Her genç düş görür evlenmeden önce… Pembe bulutlar üzerinde uçar, mutluluk ülkesine kanat çırpar, bir "evet"le huzur limanına demir atar. "Bizim evliliğimiz başka olacak", "bizim sevdamız bitmeyecek" sözlerini tekrarlar.
İlk günler, devam da eder bu sevda.. Ama yavaş yavaş bal(ayının) tadı kaçmaya başlar. Gözlerdeki sevda sisleri çözülmeye, hayal ülkesinin renkleri değişmeye yüz tutar.
"Bizim evliliğimiz, sevdamız farklı olacak" diyenlerin çoğunun aralarında deli poyrazlar eser. Tepelerinde kara bulutlar dolaşır. Peşinden hafif şimşekler ve derken gök gürültüleri. Nedendir bilinmez o sevdalar nereye gider? O anlayışlı insan nasıl da dünyanın en anlayışsız insanı olur?
Çoğu kez kusur ve hatalar karşılıklı sayılıp dökülür. Kimse kendine toz kondurmaz; "Bu sonuçta benim payım nedir?" demez. Karşısındaki insanı anlamaya çalışmaz.
Sadece birbirimizi severek evlendik ama "Anlaşamadık!.." denir.
Peki anlaşmaya çalışmak, daha doğrusu birbirini anlamak. Acaba hiç denendi mi?
Yoksa sadece "Sen beni anlamıyorsun, anlamak istemiyorsun, anlayışsız birisin" vb. sözcüklerle karşılıklı tartışmalar mı yapıldı?
Halbuki "Sevmek, anlamakla başlar." İlk defa önünüze getirilen mükemmel yemeği sevmeniz için önce kaşığın ucuyla tadını anlamaya çalışırsınız. Anladığınız anda da seversiniz değil mi? Ama anlamamakta inat ederseniz yemek ne kadar güzel olsa da tadını anlamadığınız için yemeği sevemezsiniz.
Evlilik hayatı da böyle! Şayet eşler birbirlerini anlamaya çalışırlarsa aralarındaki sevgi azalacağı yerde pekişir.
Evinizdeki basit bir musluğu bile tamir etmek için musluk tamirinden anlamalısınız. Anlamıyorsanız hiçbir zaman için o musluğu tamir edemezsiniz. Dersi anlamayan çocuğun dersten nefret etmesi gibi..
Eşinizin saçma sapan fikirleri olabilir. Size ters gelen yönleri de… Sizin sevdiğiniz şeyden o, onun sevdiği şeyden siz nefret edebilirsiniz. Bu durumda eşler, birbirine anlayışlı davranırlarsa problemler hallolur.