TÜRKAN UYMAZ’ın haberi
Bir an bile, "Eşim beni biraz anlasaydı, gül gibi geçinir giderdik." dediyseniz; Maraşlı’nın yaşanmış evlilik öyküleri arasında kendinizi bulabilirsiniz.
Hepimizin bildiği bir sözdür, "Sevgi emek ister". Yazar Sema Maraşlı şöyle tamamlıyor bu sözü: "Sevgi emek, sevgili muhabbet etmek ister. Muhabbete de hizmet gerek. Muhabbeti istiyorsan sevdiğine adım adım yaklaş, onun adımlarını saymadan ve beklemeden…"
Sema Maraşlı, eşler arası iletişimi naif bir üslupla anlatan beş kitabın yazarı, evlilik ve aile danışmanı aynı zamanda. Daha 19 yaşındayken evlenir. Üniversite okumadığı için pişmanlık duyar ve evliyken işletme eğitimi alır. Okulu bitirir bitirmesine ama öğretmen olma hayali ağır basınca Kur’an öğreticisi olma niyetiyle Diyanet’in sınavına girer. Başarılı olur, bir Kur’an kursunda öğretmenliğe başlar.
Hayat onun için hayli yoğundur o zamanlar. Allah iki kız, bir erkek evlat verir Maraşlı ailesine. Sema Hanım, çalışırken bir yandan evlatlarıyla ilgilenir, bir yandan da yazılar yazmaya başlar. Geceleri çocuklarına anlattığı masalları yazıp kitaplaştırmaya karar verir. Kırk masalı bir araya getiren "Bana Bir Masal Anlat" kitabı ortaya çıkar böylece. 2001 yılında basılan kitap; özgün, eğitici ve eğlenceli olduğu için çok ilgi görür. Masal kitabından sonra hikâyelerle ergenliği anlattığı "En Güzel Hikâye" kitabıyla, "Çocuk Edebiyatçıları ve Sanatçıları Birliği"nden ödül alır. Maraşlı, artık yazarlık hayatına adım atmıştır. Çocuklar, ergenler derken yetişkinlerle ilgili de araştırma yapmaya başlar.
Her şey yolunda gibi görünürken, evlilik hayatındaki sallantılar sarsıntıya dönüşür. O dönem bir evlilik kitabı yazmaya karar verir. Kadın-erkek ilişkileri üzerine ilk kitabı olan "Eşimin Eşi Yok" kitabını yazar ve 2003’te yayımlar. Kitap, kadınların duygu dünyasını, beklentilerinin anlattığı için ilgi görür. Kadınları anlamak isteyen erkekler için de rehber bir kitap olur. Aldığı tepkiler gayet güzeldir yazarın. Ta ki, bazı okurlardan eleştiriler gelene kadar…
Eleştirilerle beraber kendini ve yazdıklarını sorgulamaya başlar. Bu arada bir de özel bir üniversitede ‘Davranış Bilimleri’ bölümünü bitirir. Sonrasını kendisinden dinleyelim: "Evliliğim iyi gitmediği için eşimden boşandım. Hep onu suçladım. Kitabımda da etkileri vardı. Eleştirilmemin sebebi de şuydu: Biz kadınlar iyiyiz, masumuz, kibarız. Erkekler biraz bizi mutlu etseler, her şey güzel olacak diyordum. Mutsuzluğu tamamen onların davranışlarına bağlıyordum. Bu da uç noktalarda olmasa bile feministliğin bir adımıydı. Bakış açım, İslami hassasiyetleri olan bir kadının bakış açısıyla uyuşmuyordu."
Maraşlı, okurlarından pek çok şey öğrenerek bakış açısını değiştirmiş zamanla. Eski kitaplarını düzenleyip yeniden baskıya göndermiş. Yeni kitaplarını büyük bir özenle yazmış. Kitaplarında, Kur’an-ı Kerim ve sünnet ışığında eşler arası iletişimi anlatıyor. Kendisiyle, huzur dolu bir ev içinde, mutlu bir aile olabilmenin sırlarını konuştuk.
İlk kitabınızda sizi rahatsız eden neydi?
