İHH genel merkezinde gerçekleştirilen toplantıya, Mavi Marmara mağdurları, avukatlar ve Hukukçular Derneği üyeleri katıldı.
Mavi Marmara mağdurları adına açıklamayı Av. Uğur Yıldırım, Mavi Marmara davasının bir kamu davası olduğundan mahkemece bir hüküm verilmediği müddetçe sonlandırılamayacağını belirtti. Timetürk’te yer alan habere göre; Yıldırım tüm dünyanın gözleri önünde yapılan bir katliamın faillerine yönelik bir özel af kanunu çıkarılmasının Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir kara leke olarak geçeceğini kaydetti.
Mavi Marmara mağdurları adına konuşan İbrahim Bilgen’in oğlu İsmail Bilgen de, İsrail’in ne özrünü ne de tazminatını istediklerini, davalarında sonuna kadar gideceklerini, geri adım atmayacaklarını söyledi.
Mavi Marmara mağdurları avukatlarının açıklamasının tam metni şöyledir:
İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı öncülüğünde Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan ve sadece yardım gönüllüleri ile insani yardım malzemesi taşıyan Mavi Marmara gemisi ve filodaki diğer gemiler, 31.05.2010 günü tüm dünyanın gözleri önünde, İsrail askerî güçlerinin hukuk dışı saldırı ve müdahalesiyle karşı karşıya kalmıştır. Birleşmiş Milletler raporunda belirtildiği üzere bu müdahalenin hukuksuz olduğu aşikardır. Yine aynı raporda belirtildiği üzere İsrail askerlerinin ve diğer İsrail yetkililerinin filoya müdahalesi orantısız olmakla kalmamış, aynı zamanda tamamen gereksiz ve inanılmayacak derecede şiddet içermiş, kabul edilemez düzeyde bir gaddarlık sergilemiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü 2 yıl süren soruşturmanın ardından İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2012/264 E. sayılı dosyası ile dava açılmıştır. İsrail ordusunun 4 üst düzey komutanı hakkında açılan davada, saldırı emrini vererek, kasten adam öldürmek, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarını azmettirdikleri gerekçesiyle her bir mağdur için ayrı ayrı, toplamda binlerce yıla mahkum edilmek üzere, cezalandırılmaları talep edilmiştir
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davasında, ilk olarak, İsrailli generallere iddianame gönderilerek resmi düzeyde davadan haberdar olmaları ve savunma yapmaları için gerekli diplomatik ve yasal işlemler gerçekleştirilmiş ve duruşmalarda, tüm yabancı ve Türk mağdurların ifadeleri müşteki/tanık sıfatı ile alınmaya ve delil araştırması yapılmaya başlanmıştır. Gelinen noktada, tüm bildirimlere rağmen duruşmalara katılmayan sanıkların, kaçak kabul edilerek Mahkeme tarafından haklarında yakalama kararları verilmesi ve kırmızı bülten düzenlenmesi beklenmektedir.
Mavi Marmara saldırısı nedeniyle yürütülen ulusal ve uluslararası hukuk mücadelesi sürerken 22.03.2013 tarihinde; İsrail Başbakanı Netenyahu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yapmış ve Mavi Marmara saldırısı nedeniyle özür dilemiş, tazminat ödemeye hazır olduklarını bildirmiştir. Ardından İsrail Devleti ile Türkiye Devleti arasında tazminat miktarını ve ödeme şartlarını belirten bir anlaşma yapılabilmesi için heyetler arasında görüşmeler yapılmaya başlanmıştır. Süreç halen devam etmekle beraber son zamanlarda medya aracılığıyla aldığımız duyumlar anlaşmanın yakın zamanda açıklanacağı doğrultusundadır.
Bu bağlamda, saldırının mağduru olanların onayı olmaksızın, İsrail Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında yapılacak bir uluslararası sözleşmenin tüm bu hukuki süreçleri sonlandırarak ortadan kaldıracağı ve saldırının failleri hakkında yeni davalar açılmasının da bu yolla engelleneceği şeklinde, birtakım beyanların kamuoyuna bilinçli olarak sunulduğu ve tartışıldığı görülmektedir.
Mavi Marmara Ceza davası ve Tazminat Davaları; tamamen ulusal mevzuatlar çerçevesinde, ulusal ve uluslararası hukuktaki benzer örneklerin paralelinde yürütülmektedir. Ancak bu davaların İsrail üzerinde son derece ağır siyasi etkileri olduğu da yadsınamayacak bir gerçekliktir. Çünkü bu davalar, İsrail’ in faili olduğu tüm hukuk ihlalleri için hem diğer ülkelerde hem de Filistin ve Mescid-i Aksa konulu, İsrail’ de açılan davalara emsal teşkil edecek davalardır.
