Önümüzdeki Dönem YÖK Tartışılacak

Eğitim Güncel
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, gelecek dönemde tartışılacak meselelerden birinin Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) durumu olduğunu belirterek, ”YÖK’ün yapısı, işleyişi, nasıl daha etkili, nasıl ...
EMOJİLE

Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, gelecek dönemde tartışılacak meselelerden birinin Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) durumu olduğunu belirterek, ”YÖK’ün yapısı, işleyişi, nasıl daha etkili, nasıl daha verimli olabileceği, nasıl daha fazla demokratik hala gelebileceği tartışılması gereken hususlardır. Yeni anayasa çalışmaları da bu anlamda bence bir fırsat. Her açıdan daha özerk bir üniversite modeli, hepimizin arzu etmesi, tartışması ve sağlam zeminlere oturtması gereken bir hedeftir” dedi.

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Toplantısı, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın katılımıyla Gaziantep Üniversitesi Rektörü ve Kurul Başkanı Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un başkanlığında Hacettepe Üniversitesinde başladı.

Devlet Bakanı Yılmaz, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, ÜAK‘ın yükseköğretim sisteminin gündemini oluşturan konuların masaya yatırıldığı, tartışıldığı, çeşitli önerilerin geliştirildiği önemli bir organ olduğunu söyledi.

Bu platformun herkes tarafından iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, Devlet Planlama Teşkilatından (DPT) ve bölgesel gelişme konularından sorumlu bakan olarak değerlendirme yapacağını belirtti.

Yılmaz, bilgi toplumuna geçişin yaşandığı bir dünyayla karşı karşıya olunduğunu kaydeden Bakan Yılmaz, küreselleşme ve rekabet sürecinde bilginin öneminin daha da arttığını söyledi.
Ekonomik büyüme için rekabetin ve verimliliğin artırılması gerektiğini ifade eden Yılmaz, bu ortamda sadece üretim yapılmasının yetmediğini, üretimin bilgisinin ve teknolojisinin de üretilmesi gerektiğini kaydetti.

Yılmaz, bilgi toplumunda insan unsurunun ön plana çıktığını, geçmişte sermaye, toprak gibi unsurlar altı çizilirken bugünkü dünyada en büyük üretim faktörünün bilgi ve nitelikli insan olduğunu ifade etti.

Bu konuda üniversitelerin, eğitim kurumlarının önemli olduğunu belirten Yılmaz, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde üniversitelerin ön planda bulunduğuna işaret etti.

”ÜNİVERSİTE SAYISI VE KONTENJANLAR ARTTI”

Türkiye’de üniversite sayısında ciddi artış olduğunu belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
”Hem üniversite sayısında hem de kontenjanlarda artış oldu. 2006-2010 döneminde 49 devlet üniversitesi, 25 vakıf üniversitesi kuruldu. Böylece 102’si devlet ve 51’i vakıf olmak üzere üniversite sayımız 153’e ulaştı. Örgün öğrenci kontenjanımız 300 bin iken yüzde 125 artarak bu yıl 672 bine çıktı. Bu tam bir sıçrama. Dokuzuncu Yedi Yıllık Kalkınma Planı’nda yüzde 33 örgün yükseköğretim okullaşma oranı, yüzde 48 toplam yükseköğretim okullaşma oranı hedefi koymuştuk. Bu planı bu yıl itibariyle aşmış durumdayız. Bugün örgün yükseköğretim okullaşma oranı yüzde 35.6’ya ulaşmış durumda ve toplam yükseköğretim okullaşma oranı da yüzde 67’e çıkmış durumdadır.”

Yükselişle birlikte bu alandaki yatırımların da artırılması ihtiyacının doğduğunu ifade eden Yılmaz, özellikle yeni kurulan üniversitelerde fiziki mekan, kampüs oluşturma, personel, araç-gereç gibi çeşitli ihtiyaçlar olduğunu söyledi. Yılmaz, daha köklü ve daha eski üniversitelerde de kontenjan artışına paralel olarak ihtiyaç ortaya çıktığını belirtti.

”YATIRIM ÖDENEKLERİNDE YÜZDE 63 REEL ARTIŞ GÖRÜLÜYOR”

Yükseköğretimin kaynak ihtiyacının da ciddi oranda yükseldiğine dikkati çeken Yılmaz, ”2011 yılında yatırım ödeneklerinde yüzde 63 reel artış görülüyor. Üniversitelere tahsis ettiğimiz yatırım amaçlı ödenek 2011 yılı itibariyle 2.4 milyar liraya ulaşmış olacak. Toplam bütçeden yatırım ve diğer harcamalara tahsisatımız 11.5 milyar lira” diye konuştu.

