‘Dedikodu interneti işgal etti’

Medya
Dünyanın seçkin gazetelerinden Guardian’da 15 yıl boyunca kreatif direktörlük yapan Mark Porter, Zaman Gazetesi’nin düzenlediği +1T Gazete Tasarım günleri için Türkiye’deydi. Porter,...
EMOJİLE

Dünyanın seçkin gazetelerinden Guardian’da 15 yıl boyunca kreatif direktörlük yapan Mark Porter, Zaman Gazetesi’nin düzenlediği +1T Gazete Tasarım günleri için Türkiye’deydi.

Porter, her gün yenileri hayata geçen internet gazetelerinin dikkat etmesi gereken konulara değinirken, internet gazeteciliğinde birçok kuruluşun kaliteye önem vermek yerine dedikodu ve magazinle okuyucu toplamak istediğini belirtti.

Modern teknolojinin medyaya kazandırdığı olumlu ve olumsuz gelişmelere dikkat çeken Porter, bir zamanlar devlet ile basın arasında var olan ilişkinin, devlet-sosyal medya ilişkisi haline dönüştüğünü söyledi. Porter, Facebook için, "Sahip olduğu güçle, giderek daha tehlikeli bir hale geliyor" dedi.

Konuşmanızda internet gazetelerinin, basılı gazeteleri örnek alarak hareket etmeleri gerektiğini ifade ettiniz. Ancak Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede çok sayıda internet gazetesi basılı yayından bağımsız olarak ortaya çıkıyor. Bu siteler tasarımlarında neye dikkat etmeli?

Sadece internette var olan gazeteler, basılı gazetelere kıyasla daha fazla özgürlüğe sahip. Gazeteye bağlı olan bir internet sitesi, uyumluluk için gazetenin özelliklerini göstermek zorunda. Ancak yeni bir internet gazetesi, yeni bir markaysanız, bu daha fazla fırsatınız olduğu anlamına gelir. Bu aşamadan sonra tasarım açısından çok zor, karmaşık kurallar yoktur. Önemli olan faktör, sayfanın kullanılabilir olması. Okunması ve okuyucu yönlendirmesi kolay olmalı. Daha da önemlisi ise sayfanın okuyucularla bağlantı kuracak bir kişilik ortaya çıkarması lazım.

Bir markadan, bir gelenekten gelmiyorsanız, tasarımda daha açık davranabilirsiniz. Yapmanız gereken, gazetecilik felsefenizle bağlantı kuracak görsel bir ses oluşturmak.

Ayrıca logonun önemine değindiniz. Logo bir internet gazetesinin profil resmi gibi düşünülebilir mi? Okuyucu çekmek adına ne kadar önemli?

Bugün yayın markalarına bakarsanız, kendilerini diğer alanlardan ve ekonomik markalardan ayrı tutmaları gerektiğini görüyoruz. Ayrıca farklı bir çevrede hayatta kalmak zorundalar. Birçok basın organının mobil cihazlarla uyumlu olmaya çalışmasını buna örnek verebiliriz. Logo burada mühim bir faktör olarak yer ediniyor. Apple veya Coca Cola gibi markalara bakarsanız, her ortamda logolarının nasıl var olması gerektiğine çok önem veriyorlar. Marketlerde, paketlerin üzerinde bunu görebiliyorsunuz. Bence aynısını gazeteler de uygulamalı. Logo, tanımlanabilir, fark edilebilir özelliğe sahip olmalı. Kurumun taktığı nişan gibi olmalı.

Guardian’ın web sayfasını iki seneden uzun bir sürede, 50 teknisyen ve altı tasarımcısının çalışmasıyla ortaya çıkardığınızı anlattınız. Türkiye’de açıkça gördüğüm şey, birçok haber sitesinin bu çapta bir yatırımın belki de 10’da birini bile yapmak istemeyecekleri. Tasarımın gerçekten önemli olduğunu anlamak için ne gerekiyor?

