Medyanın Ramazan işleri

Medya
Deyimleşerek dilimize yerleşen bu söz, konuya yabancı kalma halini anlatmak için kullanılmaktadır. Benim en son Milliyet Gazetesi’nin 20 Ağustos 2013 tarihli nüshasında rastladığım “Hac bu sene ...
EMOJİLE

Deyimleşerek dilimize yerleşen bu söz, konuya yabancı kalma halini anlatmak için kullanılmaktadır. Benim en son Milliyet Gazetesi’nin 20 Ağustos 2013 tarihli nüshasında rastladığım “Hac bu sene kurbana denk geldi” cümlesi de medyamızın dine Fransız kaldığını gösteren örneklerden biridir.

Medya-din ilişkisi en yoğun Ramazan’da yaşanmaktadır. Bundan dolayı medyanın Ramazan’la ilgili tuhaf haberlerini listelemeye kalksak vaktimiz yetmez. Medya-din ilişkisindeki tuhaflıklar sadece bilgi eksikliğinden kaynaklanmıyor. Din-medya ilişkisinde, bazen komik, bazen provokatörist, bazen cahilce haberlerin temelinde beş gerekçe tespit etmek mümkün. 1. Dini bilgi eksikliği, 2. Seçkinci bakış, 3. Magazinci yaklaşım, 4. Ticari kaygı, 5. Dinin medya ile dil uyuşmazlığı.

Bilgi Eksikliğinden Kaynaklı Medya-Din Sorunları

Hutbe ile vaazı, Cuma salası ile cenaze salasını, imsak ile iftarı karıştırmak; hac ile kurbanın zaman zaman tevafuk ettiğini ya da Cuma namazının evde kılınabileceğini sanmak dini konulara vâkıf olunmayışından kaynaklanan durumlara örnek sayılabilir. “Gazeteci dini konularda tam bilgi sahibi olamayabilir” diyebilir miyiz? Yapılan hatalar, gazetecilerin derinlemesine bilgi sahibi olmamalarından değil genel-geçer dini malumata sahip olmamalarından kaynaklanıyor. Bu hataları yapanlar genelde sermaye yapısı güçlü medya kuruluşları olduğuna göre, ekonomi, magazin veya emlak editörü çalıştırdıkları gibi ilahiyat editörlüğü de ihdas edebilirler veya musahhih servisini bu yönüyle güçlendirebilirler.

Seçkincilikten Kaynaklanan Medya-Din Sorunları

Cumhuriyet dönemi aydınının milletine karşı yaşadığı yabancılaşmayı en çok din konusunda görebiliriz. “İslam ilerlemeye engeldir” şeklinde özetlenebilecek dogmatik bir görüşle dine yaklaşım gösteren aydınların yönettiği gazetelerde dinle ilişkili haberlerin yalan-yanlış ve dışlayıcı muhtevalarla çıkmasından doğal ne olabilir ki! Dindarların yobaz ve gerici olarak tanımlanmaları, komik hatta iğrenç tipler olarak çizilmeleri maalesef her dönem karşılaştığımız sorunlar oldu.

Bazı medya yöneticilerinin kendini halktan üstün gören elitist tavırları, onları dindara soğuk davranmaya ittiği gibi ön yargılı olmalarına da sebep olmuştur. Mesela 2012 yılına bir gazetecinin “Kafede otururken 3-4 kişi, elinde kaldırım taşlarıyla oruç tutmadığımız için saldırmaya kalktı” şeklindeki sosyal medya iletisi bu önyargıya örnek sayılabilir. Oysa işin gerçeği aynı gazetecinin ‘cam silen kişilerin zabıtaya saldırması’ olduğunu anlatan sonraki paylaşımlarıyla ortaya çıktı. Gazetecinin tashihine rağmen Vatan ve Milliyet gazeteleri olayı abartarak okuyucularına duyurmuşlardı. Hem de ne başlıklarla. Maalesef “Oruç tutmayana saldırılıyor” algısı üzerinden her dönemde onlarca haber yapılmaktadır. Oruç tutmadığı için birine şiddet uygulanmışsa onun haberi yapılabilir ama defalarca böyle yalan haberlere imza atmak gazetelerimizin dindara yönelik önyargısından kaynaklanmaktadır. Bu ön yargının doğurduğu dil, zaman zaman İslamafobik sınırları aşabilmektedir.