Yılmaz, üniversitelerin sadece kontenjan artıran ve öğrenci yetiştiren alanlar olmadığını, akademik çalışmaların ve ar-ge yatırımlarının yapıldığı yerler olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
”Ar-ge konusunda da çok önemli atılım yapıldı. Burada çok çarpıcı bir yükseliş görüyorum. Ar-ge ve yenilikçi faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik tahsis ettiğimiz kamu kaynakları 2003 yılında sadece 238 milyon liraydı. 2010 yılına geldiğinde bu rakam 1.5 milyar TL’ye ulaştı. Altı katından daha fazla artış var, bu muazzam bir artış ve sıçramadır. Küresel ortamda krizler ülkelerde baş gösterdiğinde, birçok ülkede hemen ilk kesilen harcama kalemlerinden biri maalesef ar-ge olmaktadır. Biz bunu yapmadık. Ar-ge’ye kamu yatırımları 2009’da bir önceki yıla göre yüzde 33 arttı. 2010 yılında ise yüzde 15 oranında artış oldu. Bu da hükümetimizin ar-ge’ye verdiğini önemin göstergesi. Kriz döneminde bile bunu kısmadık. 2002-2007 dönemi için ar-ge harcamalarında Türkiye, Çin’den sonra dünyada ikinci sırada. Araştırmacı sayısındaki artış hızı açısından da Meksika’dan sonra dünyada ikinci durumdayız. Bunlar sevindirici ve önemli istatistikler.”

DPT Müsteşarlığının altyapı anlamında önemli yatırım tahsisleri yaptığını bildiren Devlet Bakanı Yılmaz, ”İlk defa bu dönemde vakıf üniversitelerine de destek sağlandı. Bilkent’teki nanoteknoloji merkezi buna örnektir” dedi.

Yılmaz, üniversitelerin de bu kaynakları iyi kullanabilecek kapasiteye sahip olması gerektiğini belirtti.

Daha fazla fikir üretilmesi, daha yenilikçi olunması gerektiğini kaydeden Bakan Yılmaz, yerel ve ekonomik kalkınmada üniversitelerin çok stratejik kurumlar olduğunu düşündüklerini ifade etti.
Yılmaz, şöyle devam etti:

”Dolayısıyla önümüzdeki dönemde sizlerle birlikte, toplum olarak bu meseleyi daha fazla tartışmalıyız diye düşünüyorum. Tartışacağımız en önemli meselelerden biri YÖK’tür. YÖK’ün yapısı, işleyişi, nasıl daha etkili, nasıl daha verimli olabileceği, nasıl daha fazla demokratik hala gelebileceği, önümüzdeki dönemde tartışılması gereken hususlardır. Yeni anayasa çalışmaları da bu anlamda bence bir fırsat. YÖK’ün yeniden yapılanması bakımından, 21. yüzyılda üniversite sistemimizin hak ettiği şekilde yeniden yapılanması elbette son derece önemli. Her açıdan daha özerk bir üniversite modeli, hepimizin arzu etmesi, tartışması ve sağlam zeminlere oturtması gereken bir hedeftir.”

Üniversitelerin özerklikle birlikte daha fazla kaynak üretmesini arzu ettiklerini belirten Yılmaz, ”Daha fazla özerk olmak aynı zamanda mali özerkliği de içeriyor. Bu nedenle üniversitelerimizin daha fazla kaynak üretmesi gerekiyor. Bu, bizim kaynak aktarmayacağımız anlamında değil. Mutlaka, bütçemizden, vergi gelirlerimizden üniversitelerimize kaynak tahsis edeceğiz” diye konuştu.

Bakan Yılmaz, bunların üniversitelerin hak ettiği yere gelebilmesi için yeterli olmadığını, üniversitelerin daha fazla kaynak ve finansman üretmesi gerektiğini söyledi.
Yeni açılan üniversitelerin daha fazla kaynak talebinde bulunabileceklerini, diğer üniversitelerin çeşitli faktörlerle kaynak yaratabileceklerine inancının tam olduğunu kaydetti.
Yılmaz, ”2009 yılında üniversite gelirlerinin yaklaşık yüzde 55’i hazine yardımıyla gerçekleşmiş, yüzde 33’ü döner sermaye geliri, yüzde 12’si de özel gelirlerden oluşmuş. Hastanelerin döner sermayelerini dışarıda tuttuğumuzda üniversitelerin tamamının genel bütçe kaynaklarına bağlı olduğunu görüyoruz” dedi.

