İletişimde birbirini dinlememe, anlamaya çalışmama ve ön yargılarla hareket etme, kendini yeterince ifade etmeme veya edememe devreye girdiğinde evliliğin sonu karmaşık hâle gelir.
İnsan yaşamının en önemli ve sevinçli anlarından birisi de "evlilik"tir. Büyük umutlar ve hayallerle bir araya gelinir; oturulacak yer, kullanılacak mobilya özenle seçilir; çocuk yapma ve onlarla mutlu olma hayalleri kurulur.
İki ayrı kişilikte ve kültürde insan bir süre sonra tartışmaya, kavga etmeye başlar. Böylece hiç de arzu edilmeyen, nahoş bir atmosfer oluşur. Bu ortamın oluşmasında kişilerin karakterleri, davranış biçimleri, alışkanlıkları, inançları, korkuları, bağımlılıkları, kompleksleri, beklentileri vs. rol oynar. Artık aradaki sıcaklık ve samimiyet kaybolmaya başlamış, iletişim ortadan kalkmıştır.
İletişimde birbirini dinlememe, anlamaya çalışmama ve ön yargılarla hareket etme, kendini yeterince ifade etmeme veya edememe devreye girdiğinde evliliğin sonu karmaşık hâle gelir.
İLETİŞİM VE DAVRANIŞ HATALARI
Eşler arasında "evliliği bitirme"ye kadar varabilen iletişim ve davranış hataları şunlardır:
1. Yıkıcı eleştiride bulunmak
"Sen hep böylesin. Zaten bir gün bile olsun beni dinlemedin. Hep bağırıyorsun. Beceriksizsin. Filânın eşinden ibret al. Beni üzmekten zevk alıyorsun." şeklindeki ifadeler, eşi suçlayıcı, yargılayıcı ve kırıcı eleştirilerdir. Oysa iletişimde "ben" dilini kullandığımızda eşimize şöyle diyebiliriz: "Ben bu sözünden veya davranışından dolayı çok üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım." Bu ifade daha ince ve yumuşak olduğundan, ayrıca kişide oluşturduğu duyguyu da olaya yansıttığından eşi olumlu yönde etkileyebilir.
2. Genellemede bulunmak
"Hep böylesin. Böyle yaparsın. Zaten senden başkası da beklenmez. Bencilsin. Hiç değişmiyorsun. Bu huyunu annenden babandan kapmışsın. Bir gün de iyi yanını göremeyecek miyim?" tarzındaki ifadeler, eşi bir kalıba sokan ve damgalayan ifadelerdir. Mantıksal olarak düşündüğümüzde, mademki eşiniz söylediğiniz gibi "hep öyle," yıllardır değişmiyor; peki siz ne oranda değiştiniz? Örneğin; siz de yıllardır eşinize aynı cümleleri ve yargılamaları tekrarlayıp duruyorsunuz, o hâlde siz de "hep öylesiniz." Kendinize dönün ve işe kendinizi değiştirmekle başlayın. "Herkes önce âlemi değiştirmeye çalışır, ama hiç kimse kendini değiştirmekle işe başlamaz." lâfını unutmayın!
3. Aklını okumak
Evlilikte ilişki bozulmaya ve mutsuzluk ortaya çıkmaya başlayınca araya mesafeler girer. Sürekli kavga, üzüntü bir noktada çiftleri sessizliğe ve kendi dünyalarına iter. Fakat burada sözlü iletişim yerine sözsüz iletişim, yani davranışlardan anlamlar çıkarıp eşi yargılama süreci başlar. "Hah yine kızdın. Bakışlarından anladım. Sen öyle demek istemedin. Senin kafanın içinde neler var, çok iyi biliyorum. Senin ne hainlikler nesinde olduğunu tahmin ediyorum." tarzındaki yaklaşımlar, 3Sin jest ve mimiklerinden, hâl ve hareketlerinden anlamlar çıkarmaya yöneliktir. Tabiî ki bunlardan yola çıkarak onun düşüncelerini okuma gibi bir yanlışlığın içine girilmiş olunuyor.
4. İşi yokuşa sürmek
Zamanla eşlerden birinde olumlu bir değişiklik olmuştur veya gittikleri doktor dinlenilmiş ve kişi olumsuz bir davranışından vazgeçmiştir; diğer eşin: "10 yıldır sana söyledim, ama beni dinlemezsin; sonunda dediğime geldin. Başkası deyince daha mı kıymetli oluyor?" biçimindeki konuşmaları, eşi üzen ve geriye döndürebilecek tarzdadır. Oysa: "Bu değişiklikten dolayı çok mutluyum, sevinçliyim; çok hoşuma gitti. Gel beraber plân yapalım; başka nelerimizi değiştirebiliriz, onları konuşalım. Birbirimize yardımcı olalım." tarzında bir diyalog kurulursa olumlu değişiklik pekişmiş ve devamı için de teşvik edilmiş olunur.
