Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Orta Fırat bölümünde yer alır. Kuzeyinde Adıyaman,Diyarbakır, Doğuda Mardin,Güneyde Suriye,Batıda Gaziantep ile sınırlıdır.Yüzölçümü 19.615 Km2`dir.Coğrafi konumu 36 derece 40 dakika ve 38 derece 02 dakika kuzey enlemleri ile 37 derece 50 dakika ve 40 derece 12 dakika doğu boylamları araında yer alır.Denizden yükseliği 518 metredir.Nufusu 1995 sayımlarında 1.200.075 olarak hesaplanmıştır.Dağlar Urfa`nın %22 sini, Ovalar %16,3,Platolar %61,7 oluşturur.
-Türkiye’nin İlleri Hakkında Genel Bilgiler Tam Liste-
Toprakların Kullanıma Göre Dağılımı;
Tarıma elvirşli alanlar : %98.3
Orman alanlar : %0.6
Ekili ve Dikili alanlar : %67.1
Çayır ve Meralar : %37.6
Tarıma elvirişsiz alanlar : %1.7
Yıllık ısı ortalaması: 18.1 derece
Yıllık yağış ortalaması:867,5 mm
Başlıca Tarım Ürünleri: Buğday,arpa,mercimek,anason,Pamuk(denemede), sebze ve meyveler (Halen Urfa`da tam olarak sulu tarıma geçilmediği için Kuru tarım ürünleri yetiştirilmektedir.1997 DİE)
Başlıca Sanayi ürünleri: Yün,çimento,Tarım makinaları,şarap,un,pamuk, iplik,makarna,peynir,süt,tereyağ,yoğurt vb benzeri hayvansal ürünler.
Yüzey Şekilleri:
Şanlıurfa ili tümüyle düzlüklerden meydana gelmiştir.Toprak kuzeyden güneye doğru eğilimlidir.Yükselti güneye doğru azalır.Urfa`nın en büyük dağı Diyarbakır-Urfa sınırındaki Karacadağ`dır.Karacadağ Mirimir tepesi ile birlikte 1938 metreye ulaşır.Urfa`nın kuzey doğusunda ki bu eski yanardağ çevresine lavlar yaymış ve sönmüştür.İlin diğer tarafında bulunan engebelerin hepsi 1000 metrenin aldındadır.(Arat Dağı 840m,Cudi 627m, Tektek 749m, Susuz 801m) Kuzeyden güneye doğru alçalan topraklar Suriye sınırında 400 metrenin aldına iner.Şanlıurfa topraklarının tamamı bir ova olmakla birlikte,bazı kesimlere özel adlar verilmiştir.Bunlar Harran, Viranşehir,Siverek,Halfeti ve Suruç ovalarıdır.
Urfa Ekonomisi:
Urfa`da tarım ve hayvançılık halkın birinci derecede geçim kaynağıdır.Tarihte verimliliğiyle ünlü Urfa toprakları,günümüzde sulanamayışı nedeniyle verimsizleşmiştir.Yapımı bitme aşamasına gelen Karakaya Barajı,Atatürk Barajı ve Urfa tünellerin tamamen tamamlanmasıyla Harran Ovası, Viranşehir Ovası, Ceylanpınar Ovası sulanacaktır.Böylece verimli yemyeşil Mezopotamya yeniden canlanacak , yılda bir kaç ürün alınabileceği bu ovalar her türlü tarımın yapılmasına elverişli hale gelecektir.Günümüzde Ceyalnpınar`da akarsu vadilerinde yer yer sulu tarım yapılmaktadır. 1990 yılında ilde 627 410 hektar alanda tarım yapılarak 647 847 ton ürün elde edilmiştir.Yapılan araştırmalara göre ilde her zaman tahıl tarımı birinci sırada yer alır.Tahıllar arasında birinci sırayı buğday ve mercimek alır.Urfa Türkiye`nin “Mercimek Anbarı” olarak bilinir.Sanayi bitkilerinden Pamuk,Kenevir,Yağlı tohumlardan Çiğit,Susam üretimide yapılmaktadır. Hayvansal ürünlerden özellikle Urfa Yağı ünlüdür.Büyük kentlere pazarlanan Urfa yağı en çok Siverek`te yapılır.zellikle Karacadağ etekleri her mevsimde hayvan sürüleri ile dolar.Viranşehir ve Ceylan pınar Devlet üretme çiftliğinde Peynir ,Yoğurt, Yağ üretimi ilin en önemli hayvansal ürün üretim yerleridir.
Urfa Sanayisi;
Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre Urfa ili Sanayi ve endüstri gelişimi açısında 54. sıradadır.Bu durum Urfa`da sanayinin gelişmediğini gösterir.
Urfa daki tarıma dayalı sanayi kuruluşları şunlardır;
-1979 yılında üretime başlayan 1000 ton kirli yapağı yıkama kapasiteli yapağı yıkama ve yün fabrikası
-Çimento fabrikaları
-Yılda 2900 adet çesitli tarım aletleri ve makineleri yapan fabrika
-Yöre üzümlerini değerlendiren Tekel Şarap Fabrikası
-1968 `te üretime başlayan Et kombinası
-Siverek peynir ve tereyağ fabrikası
-Viranşehir `de peynir fabrikası
-Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği
-Şanlıurfa Pamuk ipliği Fabrikası
-Un fabrikaları
-Cırcır fabrikaları
-Küçük Sanayi olarak dokumacılık,keçe,deri işlemeciliği
-Seracılık
Urfa ve çevresinde madencilik yoktur. Siverek ilçesinde petrol bazı bölgelerde de linyit bulunmuşsada bunlar henüz işletilmemektedir.
İklim
Urfa’nın İklimi: Urfa ilinde Güneydoğu Anadolu bölgesinin kara iklimi egemendir.Kışlar olduça soğuk ve sürekli, yazlar çok sıcak ve kurak geçer.Fazla olmayan yağışlar Karakaya Baraj gölü,Atatürk Baraj gölü sayesinde artmaya başlamıştır.Urfa meteroloji istasyonu verilerine göre en soğuk ayda ortalama ısı 5 derece, en sıcak ayda ortalama ısı 31 derecedir.Şimdiye dek görünen en düşük ve en yüksek ısılar -12 ve +47 derece olmuştur. Sıcaklığın 30 derecenin üstüne çıktığı günlerin ortalama sayısı 236 Sıfırın altına düştüğü ortalama günlerin sayısı 125 tir.Yıllık ortalama yağış miktarı 867.5 mm tür.
Bitki Örtüsü
Şanlıurfa ilinde yağışların azlığı, yazların çok uzun ve kurak geçmesi toprak yapısının su tutmaya elverişli olmaması, doğal bitki örtüsünün çok cılız kalmasına neden olmuştur.Yer yer çalı kümelerine, su boylarında da seyrek kavaklara rastlanılmakdadır.Kış aylarında yeşillenen düzlükler yaz sıcaklarının başlamasıyla hemen bozkıra döner,otsu bitkiler kurur.Urfa ili Türkiye`nin orman bakımından en yoksul ilidir.İl sınırları içinde belli başlı orman yoktur.Gap ve Atatürk Barajı’nın etkisiyle Urfa ve çevresinde ağaçlandırmalar başlanmış olup bir müddet sonra ormanına kavuşacaktır.
