Esas ekonomik kriz Almanya’da yaşanacak

Reel Sektör
Perihan Altınsoy’un röportajı Aşağı yukarı beş kez randevulaşıp erteledikten sonra nihayet geçen yılın son gününde Cemil Ertem’le buluşabildik.  Fakat bu defa da Kadıköy’de otur...
EMOJİLE

Perihan Altınsoy’un röportajı

Aşağı yukarı beş kez randevulaşıp erteledikten sonra nihayet geçen yılın son gününde Cemil Ertem’le buluşabildik.  Fakat bu defa da Kadıköy’de oturduğumuz kafelerdeki (gürültülü) ortamdan rahatsızlığımız istiap haddini aşınca, söyleşiye Ertem’in ofisinde devam etmek için yola koyuluyoruz. Hızlı hızlı yürürken, bir yandan da yeni yılla ilgili tahminlerini sıralıyor.

Mesela, Kenan Evren’in müebbetle yargılanmasının çok önemli olduğunu ama yargılama sürerken ölmesi durumunda Türkiye’nin ilginç tartışmalar yaşayacağını, yeni yılda CHP’nin değişmesi gerektiğini, değişmezse muhalefette kalamayacağını söylüyor.

Ben ise o sırada, Kadıköy-Moda arasında beni dolaştırdığı için Cemil Hoca’dan intikam almayı tasarlıyorum. Aklımdan çeşitli seçenekler geçirirken; yolda ortak piyango bileti alıp ikramiyeyi paylaşmaya karar veriyoruz (bilet bende kalıyor). O anda, hain plan hemen gözümün önünde beliriveriyor; ikramiye çıkarsa Hocayla paylaşmayacağım. 

El netice, Ertem’in ofisine ulaşıyor ve huzur içinde söyleşinin geri kalanını tamamlıyoruz.  Oldukça uzun süren ancak bir o kadar da keyifli geçen söyleşimiz boyunca -fazla belli etmemeye çalıştığım halde- beni bir hayli komplocu buluyor ve bütün sorularıma piyasa gerçekleri çerçevesinde bilimsel yorumlar getiriyor…

İktisatçı ve Star gazetesi köşe yazarı Cemil Ertem’le Avrupa’yı, dünyayı, Türkiye’yi, gerçek krizleri ve komplo teorilerini konuştuk… AB içindeki planları, kapitalizm sonrası kurtuluş reçetelerini masaya yatırdık.  Birazını bugün, kalanı da yarın okuyacaksınız…

Bu arada büyük ikramiyeye ne mi oldu, “Güzel düşün, güzel şeyler olsun” felsefesine muhalefetimden olsa gerek, bilete amorti bile çıkmadı…

AB’NİN SONU BU ŞEKİLDE GELMİŞ BULUNUYOR

Avrupa’daki krizden başlayalım, ne oluyor AB’de?

2011 yılının en önemli sonuçlarından bir tanesi AB’nin yeniden yapılanması zorunluluğunu ortaya çıkması oldu. Özetle şunu söyleyebiliriz, merkez Avrupa’da Almanya ve Fransa’nın egemen olduğu AB’nin sonu gelmiş oluyor bu krizle birlikte. Yani AB’nin bu haliyle bittiğini söyleyebiliriz.

Egemen Bağış, AB’nin bu krizi de atlatacağını söylüyor.

Şöyle iki tez var, birincisi AB birliği dağılacak, diğeri de AB yoluna devam edecek tezi. Şimdi ben bu iki tezin dışında bir şey söylüyorum, AB yoluna devam edecek ama bu haliyle değil…

Şu anda karşımızda Fransa ve Almanya ittifakına direnen diğer ülkelerin -ki İngiltere de bunların içinde-  çatıştığı bir Avrupa var. İngiltere bu ittifaka karşı uzun süre ABD’nin yanında hareket etmiştir. Buradan kapitalizmin iki büyük alanının ittifakı doğmuştur. Birisi kara Avrupa’sı diğeri de Anglo Sakson ABD ve İngiltere. Esasında bu ittifaklar bugün dünyayı krize götüren en büyük yapısal faktörlerdir.

Bu çerçeveden baktığımızda yaşanan krizin ekonomik olmaktan çok siyasi olduğunu ve önümüzdeki 2012 yılının AB için önemli sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Biliyorsunuz seçimler geliyor. Fransa’da Sarkozy’nin Almanya’da da Merkel’in iktidarda kalması zor görünüyor, önemli ölçüde itibar kaybettiler çünkü. Fransa’da Nisan’da yapılacak seçimler süreci belirleyecek. Almanya’da ise, 2013’e sarkıyor seçimler ama fark etmez Merkel de kaybetmeye aday.

