Karanlık 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağını en sert şekilde uygulayanlardan biri olan Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Kızıl; “Üzerimizde yoğun baskı vardı” dedi ve ekledi: “Öğrencileri disiplin kuruluna göndermeseydik, biz disiplini boylardık!”
Bugün sonlandırılması noktasında önemli mutabakat adımlarının atıldığı başörtüsü yasağını tarihinde en sert şekilde uygulayan isimlerden olan 1997’nin Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Kızıl, Yeni Akit’in soruları karşısında, “Artık bu yasak son bulmalı. Başörtülülere eğitim hakları verilmeli” dedi.
O dönem “Okulu birincilikle bitiren başörtülü öğrenci Hatice Topçu ile öteki başörtülü öğrenci Zeynep Samuk’un yerine başka öğrencileri birinci ve üçüncü ilan etti” haberleri ile de gündeme gelen Prof. Kızıl, “Üzerimizde baskı vardı. Talimat öyleydi. Yasağı uygulamasan, başörtüsünde ısrar eden öğrenciye soruşturma açmasan sana soruşturma açacaklardı” dedi. Prof. Kızıl, gündemdeki konularla ilgili sorularımız karşısında şunları kaydetti:
YÖK’ün İstanbul Üniversitesi’ne gönderdiği yazıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
– YÖK Başkanı zor durumda bırakılıyor. YÖK Başkanı bir yazı ile başörtüsü yasağını kaldırmış falan değil. Bizim zamanımızda da vardı. En sert YÖK Başkanları ile çalıştım ben. Şimdi bakın siz derste bir başörtülüyü yaka paça dışarı çıkartamazsınız. Herkesin vereceği reaksiyon var, onun da bir şahsiyeti var. Kanun varsa, nizam varsa, bir tutanak tutarsınız, olur biter. YÖK Başkanı bana göre bunu belirtmek istedi. Aman efendim ‘YÖK Başkanı bir talimatla kaldırdı yasağı’ falan gibi şeyler söyleniyor. Hayır efendim. YÖK Başkanı kaldırabilse, Meclis’te kanun yapıldı,Anayasa Mahkemesiiptal etti.
İSTEYEN ÖRTER, İSTEYEN AÇAR
Çözüm yolu nedir sizce?
– Bakın şimdi, bu bir inatlaşma haline döndü. Benim kanaatim şu ki, bu kadar inatlaşma olmasa ortada hiçbir problem kalmayacak. Kalmayacak vallahi billahi. Ne bu kadar çok türbanlı olur, ne de bu sorun olur. Bizim öğrencilik yıllarımızda İstanbul Üniversitesi’nde başörtülü hanım arkadaşlarımız da vardı. Sorun olmuyordu. Ama sonraları bu bir sorun haline getirildiği için bu noktaya geldi. Ama bu konuya bugün muhalefet de samimi olarak yaklaşırsa sorun çözülür. Bu artık Türkiye’nin gündeminden düşmeli. Kimsenin eğitim hakkı elinden alınmamalı. İsteyen başını örter, isteyen açar. Kimse karışmamalı. Ve kimse kimseye bu hali bir baskı unsuru olarak kullanmamalı. Muhalefet ‘Çözelim’ diyor. ‘Kamu-mamu’ diyenler de var. Bırakın şimdi kamuyu. Bu sorun üniversiteler için çözüme kavuşturulmalı. Ama bu nasıl olur bilemiyorum. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına bakmak gerekir.”
FİİLİ BİR DURUM MU OLUŞTURULMALI?
Kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir hüküm yok. Fiili bir durum oluşturulmuş, ‘Yasak’ deniliyor. Serbestlik de fiili bir durumla mı sağlanabilir sizce?
– O da zor. Gördünüz, adam bir yazı yazdı, başına gelmedik kalmadı. ‘Kaldırabiliyorsan kaldır’ diyorlar. Ayrıca Anayasa Mahkemesi koca kanunu iptal etti. Bana göre YÖK Başkanı’nın elinde değil bu. Anayasaya net bir ifade koyduğunuz vakit iş biter.