Magazincilikten Kaynaklanan Medya-Din Sorunları

Yanlışlıkla vaktinden önce açılan iftarlar, türbelerde yapılan ilginç seremoniler, sakızın orucu bozup bozmayacağı, neler yenirse orucun kolay tutulacağı, ilginç yemek tarifleri gibi konular her Ramazan’ın rutin haberleridir. Orucun folklorik, kültürel ve insani detaylara sahip olması medya-din ilişkisinde magazinci yaklaşımın Ramazan ayında tavan yapmasına neden oluyor. Ramazan’ın otuz gün sürmesi de gazetecileri her an yeni ve farklı haber arayışına itmektedir.

Ramazan’a ait bazı hususların, farklı habercilik tarzıyla okuyucuya sunulması insanların bu aya ilgisini arttıracağını ve bilgilendirici bir fonksiyonu olabileceğini düşünüyorum. Çünkü Ramazan ayı sahip olduğu değerler ve toplumsal karşılığı sebebiyle ekonomiden edebiyata, sanattan tarihe, gastronomiden müziğe kadar hayatın pek çok alanına etki etmektedir. Ancak medya bütün bu detaylara mercek tutarken Ramazan’ın ruhuna hassasiyet göstermesi gerekir.

Medyamızın doğru örnekler vermek konusunda zayıf kaldığını hepimiz görüyoruz. Ramazan’ın bir festivalmiş gibi yeme-içme ve eğlenme zamanı olarak algılanmaya başlanması veya hurafelerin sahih bir dini vecibe gibi ekranlarda sıklıkla yer almasında toplumun kendi eğilimleri kadar medyanın Ramazan’la ilgili ortaya koyduğu yaklaşımın payı büyüktür. Bu noktada “Medya, olanı yansıtır” savunması doğru değildir, medya olanı bazen aynen, bazen pire gibi, bazen deve gibi yaparak vermektedir. Medya, olaya, onu bağlamından ayırarak medyatik bir gen yüklemektedir. Maalesef, hiç olmayan bir şeyin olmuş gibi haber yapıldığına da şahit olmaktayız. “Yalansa tekzip edin” tarzındaki cevaplar bu tip yayın organlarının pişkin ifadelerindendir.

Medyanın Ticari Kaygıları ve Ramazan

Ramazan ayı, piyasaları her anlamda hareketlendirmektedir. Sağlığa zararları defalarca açıklanan kolalı içeceklerin bile Ramazan’a dev bütçeli reklamlarla girmeleri ticari boyutun büyüklüğünü göstermektedir. Medya, bu ticari hareketliliğin oluşturduğu dev Ramazan reklamlarından yüksek pay almak, okur/izleyici sayılarında düşüşe sebep olmamak hatta yeni kazanımlar sağlamak hem de takipçileri arasındaki oruçluların beklentilerini karşılamak amacıyla Ramazan’la ilgili özel çalışmalar yapmaktadırlar. Gazetelerde özel sayfalar veya ekler, TV’lerde iftar ve sahur programları, okuyucu ve izleyicilere Mushaf hediyeleri, dini film ve diziler medyanın ramazan çalışmalarından başlıcalarıdır.

Bu noktada medyadan, kendilerini toplumun dini otoritesi gibi düşünmemeleri, takipçileriyle buluşturdukları hocaları titiz seçmeleri, orucun ruhuna uymayacak haber ve görsellikten kaçınmaları, Ramazan’ı yeme-içme ve zayıflama ayı olarak lanse etmemeleri ve yozlaşmaya sebep olan hurafelere yer vermemelerini istemeliyiz.

Yazının Devamı İçin Tıklayınız!