2012, ABD-İNGİLTERE VE FRANSA-ALMANYA ÇEKİŞMESİNE SAHNE OLACAK

Bu ikilinin Almanya ve Fransa’yı birleştirme kararı aldıkları söyleniyor.

Esasında çok önemli bir nokta bu. Benim bitiyor dediğim hikâye budur.  Bunların birleşerek egemenlik oluşturmaları Sarkozy ve Merkelin bir hayalidir ama ben bu olasılığın olmadığını düşünüyorum. Çünkü ABD, İngiltere ve her şeyden önce Türkiye faktörü var.  İşte yeni yıl bu iki birliğin arasındaki çatışmanın yılı olacak. Yani içinde Türkiye’nin de olacağı büyük AB ile Fransa ve Almanya’nın birleşip Türkiye’nin dışlanacağı AB olasılıklarının çekişmesine şahit olacağız.

Tam da bu aşamada Ermeni Soykırımı tuhaf bir şekilde tekrar gündeme getiriliyor. Görünen küçük bir gerçeğin arkasında daha büyük bir hesap var gibi.

Bu iddiaların ortaya atılmasından sonra Sarkozy;  ‘herkes Fransa’nın inançlarına saygılı olsun’ dedi. Bu Fransa’nın inancı değil,  bu tamamen Sarkozy’nin bir operasyonudur. Oy toplama planı da değil, peki bu ne? Demin sizin de söylediğiniz gibi Fransa ve Almanya birlikteliğinin; Türkiye’yi AB sürecinden dışlayan, aynı zamanda Türkiye’nin Orta Doğu’dan başlamak üzere, Kuzey Afrika ve ön Asya’daki enerji hatlarına ve pazarlarına uzanmasını  -büyümesini- istemeyen bir planın adımları.

Ayrıca Avrupa’daki Türklerin dışlanmasının adımı da olabilir. Çünkü bu iki ülke Türk nüfusunun hemen hemen en yoğun olduğu ülkeler. Ermeni tehciri ile ilgili Alman devletinin arşivinde önemli belgelerin olduğu biliniyor. İki ülke arasında bu konuda da bir ittifak var mı?

Evet, burada tarihsel bir ittifak var ve hatırlayın, Sarkozy’nin yaptığı bu operasyondan hemen önce, Almanya’da, Türklerin, Alman devletinin de içinde olduğu ırkçı saldırılarla öldürüldüğü ortaya çıktı ve Merkel özür dilemek zorunda kaldı.

GERÇEK EKONOMİK KRİZ ALMANYA’DA OLACAK

Şimdi biraz Alman ekonomisine bakalım, bir yazınızda ‘bugün Avrupa krizi, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerin üzerinden anlatılıyor ama yakında gerçek krizin Almanya’da olduğunu göreceğiz’ demişsiniz.

Evet, Almanya 90’lı yıllarda çok önemli bir sıkışıklık yaşamıştı ama o zaman Doğu Almanya’yı içine alarak geleneksel sanayisini genişletti ve orada kendisine bir talep yarattı,  krizini geciktirdi.  Alman ekonomisinin gerçek bir verimliliği var ama bunun da sonuna gelindi. Asya’daki teknolojiler ya da ABD’dekiler karşısında kendisini yenileyemiyor. Örneğin ABD’nin Apple’ı Güney Kore’nin Samsung’u var ama Almanya’da teknoloji ile donanmış bir marka görebiliyor musunuz?

BMW, Mercedes filan var son teknoloji ile donatılmış, süper imajlı… (geçtiğimiz hafta yaşanan BMW- imaj ve başörtüsü olayını hatırlıyor ve gülüyoruz)

Onlar geleneksel sanayiler ama yeni teknolojide –ekonomide- etkinliğini göremiyoruz. Yeni ekonomide Asya, ABD firmaları mevcut ama merkez Avrupa’da bir marka göremiyoruz. Nokia vardı onun da giderek karları geriliyor ve artık ilk on şirket arasında değil. Dolayısıyla buradaki büyük şirketleri artık Çinliler satın almaya başladı.