Sizin döneminizde nasıldı? Sizin yasaklama dayanağınız neydi?
– Benim Rektör olduğum, Üniversitelerarası Kurul Başkanı olduğum dönem çok sıkıydı. O dönem YÖK Başkanı Kemal Gürüz Bey’di. Tamam Kemal Gürüz Bey bu işi sıkı tuttu, rektörlere yazı gönderdi falan ama daha öncesinde Doğramacı’nın yazısı var. ‘Kılık kıyafet yönetmeliğine uyulması’ diye..
Kanunda ise yasak yok. Rektörler uymayabilirdi bu talimatlara.
– Rektör ne yapsın? Önüne bir mahkeme kararı getiriyorlar. Rektör ne yapsın? Rektörler de müşkül durumda bırakılıyor. Anayasa’da net bir yasak yok evet, YÖK’ün ek 17. maddesine göre yükseköğretimde kılık kıyafet serbest. Böyle söyleniyor ama diğer taraftan da estirilen bir rüzgar var. Siyasi rüzgar var. Rektörler iki arada bir derede kalıyor. Benim dönemimde bir rektör başörtüsüne azıcık müsamaha gösterse, bakıyorsunuz birileri bir taraftan, birileri diğer taraftan saldırıyor. Rektörlerin üzerinden bu yük alınmalı.
ÜZERİMİZDE BASKI VARDI TABİİ
Siz de baskı sonucu mu uyguladınız yasağı?
– 1997-1998 yıllarında tabii biz de üzerimizde bir baskı hissettik. ‘Giremez’ diye yazı gelmiş, ne yapacaksınız? Biz de mecburen uygulamak zorunda kaldık.
YÖK Başkanı’nın yazılı talimatı yani öyle mi?
– Kemal Gürüz Bey bu işler çıkınca ilk başta ‘Ya bu işin üzerinde durmayalım’ diyen bir arkadaştı. Ama sonraları Türkiye’nin esen rüzgarlarına göre bir yerde durdu.
DİSİPLİNE SİZ SEVK ETMEZSENİZ, SİZİ SEVK EDERLER
Siz de kanunu değil, yazılı talimatları uyguladınız?
– Yazı var. Ondan sonra biz bunları mecburen disiplin kuruluna sevk ediyoruz. Siz sevk etmezseniz sizi sevk ederler disiplin kuruluna. Yani o kadar da şey bu işler. Onun için bunun kanununu çıkartsınlar. Başörtülülere üniversitede okuma serbestliğini tanısınlar net bir şekilde. Rektörler de rahatlasın. Müşkül durumda kalmasın.
– Bu rüzgarda askerin rolü nedir?
– Ben askeriyeden bir etki görmedim ama şimdi siz kanunu çıkartırsanız asker ne diyecek? 80 ihtilalinden sonra üniversitede sakal bile bırakamazdık. Öğretim üyeleri de aynı şekilde.
O DÖNEM NELER YAŞANDI?
Tarih 13 Mart 1998. Dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz, rektörleri topladı. Rektörler toplantısına Cumhuriyet tarihinde ilk defa MGK uzmanı askerler de katıldı. MGK Başmüşaviri Emekli Kurmay Albay İbrahim Barutçuoğlu, GATA Komutanı Fahrettin Arslan gibi isimler rektörlere 2 saat süren bir brifing verdi. Toplantının ardından YÖK bir talimat hazırladı. 9 sayfalık bu talimat rektörlere dağıtıldı. 13 Mart 1998 tarihli bu talimatta, yürürlükte olan “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” şeklindeki YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesi hiçe sayılarak rektörlere başörtüsü yasağı uygulamaları emredildi. Hiçbir yasal düzenlemeye de gerek duyulmaksızın başörtüsüne böylece yasak getirilirken, YÖK, “başörtülüleri almayacaksınız” talimatına uymayan rektörleri istifa ettirdi.