Kitabı yazdığım dönem, benim için çok zor bir dönemdi. Erkek düşmanı değildim ama bütün söylediklerimde bir parça feministlik vardı. İşin garibi, feminist olduğumu asla kabul etmiyordum. Hatta ikinci kitabımda sadece kadınları savunan düşüncelerim çok daha baskındı.
Bir mesajınız mı vardı okura?
Kitapta tamamen erkeklerin yapması gerekenleri anlatmıştım. Benim fikrime göre, kadınların yapacağı hiçbir şey yoktu işin aslında! Maalesef bu düşünce, toplumun genelinde mevcut. Erkekler, kaba saba davranınca aileler dağılıyor. Aileye göre değişir tabii ama bu bakış açısından sıyrılmak lazım.
Sizin bakış açınız nasıl değişti?
Davranış bilimleri eğitimi aldığım süreçte, ‘Kadın Psikolojisi’ dersini dikkatle dinledim. Biraz da okumalarımla, kadın ve erkeğin çok farklı yaratıldığını anladım. "Bu kadar farklı yaratıldıysak, neden birbirimizi aynılaştırmaya çalışıyoruz?" sorusu takıldı aklıma. Kadın duygusal, eşinin de duygusal olmasını istiyor. Erkek susuyor, konuyu kapatıyor; eşinin de susmasını bekliyor.
Bu, büyük bir yanlış mı?
Peygamber Efendimiz (sas), "Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara lanet olsun." buyuruyor. Kur’an’ın ayetlerini ve hadisleri araştırarak nerede hata yaptığımızı sorgulamaya başladım ben de. Geçmişteki bakış açımdaki yanlışları fark ettim. Herkes olduğu gibi kabul edilmeli.
Fikir ayrılıklarına saygı gösterilmeli yani…
Boşanmaların sebebi büyük ölçüde şu: Nefsimizi ön plana alıyoruz. ‘Birey olma’ diye tabir ediyoruz bunu da. "Ben önemliyim, eşim benim dediğimi yapmak zorunda." diyoruz. Hâlbuki bize her yolu gösteren bir dinimiz, bir kitabımız ve peygamberimiz var. Bunları esas almalıyız. Dinimiz, kadını da erkeği de doğruya yönlendiriyor.
Tek çare Kur’an ve sünneti hakem yapmak
Kadın, aile içi bir sorunu nasıl çözebilir?
Biz kadınlar dert anlatmayı seviyoruz. Erkekler bunu onur meselesi yapıyor. Güç odaklı oldukları için sadece kavga ettik, anlaşamadık diyorlar. Kadın çok şey anlattığı için haklı çıkıyor, erkek haksız konuma düşüyor. Haksız da olabilir ama yöntem, hataları ortaya dökmek olmamalı.
Sorunu tek başına çözemiyorsa…
Muhakkak bir hakem olmalı. İslam âlimleri ve aile danışmanları, iki kişinin de kabul ettiği tek hakem olabileceğini söylüyor. Adaletli davranacağı bilinen biri olabilir. İnsan, kendi hatasını göremiyor çünkü.
Kim olabilir mesela?
Aile büyüklerinden biri olabilir, bir psikolog ya da bir aile danışmanı olabilir. Önemli olan, şu ölçüyü kabul etmek: "Allah (cc) ne buyuruyor, Resulullah (sas) ne söylüyor?" sorusunun cevabı iyi bilinmeli. Hakem, buna göre tavsiyelerde bulunmalı.
Mutluluk reçetesine ihtiyacımız yok
Bir yazınızda bahsediyordunuz. Kadın nasıl güzel kalabilir?
Bugünün temel sorunlarından biri, kadının erkekleşmiş olması. Kadın bütün edasını, yumuşaklığını kaybediyor bazen. Erkek sert ve güç odaklı yaratılmış. Kadın erkekleştikçe kavga etmeye başlıyor. Erkek, başka şeylerle meşgul olunca tartışmayı unutuyor tamamen ama kadınlarda durum pek böyle değil. Kavga, bir kadının kafasında hiç bitmiyor.