Flora
Bölgede Fırat kavağı, Söğüt, Çınar, Elder çamı, Kızılçam, K.servi, Okaliptüs, Y.Akasya, Aylantus, Melia, Sofora, Kavak, Glediçya, İğde, Antep fıstığı, Erik, Kayısı bulunmaktadır. Tarım alanlarında başta Domates, Biber, Patlıcan ve Salatalık olmak üzere sebzecilik yapılmaktadır. Ayrıca Buğday, Arpa ve Mercimek yetiştirilmektedir. Birecik ilçesi meydan mahallesinde Fırat Kavağı (Populus euphratica-Oliver) populasyonu bulunmakta ve saha 1. derece SİT alanı ilan edilmiştir. Mahalli olarak burası “söğütlük” olarak bilinmektedir.
Fauna
Kelaynak (Geronticus eremita), Çizgili İshak kuşu (Otus brucei), Yeşil Arıkuşu (Merops superciliosus), Serçe (Passer domesticus), Kaya Güvercini (Columba livia), Peçeli Baykuş (Tyto alba), Sığırcık (Sturnus vulgaris), Sakarmeke (Fulica atra), Yeşilbaş (Anas platyrhynchos), Balıkçıl (Ardea cinerea), Karabatak (Palacrocrax carba) Ebabil (Apus apus), Alaca yalıçapkını (Coryle rudis), Kırlangıç (Hirondo rustica), Kılkuyruk, Yaz ördeği, Macar ördeği, Pakta, Bozördek, Angut, Çeltikçi, Balaban, Bahri. Dünyada nesli yok olma tehlikesi altında olan ve Birecik ilçesinde doğal olarak bulunan Göçmen Kelaynak kuşları, halen ilçe merkezindeki Üretme İstasyonunda 209 bireylik koloni halinde yarı vahşi olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Envanteri yapılabilen hayvanlar Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası içerisinde yaşayan Ceylanlar ve Birecik Kelaynak Üretme İstasyonu’nda bulunan Kelaynak kuşlarıdır. 2015 yılı envanter sonuçlarına göre Kızılkuyu YHGS içerisinde 332 adet Ceylan bireyi tespit edilmiştir. Birecik Üretme İstasyonu’ndaki Kelaynak sayısı ise 209’dur.
İl genelinde nesli tehlike altında olan türlerin korunmasına yönelik yapılan çalışmalar; Kızılkuyu YHGS, Birecik Fırat YHGS olarak ilan edilmiştir. Birecik İlçesinde Birecik Bozkırları YHGS ilan için Doğa Koruma Ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne teklifte bulunulmuştur. Tek Tek Dağları Milli Parkı ve Gölpınar Tabiat Parkı ilan edilmiştir. Yukarıda bahsi geçen türler bu alanlarda koruma altına alınmıştır.
2015 yılında Çizgili Sırtlan ve 2016 yılında Hoş Sümbül için Tür Koruma Eylem Planları hazırlanmış olup, türlerin korunmasına yönelik eylem planları hazırlanarak, planlı bir şekilde koruma stratejileri oluşturulmuştur
Ekonomik Yapı
Şanlıurfa ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma, enerjiye, turizm ve hayvancılığa dayanmaktadır. Atatürk Barajında yürütülen balıkçılık da Şanlıurfa ekonomisine katkıda bulunmaya başlamıştır.
Tekstil ve Gıda sektörünün toplam imalat sanayi içerisindeki payı % 71 dolayındadır. Diğer Sektörlerin imalat sanayi içerisindeki payı ise ancak % 29.
İmalat sanayinin % 32.82 Gıda sanayi, % 38.06 Tekistil, % 7.96 Metal Eşya ve Makina Sanayi, % 0.78 Metal Sanayi, % 8.16 Seramik, Cam ve Taş ürünleri Sanayi, % 1.36 Kağıt Sanayi, % 10.29 Kimya Sanayi ve % 0,58 Ağaç, Mantar Sanayidir.
Tarım:
Şanlıurfa’nın ekonomisinin büyük bir bölü tarıma dayalıdır. Türkiye deki toplam sulanabilen alanların % 10 una tek başına sahip olan Şanlıurfa’da bu arazilerin şuan yüzde 30 sulanabilen arazilerdir. GAP’ın tamamlanmasıyla sulanacak 1,822 milyon hektar arazinin 50’si Şanlıurfa’da bulunmaktadır. GAP projesinin 2012 sonun da tamamlanması hedeflenmektedir.
Enerji:
Atatürk Barajı hidroelektrik santrallerinde 2011 Yılı sonu itibariyle üretilen enerji miktarı 15 milyar dolar. Yani Atatürk Barajı’nın, sadece elektrik anlamında Türkiye ekonomisine 15 milyar dolar katkı sağladı. Bu arada Atatürk Barajı’ndaki türbinler enerji üretimi için tam kapasite çalıştırıldığında, 5 günde İstanbul’un yıllık su ihtiyacını karşılayabilecek suyu kullanıyor.
Sanayi:
Şanlıurfa’da sanayinin ekonomiye katkısı tarıma dayalı sanayidir. Tarıma dayalı sanayi içerisinde hububat ve pamuk ağırlıklıdır. Tekistil sanayi ve bulgur fabrikaları ile un fabrikaları bulunmaktadır.
Turizm:
Şanlıurfa’da, turizm de ekonomiye önemli ölçüde katkısı sağlıyor. 2011yılı verilerine göre yarısı yatı olmak üzere bir milyon turisti ağırlayan Şanlıurfa, 12 bin yıllık tarihi geçmişi maktadır. Bu sayı her geçen gün artarak devam etmektedir.
Hayvancılık:
Şanlıurfa ekonomisine hayvancılığında katkısı büyüktür. TÜİK 2009 verilerine göre Ülkemizdeki küçükbaş hayvanların % 9,3’ü ve koyun varlığının %10,4’ü gibi önemli bir oranı Şanlıurfa’da bulunmaktadır.
Balıkçılık:
Gıda Tarım ve Hayvancılık Şanlıurfa İl Müdürlüğünden alınan bilgilere göre Şanlıurfa’da, Atatürk Baraj Gölü tatlı su balıkçılığın yanı sıra 17 adet işletmede de alabalık yetiştiriciliği yapılıyor. Üretilen balıklar, il merkezi ve çevre illere satılıyor. 2011 yılında 314 ton balık satışı yapıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Şanlıurfa İl Müdürlüğünden alınan bilgilere göre 2011 yılının üretimi 312 ton su ürünü avcılığı, 2 bin 21 ton gökkuşağı alabalığı yetiştiriciliği olarak gerçekleşti. Şanlıurfa kent merkezinde 7, Birecik’te 3, Viranşehir’de 3, Siverek’te 4, Bozova’da 1 ve Hilvan’da 1 adet olmak üzere toplam 19 noktada perakende su ürünleri satış yeri bulunuyor.Atatürk Barajı DSİ 15. Bölge Müdürlüğü su ürünleri üretim istasyonunda, yalnızca 2010 yılında yaklaşık 4 milyon balık yetiştirildi. 20 toprak ve 10 beton havuzdan oluşan istasyonda ”pullu sazan” ve ”şabut” türü balık üretimi yapılıyor.