Sadece gelirleri maksimize etmeye çalışırsanız (internet reklamcılığı üzerinden), ne iyi bir kalite ortaya çıkar, ne de sürdürülebilir bir sistem kurulmuş olur. Bu tür siteler, bir süre sonra daha iyi tecrübe sunan diğer haber sitelerine okuyucu kaptırdıklarını görecek. Ancak yatırım için işadamlarını ikna etmek zor bir konu, para karmaşık bir mesele. Ancak zamanla okuyucu kaybettiğini gören her haber sitesi, okuyucuları çekebilmek için daha iyi bir tasarım, daha iyi kullanılabilirlik ortaya çıkarmaları gerektiğini anlayacak.

Türkiye’deki internet gazetelerinde bulvar gazeteciliğinin fazlasıyla tercih edildiğini görüyoruz. Ancak bu bir Daily Mail gibi değil. Haberler az bilgiye, dedikoduya ve çok fotoğrafa dayanıyor. Bulvar gazeteciliği olsun olmasın, sunulan haber kalitesini artırmak için ne yapılabilir? 

Eğer bu şekilde bir başarı elde ediliyorsa, değiştirmesi de zor oluyor. Benzer bir tartışma İngiltere’de de yaşanıyor. The Times ve Guardian’ın çok kaliteli olduğu ve Guardian’ın en çok okunan site olduğu belirtiliyordu. Bunun üzerine Daily Mail haberlerine çok fazla dedikodu ve magazin eklemeye başladı. Sonuç olarak okunurlukta Guardian’ı geçti. Ancak Guardian, Times ve Daily Mail’e bakarsak, bu gazeteleri aynı alana koyamayız. Başarı ve sahip oldukları yer kapsamında bu siteleri karşılaştıramazsınız. Bir gazete popülerliği sayesinde ömrünü sürdürebilir. Ancak gazetelerin, işlerini çok daha ciddiye alması lazım. Bütünlüklerini korumak ve bulvar gazeteciliğine bir alternatif olduğunu göstermek için ciddi bir gazetecilik felsefeleri bulunmalı ve ciddi çalışmalılar.

Şurası bir gerçek; internet ortamında herkes düşük maliyetle bir haber sitesi oluşturabilir. Bir matbaaya sahip olmanıza veya kağıt almanıza gerek yok… Kısaca internette çok çeşitli haber siteleri görebileceğiniz gibi çok düşük kaliteye de rastlıyorsunuz. Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Yapabileceğimiz, internette kaliteli habercilik olduğunu da göstermek. Bu nihayetinde insanların en çok yararlandığı gazetecilik olacaktır.

Guardian’ın web sayfasına çok büyük yatırım yaptınız. Peki bugün yapmaya çalıştığımız internet gazeteleri ve basılı yayın olarak okuyucuların kullandığı teknolojiye ayak uydurmaya çalışmak mı, yoksa insanlar hala haber peşinde mi?

Bir noktadan sonra teknolojiyi takip etmek zorundasınız. Ne zaman teknoloji bir yenilik sunsa, bir yayımcı veya tasarımcı olarak bu yenilikten en fazlasını elde etmeye çalışmalısınız. Teknoloji evrim geçirdikçe, internet sayfalarımızı da bu değişikliğe uyarlamalıyız. Mobil cihazlara ayak uydurmamız lazım. Okuyucuların kullandığı bu cihazların, yaptığımız iş hakkında okuyucuyu bilgilendirmesini sağlamak lazım. Tasarımı da tabii ki buna göre düşünmek gerek.

Teknolojiye karşı hareket edemezsiniz. Teknoloji, standartlarını ve kalitenizi bir araya getiren platformun kendisi. Yaptığınız en iyi işi, en üst standartlarda sunmalısınız ve bunu mobil cihazları göz önünde tutarak yapmalısınız. Ancal mobil cihazlardan anında para kazanmak gibi bir durum söz konusu değil. Yayımcıların ve gazetelerin, teknolojinin sunduğu her yeni cihazda var olması önemli. Çünkü gelecek burada. Şu an bundan para kazanmıyorsanız bile, teknolojiyi anlamalısınız. Gelecekte, teknolojiyi kullananlar ne kadar fazla olursa, siz de bundan o kadar fayda sağlayacaksınız.

