On5yirmi5, Yeni Şafak’ta…

Medya
Zaman zaman Yeni Şafak’taki yazılarımdan daha derinlere ineceğim, çok daha "sert" yazacağım orada… Ortalıkta korunacak pek fazla denge bulunmamasının tadını çıkartacağım… B...
EMOJİLE

Zaman zaman Yeni Şafak’taki yazılarımdan daha derinlere ineceğim, çok daha "sert" yazacağım orada… Ortalıkta korunacak pek fazla denge bulunmamasının tadını çıkartacağım… Buradaki yazılarımın oradaki yazılarımla birleşince, takipçilerimizin beyinlerinde "Voltron"u oluşturacağını düşünüyorum! En önemlisi de orada yalnızca "sinema ve televizyon" gibi iki spesifik konu başlığına, bu denli dar bir alana bağımlı kalmayacağım. Benden -kimilerinin hiç anlamadığımı varsaydıkları- "politik yazılar" da okuyacaksınız on5yirmi5.com’da…

2004 yılında, yaklaşık bir yıl boyunca büyük bir keyifle ve tamamen oraya özel inceleme-araştırma yazıları yazdığım saygın kültür-sanat sitesi "Karakutu"dan beri, son 6-7 yıldır internet medyasından gelen hiç bir yazarlık teklifini kabul etmemiştim.

Sanal âlemden uzak kalışımın nedeni "kibir yapıp kendini pahalıya satmak" falan değildi elbette; çünkü henüz bu "özel yeteneği" kazanabilmiş biri değilim. Dahası, benden spesifik bir alanda görüş isteyen pek çok haber ve kültür-sanat sitesine, iki elim kanda bile olsa yetişip "tek atışlık yazılar" hazırladığım çok oldu. Fakat, herhangi bir site, haber portalı ya da bloğa düzenli yazı yazarak, inatla verdiğim bir mücadelede parçalara bölünmek, dağınık bir şekilde ilerlemek istemedim. Benim için öncelikli olan her zaman (ekmeğimi ve bugünkü meslekî itibarımı kazandığım) Yeni Şafak’tı, Yeni Şafak Sinema Sayfası’ydı… Sesimizin tek bir adresten ve gür bir şekilde çıkmasının, nicedir süregelen "alternatif bir sinemasal bakış" oluşturma yönündeki mücadelemizin en azından ilk aşamasında önemli yararlar sağlayacağını düşünmekteydim. Nitekim, zaman içinde bütün bu kazanımları sırasıyla elde ettim de…

Fakat, meslekî pozisyonumuz ve koşullarımız artık yavaş yavaş değişiyor. Kasım-2005’de Yeni Şafak Sinema Sayfası’nı ilk kurduğumuz günlerde imzamızı "Kim ulan bu herif?" diyerek karşılayan pek çok kişi ve kurumu "Oooo, Ali Murat bey, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz" noktasına evriltmeyi başardık. Kendi yaşından hareketle "hayatın milâdı"nı da kendisiyle birlikte başlatan, bizi kendince adam yerine koymayan pek çok tıfıl, zamanla bu sektörde bilinenden çok daha kıdemli olduğumuzu görüp öğrendi.

O yüzden, bir süredir, kültür-sanat dünyasında vermekte olduğum mücadelenin cephelerini aşamalı olarak genişletiyorum. İlk aşamada, uzun yıllar bünyesinde bulunmayı reddettiğim Facebook’a kayıt oldum ve orada son derece aktif bir profil oluşturdum. Son iki yıldır, Facebook’ta da tıpkı Yeni Şafak Sinema Sayfası gibi samimi paylaşımlar içindeyiz okurlarımızla… Sık güncellediğimiz sayfamızda oldukça yüksek bir okunurluk oranımız var ve profil takipçilerimizin sayısı da her geçen gün artıyor.

