MUSTAFA KARTOĞLU’nun röportajı
“Yeni Yükseköğretim Yasası taslağını tamamladık. Bugün bir basın toplantısıyla kamuoyuna, iç ve dış paydaşlara açacağız. Bütün taraflarca tartışılmasını istiyoruz. Bütün iç ve dış paydaşlarımızı tartışmaya davet ediyoruz.
Bu çalışmanın arkasında benim göreve gelmemden önce başlayan yaklaşık bir buçuk yıllık bir süreç var. Göreve geldiğim andan itibaren bu süreci sonuçlandırmak için çalışmaya başladım. Yükseköğretim kurumlarımızı, işlevlerini, sorun alanlarını tanıyarak ve çözüm önerileri üzerinde bütün ekibimle birlikte çalışarak geçirdim. Önce internet üzerinden fikir ve önerileri aldık, sonra bu fikirlerin sahipleriyle toplantılar yaptık. Ardından bütün üniversitelerin rektör, akademik personel ve öğrenci temsilcileriyle görüştüm. Onları Ankara’ya çağırmadım, ben onlara gittim. En önemli paydaşlarımız olan öğrencilerimizin ve akademisyenlerimizin talepleri konusundaki hassasiyetimi ortaya koydum. Öğretim elemanlarının, öğrencilerin, STK’ların, kamu kurum ve kuruluşlarının, sanayi ve ticaret dünyası temsilcilerinin de katıldığı bir dizi çalıştaylar yaptık. Yasa tasarısı ve yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılmasının temellerini, hedeflerini böyle oluşturduk.”
Darbe YÖK’ü tarih olacak
“Üniversite reformu ihtiyacı konusunda Türkiye’de her kesimde tam mutabakat var. Bu ihtiyacın iki önemli nedeni var. Birincisi, YÖK 12 Eylül darbesi sonrası kurulmuş bir kurum. Hem kurumsal yapısı hem de yasası o dönemin izlerini taşıyor. İmaj ve zihniyet olarak askeri darbe sonrası kurulmuş, o dönemin değerlerini ve beklentilerini içeren bir kurum ve yasa var önümüzde. Türkiye’nin bugün geldiği demokratik, siyasi ve ekonomik aşama, demokratikleşme hamleleri düşünüldüğünde YÖK çok geride kalmış bir kurum. Zamanında üniversiteler üzerinde bir ideolojik kontrol aracı olarak tasarlanmış YÖK.
İkincisi, pratik olarak baktığımızda 1980’lerde 27 üniversiteye göre kurulmuş bir kurum ve yasa, bugün 168 üniversitenin bulunduğu bir sistemi kaldıramıyor. 21. Yüzyıl Türkiye’sinin yükseköğretim alanı, işlevleri yeniden tanımlanmış, dinamik bir kurum tarafından koordine edilmeli.”
2003’te YÖK reformunu Balyoz engelledi
“Aslında yeniden yapılanma konusunda ilk adımlar, 2003-2004 yıllarında atılmak istendi. Ancak akim kaldı. Bunun nedenini bugünden geriye baktığımızda daha iyi anlıyoruz. O yıllarda yapıldığı ortaya çıkan darbe planlarından söz ediyorum.
İkinci girişim, Prof. Yusuf Ziya Özcan döneminde başlatıldı. Ancak o dönemde Sayın Özcan, başörtüsü sorunu ve katsayı gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı. Sonuçta, ideolojik engeller aşıldı ve ‘normalleşme’ sağlandı. Türkiye yükseköğretimi bu anlamda Yusuf Ziya Hocaya çok şey borçlu. Şimdi biz bu normalleşme üzerine yeni bir yükseköğrenim sistemi inşa ediyoruz.”