Şanlıurfa İlçeleri
Akçakale : M.Ö. IX. yüzyı l ortalarında Asur hakimiyetinde olan yöre, M.Ö. 610’da Medler’in ve Perslerin eline geçmiştir. Büyük İskender’in M.Ö.331 yılındaki Asya Seferi’nde Makedonya Krallığı’na katılmış ve İslam dönemine kadar sırayla Seleukoslar, Edessa Krallığı, Romalılar, Bizanslılar ve Sasaniler arasında el değiştirmiştir. 640 yılında Şam ordusunun, 661 yılında ise Emeviler’in eline geçti. Emeviler’in ortadan kaldırılmasından sonra Abbasi hakimiyetine geçen yöre, 1087’de Selçuklular tarafından fethedilmiştir. 1144 yılında Urfa’nın Zenginler tarafından fethedilmesi ile Musul Atabeyliği’ne bağlanan yöre, daha sonra Eyyubilerle Anadolu Selçukluları arasında paylaşılmıştır. 1244 yılında Tatarlar, 1260’da ise Moğollar tarafından tahrip edilen ilçe, Türkiye-Suriye sınırı çizilmeden önce Tell Ebyad (Beyaz Tepe) olarak biliniyordu. 1921’de sınır tespitinden sonra Akçakale olarak tanındı ve 1946 yılında ilçe haline getirilmiştir. 1 Bucağı ve 73 köyü vardır. 2000 yılındaki nüfus sayımına göre nüfusu 38.088 ‘dir.
Viranşehir : Hurri-Mitanni, Hitit, Asur, Med-Pers ve Keldani hakimiyetlerini gören ilçe, M.Ö 331’de Makedonya imparatorluğ una, M.Ö 163’te de Roma idaresine girmiştir. Bizans imparatorluğ unun ilk dönemlerinde Tella (Tepe) olarak tanınıyordu, sonra imparator Konstantin tarafından bazı şehirlerin adları değiştirildi. İlçeye de Konstantina veya Konstantina adı verildi. 640 yılında Şam ordusu tarafından fethedilmiş ve Tell-Muzin adını almıştır. Sonraki dönemlerde yine Araplar tarafından Tell-Mavzen ve Tell-Mavzelath isimleri de kullanılmıştır. 660 yı lında Emeviler, 750 de Hamdaniler ve Abbasiler arasında el değiştiren Viranşehir, Türkmenler tarafından son kez kurulmuş ve Ören şehir adını almıştır. Ancak 1258’de Hülagu ve 1400 yılında da Timur tarafından yağma ve büyük ölçüde tahrip edilerek viran bir hale getirilmiş ve bu haliyle Osmanlı dönemine ulaşmıştır. 1517 yı lında Osmanlı topraklarına katılan şehir 1792’den sonra Mardin’e, 1924 yılında da Urfa’ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir. İl merkezine 90 km . uzaklıktadır. 2000 genel nüfus sayımına göre nüfusu 137.618 ‘dir. 1 bucağı , 98 köyü ve 204 mezrası vardır.
Siverek : Yörede yapı lan arkeolojik kazılar, ilçenin M.Ö.3000 yıllarına ait bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamıştır. Hurri-Mitanni, Hitit, Arami, Asur, Keldani, Med ve Pers egemenliğine geçen ilçe, M.Ö.331’de Büyük İskender’in istilasına maruz kalmıştır. M.Ö.305’de Seleukoslar’ın eline geçen yöre, Müslümanlar tarafından fethedilinceye kadar Edessa, Roma, Bizans ve Sasani krallıkları arasında el değiştirmiştir. 640 yı lında Şam ordusunca fethedilen Siverek, 660’da Emeviler, 750’de ise Abbasilerin eline geçmiştir. 1065–1066 yı llarında Selçuklu hakimiyetine giren ilçe uzun bir zaman Bizanslıların hakimiyeti altında kalmıştır. XI. yüzyıl sonunda Urfa Haçlı Kontluğu, 1182’de de Eyyubiler’in hakimiyetine giren ilçe, 1400 yı lında Timur tarafından zapt edilmiştir. 1451 yı lında Safevi hakimiyetine giren Siverek, 1517’de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eski kaynaklarda ilçeye verilen isimler; Sevaverak, Sebabarak, Sebabarok, Sevaverag, Severags ve Suveyda’dı r. Osmanlı döneminde Diyarbakır vilayetine bağlı bir kaza olan Siverek, 1926 yılında Urfa’ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir. 6 Bucak, 98 köy ve 375 mezrası vardır. İl merkezine uzaklığı 91 km ‘dir. 2000 yılı nüfus sayımına göre, nüfusu 172.067’dir.
Birecik : BİRECİK İLÇESİ Yakın doğu’nun büyük ticari yollarının kavşağında, Fırat Nehri kıyısında güzel bir ilçemiz olan Birecik’e, Arap kavimleri Bireh, Türkler ise küçük kale anlamında Birecik demişlerdir. 1894 yılında yapılan araştırmalarda şehrin kuzey kesimini Paleolitik (Eski Taş devri) döneminden beri insanların gelip konakladığı bir bölge olduğu anlaşılmıştır. Sırasıyla Hurri-Mitanniler, Hititler, Asurlular, Makedonyalılar ve Seleukoslar hakimiyetlerini gören ilçe, Müslüman Arapların eline geçinceye kadar, M.S. I. yüzyılda Romalılar ile Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. 1099 yılında Fransız Kontluğu’nun eline geçmiştir. Daha sonra Zengiler, Artukoğulları arasında el değiştiren şehir, XIII. yüzyılda Moğol istilasına uğramıştır. XV. asrın sonlarına doğru Memlukler’in eline geçtikten sonra dışkale ve surlar inşa edilmiştir. Birecik, Yavuz Sultan Selim tarafı ndan 1515 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. I.Dünya Savaşı sırasında Birecik’te Almanlar tarafından birçok kışla ve askeri tesisler kurulmuştur. Savaştan sonra İngilizler tarafından işgal edilen Birecik, sonradan Fransızların işgaline bırakılmıştır. 10 Temmuz 1920 tarihinde kurtuluşunu sağlayarak hürriyetine kavuşmuştur.1923 yı lında ilçe olmuştur. İl merkezinin 90 km . batısında bulunmaktadır. 1 Bucağı, Ayran ve Mezra isimli 2 kasabası, 63 köyü ve 89 mezrası vardır. 2000 yılı sayımına göre, nüfusu 43.587’dir.
