya geldiğim için. Eğitim iyi, ortalamam iyi. Biz Türkiye için “annemiz” diyoruz.  O kadar yakın görüyoruz.

Burada yaşadıklarından biraz bahseder misin?
İlk başlarda dil zor olmuştu ama sonradan kolaylaştı. Bizim dilimizde (Boşnakça) 15 bin Türkçe kelime var. Çok sıkıntı yaşamadık. Okulumuzu evimiz gibi görüyoruz. Hocalarımıza, müdürlerimize annemiz, babamız gibi davranıyoruz. Eğitimimiz iyi.

İdealinde neler var?
Bu okula ilk geldiğimde müdür beyle de konuştuk, birkaç film izledik. Sonra amacımı oluşturdum. O amacım ben de Aliya İzzetbegoviç gibi bir devlet adamı olmak istiyorum. İnşallah burayı bitirip üniversiteye gideceğim sonra. Siyaset bilimi okuyacağım.

"BİRBİRİMİZE YARDIM EDİYORDUK, AYNI KARDEŞ GİBİ"

Kamuran Alibekov (Dağıstan) Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi Öğrencisi

Ben Dağıstan’dan Türkiye’ye geldim. Milletim Kumuk. Aslında Türkçeye benziyor dilimiz. Dağıstan’da yaklaşık 33 dil var. Ben Azericeyi de bildiğimden Türkçeyi öğrenmede çok zorlanmadım. Ortak dil olarak da bizim orada Rusçayı konuşuyorlar.

Türkiye’ye geldikten sonra neler yaşadın?
Türkiye’ye geldiğim ilk hafta biraz sıkıntı oldu. Özellikle dille ilgili problemler oldu. Çünkü tam bilmiyorduk, anlaşamıyorduk. Ama Mayıs ayına geldiğimizde hepimiz birbirimizi anlıyorduk aşağı yukarı. Hepimiz birbirimize yardım ediyorduk, aynı kardeş gibi. Müslüman tabi ki kardeş olur ve birbirine yardım eder. Sıkıntıları ilk sene yaşadık ama şimdi problem yok çok şükür.

Yemekle ilgili probleminiz oldu mu?
Tabi ki. Bazı arkadaşlarımız bir ay kahvaltı yapamıyordu. Özellikle Afrikalı arkadaşlarımız. Yemekler problem oluyordu. İlk senemizdi ve kültür farklı olduğu için buna alışmamız da zaman aldı. Şimdi yemeklerimizi yiyebiliyoruz mesela.

Okul bittikten sonraki hedefin nedir?
Uluslararası ilişkiler okumak istiyorum. Sonra okula dönüp ülkeme hizmet etmek istiyorum.  Türkiye’den, Balkanlardan, Afrika’dan arkadaşlarım oldu. Bu arkadaşlarımla ilişkileri devam ettirmek istiyorum. Hem bunla alakalı işler hem de politikaya yönelmeyi düşünüyorum.
 


"HER ZORLUKTA BİR KOLAYLIK VARDIR"

Mustafa Gülali  (Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi – Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)

Hocam siz öğrencileriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Öğrencilerimiz çok başarılı ve çok da zekiler. Görevlerini tam yapan ideali olan öğrenciler. Bu anlamda zaten tavırlarıyla, konuşmalarıyla, hareketleriyle bunu ortaya koyuyorlar. Çok memnunuz. Bizi seviyorlar biz de onları seviyoruz. Okulu seviyorlar ve bir amaç uğruna buraya geldiklerini biliyorlar. Bunun için de çok büyük bir mücadele sergiliyorlar. Bu konudan çok memnunuz.

Peki Hocam, öğrencilerinizle ilgili yaşadığınız en büyük problem ne oluyor?
Dil problemi. Biraz da kültür problemi haliyle.

Bunları nasıl aşıyorsunuz?
Yavaş yavaş. Çok zor oluyor. Özellikle dil öğretmek öyle kolay bir iş değil. Hele hele Afrika dilini bilen bir öğrenciye, Fransızca bilen bir öğrenciye Türkçeyi öğretmek biraz daha zor. Tabi her zorluktan sonra kolaylık vardır, öğrencilerin gayreti bizim azmimizle buluştuğunda birçok sıkıntı gideriliyor. İlk haftalar jest mimikle, hareketlerle öğretiyoruz. Sonra öğrenciler fark ediyorlar. Gerisi de çorap söküğü gibi geliyor.

Bu öğrenme süreci zarfında öğrencilerde gördüğünüz ve sizi etkileyen en önemli şey ne oldu?
Dil büyük bir nimet. Günlük çok rahat sıradan konuştuğumuz bir şeyi öğrenci bildiği halde söyleyemiyor. Herkes birçok dil biliyor. Öğrencilerim daha çok Fransızca biliyor, Portekizce bilen var, İngilizce, Arapça bilen var. Ama Türkçe olmayınca anlatamıyorlar. Diyorsun ki çok dil biliyor anlatamıyor. O zaman en büyük iletişim kaynağının ortak dilin olduğunu anlıyorsunuz. Ve bir insanın bilmem kaç saat süren yolculuktan sonra Türkiye’ye gelmesi, -çok uzak bir ülkeden gelmesi- gurbet duyguları, hasretlik duyguları üst üste binice insan baktığında bir, gurbetliğin zor olduğunu anlıyor. İki, dil bilmenin çok büyük bir önem arz ettiğini anlıyor. Tabi bunlar artık geçti, ikinci senelerindeler. Hem gurbetlik biraz yumuşadı. Hem dil sıkıntıları kalmadı. Eski sıkıntılarımız yok şu anda.

