Daha Kaç Bedrettin Var?..

Olaylar
Hazırlayan: Gülay Gümüş – Engin Dinç Haliç Köprüsü orta refüjünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı temizlik görevlilerince yaralı halde bulunan ve hastanede tedavisi süren 5 ya...
EMOJİLE

Hazırlayan: Gülay Gümüş – Engin Dinç

Haliç Köprüsü orta refüjünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı temizlik görevlilerince yaralı halde bulunan ve hastanede tedavisi süren 5 yaşındaki B.K. ve kardeşleri, suç duyurusunda bulunulan ailesinden alınarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu‘na verildi. B.K., sokakta mendil satan çocuklar tarafından, “kendi bölgelerinde dilendiği için” saldırıya uğramıştı. 5 yaşındaki Bedrettin Karaduman’ı ‘yer tartışması’ sebebiyle M.F. (12) ile E.F. (11) kardeşler dövmüştü.

Bedrettin Karaduman‘ın 20 çocukla birlikte Topkapı’da tek göz bir gecekonduda yaşadığı ortaya çıktı. Yer yatakları ve birkaç parça mutfak eşyası dışında hiçbir şey bulunmayan evde 20’nin üzerinde çocuğun yaşadığı, çocukların sabah anne ve babaları tarafından dilendirilmek için İstanbul’un çeşitli noktalarına bırakılıyordu. Bu durum küçük Bedrettin’in yaşadığı acı olayla ortaya çıktı.

Bu acı gerçekler toplumda dilenciliği ve dilendirilen çocukları yeniden gündeme taşıdı. Biz de 5 yaşındaki Bedrettin’in yaşadığı bu acı olaylardan hareketle ülkemizdeki çocuk dilenciler ve dilencilik sorununu uzmanlara danışarak irdelemeye çalıştık. Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz isimlerden Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Semai Tuzcuoğlu, küçük Bedrettin’in başına gelen olayın son derece üzücü ve bir o kadar da düşündürücü olduğunu belirterek, “Özellikle ülkemizde son yıllarda şiddet olaylarının gittikçe artması ve çocuk yaşlara kadar inmesi hepimizin acilen kendimizi sorgulamamızı ve bir şeyler yapmamızı zorunlu kılmaktadır. Bedrettin’in durumu elbette çok önemli ve çocuk yaşta hem sokaklarda olması hem de gördüğü işkence ruh sağlığını olumsuz etkileyecektir. Hem fiziksel sağlığı hem de ruh sağlığı tehdit altındadır. Ancak bir o kadar düşünmemiz gereken ona işkence yapan ve erken yaşlarda şiddet uygulamaya başlayan çocukları da göz ardı edemeyiz. Güle oynaya oynamaları ve sadece okula gitmeleri gereken bu çocukların işkence yapması ve işkenceye maruz kalması bir şeyler yapmanın zamanının çoktan geldiğini ve geçmek üzere olduğunun önemli bir göstergesidir. Bu olayı izleyenlerin hiç biri buna duyarsız kalamaz, kalmamalıdır da…” diye konuştu.

Çocuklar Arasında Şiddet Yaygınlaşıyor
Toplumda şiddet olgusunun giderek artırmakta olduğunu ve her geçen gün çok vahim olaylara şahit olduğumuzu belirten Yard. Doç. Dr. Semai Tuzcuoğlu, bunun en önemli nedenlerinden birinin medya olduğunu söyledi.

Yard. Doç. Dr. Semai Tuzcuoğlu, “Ülkemizde büyük çoğunluğun tek eğlence kaynağının TV olduğu düşünülürse yayınlanan şiddet içerikli haberler ve programlar şiddetin artmasında önemli bir yer oluşturmaktadır. Başlangıçta tepki verilmesine rağmen örneklerin sıklığı yatkınlık kazandırmakta ve daha bir normal hale gelmektedir. Sorunlara kısa yoldan ve kendi yöntemleri ile çözüm bulmak kolaya kaçma adına önemlidir. Çocuklar gelişim özellikleri gereği yetişkinleri taklit ederek kendi tarzlarını oluşturmaktadır. Elbette uygun modelin çocuğun yakınında olması önemlidir ancak her zaman doğru model bulunamamaktadır. Evde, iş yerinde, trafikte anne babasının şiddet uyguladığını ya da maruz kaldığını gören çocuk, TV de şiddet haberlerini izleyen çocuk ister istemez bunları model alacak ve şiddet davranışları sergileyecektir. Bir başka deyişle çocuklar yetişkinlerden daha çok risk altındadır.” şeklinde konuştu.