Örneğin Volvo, bir İsveç otomobil devi olarak Çinlilerin elinde artık. Yine Saab batmak üzere. Ben, Mercedes BMW ve diğer Alman otomobil markalarının da gelecekte oldukça sıkıntılı günler yaşayacaklarını ve ortaklık yapılarının, ürün yelpazelerinin önemli ölçüde değişeceğini düşüyorum.  Çünkü bunların fabrikalarının karlılığı giderek düşerken çok yakında bu pazarda en az bunlar kadar isim yapmış lüks markalar da devreye girecek.

KRİZİ YUNANİSTAN ÜZERİNDEN AÇIKLAMAK MERKEZ AVRUPA’NIN OYUNUDUR

Yine de Almanların yıkılmayan bir çalışkanlık imajı var hatta ‘haftada 65 saat çalışan Almanlar haftada 25 saat çalışıyormuş gibi yapan Yunanlıların faturasını ödemek istemiyor’ deniyor…

Hayır, o büyük bir yanılgı ve Alman propagandasıdır.  Kendilerini çok çalışıyor olarak gösterirler. Ama her ekonomi, her toplum kendi gerçekleri, üretim dengeleri çerçevesinde çalışır. Alman ekonomisi etkinliği Almanya’nın gerçekleriyle ilgilidir.

Peki, Yunanistan batıyor bunlar da destek oluyor görüntüsü bir yanılsama mı?

Evet yanılsamadır. Yunanistan ekonomisi küçük bir ekonomidir ve kriz Yunanistan gibi küçük ekonomilere yüklenmeye çalışılmaktadır. Aslında bu kiriz demin de söylediğim gibi Almanya’nın ve merkez Avrupa’nın reel sektörlerini kapsayan bir krizdir. Bunu niye Yunanistan üzerinden anlatıyorlar, çünkü finansal bir krizmiş gibi gösterilmek isteniyor. Bu Yunan, İtalyan ya da İspanyol ekonomisinin krizi değil, Avrupa’nın siyasi bütünleşme çabasının krize girmesidir. Hikâye şudur;  tek bir para birimi varsa ortak bir para politikası ve maliye politikası da olması gerekir. AB’de ortak para var ama maliye politikası yok. Bu maliye politikasını sürekli kılacak ortak siyasi irade yok. Yani AB’nin krizi bir Avrupa Birleşik Devletleri olmadan bitmez.  

Bu anlamda, AB krizi Yunanistan gibi küçük ülkelerin krizi değildir, finans krizi de değildir, yalnız ekonomik kriz hiç değildir. Siyasi bir krizdir. Böyle olunca önümüzdeki süreçte unutulan Avrupa muhalefeti sokaklarda yeniden biçimlenecek. Dolayısıyla yeni yılda Avrupa’da daha fazla sokak gösterilerine şahit olacağız.

Bu işin Avrupa tarafı ama bu madalyonun bir de diğer yüzü var.

Nedir o diğer yüz?

Asya tabii ki. Son yirmi yıldır Asya’da Kore, Japonya, Vietnam,  Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde çok ciddi ar-ge yatırımlarının olduğunu görüyoruz. Bu yatırımlar aynı zamanda orada yeni teknolojiler üretiyor, İnovasyonu öne çıkarıyor, bilgi teknolojilerini geliştiriyor. Amerika’daki Silikon Vadisi yatırımları da bu ekonomiyle birleşiyor ve büyük bir ekonomik bütünleşme ivmesi, hinterlandı oluşuyor.  Bu da geleneksel Avrupa’ya rağmen barışa ve teknolojiye dayanan bir kalkınma hamlesi paradigması ve çatışmasıdır.

FRANSA-ALMANYA BİRLEŞMESİ

Bu çatışmanın bir yanında Merkez Avrupa var değil mi; yani 2020’ye kadar iki ülke (Fransa ve Almanya) birleşecek, sonra sıra AB’nin dağıtılması gerçekleşecek. Dolayısıyla küçük AB ülkelerinin tüm değerli yatırımları ve kaynakları küresel güçlerin kontrolüne geçecek. Plan bu mu?

Evet böyle bir plan olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bunu pekâlâ bir komplo teorisi gibi de anlatabilirsiniz.  Ama bu teori Sarkozy ve Merkellerin aklında olan, istedikleri de bir teoridir. Demin söylediğim çatışma olsa bile bu projenin gerçekleşme ihtimalini zayıf görüyorum. Çünkü bunun gerçekleşmesi demek Orta Doğu’dan başlayan içine Türkiye’yi de alan bir savaş senaryosudur aynı zamanda. Bu senaryonun Türkiye’de de yerli ortakları vardır; hem sanayi kesiminde hem siyasette. Mesela bu günkü Ergenekon davalarına baktığımızda darbe, balyoz vs. planlarını bu küresel kapışmadan ayrı değerlendiremeyiz.