Bu da İsrail’ in lobicilik faaliyetleri, ekonomik ve siyasi güç kullanımı sayesinde bugüne kadar uyguladığı hukuki koruma kalkanının delinmesi anlamını taşıyacak ve İsrail bu ihlaller için tüm dünyada yeni davalar ile karşılaşmak zorunda kalacaktır. Böylelikle çeşitli ulusal ve uluslararası mahkemeler önünde alacağı ceza ve tazminatlar İsrail’ i hukuksal düzlemde, faaliyet yürütmeye zorlayacaktır. Kaldı ki bugün bile bir çok hukuk insanı yaşanan bu insanlık trajedisi karşısında kayıtsız kalmamış ve hukuk mücadelemizde bizimle birlikte olmuştur. Bu sebeplerle İsrail, özellikle 37 ülkeden mağdur/müştekinin yer aldığı ve her duruşmasında Gazze’ ye uygulanan insanlık dışı ablukanın ve Mavi Marmara saldırısının vahametinin tüm dünya gündemini meşgul etmesini sağlayan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın özür ve tazminat karşılığında sonlandırılmasını ve ortadan kaldırılmasını istemektedir. Ancak bu dava devam ettiği gibi tazminat davaları da İspanya, Güney Afrika, Belçika gibi ülkelerde yürütülen soruşturmalar da ve son olarak Uluslararası Ceza Mahkemesinde yürütülen soruşturma da İsrail aleyhine güçlenerek devam etmektedir. Nitekim dün Londra’da yapılan basın açıklamasında kamuoyuna duyurulduğu üzere daha önce Uluslararası Mahkemede Miloseviç’i yargılatan Sir Geoffrey Nice QC ve uluslararası hukuk alanında önemli davalarda yer almış avukatlar ve yargıçlar Mavi Marmara davasını savunmak üzere hukukçu kadromuza dahil olmuştur. Yine Türkiye ve dünyadan bir çok akademisyen bu hukuk sürecine destek vermekte, üniversitelerde paneller ve konferanslar verilmekte, derslere ve tezlere konu olmaktadır.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki ceza davası, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde değerlendirildiğinde, bir kamu davası olduğundan Mahkemece bir hüküm verilmediği müddetçe sonlandırılamaz. Kamuoyunda yer verilen bu davanın devletlerarası bir anlaşma ile sonlandırılacağı ve failler hakkında yeni davaların açılmasının engelleneceği iddiası da tamamen hukuki bilgiden uzak iddialardır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ nin, Mavi Marmara saldırısı faillerinin sorumsuzluğunu içeren bir anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ne getirmesi ve onaylaması, başta “yargı bağımsızlığı” olmak üzere “hukukun genel ilkeleri”ne ve Anayasa ile koruma altına alınmış temel hak ve özgürlüklere vurulmuş bir darbe niteliği taşır. Canlı yayında, tüm dünyanın gözleri önünde yapılan bir katliamın faillerine yönelik bir özel af kanunu çıkarılması, Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir kara leke olarak geçecektir.
Yasamanın takdir yetkisinde uyulması gereken temel ilke, hukukun genel ilkeleridir. Yasama organının takdir yetkisi sınırsız değildir. Anayasal güvence altına alınmış olan yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin ön koşullarından biridir ve bu bağımsızlığı zedeleyecek her türlü işlem evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasaya aykırılık oluşturur. Hukuk devletinde yasalar, kişisel amaçlarla ya da siyasal amaçlarla çıkarılamazlar. Af kanunları çıkarılsa bile bu kişiye veya özel durumlara yönelik olamaz. Yasaların hangi amaçlarla yapılacağı Anayasada belirtilmiştir. Başka amaçlara ulaşmak için yasal düzenleme yapmak, yasayı amaç unsuru bakımından sakatlar, anayasal anlamda yetki saptırmasına neden olur. Dolayısıyla devletler arasındaki uluslararası teamül gereği, birtakım siyasi amaçlar çerçevesinde yapılan görüşmelerle alınan kararlar neticesinde bir yasa çıkararak özel af niteliği taşıyan bir düzenleme yapmak, yargı bağımsızlığı ilkesine ve Anayasaya açık aykırılık teşkil eder.
Anayasanın 36. maddesinin 1. fıkrasında, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralı yer almaktadır. Bu özgürlüğün herhangi bir nedenle sınırlandırılması, kesinlikle mümkün değildir. Hakkı gasp olunan mağdur hakkını gasp edene karşı dava açamaz ise ya da bu hak sınırlandırılır ise, hak arama hürriyeti elinden alınmış olur ve böyle bir durum hukuk devleti ilkesi ile şüphesiz bağdaşmaz. Dolayısıyla Türk Ceza Mevzuatı kapsamında görülmekte olan bir ceza davasının yapılacak bir uluslararası anlaşma ile sonlandırılması mümkün değildir. Kaldı ki, bu yönde yapılacak bir girişim ile Mahkemeye müdahalede bulunulması ya da Mahkemeyi yönlendirmeye yönelik bu ve benzeri asılsız beyanlar ile tartışmalara neden olmak da, TCK m. 277 “Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” ve yine TCK m. 288 “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” maddeleri kapsamında düzenlenmiş birer suçtur. Mahkemenin adil bir yargılama yapmasını, delilleri toplayıp değerlendirerek gerçeği ortaya çıkarmasını engellemeye yönelik böyle bir girişim, hukuka aykırı olacak ve cezalandırılması gerekecektir.
Sonuç olarak; Türk ulusal mevzuatı ve uluslararası sözleşmelerce suç sayılmış olan birbirinden ağır eylemleri azmettirmek ve yönetmekten yargılanan katillere karşı, 37 ülkeden insanlığın vicdanı olarak yola çıkan mağdurların hak aradığı Mavi Marmara Ceza Davası’ na yapılacak herhangi bir müdahalenin evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasaya açıkça aykırılık teşkil edeceğini bildirir, bu davaya omuz vermiş tüm meslektaşlarım, hukukçular ve çok değerli akademisyenler adına Türk hukuk tarihine böyle bir kara lekenin sürülmemesi için, ilgilileri, saygıyla, vekaleten, uyarırız.