İkinci aşamada ise benden söyleşi talep eden daha fazla adrese olumlu cevap vermeye başladım; özellikle son bir yıldır televizyon ekranlarını daha sık ve akılcı kullandım.

Bütün bunları yaparken öncelikli amacım "kişisel reytingim"in değil, doğrudan doğruya "savunduğum düşüncelerin reytingi"nin artmasıydı. Çoğunlukla yalnız başına sürdürülen, dahası bazen yıpratıcı bir yalnızlık nedeniyle gardımın iyice düştüğü, motivasyonumu yitirir gibi olduğum uzun soluklu bir koşunun ardından, bugün -elhamdülillah- savunduğum düşüncelerin "meşruiyet" gibi bir sorunu kalmamıştır. İdeolojik anlamda bize en karşı görünen kişi ve kesimler bile söylediklerimize kulak vermek durumunda kalıyorlar. Çünkü, belki çok konuşuyoruz, fakat asla boş konuşmamaya gayret ediyoruz. Bir önermeyi beğenmemek ayrı konu, onun içinin dolu olup olmaması apayrı bir konudur. Cahil dostlarımız değilse bile, en azından akıllı düşmanlarımız konuşurken ve yazarken ayağımızı yere ne kadar sağlam bastığımızın farkındalar…

"Ahlâkçı bir sinema ve televizyon yorumu"ndan hiç hoşlanmayabilirsiniz; fakat böyle bir şeyin asla mümkün olmadığını, bu konudaki bütün savunuların saçma, boş ve gereksiz olduğunu ileri sürme hakkınız bulunmamaktadır. Çünkü, böylesine kesin inançlı bir yaklaşımın "Ben semavî dinlerden hiç hoşlanmıyorum, o hâlde bütün dinler gereksizdir" şeklindeki önermelerden herhangi bir farkı yoktur. Tıpkı dinler gibi, siz beğenseniz de beğenmeseniz de insana dair bazı yüksek erdemlerin korunması için mücadele edenler tarih boyunca hep vâr oldu, bundan böyle de hep vâr olacak.

O yüzden, göl artık maya tutmuş ve kamuoyunun -özellikle de çocuklar ve gençlerin- belleğini kirletmeyen, insanları insanlığın evrensel değerler dairesinden uzaklaştırmayan irfanî bir sinema ve televizyonculuk mantığının yerleşmesi yolundaki çabalarımız, gösterime giren yerli ve yabancı filmleri, televizyonda yayımlanan dizileri ve programları bu perspektiften ele alan eleştiri yazılarımız, seveniyle de nefret edeniyle de kamuoyunda belli bir kabul noktasına erişmiştir.

Vardığımız son noktada, bu düşüncenin taraftarlarını daha da artırmamız, sanat ve medyadan beyinlere yıllardır üst üste yığılan iğrenç iletilerle algıları iğdiş edilmiş/edilmekte olan ülkemiz gençliğini "kendisine ‘mutlak doğru’ diye öğretilen şeylerin aslında ‘mutlak doğru’ olmadığına" silbaştan iknâ etmek gerekiyor. Böyle bir mücadeleye girilebilecek en doğru arena ise yine gençlerin sıklıkla takip ettikleri dergiler, internet haber portaları, siteler ve bloglar…

İşte, o yüzden kabul ettim on5yirmi5.com sitesinden gelen "köşe yazarlığı" teklifini…

Herkes peşinen bilsin ki, meslek hayatım boyunca içinde yer aldığım pek çok aktivite gibi bunun ardında da herhangi bir "maddî ikbal beklentisi" yoktur. Hoş zaten, internet gibi henüz "medya" bile sayılmayan bir mecrâdan ne kadar maddî ikbal elde edilebilir ki?