Kendi Modelimizi Oluşturduk
“Yeni model önerilerimiz hem dünyadaki örneklerden yararlanılarak, ama Türkiye deneyimi esas alınarak hazırlandı. Yani bir model ithal etmedik, sentezledik, geliştirdik. Üniversiteleri hem akademik, hem idari, hem de mali olarak Ankara’ya bağlayan merkeziyetçi yapıyı değiştiriyoruz. Düşünün, her üniversite senatosundan alınan kararların Ankara’da, YÖK’te onaylandığı bir yapı var. Bu artık zihniyet olarak çağdaş dünyada kabul edilemez. Kaldı ki, iş yükü olarak da zaten kaldırılabilecek durumda değil. Hangi kurum bu şekliyle yüzbinlerce sayfa evrakı hakkıyla inceleyebilir, denetleyebilir, sağlıklı onay verebilir?
Öte yandan, şu anda Türkiye’de sürekli genişleyen bir yükseköğretim alanı var. Öğrenci sayısı hızla artıyor, sistem son 10 yılda 2 katından fazla büyüdü. Bu büyüme sürecek. Hem 2023 hedefleri, hem Türkiye’nin genç nüfus yapısı, hem de 4+4+4 eğitim sisteminin muhtemel sonuçlarına baktığımızda bu büyüme devam edecek. Bizim bu niceliksel büyümeyi niteliksel büyümeye dönüştürmemiz, kaliteyle taçlandırmamız gerekiyor.
İkinci tespitim, 2006’dan bu yana 100’e yakın üniversite kuruldu. 81 ilde artık üniversite var. Bunların stratejik olarak yapılandırılmaya ihtiyacı var.”
Türkiye büyüdü üniversite geri kaldı
“2023 hedefleri, Türkiye’nin ihtiyaçları bağlamında düşündüğümüzde, küresel dünyada rekabet için nitelikli insan gücünü yetiştiren eğitim sistemimizi buna göre biçimlendirmemiz gerekiyor. Nitelikli araştırma son derece önemli. Türkiye’ye uluslararası sistemde fark attırıcı en önemli unsur bu, araştırma boyutunda. Son yıllarda zaten ülkemizin de en çok üzerinde durduğu, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nda alınan kararların arkasında hep bu felsefe var.
Çağdaş dünyanın üniversite mantığında artık eğitim-öğretimin yanı sıra ‘topluma hizmet’ denilen çok önemli bir fonksiyon var. Bu ülkenin sorunlarına yönelik çözümler üreten, projeler geliştiren ve demokratik siyasi kültürün gelişmesinde rol alan bir üniversite sistemi hedefliyoruz.
Sadece makro-boy siyasi meselelerde değil, bulunduğu ilin, bölgenin sosyal, ekonomik ve çevre sorunları konusunda da bilgi üretimi yapabilmeli bir üniversite.”
YÖK tarih olacak TYK gelecek
“Yasayla birlikte Kurulun sadece yapısı değil, adı da değişecek. İsminTürkiye Yükseköğretim Kurulu olmasını öneriyoruz. Kısa adıyla TYK. TYK, üniversite sisteminin ilkelerini, standartlarını, usul ve esaslarını koyacak. Koordinasyon yapacak. Akademisyenler bilimsel ve akademik manada özgür olacak. Üniversiteler yönetsel anlamda özerk, ama şeffaf ve hesap verebilir olacaklar. Yeni YÖK yasasını, daha doğrusu TYK yasa taslağını Aralık başına kadar olgunlaştırıp Milli Eğitim Bakanlığı’na sunmak istiyoruz. Hedefimiz, dünyada ilk 100, ilk 500 üniversite listelerine daha çok Türk üniversitesi girecek. Yeni üniversiteler kurumsallaşacak.”
5 Ayaklı yeniden yapılanma
“Yeniden yapılanmanın 5 temel unsuru var: Üniversitelerin çeşitlendirilmesi, idari özerklik-bilimsel özgürlük, rekabet-performans sistemi, mali esneklik ve kalite denetimi.
Çeşitlilik:Bugün üniversitelerimiz her bakımdan tek tip bir yapı tarafından yönetiliyor. Yüz yıllık üniversite ile yeni kurulan üniversite aynı kurallara ve hedeflere göre öğretim yapmak zorunda. Bunu değiştiriyoruz. Çünkü öyle üniversitelerimiz var ki modern dünyanın üniversiteleriyle yarışıyor. Ama biz yeni kurulan üniversiteleri de, onları da Ankara’dan aynı standartlarla yönetmeye çalışıyoruz. Bunun için değişim önce bu ‘tek tiplik’ten kurtulmakla başlayacak. Üniversiteleri çeşitlendiriyoruz. Kurumsallaşmış üniversiteler kendi kendilerini yönetecek, kurumsallaşmakta olan üniversiteleri destekleyeceğiz.