Guardian’da çok sık olarak özel raporlar yayımlandığını, tamamen gazeteye özgü araştırmalara dayanan haberler çıktığını görüyoruz. Kaliteli haberciliği yanında birçok detay ortaya çıkarıyor, her alanda araştırmalar yapıyorsunuz. Bunu sağlayan insan gücünüz çok fazla olmalı?

Aslına bakarsan Guardian şu günlerde çok fazla para kaybediyor. Tüm bu bahsedilen çalışmaları kendi kaynaklarıyla karşılamıyor. Son iki-üç yılda gazete 100’den fazla başarılı gazeteciyi kadrosundan çıkarmak zorunda kaldı. Burada iş faaliyetlerini karşılamak adına ekonomik faktörler de etkili oldu. Ancak önemli bir nokta var. Guardian en önemli alanlara odaklanan bir gazete. Zamanında siyaset, ekonomi, spor ve diğer alanlarda en iyi olmayı istediler. Ancak kadro azaldıkça ve diğer zorluklar ortaya çıktıkta, en iyi oldukları alanlara odaklanmaları gerektiğini anladılar.

Guardian’ın medyadaki nüfuzu çok güçlü, gündem haberlerinde veya sinema makalelerinde çok başarılılar. Araştırmacı gazetecilik alanında da ayrı bir başarı söz konusu. Özellikle Wikileaks ve telekulak skandalı buna bir örnek. Sonuçta sıradan bir haber hakkındaki bilgiyi her yerden alabilirsiniz, ama Murdoch medya imparatorluğunun altını oymak başka bir şey. Sabah kalktığınızda, radyoyu dinlediğiniz veya gazeteye baktığınız zaman, herkesin bildiği şeyleri öğreniyorsunuz. En önemli olan, orijinal bir haber ortaya çıkarmak. Kısca Guardian kadrosu veparası azaldığında enerjisini en iyi odaklayabileceği alanlara yöneldi.

Guardian’ın merkez bürosunda şu an kaç kişi çalışıyor?

Basılı gazete, internet sayfası, mobil platform ve Observer eki için sanırsam yaklaşık 250 kişi. Ayrıca pazarlama elemanları ve teknisyenler de var.

Hazır konu açılmışken telekulak skandalı hakkında bir soru sormak istiyorum. Türkiye’den haberleri takip ederken, İngiltere’deki bulvar gazetelerinin polisi bile yönlendiren, olayların üzerini örtmeyi başaran bir güce sahip olduğunu gördük. Bunu güce nasıl eriştiler? Rupert Murdoch’ın servetiyle, gücüyle mi bağlantılı sadece?

Öncelikle söyleyeceklerim benim şahsi düşüncelerim,  Guardian veya başka bir kuruluşu kapsamıyor. Margaret Thatcher’ın Başbakan olduğu 1980’lere uzanan bir durum bu. Murdoch, The Sun ve The Times gazetelerini 1970’lerde satın almıştı. Sun, özellikle çok başarılı bir gazeteydi. Bu başarı, seçimlerin bile sonucunu etkileyecek derecedeydi. 1980’lerde, Muhafazakar Parti, İşçi Partisi’nin seçimlerde mağlup ettiğinde, başarıyı üstlenecek kadar kendilerini öne çıkardılar ve “Seçimi kazanan Sun’dı” başlığını attılar.

Sonraki yıllarda, politikacılar medyanın gücünden daha fazla korkar hale geldi. Bu yüzden medya ile çalışarak, onları kendi yanlarına çekmeye çalıştılar. En güçlü basın kuruluşu ise The Sun ile The Times’ı bünyesinde bulunduran News International’dı (sahibi Rupert Murdoch). News International’ın devlet üzerinde büyük nüfuza sahip olması, polis üzerinde de aynı güce sahip olmalarını sağladı. Bu durum güçlenerek devam ettikçe, insanlar da bunu kabullendi. Sonunda telekulak skandalı yaşandı. Bakınca ‘tüm bunlar nasıl oldu’ diyorsunuz ama aslında yavaş bir gelişme süreci yaşandı. Bugün hala İngiltere ve ABD’de basın kuruluşları büyük güce sahipler. Politikayı yönlendirebiliyorlar ancak bu böyle olmamalı. Daha objektif olmaları gerekiyor.