Bozova : Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular, ilçe ve civarının Paleolitik ve Neolitik Çağ’dan beri yerleşim bölgesi olduğunu göstermiştir. Yöredeki Lidar ve Kurban Höyükleri Bozova’nın Tunç Çağı’nda da (M.Ö.5000-3000) bir yerleşme merkezi olduğunu meydana çıkarmıştır. Halep, Samsat ve Malatya yolu üzerinde kurulan ilçe, ta ş ı dığı ticari önemden dolayı çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır. Asurluları n Asurinai, Romalılar ve Ermenilerin Tormenapa, Arapların ise Tell-Hüvek adını verdikleri ilçe 1326’ya kadar Araplar, yerli Ermeni prensleri ve Mardin Artukluları arasında el değiştirmiştir. 1389’da Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılan Bozova’da Timur döneminde bir yönetim karmaşası yaşandıktan sonra 1526’da Osmanlıların eline geçmiştir. Türkmenler tarafı ndan Yaylak, Osmanlılar tarafından ise Bozabad olarak adlandırılmış ve son olarak Bozova adı ile ilçe statüsünü kazanmıştır. 2 Bucağı , 79 köyü ve 99 mezrası vardır. 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 33.086’dır.
Ceylanpınar : M.Ö. XV. yüzyı lda Mitanni Krallığı’na bağlı olan yöre, daha sonra Asurluların eline geçince ” Ri ş Ayna ” olarak çağ rılmış ve bu isim Süryanice’ye Reş Ayna olarak geçmiştir. Bu isim daha sonra Arapça’ya Ra’s el-Ayn (Kaynakbaşı) olarak geçmiş ve zamanımıza kadar devam etmiştir. 639 yı lında Şam ordusu komutanı İyad b. Ganem tarafından Urfa ve Harran’dan sonra ele geçirilmiştir. Bizans İ mparatoru I.Ioannes Çimişkes, 959 yılında Diyarbakır ve Nusaybin’i ele geçirdikten sonra Ceylanpınar’ı da yağma ve tahrip etmiştir. Yöre, Ocak 1394 yılında Suriye Seferi’ne giden Timur’un da yağma ve tahribine maruz kalmıştır. 1921 yı lında Türkiye-Suriye sınırı çiziminden sonra ülkemizde kalan kısmına ceylanlarının çokluğundan dolayı Ceylanpınar adı verilmiş ve 1981 yılında ise ilçe yapılmıştır. İl merkezine 141 km . uzaklıkta olan ilçenin 32 köyü vardır. 2000 yılı nüfus sayımına göre, nüfusu 53.873′ tür.
Hilvan : İlçenin tarihi geçmişi ile ilgili bilgiler çok geç yerleşilen bir bölge olduğu için fazla değildir. İlçede ilk yerleşmenin Osmanlılar döneminde 1820 yılında Hacı Musa adında bir Türkmen aşiret reisi tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Hilvan adı nın kimler tarafından ne zaman verildiği ve ne anlama geldiği belli değildir. Uzun süre Karacurun olarak da adlandırılan Hilvan, 1927 yılında Şanlıurfa’ya bağlanarak ilçe yapılmıştır. il merkezine uzaklığı 56 km .dir. 2000 yılı nüfus sayımına göre, nüfusu 16.205’tir. 2 bucağı, 57 köyü ve 109 mezrası bulunur.
Suruç : Eski çağların önemli ticaret yollarından biri, Harran’dan sonra buradan geçiyordu. M.Ö. III. yüzyılda Urfa bölgesinde kurulan Osrhoene Eyaleti’nin önemli bir Şehri idi. Anthemusia veya Batnai adını taşıyordu. Latin kaynakları nda ilçenin adı Sororgia olarak geçer. Araplar tarafından Saruğ, Saruc ve Seruc olarak adlandırılmıştır. I.Seleukos Nikator tarafı ndan M.Ö.302 yılında bölgemizde yeniden kurulan yerleşim yerleri arasında Suruç’ta bulunuyordu. 639 yı lında Şam ordusu tarafından Urfa ve Harran’dan sonra ele geçirildi. 1517 yı lında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan Suruç, Osmanlı döneminde Halep vilayetinin Urfa sancağına bağlı iken, 1923 yılında Urfa’ ya bağlanarak ilçe haline getirilmiştir. İll merkezine uzaklığı 45 km ‘dir. 2000 yılı nüfus sayımına göre, nüfusu 44.100’dür. 1 Bucağı , 11 Nisan (Aligör) isimli beldesi, 77 köyü ve 153 mezrası bulunmaktadır.
Halfeti : İlçe. M.Ö. 855 yılında Asur Kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman ” Ş itamrat” adı nı taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek ” Urima ” adı nı vermişlerdir. Süryaniler ise, ilçe için ” Kal‘a Rhomeyta ” ve ” Hesna d’Romaye ” adlarını kullanmışlardır. Arapları n eline geçtikten sonra ” Kal‘at-ül Rum ” adı takılmıştır. XI. Yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez ” Romaion Koyla ” adı nı almıştır.1280 yı lında Bey sari komutasındaki Memluk Ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca, şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süre ile yağmalanmıştır. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından fethedildi ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre ” Kal‘at-ül Müslimin ” adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanı nda Osmanlılara geçen ilçe, günümüzde de kullanılan ” Urumgala ” ve ” Rumkale ” adları nı alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir. İl merkezine uzaklığı 120 km .dir. Yukarı Göklü adlı bir kasabası, 35 köyü ve 34 mezrası vardır. 2000 yılı Nüfus sayımına göre, ilçenin nüfusu 1.645’tir.
Harran : Şanlıurfa’nın 44 km . güneydoğusunda bulunan ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen tarihi ilçemiz, kendi adıyla anılan ovanın merkezinde kurulmuştur. M.Ö.II. bin ba şlar ı na ait Kültepe ve Mari tabletlerine Harran adına ilk kez rastlanmıştır. Bu tabletlerde ” Har-ra-na ” veya ” Ha-ra-na ” şeklinde geçer. Kuzey Suriye’de bulunan Ebla tabletlerinde ise, Harran’dan ” Ha-ra-an ” olarak bahsedilir. Harran adı , Sümerce ve Akadça ” Seyahat- Kervan ” anlamı na gelen ” Ha-ra-nu ” dan gelmektedir. Harran, Asur ve Keldani dillerinde ” Yol “, Arapça’da sıcaklık anlamına gelen ” harr ” kelimesinden sıcak anlamına gelir. Harran, tarihin en eski dönemlerinden beri büyük bir ticaret şehri: Ay, Güneş ve Gezegenlerin kutsal say ı ldığı eski Mezopotamya putperestliğinin, Sabiliğin en önemli merkezidir. Harran, tarih boyunca Babil, Keldani, Asur, Hitit, Med, Pers ve İ skender Krallığının yönetiminde kalmıştır. Daha sonra ise, sırayla Roma, Bizans, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Nûmeyriler, Selçuklular, Zengiler, Eyyûbiler Memluklar ve Osmanlıların yönetimine girmiştir.
Şanlıurfa Ulaşımı
Karayolu : Şanlıurfa’dan Bütün illere direk seferler vardır.
Havayolu : Şanlıurfa -Ankara Şanlıurfa -İstanbul uçuşları her gün vardır
Demiryolu : Şanlıurfa (Akçakale-Gaziantep-İskenderun ve Şanlıurfa (Akçakale)- Gaziantep-Ankara-İstanbul hattı mevcuttur.
