Başbakan Ahmet Davutoğlu, ATO Congresium’da düzenlenen Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci 1. Değerlendirme Toplantısı’nda aday öğretmenlere hitap etti.
Sözlerine, “Değerli meslektaşlarım” diyerek başlayan Davutoğlu, konuşmasını kürsüde değil, aracısız bir hoca gibi yapmak istediğini belirtti.
Davutoğlu, okullara akıllı tahtaların verildiğini, iyi binalar yapıldığını anımsatarak, “Öğretmenliğin ve bu ilişkinin esasında sadece öğretmen var, öğrenci var. Verdiğimiz akıllı tahtalar, iyi imkanlar sizin mesleğinizi daha iyi yapmanız içindir ama asla sevgiyi ikame etmek için değil” diye konuştu.
Öğretmen-öğrenci ilişkisinin kalıcı bir ilişki ve sevgi olduğuna işaret eden Davutoğlu, ilkokul öğretmenleri olan Fitnat ve Müzeyyen öğretmenlerin simalarını ve başını okşadıkları anlarda hissettiği muhabbeti hiç unutmadığını söyledi. Davutoğlu, öğretmenlerin sezgisel olarak da karşılarına aldıkları talebeleri hissettiklerine değindi.
İlkokul 5. sınıfta Müzeyyen öğretmenin sınıfında okurken yaşadığı bir anıyı paylaşan Davutoğlu, demokrasi ve siyaset konusuna geldiklerinde bir müsamere yazdığına işaret ederek, Müzeyyen öğretmenin de “Bu müsamerede başbakan sen olacaksın” dediğini aktardı.
İlk başbakanlık tecrübesini de bu vesileyle yaşadığını söyleyen Davutoğlu, öğretmenin kendisine “Hadi konuş” demesi üzerine sandalye üzerine çıkarak ilk konuşmasını yaptığını anlattı. Davutoğlu, “Hep ondan sonra öyle anıldık. Hiçbir zaman düşünmemiştim, hep bilim adamı olarak yola devam etmeyi hesap etmiştim ama muhtemelen Müzeyyen hocam o sırada çok sağlam bir dua etti ki ben buraya gelebildim, başka türlü gelemezdim.” diye konuştu.
“Hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz”
Davutoğlu, öğretmeniyle irtibatını hiç kesmediğini, çocukları ve torunlarıyla da ziyaretine gittiğini belirterek, “Müzeyyen hocamın son anına kadar yatağının baş ucunda ‘benim başıma bir şey gelirse oğlum Ahmet’i arayın, telefonu şudur’ diye yazıyordu. Vefat ettiğinde önemli bir toplantıdaydım. Telefon ettiler, bütün işimi bıraktım hayatımın en şerefli, en onur duyduğum görevini ifa etmek üzere. Hocamı, cenazesini omzumda taşıyarak, mezara ellerimle koydum” ifadesini kullandı.
Bu olayı, bir ilkokul öğretmeninin, bir öğrencisinin hayatında ne kadar iz bırakacağını anlatabilmek için aktardığını belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
“Her öğrencinizin, değerli öğretmenler, onun kırk sene sonrasını hayal ederek gözlerinin içine bakın. Onun bütün hayatını düşünerek bakın. ‘Bir sene ders vereceğim, sonra benden ayrılacak birisi’ olarak bakmayın. O sevgi yüreğinizde varsa siz gerçek öğretmensiniz, o öğrenci de gerçek öğrencidir ama o sevgi yoksa ne yaparsanız yapın, akıllı tahtalar, laptoplar, robotlar, her şeyi getirebilirsiniz ama hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz. Öğrencilerinize muhabbetle bakın, gözlerinin içine bakın. Ders anlatırken, onlara bir şey söylerken, nasihat ederken emredici bir tonla değil, bir annenin, bir babanın çocuğuna baktığı üslupla ve sadece muhabbetle bakın. O muhabbet onda kalıcı bir etki yapacaktır. Dolayısıyla mesleğimizin kaynağı sevgidir, sevgidir, sevgidir, o olmadan hiçbir şey olmaz.”
İki kahraman öğretmenden bahsetmek istediğini belirten Davutoğlu, bunlardan birinin, yolu kapanan Muş’un Kurtuluş mezrasında öğrencilerini sırtında taşıyan Cengiz Sur adlı öğretmen olduğunu bildirdi. Diğerinin ise Silopi’de görev yapan bir öğretmen olduğunu belirten Davutoğlu, operasyonlar sonrasında Silopi’ye yaptığı ziyareti anımsatarak, “Tugay komutanımızdan bilgi alırken, Tugay komutanımızın muhterem eşinin öğretmen olduğunu öğrendim. Operasyonlar sürerken öğretmen hanımefendi derslerine devam etmişti. Bütün programımı bıraktım, dedim ki, ‘Bu şartlarda, işte milli birliğimizin mayası burada.’ Beyi operasyon yönetiyor, eşi okula gidip zor şartlarda, roket atışları altında, silah sesleri arasında Silopili çocukları yetiştiriyor.” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, programı değiştirerek okula gittiklerini anlatarak, şöyle devam etti:
“Sınıfa girdik ve bütün öğretmenlerimize, özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki bütün öğretmenlerimize örnek olması adına zikrediyorum, o çocuklar, Silopili çocuklar, bir anne görmüşçesine hoca hanıma sarıldılar, o da onların başlarını okşadı.”