Öğrencilerinizin geleceğine yönelik neler öğütlüyorsunuz onlara ya da onların bu yöndeki talepleri neler oluyor?
Buraya gelen öğrenciler buraya seçilerek geliyorlar. Her ne kadar kriterlerimiz çok tutmasa da çok zeki çocuklar geliyor, başarılılar, idealistler. Kendi ülkelerinde lider olabilecek vasıflarda öğrenci geliyor. Bu anlamda bu okulda yetişmek bu okulda eğitim görmenin birinci şartı dildir. Dili öğrendikten sonra bir, mesleki alanda ilahiyat alanında iki, pozitif bilimlerde öğrencimizin zirvede olmasını istiyoruz. Burası bir proje okulu. Proje okulu olması hasebiyle eğitim çok kaliteli ve çok sıkı. Akşam etütlerimiz var, sabah etütlerimiz var. Günüz normal derslerimiz var. Bütün yoğunluğumuz -ders harici de çalışmalarımız oluyor- çocukları ileride kendi ülkelerine, insanlığa, dünyaya faydalı birer örnek şahsiyet, örnek Müslüman kişi olarak yetiştirmek. Niyetimiz bu! İnşallah bunda muvaffak oluruz! 

"MALİ’YE DÖNECEĞİM, ÖĞRETMEN OLACAĞIM"

Süleyman (Mali-Batı Afrika) Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi Öğrencisi

Türkçeyi nasıl öğrendin?
Türkçeyi öğrenmeye başladığımda biraz zorlandım. Geldiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. Ama hocam ilk başta hareketlerle "böyle kapat şöyle aç" diyerek bize öğretti.

Türkiye’de en çok neyi sevdin?
İstanbul’u.

Okul bittikten sonra ne yapacaksın? Hedefinde ne var?
Mali’ye döneceğim, öğretmen olacağım.

"AVUKAT OLMAYI DÜŞÜNÜYORUM"

Mustafa (Nalçik-Kafkasya) Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi Öğrencisi

Türkiye’ye geldiğinde neler yaşadın? Kısaca bize anlatır mısın?
Türkiye’ye geçen yıl geldim. Ahıska Türkü olduğum için biraz Türkçe biliyordum. Ama biraz farklı Ahıska Türkçesi. Ailemden uzakta ilk defa yaşıyorum. Bu ilk başta çok zordu, gurbetlik zordu. Ama bu sene biraz iyi daha çok alıştık.

Sen ilerde ne olmayı düşünüyorsun?
İlerde avukat olmayı düşünüyorum.

"BU YURTTAKİ GÜZELLİK BENİM EVİMDE YOK!"

Bayram Peza (Öğrenci velisi)

Türkiye’ye nasıl geldi oğlunuz?
Türkiye Diyanet Vakfı’nın böyle bir çalışması olduğunu öğrenmiştik Makedonya’da. Oğlumuzun yaşı daha küçüktü o zaman, 13 yaşındaydı. Biraz daha büyüsün dedik. 15 yaşında Üsküp’te sınava girdi. Sonra oğlum Türkiye’ye geldi. Ben de onu ziyarete geldim. Geçen yıl geldiğinde anlatıyordu okulun güzelliğini. Ama görmeyince bilemiyorsun. O yüzden her şeyi yerinde görmek lazım.

Ben de İHH’nın Mavi Marmara olayıyla ilgili mahkeme sürecini izlemeye geldim. Arkadaşlarım, dostlarım var burada. Aynı zamanda bizim Makedonya’daki dernekle İHH ortak çalışmalar da yürütüyor. Ben de hem mahkemeyi orada desteklemek hem de burada oğlumu ziyaret etmek için geldim.

Peki, oğlunuz memnun mu okulundan, eğitiminden? Neler anlatıyor size?
Çok memnun her şeyden. Kendi oğulları gibi bakıyorlar çocuğuma, çok teşekkür ediyorum. İster yemek olsun, ister yatakhane olsun, giyecek olsun her şeyleri var. Ben şahsım adına söylüyorum bu yurttaki güzellik ve rahatlık benim kendi evimde yoktur.

Bu çalışmayı yürüten Türk yetkililerine, Diyanet Vakfı’na bir sözünüz var mı?
Bu yardımlar Osmanlılardaki gibi devam etsin. Böyle yurtlara, eğitime Kosova’da da ihtiyacımız var. Kosova’da da böyle çalışmalar yapmalarını dilerim. Bütün bu hizmetlerinden dolayı Allah onlardan razı olsun.
 
On5yirmi5.com