Beni bu sitenin özgün ve sıcak haberlere, nitelikli yorumlara verdiği yüksek değer, başarılı görsel tasarımı, en önemlisi de orayı yöneten insanların samimiyetleri vurdu. Dostlarım var orada; hem de öyle böyle değil, sıkı dostlarım… En başta, sitenin haber koordinatörü Arzu Erdoğral… İlk kez bundan 4-5 yıl önce Hilâl TV’de sunucu ve program yapımcısı olarak tanıdığım, sonrasında da değerli eşi Feridun Erdoğral ile birlikte aile ocağımın en has yârenlerinden birine dönüşen kararlı bir Müslüman, işinde çok yetenekli ve başarılı bir meslektaş…

Sonra, sitenin genel yayın yönetmenliğini yapan sevgili İsmail kardeşim var, İsmail Uğur… Hayatı neredeyse aynı perspektiften okuduğumuz, "ruh ikizim" diyebileceğim esaslı bir gazeteci… "Yozlaşma"nın kimilerine yüksek itibar getirdiği bu âhir zamanda inatla "direnme"yi seçen azınlığın bir mensubu…

Ayrıca, bana karşı kibarlığı hiç elden bırakmayan, karşılıklı konuşmalarımızda sürekli -henüz hayattaki "öğrenme" faslını bitirmediğim için büyük baskı altında kalmama yol açan- "Hocam" hitabını kullandığını gözlemlediğim sevgili Beyhan Demirci… Gençlik sitesi on5yirmi5.com’un tanıtım ve halkla ilişkiler faaliyetini yürüten bu değerli kardeşim de oradaki kalburüstü ruhlardan bir diğeri…

Özetle, iyi kalpli, yetenekli ve "hâlâ yerli yerinde duran" insanların bir araya geldiği güzide bir adres burası…

Hani bazı yerler, kişiler ve durumlar sizi ansızın kışkırtır, yitmeye yüz tutmuş üretme heyecanınızı yeniden kamçılar ya; on5yirmi5.com’un yazarlık teklifi de bende aynen böyle bir ruhsal dalgalanmaya yol açtı…

Zaman zaman Yeni Şafak’taki yazılarımdan daha derinlere ineceğim, çok daha "sert" yazacağım orada… Ortalıkta korunacak pek fazla denge bulunmamasının tadını çıkartacağım… Buradaki yazılarımın oradaki yazılarımla birleşince, takipçilerimizin beyinlerinde "Voltron"u oluşturacağını düşünüyorum!

En önemlisi de orada yalnızca "sinema ve televizyon" gibi iki spesifik konu başlığına, bu denli dar bir alana bağımlı kalmayacağım. Benden, kimilerinin hiç anlamadığımı varsaydıkları bir alandan, "politik yazılar" da okuyacaksınız on5yirmi5.com’da… Pek çok insan, bizim ta 1985’de, üniversitenin ilk yılında başlayan çalışma hayatımızda, o günden bu yana tam olarak neler yaptığımızı bilmediği, bilmeye de gerek duymadığı için, bütün ömrünü yalnızca sinema hatmederek geçirmiş, bütün bilgi birikimi de üç-beş yönetmenden ibaret top sakallı bir entel olduğumuzu sanıyor. Bu kategorideki arkadaşlara o sakalı değirmende ağartmadığımızı göstermek de apayrı bir keyif olacak hiç kuşkusuz…

Velhasıl, 22 Mart Salı gününden itibaren her salı -oraya özel yazılmış- bir makalemle on5yirmi5.com’dayım. Bundan böyle bütün okurlarımı (tıpkı Facebook profilime beklediğim gibi) yeni adresime bir göz atmaya da bekliyorum.

Atalarımız "Salı sallanır" demişler. Bizim de amacımız "salıları mümkün olduğunca şiddetli bir şekilde sallamak" olacak.

Hem bu genç ve idealist siteye, hem de oradaki yazar ailesine taze bir kan olmak üzere heyecanla katılan bendenize dostâne desteklerinizi bekliyorum.

Yeni Şafak’taki Haberin Linkine Ulaşmak İçin Tıklayınız….

 Yenişafak / Ali Murat Güven