5. Sürekli geçmişi getirmek
Herkesin evliliğinde, geçmişte yaşadığı olumsuz bir anısı ‘ardır. Aile kavgaları, kırgınlıklar, ihanetler, küçük düşürülme1er, hayal kırıklıkları, vs…
Geçmişte yaşanan kötü anıyı sürek-i gündeme getirmek sıkıntı doğurur ve sorunların pekişmesine neden olur. "Evliliğin ilk yıllarında bana yaptıklarını hiç unutamıyorum. Seni affedemiyorum. Annen yüzünden bana Şöyle davranmıştın. Annen baban bana şöyle yapmışlardı ve sen beni yalnız bırakmıştın." biçimindeki iletişimsizlik yerine, varsa olumlu bir davranış şöyle söylenebilir: "Evliliğin ilk dönemlerine göre daha farklısın; ben de hatalarımı düzelttim. Şimdi daha iyi bir noktadayız." Bu yaklaşımda olumluya dikkat çekiliyor, pozitif ortam oluşuyor ve de motivasyon artıyor.
6. Hep kendini haklı görmek
Hatalar, yanlışlıklar iki taraftan da kaynaklandığı hâlde "Kim daha haklı?" şeklinde âdeta "mahkeme" kurulur. "Evliliğimiz boyunca kavgaları hiç ben başlatmadım. Sen hep bana kötü davrandın, beni aşağıladın. Bütün sorunlar senden kaynaklanıyor." Bu tarz kalıp sözler, tıkanan evliliklerin klâsik sözleridir. Oysa önce kendimize bakmamız ve "Ben nerede hata yapıyorum, yanlışım ne olabilir?" diye düşünmek gerekir. Sürekli karşı tarafı haksız görmek işin kolaycı yönüdür ve sorunları çözmez; böylelikle hatalarımızı örtbas ederiz ve kendimizi "temize" çıkarmış oluruz.
7. Sorumluluk almamak
Aile yükünün tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokup gergin ve öfkeli yapabilir. Bu yüzden hiçbir cinsiyet ayırımı gözetmeksizin yapılacak işleri ortaklaşa yapmaya gayret etmek gerekir. Diğer yandan, ilişkideki bozulmadan dolayı "Sen beni zorluyorsun, çıldırtıyorsun; bu yüzden öfkeleniyorum." yerine "Seninle ilişkimde zorlanıyor ve bazen öfkemi kontrol edemiyorum." tarzında konuşulsa, kişi kendisini de ortaya koyuyor ve sorumluluğu paylaşmış oluyor; böylece eşi suçlamıyor, var olan soruna dikkat çekip üzerinde düşünülmesi gerektiği mesajını veriyor.
8. Mantıksal yaklaşmak
"Ya bana iyi bir neden göster, söylediklerimi çürüt ya da beni kabul et." "Bana geçerli ve mantıksal bir neden bul; her şeyini yapayım." yaklaşımı evlilikle iş ilişkisini karıştırma yaklaşımıdır. Evlilikte roller, duygular, cinsellik ve birçok değişken rol oynar. Kendimizi "temize çıkarma"da mantık olayını ileri sürmek kendi kendimizi aldatmaktan ibarettir. Kendimizde kusur aramıyorsak, biz değişime kapalı bir insanızdır veya kendimize güvenimiz eksiktir veyahut kendimizle yüzleşmekten korkuyoruzdur.
9. Sözünü kesmek ve sesi yükseltmek
İletişimde en önemli husus, konuşan insanı sonuna kadar dinlemek, çok gerekliyse aralarda girmektir. Dinlememiz, anlamamız ve kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bunun yolu da saygıyla dinlemek ve ses tonunu yükseltmemektir, kişiyi baskı altına almamaktır.
10. Kendini terapist yerine koymak
"Senin hasta olduğunu, bunun nedenlerini de biliyorum. Senin ne zayıflıkların var, hepsini keşfettim. Ne yapman gerektiğini söylüyorum, ama sen beni dinlemiyorsun. Beni dinlesen doktora falan ihtiyaç olmaz. Ne gereği var? Doktorun yaptığını ben sana hem de bedava yaparım; o parayla da gidip yemek yeriz!" Eş, ne kadar bilgili ve tecrübeli olursa olsun, kendisini doktor yerine koymamalı; çünkü bir şey değişmez, eşi kendisini dinlemez ve dirençle karşılaşır. Bu yüzden "iyi bir eş, arkadaş, dost, sevgili, maşuk" nasıl olursa, ona öyle davranmalıdır.
8Sütun