Çocukların erken yaşlarda gerek çalıştırılması ve gerekse dilencilik yaptırılmasının son derece yanlış olduğunu ve suç teşkil ettiğini belirten Tuzcuoğlu, “Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkenin altına imza attığı ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’ gereğince çocukların çocukluklarını yaşamalarına engel oluşturabilecek her şey suç unsuru taşımaktadır. Ülkemizde kültürel yapımız gereği çocukların çok özel bir yeri vardır ve hassas noktamızdır. Böyle olunca da çocuk dilencileri gördüğümüzde yetişkin dilenciden daha çok yardımcı olmaya çalışıyoruz ve bu davranışı pekiştiriyoruz.

Çocukların her türlü çocukluklarını yaşama dışında çeşitli zorlamalara (dilencilik, çalıştırılma, taciz vb) maruz kalması hem hukuki açıdan suç hem de dini açıdan uygun değildir. özellikle aileler ve toplum bu konuda bilinçlendirilmelidir.” diye konuştu.

Dilencilik Hırsızlıktır!
İnsanların çalışmak yerine dilenmesinin altında yatan sebepleri değerlendiren Tuzcuoğlu, şunları söyledi:
“Kolay yoldan emek vermeden isteklere ulaşmak çoğu kişinin tercih ettiği bir yöntemdir. Zorlanmak, beklemek, sabretmek, emek vermek organizmayı yorar. Aslında kökeninde bir tür dolandırıcılık ve hırsızlıktır. İnsanları kandırmak ve merhamet duyguları ile oynamak ve bu yolla haksız kazanç elde etmek ahlaki açıdan son derece yanlış olup suçtur. Dilenciliğin temelinde yatan ana etken ekonomik seviyenin düşüklüğü ve insanların kolay yoldan gelir elde etme istekleridir.”

Küçük yaşta dilendirilen çocukların psikolojilerinde yaşanan bozulmalara da değinen Tuzcuoğlu, “Kolay yoldan istediklerini elde etme eğilimi gösteren bir kişilik yapısı geliştirebilirler. Ayrıca öyle bir beklenti içersine girerler ki toplum onlara bu yardımı yapmak zorunda duygusunu da yaşayabilirler ve kendilerine para vermeyen ya da sattığı mendili almayanlara karşı saldırgan tavır sergileyebilirler.
Sürekli acındırma duygusu, birilerine bağımlı olma duygusu da çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratacaktır. Durumu iyi olanlara karşı da kızgınlık ve öfke duyguları yaşayabilirler.
Kolay yoldan emek vermeden isteklerini elde etme eğilimi hazırcılığa alıştıracağından bu çocuklar hedef koymada zorlanırlar ve hedeflerine ulaşmada emek vermeden kolay yoldan hakları olmayan şeyleri bile elde etme hakkını kendilerinde görürler.”
ifadelerini kullandı.

Dilenen Çocukların Nasıl Rehabilite Edilmeli?
Dilenen çocukların hayatlarına normal insanlar gibi edebilmesi için yapılması gerekenler hakkında bilgi veren Tuzcuoğlu, “Erken yaşlarda yaşanan eksiklikler ve travmalar çocukların ileriki yaşlarına büyük ölçüde etki yapacaktır. Mutlaka rehabilite edilmeli ve psikolojik destek görmeleri gerekir. Ayrıca ailelerin eğitilmesi çok önemlidir. Çocukların çocuk gibi yaşamalarının önemi konusunda ailelerin bilgilendirilmesi ve çocukluklarını yaşamalarının ruh sağlığı açısından önemi mutlaka vurgulanmalıdır. En önemlisi de en temel hakları olan eğitimlerinin devam ettirilmesi için başta devlet olmak üzere tüm yetkililerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri gerekir. Gerekirse devletin aileden bu çocukları alarak koruma altına alması da uygun olabilir.” diyerek görüşlerini dile getirdi.