Bir öğrencinin İstiklal Marşı’nı okumak istediğini söylediğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Emin olun İstiklal Marşı’nın bütün kıtalarını, biri diğerinden devralarak okudu. İşte özlediğimiz öğretmen bu, her şartta ders yapacak, hiçbir şey, ne kara kış ne terör ne şiddet ne de herhangi bir barikat ya da çukur öğretmenin derse ulaşmasına engel olamayacak. Buradan Doğu ve Güneydoğu’da zor şartlarda görev yapan bütün öğretmenlerimize selam ediyor, milletim adına onların alınlarından öpüyorum.”
Davutoğlu, “(Bir an önce dersi bitirip eve gideyim) diyen bir öğretmen, öğretmenlikten nasibini almamıştır. Yine (şimdi beni Doğu’ya gönderdiler, buradan işimi bitirip de bir an önce eş tayini dolayısıyla Batı’ya veya başka bir yere gideyim) diye çabalayan bir öğretmen, dikkatini ders vermekten başka bir alana dağıtmışsa öğretmenlik yapamaz.” dedi.
“Öğrenci öğretmen ilişkisinin coğrafi, etnik, dini bir sınırı olmaz”
Öğrenci öğretmen ilişkisinin coğrafi, etnik, dini, mezhebi bir sınırı bulunmadığını aktaran Davutoğlu, öğrencisine dini, dili, mezhebi veya etnik kökenine göre yaklaşan, bu nazarla bakan öğretmenin mesleğine en büyük ihaneti yapmış olacağını ifade etti. Davutoğlu, “Karşınızdaki Müslüman olur, Hristiyan olur. Karşınızdaki Türk olur, Acem olur, Kürt olur, Alman olur, İngiliz olur. Ama hepsi size emanet edilmiş, Allah’ın eşrefi mahlukat olarak yarattığı en yüce varlıklardır ve size emanettir. Bir tanesine dahi ‘şu benim hemşehrimdir, şu benim akrabamdır, şu benim dostumdur, şu benim arkadaşımın çocuğudur özel muamele edeyim’ derseniz, öğretmenlik mesleğini anlamış değilsiniz demektir” değerlendirmesinde bulundu.
Ahmet Davutoğlu, “Şırnak’a, Van’a, Mardin’e, Konya’ya, Trabzon’a gidiyorsa bir öğretmenimiz, önce o şehri sevsin. O şehri sevmeden, o şehrin çocukları sevilmez. O şehrin çocukları sevilmeden, o şehir sevilmez. Siz o şehri sevmezseniz, ilk fırsatta tayin talep edersiniz.” ifadesini kullandı.
“Ders dışında da hayatı kuşatın”
Konuşmasında, “Bugün biraz rahatsızım, kendimi iyi hissetmiyorum” diyerek derse gitmeyen öğretmenlerin, mesleğin ruhundan yavaş yavaş kopmaya başladığına dikkati çeken Davutoğlu, öğrencilere bulaşacak türden hastalıklar dışında hiçbir hastalığın öğretmenleri işinden alıkoymaması gerektiğini söyledi.
Dersi ihmal etmemenin yanında, öğretmenlik mesleğinin niteliğinin ikinci bir unsurunun da ders dışında öğrencilerin hayatını kuşatmak olduğunu belirten Davutoğlu, öğretmenlere, “Arkadaşlar; öyle bir ilişki kurun ki öğretmenlikte, kurduğunuz ilişki dersle sınırlı olmasın, hayatı kuşatsın. Taziyesiyle düğünüyle mutlaka hayatı kuşatsın.” dedi.
Başbakan Davutoğlu, “Öğrenciye mutlaka kalıcı etki yapacak, iz bırakacak sözler söyleyin. Çünkü öğrenci sizin çok önemsiz gördüğünüz, sıradan gördüğünüz bir şeyi dahi zihnine nakşeder, unutmaz ve gereğini yapar. Öğrencilerde kalıcı etki bırakacak, davranışsal etki bırakacak örnekler oluşturmaya çalışın. Zihninde kalsın, unutmasın.” diye konuştu.
Ortaöğretimdeki tarih öğretmeni merhum Ayşe Yongaçoğlu’nun kendisine tarih bilincini kazandırdığını aktaran Davutoğlu, “Biz yeni nesillerin nesneleşmesini istemiyoruz, özneleşmesini istiyoruz, kendi milleti adına vakur bir şekilde dünyanın her yerinde ‘tarihte ben vardım, bugün varım, yarın da var olacağım’ bilincini vermeyen bir tarih eğitimi ne kadar iyi bilgi aktarsa dahi bilinç oluşturamaz” ifadesini kullandı.