OECD ülkeleri ile ilgili, 2009 (kriz öncesi)-2050 yılı milli gelir seviye tahminlerini işaret ederek, “Derecelendirme kuruluşları gelişmiş ülkeleri kayırıyorlar,  aslında durumları çok daha vahim” demişsiniz. Öyleyse derecelendirme kuruluşları, IMF vb. yapılar kendileri çalıp kendileri mi oynuyorlar?

Kısmen öyle de denebilir.  2050 yılına kadar Asya’da Çin 1. ekonomi oluyor, Türkiye ilk 5’ e giriyor… Derin bir harita değişimi var, dünyanın hiyerarşisi değişiyor. Şimdi böyle olunca eski hiyerarşi yapısını devam ettirmek isteyen güçler ve onların aparatları bir takım yönlendirmeler yapıyorlar, bunlar tabii ki işte IMF’dir derecelendirme kuruluşlarıdır…

Kredi notu AA’ydı B’ye indi gibi değerlendirmeler spekülatif mi?

Tabi, şimdi onların bazı ölçüm yöntemleri var ve bu yöntemlerin birtakım bilimsel -veriler- metotlardan kaynaklanmadığını söyleyemeyiz. Ama ciddi olarak yönlendirme yaptığını ve bu çerçevede sermaye girişleri –akımları-  ve ekonomileri speküle ettiklerini söyleyebiliriz. Yalnız esas olan bu tarihsel dönüşümü geciktirmek hata engellemek çabasıdır.

ÇİN’LE ABD ARASINDAKİ DEHŞET DENGESİ

Çin,  bugün Avrupa’nın sanayileşirken geçirdiği süreçleri yaşıyor ve insanüstü bir gayretle çalışarak Avrupa’nın ulaştığı refaha ulaşmayı hedefliyor,  sizce ulaşabilecek mi?

Evet, öyle bir benzetme yapılabilir. Gerçekten Çin halkı bugüne kadar çok cüzi ücretlerle çalıştı, çok büyük bir sermaye birikimi yaptılar. Fazla veren,  çok büyük ihracatı olan ve ihracat içinde katma değer oranı çok yüksek olan bir ekonomi bugün. Nüfusun iş gücüne katılım oranı çok yüksek. Bu anlamda istikrarlı bir büyüme çizgisi de geliştirdi.  Dolayısıyla Çin deneyimi iktisat açısından önemli ama her deneyim gibi bunun da bir kırılma noktası var. Ben o noktaya ve sona gelindiğini düşünüyorum. Yani Çin sonsuza kadar 100 dolarla insan çalıştırıp, karşılıksız dolar biriktiremez.

Bu durumda Çin’de de ekonomik ve sosyal bir patlama bekliyor musunuz?

Burada önemli bir denge var.  ABD’nin çok önemli dış açıkları var. Çin ABD’yi fazla vererek finanse ediyor,  verdiği fazlalarla dolar alıyor. ABD böylece ayakta kalıyor ama bu bir dehşet dengesi aynı zamanda.  Çin de ekonomisini bağladığı bu sistemin hemen çökmesini istemiyor, elinde trilyonlarca karşılıksız dolar var çünkü. Çin’in ABD’yi finanse etmesi sebebiyle de biz krizi 1929’da olduğu gibi çöküntü olarak yaşamıyoruz.  Öyleyse Çin ne yapacak; yavaş yavaş işçi ücretlerini yükseltecek, nüfusu tüketime katılacak, herkese mal satmaya başlayacak. Çin parası -bilinçli olarak düşük tutuyor- yavaş yavaş gerçek değerini bulacak, iç tüketime yönelecek ve elindeki fazlayı bu şekilde eritecek. Ama ABD’nin de ihracat yaparak dünya pazarlarında açıklarını kapatması gerekiyor. Çin bu imkânı kullanabilir, savaşsız ve herhangi bir şey patlak vermeden krizi bu şekilde aşabilir.

CIA ile FED AYNI ŞEYDİR

ABD Merkez Bankasına büyük sermaye gruplarının sahip olması bazı komplocular tarafından oldukça eleştirilmiştir. Böylece devletin iplerinin sermayedarların eline geçtiğine kanaat getirirler. Kennedy’nin de bu sisteme karşı çıkması yüzünden öldürüldüğü söylenir. Nedir aslı?