Dilenen çocuklara ve dilencilere karşı vatandaşlara karşı ne tür bir tavır alınması gerektiği konusunda görüşlerini dile getiren Tuzcuoğlu, şunları söyledi:
“Belki de en can alıcı nokta buradadır. İnsanlarımızın dini ve kültürel alt yapısı gereği merhamet duygularının fazla oluşu, yardımseverlik konularında hassas olmaları dilencilik gibi kolay yoldan para kazanmayı teşvik etmektedir. Unutulmamalıdır ki özellikle dilencilik gibi kolay yoldan para kazanmayı seçen çocuklara para vermek ya da onların sattığı çeşitli ürünleri satın almak yarar değil büyük zarar vermektedir. Eğer halkımız bu konuda katı ve duyarlı davranırsa bu tür durumlar büyük ölçüde engellenmiş olacaktır. Kesinlikle dilencilere özellikle de küçük yaşta sokaklardaki çocuklara karşı yapılacak en büyük yardım onlara para vermemek ve sattıkları ürünleri almamaktır. Ancak bu sayede çocukları korumuş oluruz.

 

Halkımız şunu anlamalıdır ki; bu çocuklara yardım etmek onları kolaya alıştırmaktan ve ömür boyu yaşamlarını olumsuz etkilemekten başka bir işe yaramaz. Bunun bir gelir kapısı olmadığını anlayan ve çocukları bu yolla kullananlar ancak bu sayede vazgeçeceklerdir.

Son olarak; çocukların bakımı ve eğitimleri önce ailelere ve bakımını üstelenen kişilere ve devlete aittir. Çocuk hakları sözleşmesinin 32.-36. ve 37. maddesine göre; devlet, çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma önlemini almak ve çocuğu her türlü sömürüye karşı korumak. Hiçbir çocuk işkence veya diğer zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulamaz.

Buradan hareketle ülkemizde gittikçe artan şiddet olayları nedeniyle bir na önce çalışmalara başlanmalı ve gerekli önlemler mutlaka alınmalıdır.”

Sokağın Kurallarıyla Büyüyen Çocuklardan Kim Sorumlu?

Küçük Bedrettin’in yaşadığı acı olaylarla ilgili görüşlerine başvurduğumuz bir diğer uzman olan Psikolog Zeynep Güler ise bu tip olayların medyada artık daha sık yer aldığını belirterek, son derece vahim ve üzücü bir olay olduğunu söyledi. Bedrettin’in başına gelenleri diğer şiddet olaylarından ayıran en temel farkın bu inanılması güç işkencenin küçük bir çocuğa yine çocuk diye nitelendirilebilecek 10 yaşındaki biri tarafından yapılması olduğunu belirten Zeynep Güler, “Nasıl oluyor da vakitlerini okul sıralarında veya sıcak yuvalarında geçirmeleri gereken bu çocuklar türlü çirkinliğin ve tehlikenin olduğu sokakları mesken edinip dileniyor ve bu tür saldırgan tepkilerde bulunuyorlar. Burada sormamız gereken en temel soru bence ailenin ve okulun verdiği eğitimle değil de sokağın kurallarıyla büyüyen bu çocukların bu tür davranışlar sergilemesinden kim sorumlu? Bu çocukların kendileri mi? Kendi menfaati için çocuklarını dilendiren anne babaları mı yoksa sokak köşelerinde dilenirken bu çocukları görüp de duyarsız kalan bizler mi?” diye konuştu.

