Aygün neden kaçırıldı?

Olaylar
Aslan Değirmenci’nin yazısı Aygün neden kaçırıldı? TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan, terör ve şiddet olaylarına ilişkin alt komisyon çalışmalarına henüz yeni başlam...
EMOJİLE

Aslan Değirmenci’nin yazısı

Aygün neden kaçırıldı?

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan, terör ve şiddet olaylarına ilişkin alt komisyon çalışmalarına henüz yeni başlamıştı.

Ancak bir gariplik vardı; komisyona Jitem davasında olduğu gibi mağdur ve tanıkların başvurusu gelmiyordu.

Türkiye’de yüzlerce köy boşaltılmadı mı, milyonlarca insan sürgün edilmedi mi, on binlerce faili meçhul cinayet işlenmedi mi?

Hepsi oldu ama neden tanıklar ve mağdurlar sessizdi?

Alt komisyon çalışmalarına hangi nedenden dolayı destek sağlanmıyordu?

Bu sorulara cevap ararken CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’den cesur bir çıkış geldi: 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetleri Dersim olaylarına benzetti. Derin olaylara dikkat çekti. Herkesi yüzleşmeye davet etti.

*

İlk önemli tanık Aygün’den

Türkiye bu konuya odaklanmışken Aygün, 1992 yılında katledilen Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk’ü komisyonda konuşmaya ikna etti. Hıdır Öztürk katliamlarda ki derinliklere girdiğinde ilk ses PKK’dan geldi. PKK, bölge halkına faili meçhul cinayetlerle ilgili meclise başvurmamaları için telkinde bulundu.

Köylerde KCK girdi devreye… Halka açık açık komisyona gidip bilgi vermemeleri konusunda uyarılar yapıldı.

Derin devletin ağır ağabeyleri de aynı süreçte komisyondan duydukları rahatsızlığı dile getirmeye başladı.

Çünkü halk bir konuşmaya başlarsa Jitem ile PKK’nın yandaşlığı deşifre olmaya başlayacaktı.

Özgürlükçü Kürt hareketi denilen PKK ile terörle mücadele ettiği iddia edilen Jitemcilerin yüzlerindeki maskeler düşecekti…

*

Komisyon çalışmalarına destek arıyordu

Halka tehdit ve baskılar sürerken Hüseyin Aygün, seçim bölgesindeki ziyaretlerinde sıklıkla komisyonun çalışmalarını gündeme getirerek, TBMM çatısı altında başlatılan araştırmalara destek istemeye devam etti.

Çekingen birkaç ses komisyon ile bilgi paylaşımına başladığında bu kez BDP’li vekiller rahatsız oldu. Rahatsızlıklarını komisyon çalışmalarında dışa vurdular. Gerilimi yükselttiler, gereksiz tartışmaların yaşanmasına ön ayak oldular.

*

Ama Aygün yılmadı!

Bölgede kalıcı barışın sağlanması için geçmişle yüzleşmenin önemine vurgu yaptıkça yaptı. Bu çıkışları etnik milliyetçiler tarafından bölücü propaganda olarak nitelendirildi. Oysa Aygün’ün geçmişle yüzleşmekten kastı sadece bölge halkının çektiği sıkıntılar değil derin devlet destekli PKK operasyonlarıydı. Bu sürekli gözden kaçırıldı.

Gözden kaçırıldıkça Aygün hedefe oturtuldu.

CHP tabanından da Aygün’e yönelik malum eleştiriler gelmesine rağmen ‘o’ çıkışlarını sürdürdü.

*

Kırmızı çizgileri zorladı

Aygün’ün bu kez gündeminde askeri darbenin yol açtığı büyük toplumsal tahribatlar vardı. O tahribatlara vurgu yaparken, toplu mezarları gündeme getirdi. Silahlı örgütler ile derin yapıların işbirliği sonucu çıkan korkunç tablonun rakamlarını kamuoyu ile paylaştı. Eleştiri okları yeniden Aygün’e döndü. Ama o artık partisini de değişime zorlamaya başlamıştı.

Dersim katliamı, Kürt sorunu, Uludere derken Yargının siyasallaştığı 28 Şubat döneminin sembol ismi Salih Mirzabeyoğlu’na özgürlük istedi.

Artık sistemin tüm kırmızı çizgilerini aşmıştı. Baskıcı sistem ile PKK’nın kırmızı çizgileri arasındaki derin bağları düşündüğümüzde Hüseyin Aygün’e dokunulma vakti gelmişti.

Tunceli ve Diyarbakır’da siyaset yapan bütün figürlere şiddet uyguladığını açıklayıp, çözüm için öncelikle PKK’nın silah bırakması gerektiğini vurguladığında da ipler kopmuştu. Artık susturulmalıydı! Ve milletvekili seçildiği Tunceli’de PKK tarafından kaçırıldı… Esnaf ve vatandaşlarla buluşmasına bu kez izin verilmedi.

Son süreçte Hüseyin Aygün ve kısmen de olsa Kılıçdaroğlu’nun açılımları Tunceli’de dengeleri değiştirdi. Örgütün eskisi kadar sözü geçmiyor, BDP ise gün geçtikçe Tunceli’de eriyor. Bunu da gözden kaçırmayalım derim.

*

Köşe kapmaca

Bir mesajla devam edelim: Daha düne kadar eleştirdikleri, sağı-solu tehlikeli diyerek uyardıkları kalemlerin tespitlerine köşelerinden yer verenleri hayretle izlemeye devam ediyorum. O kalemler hakkında adeta karalama propagandası yaparken ansızın çark etmeleri de beni güldürüyor. Yolunda gitmeyen bir durum var ama hayırlısı… Ama kalemleri komploya iyi çalışıyor. Bir vekilin kaçırılmasını bile malzeme olarak görüp türlü senaryolar yazdılar ya ne diyelim. Sistemle sorunu olmayan biri kaçırılsaydı ne diyeceklerdi çok merak ediyorum. Allah’tan kaçırılan Kamer Genç değildi (!) diyerek yazımızı sonlandıralım. Bir de hatırlatalım; şiddetin dilini terk etmeyen bolca eleştirir. Kendini ise eleştiriye kapatır.  Oysa eleştiriler özgüveni sağlayan en önemli unsurdur. Birde istişare var… Dinimizde açık bir şekilde emir ve tavsiye edilen istişare…

Milat