Şanlıurfa Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri
TAKIRTUKUR DAĞLARI : [Dağ] , Karacadağ’ın batısında yer alır. Kalkerli bir yapıya sahiptir.
NEMRUT DAĞLARI : [Dağ] , Şanlıurfa’nın güneyinde yer alır. Tilki dağları da denir. Çevresine göre oldukça yüksek bir tepenin zirvesinde, sarp, geniş, düz bir kayalıktır. Burasına Nemrut Tahtı da denir. Yapısı kalkerdir.
ARAT DAĞLARI : [Dağ] , Birecik, Suruç Şosesi bu dağın eteğini izlemektedir. Kıvrımlı bir yapıya sahip olup yumuşak kalkerden oluşmuştur.
TEKTEK DAĞLARI : [Dağ] , 801m yüksekliğinde olan Tektek dağları, Harran’la Viranşehir ovaları arasında kuzeyden güneye doğru uzanan kıvrımlı bir özellik taşımaktadır.
ŞEBEKE DAĞLARI : [Dağ] , 750 m yüksekliğinde, Suruç Şosesi üzerinde dir. Oldukça yüksek görünümlüdür. Şebeke deresi ve tarihi bir deresi olan Şebeke Köprüsü daha aşağılarda kalmaktadır. Kalkerli bir yapıya sahiptir.
YILANLI DAĞ : [Dağ] , Takırtukur dağlarının batısında yer almaktadır. Viranşehir’in güneydoğusunda Karatepe dağ sırası ile Kepezli dağları bulunmaktadır.
SURUÇ OVASI : [Ova] , 700 km2dir. Alüvyon karakteri gösterir. Tıpkı Harran ovası gibi rengi kırmızıdır. Toprak tabakasının kalınlığı 50 – 100 cm . arasında değişir. Verimli ovalardan biridir.
HALFETİ OVASI : [Ova] , Fırat nehri kenarında olan Halfeti ovası yer yer tepelerle çevrilidir. Bu ovaların dışında Şanlıurfa il sınırlarında kalan Bozova ve Hilvan ovaları da önemlidir.
SUSUZ DAĞLARI : [Dağ] , Tektek dağlarının kuzey batısında yer alır. En yüksek noktası 817 m’dir. Çok susuz bir dağdır.
KARACADAĞ : [Dağ] , Sönmüş bir volkanik dağdır. Yapısı bazalttır bu dağ, çevresinin su kaynakları beslemektedir. Siverek ve Diyarbakır sınırı arasındadır. 1919m yüksekliğindedir.
HARRAN OVASI : [Ova] , Ortalama yüksekliği 375m’dir. İlin en elçak ovasıdır. Doğusunda Viranşehir Ovası, batısında Suruç ovası yer alır. Toprakları kırmızı renktedir. Demiroksit, toprağa bu rengi vermiştir. Yıkanmış toprak
GERMUŞ DAĞLARI : [Dağ] , Merkez ilçenin topraklarını kuzeyden engebelendirmektedir. Güney eteklerinde çıkan akarsu kaynakları yakınında Germuş köyü kurulmuştur.
VİRANŞHİR OVASI : [Ova] , 1200 km alanlı bu ova dalgalı ve engebeli bir görünüm gösterir. Temelinde kalker vardır.
Şanlıurfa tarihçesi
ESKİ ÇAĞLARDA URFA VE İSİMLERİ
Rivayete göre eski Yunanlılar Enoch’un (Enoch=Hermes = İdris Peygamber = Uhnud, bu dört ismin aynı kimse olduğu kabul edilmektedir.) insanlara şehirler kurmayı öğrettiğini ve onun devrinde 180 şehir kurulduğunu, bunların en küçüğünün Urhai veya diğer bir okunuşla Orhay yani Urfa olduğu söylenilmektedir. Bu rivayete göre İdris peygamber Nuh peygamberden önce geldiğinden Urfa Nuh tufanından önce kurulmuştur. Nuh tufanında bütün dünya gibi Urfa’da harap oldu. Fakat tufandan sonra dünya yeniden kuruldu ve Urfa da tarihte ki yerini aldı. Yine anlatıldığına göre Nuh tufanından sonra Babil’de hüküm süren Nemrut üç şehir inşa etmişti. Bunlardan biri de Urfa şehridir. Bu şehir önce Arach ve daha sonra zaman süreci içinde Erech, Orhay, Edessa ve Ruha isimlerini almıştır.
Urhai veya Orhay ismi, Urfa’nın ilk sakinleri olan Arami – Süryanilerin verdiği isimdir. Daha sonra Urfa’ya gelen Helenler Edessa ismini verdiler. Helenlerin verdiği Edessa ismi “suyu bol” anlamına gelmektedir. Helenlerin verdiği Edessa ismi “suyu bol” anlamına gelmektedir. Urfa da içinden akan Karakoyun (Daysan) deresi ve kaynayan pınarlardan dolayı suyu bol bir şehirdi. Urfa’ya Edessa isminden başka yine suyu güzel çeşme anlamına gelen “Kaliruha” adı da verilmiştir. İslam’ın fethinden sonra Müslüman Araplar tarafından “Kaliruha”nın “Kali” heceleri atılmış ve sadece “Ruha” heceleri kullanılmıştır. İkinci bir rivayete göre Orhay kelimesinin hafif bir değişikliğe uğratılmasıyla Ruha denilmiştir. Böylece şehir, İslam’ın fethinden sonra Müslümanlar tarafından artık “Ruha” diye çağrılmıştır. Osmanlı devrinde Urfa denilmeye başlanmıştır. Başka bir rivayetle Orhay isminin Urfa’ya dönüştürülmesi daha uygun görülmektedir.
BELLİ BAŞLI DÖNEMLERDE ŞANLIURFA (KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ, CUMHURİYET DÖNEMİ )
URFA’DA SELEFKOSLAR DEVRİ
Makedonya kralı Büyük İskender (ö. M.Ö.323) Urfa’yı M.Ö. 331 yılında zapt eder. Büyük İskender, bütün Ön Asya’yı Çin’e kadar fetheder. Vefat edince, ülkesi komutanları arasında paylaştırılır. Bunlardan Antiyochus, Seleucus Nikator ile birlikte bütün Anadolu ve Suriye bölgesine hâkim olmuştu. Antiyochus’un ölümünden sonra Seleucus tek başına Suriye bölgesinde ve bütün büyük Asya’da Hindistan’a kadar Babilonya denilen bu bölgede 21 yıl hüküm sürdü. Bu sebeple bu devlete Selefkoslar devleti denildi. Urfa, M.Ö. II. yüzyılda Seleucos Nikator’un (323–281) hâkimiyeti altına girer. Edessa isminin Selefkoslar zamanında Makedonya’dan bu bölgeye gelen Makedonyalılar tarafından verilmiş olduğu da söylenilmektedir. Fakat o zaman Urfa’nın yerlisi olan Süryaniler, Grekçe olan bu ismi kullanmamış, kendi dillerindeki eski ismi Orhay’ı kullanmışlardır. Buna rağmen Selefkoslardan itibaren Urfa, uzun bir zaman sürecinde Edessa ismi ile şöhret bulacaktır. Bugün bile Avrupa’nın kullandığı isim Helenlerin verdikleri Edessa ismidir.