Kennedy’nin öldürülmesi ayrı bir hikâyedir, soğuk savaş filan gibi unsurlar var orada, bu olayla ilgili olduğunu sanmıyorum. ABD’nin kuruluşuna baktığımız zaman iki türlü yapılanma görüyoruz; bunlardan biri Avrupa’da yasal sermaye birikiminin dışında kalan orada barınamayan mafyöz ve kural dışı yapılanmalar, ikincisi de gerçek anlamda girişimciler. Bunlar geleneksel sermaye ve Avrupa ulus devletlerin ‘boğucu’ yapısı dışında bir şey yapmak isteyen, daha rahat ve liberal bir ortam arayanlar. Birinciler ( her türlü kaçakçılık-mafya işlerini yapanlar) bir müddet hâkim olmuştur. Hatta 1929 krizi ile bu yapıların iyice açığa çıktığı görülmüştür.  Ama yeni girişimci sınıf dediğimiz ikinciler Amerika’nın gerçek sanayicileridir. Bunların arasında Rockefellerlar, Fordlar vardır.

E,  onlar zaten bahsettiğimiz güçler değil mi?

İşte onu söylüyorum, bunlar ABD ekonomisine hâkim olanlar, sanayinin kontrolünü eline geçiren aileler, hegemon güçlerdir.  FED’in (ABD Merkez Bankasının) ulus devletin elinde olmasıyla ABD sermayesinin elinde olması arasında çok büyük bir fark yoktur. Dolayısıyla ulus devletler ve küresel güçler iç içedir. Bu gün FED çok büyük bir küresel oyuncudur ve siyasi anlamda CİA ne ise FED de ekonomi için odur.

ABD’Yİ AYAKTA TUTAN ŞEYLER YIKILIYOR

Altın neden fırladı, altındaki çıkışın savaş planlarıyla alakası var mı?

Altının krizle birlikte yukarı çıkmasının temel nedeni şudur; rezerv para olarak dünyada iki tane para var, Euro ve Dolar. Euro’nun arkasında sorunlu bir yapı var, konuştuk onları az önce. Güvenli bir yatırım aracı olması mümkün görünmüyor. Dolarda da ise ABD’nin büyük açıkları var orada da bir paradigma değişiyor. Zaten Amerika nasıl ayakta kalıyordu, savaş ekonomisiyle, militarizmle.  Son aylarında ataklar yapmasına rağmen doların da orta ve uzun vadede güvenli bir liman olacağını söyleyemeyiz. O zaman ne olacak, yeni bir para birimine ihtiyaç var ama bu ortaya çıkana kadar altın yukarıda kalacak. Son zamanlarda dolardaki talebe bağlı olarak altında bir geri çekilme izledik. Ama Euro ve Doların arkasındaki ekonomik sorunlar devam ettikçe altının çok aşağıda olmayacağını söylüyorum. Yeni yılda da altın yukarıda olacaktır.

Kökü ta 19. yüzyıla dayanan ve ABD’nin emperyalist bir güç olmasında hayli belirleyici olan bir kurumdan bahsediyorsunuz. “Hırsız Baronlar”  ve onların Türkiye’deki maşaları…

Bu tür geçiş dönemlerinde spekülasyon ve manipülasyondan para kazanmanın imkânları çoktur. Piyasalardaki belirsizlik her zaman piyasa dışı unsurların devreye girmesine ve buradan zenginleşmelerine neden olur.

Benim bu hırsız baronlar dediğim; yatırım bankalarından tutun da derecelendirme kuruluşlarına kadar, geleneksel finans sermayesini ve bunun arkasındaki silah sanayisi ve bu gibi sektörleri besleyen demir-çelik sanayileri gibi giderek kar oranları düşen ve savaşa dayalı çözümü dünyanın önüne ısıtıp ısıtıp yeniden süren yapılar, tekellerdir. Mesela bu gün kriminal bir sektör olan sigara endüstrisi gibi alanları arkasına alan sermaye güçlerini de bu alanda değerlendirebiliriz. Bu sermaye kesimlerinin,  özellikle son 50 yılda karlarının gerilemekte olduğunu biliyoruz. Esasında bu gün yaşadığımız kriz ilk defa 1973 de. Bu sektörlerin krizi olarak,  kendisini gösterdi ve oralardan bu günlere geldi.

Rota Haber