EĞİTİM MÜFREDATI TARTIŞILMALI

Eğitim müfredatının herkes tarafından tartışılması gereken bir konu olduğunu da ifade eden Yılmaz, gerek yerel ve bölgesel gerekse ulusal kalkınmada önem verdikleri işlerden birinin teorik ve uygulamalı eğitim müfredatının dinamik bir şekilde geliştirilmesi olduğunu belirtti.
Hızlı değişen dünyada bir müfredat belirlenmesinin ve uzun süre aynı müfredatla devam edilmesinin çok sağlıklı bir yaklaşım olmadığını vurgulayan Yılmaz, ”Dolayısıyla müfredatın toplumun, ekonominin, iş gücü piyasasının ihtiyaçları dikkate alınarak ve Avrupa Birliği pazarları incelenerek yenilenmesi ve 21. yüzyılın ihtiyaçlarına göre belirlenmesi gerekir” diye konuştu.
Diğer bir hususun da ”farklılaşma” olduğunu belirten Cevdet Yılmaz, şöyle devam etti:
”Özellikle mekansal ve bölgesel düzeyde üniversitelerimizin farklılaşması, alanları itibarıyla farklılaşması son derece önemli.

Birbirinin kopyası olan çok sayıda üniversite herhalde üniversite sistemimizin geleceği açısından çok da anlamlı bir durum değildir. Mutlaka, üniversitelerimizin ihtisaslaşması, farklılaşması gerekiyor. Farklı alanlarda ön plana çıkan, uzmanlaşan üniversitelerimizin olması gerekiyor.
Hiçbirimiz, bu alanda tek tip üniversitelerden yana değiliz.”

Yılmaz, burada yerel özelliklerin önemli olduğunu düşündüğünü dile getiren Yılmaz, mutlaka üniversitelerin gelişim planları ile bölgelerin gelişim planları arasında bir ilişki kurulması, bölgenin aktörlerinin dikkate alınması gerektiğini söyledi.

”ÜNİVERSİTELERİMİZ BELKİ ÖĞRENCİ ARAMAYA BAŞLAYACAK”

Üniversiteye erişimin büyük oranda halledildiğini ifade eden Yılmaz, ”Türkiye, artık sayı ve kontenjan itibarıyla yükseköğretime erişim problemini önemli oranda çözmüş durumda” dedi.
Üniversite kontenjan sayısının liseden mezun olan öğrenci sayısını geçtiğine dikkat çeken Yılmaz,, ”Üniversitelerimiz belki artık öğrenci aramaya başlayacak” diye konuştu.

Türkiye’de artık üniversiteye erişimin değil, kalitenin tartışılacağını belirten Yılmaz, ele alınacak konularda hukuki ve idari düzenlemelerin, reformların yapılması gerektiğini söyledi. Yılmaz, düzenlemelerin bir kısımının bugünkü mevzuatla yapılabileceğini anlatarak, ”Sonuç olarak, üniversiteler son derece stratejik kurumlardır. Ülkemizin 2023 yılında 10 büyük ekonomi arasına girmek gibi bir hedefi var. Gerek bu hedefe taşımada gerekse tek tek bölgelerin kalkınmasında son derece kritik bir kurumdur” değerlendirmesine bulundu.

”ÇOK CİDDİ VERGİSEL AVANTAJ GETİRDİK”

Gaziantep Üniversitesi Rektörü ve Kurul Başkanı Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un, ”Üniversitelerin araştırma fonları döner sermayeden sağlanıyor. Bu fonun özel bütçe altına alınması ya da başka bir şey mümkün olabilir mi?” şeklindeki sorusuna Bakan Yılmaz, ”Tıp fakülteleri dışında, hastanelerimizin döner sermayeleri dışında maalesef çok ciddi bir kaynak oluşturamıyoruz. Halbuki bunu yapabilmemiz lazım. Bunun yolu da üniversite-toplum, üniversite-sanayi işbirliğinden geçiyor” yanıtını verdi.

Yılmaz, üniversitelerin projelerde kaynak bulabilmesi için güçlü proje ekiplerinden müteşekkil birimlerin oluşturulması gerektiğini de ifade etti.

Katılımcılardan birinin, ”Araştırmaya para aktarılması için herhangi bir çalışmanız var mı?” şeklindeki sorusu üzerine de Yılmaz, ”Bu dönem ilk defa özel sektörün yaptığı araştırmaların, bizim ar-ge araştırmaları içindeki payı yüzde 44-45’leri aştı. Bu son derece sevindirici bir durum” dedi.

Özel sektörün ar-ge’ye yatırım yapmasının, üniversitelerde de ar-ge çalışmalarının artmasına neden olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:

”Özel sektörünün ar-ge yapmadığı bir ortamda, üniversiteler de çok fazla ar-ge yapamazlar. Birlikte götürmek durumdalar.

Çok ciddi vergisel avantaj getirdik. Bu konuda çok güzel bir kanun çıkarıldı. Araştırma birimi oluşturan ve belli sayıda araştırmacı çalıştıran firmalara, çok önemli vergisel avantajlar getirildi. Bunun da ar-ge harcamalarında ciddi yansımaları olacağını göreceğiz.”
Açılış konuşmalarının ardından toplantı, basına kapalı devam etti.