O devirlerde Selefkoslar tarafından birçok şehre verilmiş olan Edessa ismi “suyu bol” anlamına gelmektedir. Urfa da içinden akan Karakoyun (Daysan) deresi ve kaynayan pınarlardan dolayı suyu bol bir şehirdi. Selefkoslar M.Ö.132 yılında İranlıların baskısına dayanamayarak yıkıldı. Bölgede bu tarihten itibaren Osrhoene ismi ile bir şehir devleti kuruldu.
URFA OSRHOENE KRALLIĞI DEVRİ (M.Ö.132 – M.S.244)
Urfa’da kurulan ilk ve tek bağımsız devlet Osrhoene krallığıdır. İngiliz tarihçi Segal’ın belirttiğine göre Osrhoene adı Urfa’nın ilk adı Orhay’dan türemiş olabilir. Osrhoene, Urfa ve çevresine birlikte verilen bir isimdir. Fakat başka bir rivayete göre Urfa krallığının adının Osrhoene olmadığı, bu ismin Urfa krallığının Roma hâkimiyetine geçtikten ve bir Roma eyaleti olduktan sonra bu eyalete verilmiş bir isim olduğu da ileri sürülmektedir. Urfa krallarının çoğu Abgar ismi ile çağrıldığından bu devlete Abgarlar devleti denildiği gibi Abgarlar dönemi de deniliyordu. Abgarlar dönemi Urfa’nın en belirgin ve meşhur dönemidir.
ROMA HÂKİMİYETİNDE URFA (244–637)
Urfa her ne kadar bağımsız bir devlet görünüyordu ise de daha çok Roma’nın güdümünde bir devletti. Zaman zaman Roma’nın müdahalesi ile krallar değişiyor, yeni kral Roma tarafından tayin ediliyordu. Nihayet bu durum Urfa devletinin M.S. 244 tarihinde tamamen Roma eğemenliğine girmesine kadar devam etti. Bu tarihten itibaren Urfa bir Roma şehri idi. 244 tarihinden itibaren Urfa, Roma imparatorluğunun Osrhoen adında bir eyaleti oldu ve artık Urfa’yı Roma’dan gönderilen valiler idare etmeye başladı. Osrheon bölgesinin merkezi Urfa idi ve Urfa’ya bağlı on iki şehir bulunuyordu Roma imparatorluğunun 395 tarihinde ikiye ayrılmasından sonra da Doğu Roma (Bizans) imparatorluğunun egemenliğine giren Urfa, Güney-doğu Roma’nın merkezi oldu. Artık Urfa Müslümanlar tarafından fethedilmesine kadar 400 yıl Doğu Roma’nın (Bizans’ın) hâkimiyetinde kaldı.
URFA’YI MÜSLÜMANLARIN FETHİ VE DÖRT HALİFE DEVRİNDE URFA
636 tarihinde Kudüs’ün fethi sırasında halife Hazreti Ömer (r.a.) Kudüs’e gitmişti. Oradan Fırat’ı geçerek daha kuzeye doğru çıktığı ve onun bu seyahati sırasında Urfa’ya yaklaştığı, Urfa halkının Hazreti Ömer’i (r.a) karşılamaya çıktıkları ve Urfa’nın güvenliği hakkında kendisinden söz aldıkları da kaydedilmektedir. Halife Ömer, İyaz bin Ganem’i Güneydoğu Anadolu (el-Cezire) valiliğine tayin etmişti. İyaz b. Ganem, önce “Pagan” dininde (daha sonra kendilerine Sabiî denilecek) olan yani halkının yıldızlara taptığı Harranlılara teslim olmalarını teklif eder. Harranlılar, önce Urfa’ya gitmelerini ve bu teklifi onlara yapmalarını, Urfa’nın nasıl bir anlaşmayı kabul ederlerse kendilerinin de aynı anlaşma gereğince teslim olacaklarını söylediler. Bu devirde Bizans İmparatorluğu, putperest olduklarından dolayı Harranlılara, Hristiyan olmalarına rağmen mezhep ayrılığından dolayı Uralılara zülum ediyordu. O sebepledir ki İslam ordusunun Harran önlerine gelmesi Harranlılara adeta Bizans işkencelerinden kurtulma ümidi vermişti. Yine de Urfa’nın nasıl hareket edeceğini görmek istiyorlardı. Bu arada Urfalıların, Müslümanları kurtarıcı olarak ve seve seve karşıladıkları söylenilmektedir. İyaz bin Ganem Urfa halkı ile anlaştı. Güneydoğu Anadolu’nun diğer şehirlerinin halkı da Urfa barış şartlarına göre, Müslümanlarla barış yaptılar. Böylece Urfa miladi 637–38 yılında fethedildi.
URFA’DA EMEVİLER DEVRİ
Hazreti Osman’ın halifeliği zamanında Şam valisi hazreti Muaviye, bu bölgeye Mudar kabilesinin kollarından Beni Temim ve Kays kabilelerini yerleştirmişti. Zaten İslam’dan evvel de Mudarlar bu bölgede yerleşmişlerdi. Onun için Urfa’nın da içinde bulunduğu bu bölgeye bir müddet “Diyar-ı Mudar” deniliyordu. Hazreti Osman’ın şehit edilmesinden sonra Halife olan Hazreti Ali’nin (halifeliği 656–660) halifeliğini Şam valisi Hazreti Muaviye tanımamıştı. O yüzden hazreti Muaviye’nin (halifeliği 660–680) Şam valiliği sırasında ve sonra müstakil hareket ettiği halifeliği zamanlarında, Urfa da Muaviye’nin idaresine girmiştir. Hazreti Muaviye, yumuşak huyluluğu ve cömertliği ile sadece emrinde bulunan müslüman kabilelerini değil, bölgedeki Hristiyanları da hoşnut etmişti.
Velid bin Abdulmelik (705–715) halife olduktan sonra el-Cezire (güneydoğu Anadolu) bölgesine kardeşi Mesleme bin Abdulmelik’i (ö.739) vali tayin etti. Mesleme de devamlı Anadolu içlerine ve hatta İstanbul’a gazalar yapardı. O devrin efsanevî kahramanı Battal Gazi (ölüm.740) de Mesleme’nin komutanlarındandı. Mesleme bin Abdülmelik bölgeye vali olunca, bölgenin merkezini Kinnesrin’den Harran’a taşıdı. İkamet etmesi için de bir saray inşa ettirdi. Böylece Mesleme’den itibaren Güneydoğu Anadolu valileri devamlı Harran’da ikamet etmeye başladılar. Dolayısıyla Anadolu içlerine yapılan gazalar için buradan ordu sevk ettiler.
Urfa ve Harran’ın fethedilmesi ile Urfa Anadolu’ya açılan bir kapı oldu. Bundan sonra Anadolu üzerine yapılan bütün gazalar Urfa ve Harran üzerinden yapılmıştır. Öyle ki Güneydoğu Anadolu (el-Cezire) genel valileri Kinnesrin’den sonra bölgenin merkezi olan Harran’da otururlar ve Bizans üzerine gönderilen orduları buradan idare ederlerdi.