Bu da kadını yıpratıyor tabii…
Herkesi yıpratıyor. Kadınların en yaygın rahatsızlıklarından biri boyun ve bel fıtığı. Eşiyle kavga ettikten sonra sinir gerginliği yaşıyor, kendi kendine hasta oluyor. Bunun kimseye faydası yok. Erkeği yoruyor, çocukları ‘annem babam boşanacak’ diye korkutuyor, kadını çirkinleştiriyor. Kavga, asla çözüm değil.
Sözleriniz kadınları kızdırabilir!?.
Haklısınız. Yazılarıma ‘kadınları koyunlaştırıyor’ eleştirisi yapanlar da var. Adam kurt zaten. Ne olacak böyle? Kadın da kurt olursa, birbirlerini yiyecekler. Ya da adam koyun olacak, başka ihtimali yok. Bu durum, iki tarafın fıtratına aykırı. Rollerin değişmesi kadını da mutlu etmiyor aslında.
Neden?..
Her kadın, eşinin karakterinin sağlam ve güçlü olmasını ister. "Beni korur, gözetir." düşüncesiyle hareket eder. Aksi halde, "Bu adam zayıf bir adam, beni koruyamaz, çocuklarıma babalık, aileme reislik yapamaz." düşüncesine kapılır. Özetle, modernizmin bize sunduğu mutluluk reçeteleri kimseyi mutlu etmiyor. Bilakis, yanlış çözüm yollarına götürüyor.
Kadın sessiz mi kalmalı?
Tartışma söz konusuysa, eşinin siniri geçene kadar sessiz kalmalı. İslam toplumunda feminizm gerekli değil. Dinimiz kadınlara en güzel hakları vermiş zaten. Önemli olan, erkeklerin bunu bilmesi. Verilen hakları kullansak bize yeter. Görmezden gelip dışarıdan hak aramaya çalışınca hüsrana uğruyoruz.
***
Sorunları muhabbet saati çözer
Efendimiz (sas) eşlerine nasıl davranırdı?
Peygamber Efendimiz, eşlerine karşı çok sabırlı, çok iyi davranmış. Bir kere sert bir söz söylememiş, asla azarlamamış. Meyveyi, eşlerinin ısırdığı yerden ısırır, bardakta eşlerinin ağzını değdirdiği yerden su içermiş. Hepsiyle ayrı ayrı muhabbet edermiş. Öyle saygılıymış ki eşlerini deveye bindirirken kendi dizine bastırarak bindirirmiş. Günümüzde düşünürsek, bir erkeğin arabanın kapısını açıp eşinin koltuğa oturmasını beklemesi bir sünnet aslında. Dinimizin örneklerinden başka örneklere ihtiyacımız yok. Romantizm, mum ışıkları filan hepsi hikâye…
İslam ahlakı evliliği güçlendirir mi?
Mümin, müminin hatasını örter. Gıybet etmez, suçlamaz. Düşünmeden affeder. Bunların hepsi, İslam ahlakının en güzel örnekleri aslında "Gülümsemek sadakadır." deyip komşuya, arkadaşa gülümsüyoruz, misafir gelince güler yüzle karşılıyoruz. Ama eşe, çocuğa daha çabuk kızıyoruz bazen. Güzel ahlakı ilk başta ev içinde göstermek gerekir. Dini hassasiyetleri olan kişilerde aile içi sorunlar en aza iner. Keşke her evde bir muhabbet saati olsa…
Muhabbet saatinden kastettiğiniz nedir?
Çocuk eğitimi konusunda eksik kaldığımız yanlar var. Anne-baba saat 12’de yatıyorsa, çocuk da o saatte yatıyor mesela. Çocuğun, gelişimi açısından erken yatması lazım. Aynı zamanda bu, eşlerin baş başa kalabilmesi için güzel bir fırsat. Bir oda dolusu kadın olsa, herkes hem birbiriyle konuşur hem de başka bir iş yapabilir. Ama erkek yaradılış itibarıyla çok sesli ortamlarda odaklanıp muhabbet edemez. Eşler, her akşam en azından yarım saat birbirine zaman ayırsa o evin havası değişir. Kadınların en büyük şikâyeti, ‘Eşlerimizle muhabbet edemiyoruz.’ oluyor. Bu sorun, muhabbet saatiyle çözülebilir.
Zaman