Çocuklar arasındaki şiddet olaylarının artmasında bilgisayar oyunlarını vb. kurgusal yapımların etkisinin de olduğunu belirten Zeynep Güler, şunları söyledi:
“Neredeyse hemen her gün haberlerde bir veya daha fazla şiddet olayına tanıklık etmekteyiz. Normal şartlarda belki de hiç karşılaşmayacağımız şiddet olaylarına gün içerisinde yoğun bir şekilde maruz kalmaktayız. Sadece yaşanmış, gerçek şiddet olaylarına değil çizgi filmler, televizyon dizileri, komedi programları, bilgisayar oyunları vb. yayınlarla da kurgusal olan, gerçek olmayan şiddet olaylarını da izlemekteyiz. Özellikle de çocuklarımız bu duruma fazlasıyla tanık olmakta ve biz yetişkinlerden daha fazla etkilenmektedirler. Çocuklar gelişim özellikleri itibariyle model alma eğiliminde olduklarından modelledikleri kişinin özelliklerini günlük yaşamda sergilemektedirler. Ayrıca çocuklarda dürtülerini dizginleme yeteneğinin çok zayıf olması izledikleri bu olumsuz örneklerin saldırgan dürtülerini harekete geçirmelerine ve bu yönde davranışlar sergilemelerine de neden olmaktadır.
Fakat tek başına medyayı da suçlamak çok yanlış olur. Burada ailenin etkisi de son derece önemlidir. Ailenin çocuğa sevgi ve disiplini ne ölçüde ve nasıl verdiği çocuğa nasıl bir model olduğu da çocuğun kişiliğinin ve ruh sağlığının gelişiminde ayrıca davranışlarının şekillenmesinde çok etkilidir.”

Çocukların Dilendirilmesi Suç!

Çocuklara dilencilik yaptırılmasının suç teşkil eden bir olay olduğunu ve bunun aileler tarafından yaptırılıyor olmasının bu durumu meşrulaştırmayacağına, aksine durumun vahametini artıracağına değinen Zeynep Güler, “ Çünkü aile, kişinin çeşitli toplumsal kuralları öğrendiği ve kişinin topluma uyumunun sağlandığı sosyal bir kurumdur. Dolayısıyla dilencilik yaptırarak çocuklarına olumsuz davranışlar aşılayan bu tarz aileler çok daha büyük bir suç işlemektedir.” şeklinde konuştu.

Göçün dilenciliği artıran bir rolü olduğunu vurgulayan Zeynep Güler, “Dilencilik aslında sosyolojik açıdan incelenmesi gereken toplumsal bir sorundur. Göç, ekonomik koşullar ve kolay yoldan para kazanma düşüncesi kişileri dilencilik yapmaya teşvik etmektedir. Ayrıca yasaların yeterince caydırıcı olmaması ve dilencilik yapan kişilerin bu işi bir meslek olarak algılamaları da bir diğer etkendir.” dedi.

Dilencilere para vermenin yanlışlığına da değinen Zeynep Güler, “Kesinlikle yanlış bir davranıştır. Çünkü yasalar tek başına bu tür olumsuz olayların önlenmesinde yeterli olmamaktadır Bu manada toplumda yaşayan bireylerin bu konudaki duyarlılığı çok önemlidir. Eğer dilenciliğin kötü bir davranış olduğunu benimsiyor ve sonrasında dilenen bir kişiye para veriyorsak o kişinin suçuna ortak oluyoruz demektir. Çünkü kişinin davranışları sonuçları itibariyle şekillenir. Eğer sonucunda olumlu bir şey yaşanıyorsa o davranış tekrar edilir. Biz dilenen kişiye para vererek onun bu davranışını pekiştirmiş oluyoruz. Çalışarak, emek harcayarak para kazanmak yerine dilenerek para kazanmasını teşvik etmiş oluyoruz. Bu sebeple bireylerin bu konuda duyarlı olmaları ve dilencilere kesinlikle para vermemeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki verdiğimiz paralar yüzünden bu çocukların sokaklardaki mahkûmiyetleri bir ömür devam edecek ve böylesi olumsuz olaylar yaşanmaya devam edecektir.” diye konuştu.