URFA’DA ABBASİLER DEVRİ
Harran, Emevilerle Abbasiler arasında cereyan eden kanlı ve şiddetli savaşlara sahne olmuştur. Bu sırada Abbas oğullarının propagandasını yapanlar, Resulullah’ın (s.a.s.) amcası Hazreti Abbas’ın (ö.653) oğlu Abdullah’ın (ö.687–88) oğlu Ali’nin (ö.736) oğlu Muhammed’e (ö.743) biat ediyorlardı. Onun vefatından sonra da oğlu İbrahim’e biat etmeye başladılar. Dolayısıyla bu İbrahim’e de İmam İbrahim diyorlardı. İmam İbrahim Emevi Halifesi Mervan bin Muhammed (halifeliği 744–750), İmam İbrahimi Harran’da zindana attırdı. İmam İbrahim’in zindanda vefatından(749) sonra Abbas oğulları Abdullah es-Seffah’a 30 Kasım 749 tarihinde biat ederek halife yaptılar. Böylece ilk Abbasi halifesi Abdullah es-Seffah (halifeliği 749–754) oldu. Abbasiler Fırat kısışında cereyan eden savaşta Emevileri yendiler ve Harran’a girdiler. Bu tarihten sonra Urfa bölgesi Abbasi egemenliğine girdi.
URFA’DA HAMDANİLER VE NUMEYRİLER DEVRİ (905–1081)
Onuncu yüzyıldan itibaren artık Abbasi halifelerinin askerî ve siyasî güçleri kalmamıştı. Bu yüzden İslam ülkelerinin bazı yerlerinde şehir devletçikleri diyebileceğimiz kendi hâkimiyetlerini kuran hükümdarlıklar oluşuyordu. Böylece bazı valilikler bu şekilde kendi yarı bağımsızlıklarını ilan ediyorlar ve sadece halifeye dini bakımdan hürmet gösteriyorlardı. 905 tarihinden itibaren de Hamdaniler (905–991) bölgeye hâkim olmuşlardı. On birinci yüzyıl başlarında ise Urfa Numeyr oğullarından (991–1081) Utayr adında birinin hâkimiyetinde idi. Utayr kendisi Hille’de oturuyor ve Urfa’yı da naibi Ahmed bin Muhammed adında biri yönetiyordu.
URFA’DA SELÇUKLULAR DEVRİ (1086–1098)
1059 tarihinde Sultan Tuğrul’un (1040–1063) emriyle Alpaslan Harran’ı ele geçirdi. Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın, Bizans İmparatoru Diyojen ile 1071 senesinde yaptığı Malazgirt meydan muharebesini kazanması sonunda yaptığı antlaşma içinde evvelce Müslümanlara ait olan şehirlerden Urfa’nın da Selçuklulara bırakılması maddesi de bulunuyordu. Böylece Urfa tekrar Müslümanlara bırakıldı. 1081 tarihinde Şerefüddevle Müslim bin Kureyş Harran’ı zapt etmiş ve Urfa ile barış anlaşması yapmıştı. 1072 tarihinde Alpaslan’ın ölümü ile Selçuklu tahtına Alpaslan’ın oğlu Melikşah geçti. Büyük Selçuklu sultanı Melikşah (1073–1092), amcası oğlu Kutalmış (ö.1064) oğlu Süleymanşah’ı (ö.1086) Anadolu’ya göndererek Urfa ile Birecik arasında yerleşmelerini emretmişti. Sultan Melikşah’ın (1073–1092) komutanlarından Bozan (ö.1094) 1086–87 senesinde Urfa’yı kuşattı. Sultan Melikşah Urfa’yı zapt eden komutanı Bozan’ı Urfa valiliğine tayin etti.
URFA’DA HAÇLI KONTLUĞU DEVRİ (1098–1144)
Haçlı seferi içinde olmak üzere 1098–1099 senesinde Kont Budin (Boudion) adındaki bir kontun emrinde Urfa taraflarına da gelen Haçlılar, o sırada Urfa’nın Hristiyan valisi olan Toros’un kendilerini davet etmesi üzerine Urfa’ya girdiler. 1098 tarihinden itibaren Urfa Kontluğu adı altında bir kontluk kurulmuş oldu. Böylece Urfa Müslüman Türk ve Müslüman Araplara karşı Haçlıların hâkim oldukları bölgeleri koruyan güçlü bir kale oldu.
URFA’DA ZENGİLER DEVRİ (1144–1182)
Urfa’nın Haçlı Kontluğu devrinde İmadeddin Zengi (1127–1146), büyük Selçuklu devletinin Musul Atabeyi bulunuyordu. Harran’ı üs olarak kullanan İmadeddin Zengi, nihayet 1144 senesinde Haçlıların elinde bulunan Urfa’nın üzerine yürümek için tetikte bekliyordu. O sırada Haçlılardan bir grup şehir dışına çıktığından şehir nispeten korumasız kalmıştı. Bunu haber alan Zengi hemen Urfa’yı kuşattı. Zengi yirmi sekiz gün süresince yaptığı büyük bir savaş sonucu, şehre girdiler. Böylece İmadeddin Zengi Aralık 1144 tarihinde Urfa’yı Haçlılardan geri aldı.
URFA’DA EYYUBİLER DEVRİ (1182–1260)
Sultan Salahaddin Eyyubî (saltanatı.1174–1193), Haçlılarla mücadele etmek niyetinde olduğundan, Urfa, Harran ve Rakka gibi sınır şehirlerini ele geçirmek istiyordu. 1182 tarihinde de Urfa’yı ve diğer şehirleri çetin bir savaştan sonra Zengilerden aldı. Harran 1182 yılında Eyyubilerin hâkimiyetine girdiğinde Sultan Salahaddin Harran’ı el-Cezire ve Musul bölgelerinin zaptında üs olarak kullandı. Anadolu Selçuklularının Harran ve Urfa’yı kuşatması başarısız olunca, Eyyubi hükümdarı Salih Necmeddin 1236 senesinde Urfa ve Harran’ı kendisine yardım eden ve o tarihlerde Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Harezmlilere bıraktı. Harezmlerin halka kötü davranışı üzerine, 1241’de Halep Eyyubi hükümdarı Melik Nasır Salahaddin Urfa ve çevresine saldırarak buraları zaptetti.
Bu şekilde Anadolu ve Suriye bölgesinde bulunan İslam devletleri birbirleriyle uğraşırken büyük tehlike de kendilerine yaklaşıyor ve bütün İslam dünyasını tehdit ediyordu. Nihayet Urfa ve çevresi 1244 senesinde Moğolların öncü birlikleri olan Tatarların saldırısına uğradı.
İslam dünyasının üzerine bir kâbus gibi çöken Moğollar, nihayet 1259–60 senesinde Urfa’yı da alarak Eyubilerin hâkimiyetine son verdiler. Böylece Eyyubilerin 75 yıl kadar süren Urfa’daki hâkimiyetleri son bulmuş oldu.