Telekulak skandalının patlak vermesi olumlu oldu diyebiliriz sanırsam?

Evet. Bence bu eski tarz, iyi gazeteciliğin harika bir örneği. Bir grup gazeteci ortaya böyle bir şey çıkartıyor. Polis ve devlet görmezlikten gelmeye kalksa bile. Dosyanın kapatılması için yoğun bir baskı uygulanıyor ama vazgeçmiyorsunuz. Bence geleneksel araştırmacı gazeteciliğin en harika örneklerinden biri bu. Guardian’ın böyle bir haberi hem basılı, hem internet gazetesinde vermesi ve modern medyanın sunduğu Twitter gibi olanaklardan da yararlanması çok güzel. Telekulak skandalını duyurmak için modern yolları çok iyi bir şekilde kullandılar.

Peki bahsettiğiniz baskıya karşın, skandal hakkında her gün çok sayıda haber yapılabilmesini İngiltere’nin sağladığı ifade özgürlüğüne mi bağlıyorsunuz?

Evet. Ancak teknoloji ve sosyal medyadaki gelişmelerinden çok büyük katkısı var. Sadece televizyon ve basılı gazetenin olduğu bir dönemde böyle bir haberi duyurmak çok zor olurdu. Ancak bugün Twitter’a bir haber koyduğunuz zaman, kamuoyu büyük bir tepki veriyor, bu da devletin üzerinde baskı oluşturuyor. Böylece, bazen ne basılı ne de internet gazetesinin ortaya çıkaramayacağı bir etki oluşuyor. İngiltere birçok şeye açık bir toplum. Otoriteyi sorgulayabiliyorsunuz ve bu harika bir şey. Ama teknolojik gelişmeler, telekulak skandalı gibi bir haberin etki kazanmasında çok büyük rol oynadı.

Kısaca dokuz yaşındaki İskoç aktivist Martha Payne’in elde ettiği başarıda da sosyal medyaya borçlu diyebiliriz?

Kesinlikle. Yerel yetkililer durumla o kadar kötü başa çıktılar ki, zaten internette yer edinmiş bir mücadele çok daha güçlendi. Jamie Oliver (ünü İngiliz şef) olaya dahil oldu ve okullardaki yemeklerin daha güzel olması için başlatılan bir kampanyada yetkililer geri adım atmak zorunda kaldı. Bu haber, sosyal medyanın yerel yönetimleri veya devletleri nasıl  etkileyebileceğinin bir başka örneği.

Twitter kısa süre önce bir güncelleme yaptı. Anlaşmalı oldukları basın kuruluşlarının haber bağlantılarının yanı sıra haberin kısa özetini de artık gösteriyorlar. Bunun medyaya ve Twitter’ın yapısına nasıl bir etkisi olur sizce?

Twitter’ı doğal olarak çok fazla basın kuruluşu ve bu sektördeki bireyler kullanıyor. Burada şöyle bir risk olabilir: Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlar bir noktadan sonra çok fazla güçleniyor. Bu da, bir zamanlar basın kuruluşlarından korkan devletlerin, şimdi aynı korkuyu Facebook ve Twitter’a karşı yaşamalarına neden oluyor. Bu da tüm bilgileri kamuya açık tutma eğilimini destekliyor. Yani bir nevi olumlu ancak yine de sosyal medyanın da haber gücünde aşırı güçlenme riski bulunuyor. Google, Facebook ve Twitter’ı ele alırsanız, bugün tüm devletlerden daha büyük bir güce sahipler.