URFA’DA MISIR MEMLUKLERİ DEVRİ
1300’lü tarihlerde Urfa dâhil el-Cezire bölgesinin büyük bir kısmı Mısır Memluklerinin kontrolüne geçmişti. Urfa’nın 1365–70 yıllarında memluklerin hâkimiyetinde olduğu kabul edilmektedir. XIV. Yüzyıl ikinci yarısında ve XV. Yüzyıl başlarında Urfa Memluklar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular arasında devamlı el değiştirmiştir. Ayrıca Memlüklüler Harran kalesini de elden geçirmişler ve bazı onarımda bulunuşlardı.
URFA’DA KARAKOYUNLULAR DEVRİ
1362 tarihlerinde Urfa ve çevresinde Şii olan Karakoyunlular hâkim olmuşlar ve bu bölgede bir müddet hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdir. 1300’ler önce Moğollar Anadolunun çeşitli bölgelerini yakıp yıktı. 1300’lü yıllarından sonra Urfa, bu defa da Timurluların saldırısına uğradı. 1387’de Anadolu içlerine giren Timur Han (ölüm 1405), birkaç defa Urfa’ya saldırarak birçok yeri tahrip etmiştir. Timur Han, Suriye seferi dönüşü Birecik’i sulh yoluyla Urfa’yı ise savaşarak topraklarına kattı. 1400 senelerinde ise Urfa adeta yeniden imar edilmiştir. Urfa, XIV. Yüzyılda Döger emiri Dımaşk Hocanın (ölüm.1404) hâkimiyeti altında idi.
URFA’DA AKKOYUNLULAR DEVRİ
1404 tarihinde Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey (ö.1435) Urfa’yı 1432 yılında zapt etti. Akkoyunlular zamanında bir ara Mısır askerlerinin saldırısına uğrayan Urfa, oldukça tahrip edilmiştir. 1457’de kardeşi Cihangir Mirza’nın elinden hâkimiyeti alan Uzun Hasan Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan Urfa ve Diyarbakır şehirlerinden dolayı Mısır Memluk devletiyle arada bir mücadele eder ve bazen de barış yapardı. O zamana kadar hükümet merkezi Diyarbakır iken, devletin büyümesinden sonra Tebriz’e taşıdı.
URFA’DA SAFEVÎLER DEVRİ
Urfa, 1514 tarihinde Safevi hükümdarı Şah İsmail’in valisi Eçe Sultan Kaçar’ın elinde bulunuyordu. Sünni mezhebinde olan Urfalılar, Şii mezhebinde olan Safevilerin baskısına tahammül etmek zorunda kalıyorlardı. Safeviler bilhassa Sünni âlimlere çok baskı yapıyorlardı. Şah İsmail Diyarbakır ve Urfa’da birçok âlimi Sünni oldukları için öldürtmüştü. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran seferi sırasında Akkoyunlu şehzadelerinden Osmanlıya sığınmış olan Murat Bey (ö.1514) komutasında bir kuvvet göndererek Diyarbakır’ı zapt etmek istemişti. Fakat o sırada Urfa valisi olan Eçe Sultan Kaçar, bu kuvveti bozmuştu. Böylece Urfa bir müddet daha Safevilerin elinde kalmıştı. Bu tarihlerde İbrahim Gülşenî (1426–1534) adındaki Halveti-Gülşeni tarikatı şeyhi de Diyarbakır’da bulunuyordu. Şah İsmail’in baskısı üzerine Urfa’ya uğramış fakat bu baskıya dayanamayarak Mısır’a gitmek zorunda kalmıştır.
OSMANLI İDARESİNDE URFA
XVI. yüzyıl başlarında Mısır devletine bağlı olan Urfa, 5 Nisan 1517 tarihinde Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim (1512–1520) tarafından alındı. Önce Urfa sancak olarak Diyarbakır eyaletine bağlandı. İlk valisi de Piri Bey oldu. Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) Bağdat seferi sırasında Halep’e geçerken Urfa’ya uğramış ve iki gün Urfa’da kalmıştır. Sultan IV. Murat da Bağdat seferine giderken Urfa’ya da uğramıştır. Evliya Çelebi’nin bildirdiğine göre 17. yüzyılda Urfa üç tuğlu paşalar tarafından idare edilmekte olup, dört mezhebe göre fetva veren bilgili kadılara sahipti. Urfa, Osmanlı idaresine geçmesinden sonra Sultan III. Mehmet (1595–1603) devrinde Celali isyanları sırasında 1599’da ve Sultan II. Mahmut (1808–1839) devrinde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında 1833-1839 yılları arasında Osmanlı idaresinden geçici olarak çıksada Osmanlı ile bağı hiç kopmayan bir şehir olmuştur. Cumhuriyetin ilanına kadar Osmanlı devletinin idaresinde bir sancak olarak kalmış ve sancak beyi tarafından idare edilmiştir.
Urfa 1865 yılına kadar Rakka eyaletinin merkezi olarak yaşamıştır. Bu sırda eyalet paşası Urfa’da otururdu. Bu vali paşalar, Urfa’da saraylar, camiler, medreseler, hamamlar gibi imarlarda bulunurlardı. Dolayısıyla Urfa mamur bir şehir olmuştur. Fakat Urfa, 1865’de sancak olarak Halep eyaletine bağlanınca sadece mutasarrıf Urfa’da oturur oldu. Bu yüzden de Urfa eski mamuriyetini ve değerini kaybetti. Zamanla sönükleşmeye başladı.
CUMHURİYET DEVRİNDE URFA
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti mağlup olmuştu. Osmanlı Devletinin bir bağımsız sancağı olan Urfa da Mondros mütarekesini takip eden günlerde 24 Mart 1919 senesinde İngilizlerin işgaline uğramıştı. 1919 senesinde Urfa 80.000 nufuslu idi. İyi bir araba yolu vardı ve şehir çok iyi inşa edilmiş güzel bir şehirdi. Sokakları döşeliydi ve iyi ve çok kullanışlı bir su sistemi de vardı. İşgalcilerin gelişi ile gerek Müslüman ve gerekse Hıristiyan Urfalılar işgal kuvvetlerinin baskısı altında kalmıştı. Altı ay kadar sonra İngilizler şehri Fransızlara bırakmışlardı. İngilizlerin Urfa’dan ayrılışı ile 30 Ekim 1919’da da Fransızlar Urfa’yı işgal ettiler. Urfanın işgal edilmesi üzerine bütün Anadolu’da olduğu gibi Urfa da işgalcilere karşı kurtuluş mücadelesine girişti. Bu arada Fransızların tahriklerine kapılan ve onlardan kuvvet alan Urfa’nın Ermeni Hıristiyanlarının bir bölümü de Fransızlarla bir olarak yıllarca beraber yaşadıkları Urfa Müslümanları ile savaşmaya başladılar. Urfa Çetelerinin mücadelesi ile 11 Nisan 1920’de urfa Fransızlardan resmen temizlendi ve Türkiye Cumhuriyetine bağlandı. Bunun üzerine şehirdeki Hıristiyan halk Suriye’ye göç etti.