Bu kapsamda Facebook’un iş ve toplum kurallarını istismar ettiğini düşünüyor musunuz? Sildiğiniz bilgileri ellerinde tutuyorlar ve CIA ile diğer birçok istihbarat kuruluşu, hatta bu bilgileri talep eden her türlü kuruma verebiliyorlar…

Doğru. Dahası, Facebook fazlasıyla zengin. Halka arzda beklediklerini bulmasalar bile çok para kazandılar. Ben Facebook hesabına sahibim ama sadece ara sıra insanlar mesaj atmış mı diye giriyorum. Şahsen, Facebook’un ahlaki olarak fazlaca soru işareti doğurduğuna inanıyorum. Facebook şimdi kamuya açıldı. İnsanların özel bilgilerini ifşa etmek için daha fazla teşvik elde edecekler. Böylece hissedarları için daha fazla para kazanacaklar. Facebook tehlikelibir konuma geldi ve iş ahlaklarını kaybettiklerine inanıyorum. Facebook’a özel bilgileriyle para kazandırmak istemeyen ve öfkeli oldukları için hesaplarını kapatan birçok insan biliyorum. Facebook düşmanlığı artıyor.

Bu durumun nereye varacağını düşünüyorsunuz?

Ben sadece tasarımcıyım, geleceğin ne getireceğini bilemem. Her şey zamanla değişebilir. Bir zamanlar dünyanın en güçlü şirketi Microsoft’tu, sonra Google’dı, şimdi Facebook oldu. Bir anda yeni bir teknolojik gelişme ortaya çıkıp diğerini süpürebiliyor. Facebook’un MySpace’e yaptığı gibi. Facebook’un o kadar fazla bağımlısı var ki, sosyal ağ çok büyük bir takip gücüne sahip. O yüzden terk edenlerin değil, yalnız yeni bir teknolojinin Facebook’un sonunu 5-10 yıl içinde getirebileceğini düşünebiliriz.

Türkiye ve İngiltere’deki internet gazeteciliğini biraz karşılaştırırmak istiyorum. Ülkemizde bulvar gazeteciliğine eğilim çok fazla, çalıntı haber sıkıntısı fazlasıyla yaşanıyor. İngiltere’de de bulvar gazeteleri fazla ama kalitenin daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bunu sağlayan prensipleriniz ve ülkenize özgü iş ahlakı mı, yoksa ne?

Telif haklarına ve emeğe saygı göstermek, bir yere kadar olan bir şey. Ağırlıklı olarak kültürle bağlantılı. Örneğin Çin’e giderseniz, telif hakkının umursanmadığını görürsünüz. Onlarca yıl öncesine bakarsanız, birçok sanat eserinin de kopya olduğunu fark edersiniz. Bugün Çin’de sahte yazılımlar ve sahte markalar başta olmak üzere, çalıntı ürün ve sahteciliğin önüne geçmek için büyük bir mücadele veriliyor. Çin kültürü, Anglo-Sakson kültüründen esinlenmek için (çalmak için) farklı bir yaklaşım sergiliyor. Türkiye’deki kültür bu değerlendirmeye göre nerede kalıyordur bilmiyorum. Ama insanlar çalıntı haberlerden rahatsız olmuyorsa bir sorun olduğu söylenebilir.

Guardian açısından anlatırsam, gazeteciliğe çok farklı bir bakış açımız var. Guardian, açık görüşlülük, liberalizm gibi belli prensipler üzerinde, 1821’de kuruldu. 1920’lerde, Guardian’a sahip olan aile, kurumu vakıfa devretti. Gazete böylece bireylerin sahipliğinden bir organizasyonun sorumluluğuna geçti ve uyulması gereken belli değerler belirlendi. Bunlardan bazıları adil olmak ve dürüstlüktü. İngiltere’deki birçok gazetenin aksine, Guardian’ın sanki yazılı bir manifestosu bulunuyor. Bu manifesto nasıl bir gazetecilik yapılması gerektiğini anlatıyor. İngiltere’de diğer kurumlara kıyasla daha ahlaki bir yapımız var ama telekulak skandalına baktığınızda, bu ahlakın evrensel olmadığını görüyorsunuz.

Son 40 yıla bakarsanız, medya dünyasındaki ahlaki değerlerin büyük yara aldığını fark ediyoruz. Sahip olunan değerleri korumak için onları ciddiye almalı ve kalitemizi yüksek tutmalıyız. Aksi takdirde ticari baskıların altında ezilirler.

Ntvmsnbc