İdari özerklik ve bilimsel özgürlük:Bugüne kadar Ankara’da olan yetkileri üniversitelere devredeceğiz. Nihai kontenjan ve kadroları belirlemek dışında, YÖK`ün onayına muhtaç kararların büyük çoğunluğunu artık üniversite senatoları kendileri alabilecek.
Rekabet, performans sistemi:Öğretim üyeleri performans puanlarıyla farklılaşacak. TYK bunun kriterlerini belirleyecek. Akademik gelişime bilimsel çalışmaların dışındaki unsurlar etki etmeyecek.
Mali esneklik:Üniversitelerin bütçeleri giderek artıyor. Ancak merkezi bütçelemenin ötesinde, kendi gelir kaynaklarını yaratma ve yönetme, araştırmalardan elde edilen ekonomik değeri olan sonuçlardan yararlanma, sanayi işbirliğiyle araştırma fonları üretme gibi çalışmaları desteklenecek.
Kalite denetimi:Bütün bu aşamalar, her alanda, bağımsız kalite güvence kuruluşları tarafından denetlenecek. Alınan sonuçların, üniversitenin kullandığı imkanlarla orantılı olup olmadığına bakılacak. Bugüne kadar YÖK ‘girdi denetimi’ yapıyordu, şimdi ‘çıktı denetimi’ yapacak. Kalite denetleme biriminin YÖK’ten bağımsız veya YÖK içinde bir birim olması tartışılıyor. Hakim görüş, YÖK bünyesinde öğretim üyeleri, sanayi, STK, öğrenci ve kamu temsilcilerinin bulunduğu bir kurul bu denetimin koordinasyonunu yapsın şeklinde.”
Seçim sistemi değişiyor
“Ana Bilim Dalı Başkanı’ndan dekana, senatoya kadar her yönetim birimi, kurulu seçimle belirlenecek. Ancak rektör atama sisteminin değiştirilmesini öneriyoruz. Üniversitelerde şu an uygulanan seçim uygulaması, aslında gerçek anlamda bir seçim değil bir ‘eğilim yoklaması’. Sonuçta 6 kişi seçiliyor, YÖK 3’e indiriyor ve cumhurbaşkanı birini atıyor. Seçim dediğimiz bu eğilim yoklaması bir yıl öncesinden başlayarak üniversiteyi felç ediyor. Üniversite içinde propaganda, kamplaşmalar, bölünmeler… Bir yıl da seçimin türbülansıyla geçiyor. Bu sistemle seçilmiş rektörler bile bundan şikayetçi ve sistemin değişmesini istiyorlar.
Dünyada bir seçici kurul tarafından yapılan atamalara doğru bir dönüş var. Biz alternatif model olarak bunu da öneriyoruz ve kamuoyunun tartışmasına açıyoruz. Kamuoyu önünde atama ve seçim modellerinin her ikisinin birlikte tartışılmasını bekliyoruz.”
Rektör seçiminde öğrenci oyu
Benim şahsi olarak desteklediğim model şöyle; Birçok Avrupa ülkesinde, kampüste seçim yerine öğretim üyelerinin ve dış paydaşların da içinde yer aldığı bir seçici kurulun rektörleri atadığını görüyoruz. Çünkü artık üniversiteler 1960’ların 70’lerin üniversiteleri değil. İnanılmaz bütçeleri olan, ekonomik değer üreten, esnek ama işlevselstratejik planlar eşliğinde yönetilmesi gereken üniversitelerden söz ediyoruz. Bu model kabul görürse, rektörlük için ilana çıkılacak; başvuranlar, bilimsel kariyerleri, başarıları ve vizyonlarını anlatacak, ‘benim bu ünversiteye katkım şu olacak’ diyecekler. Seçimi kurul yapacak.
Seçici kurulda, öğretim üyelerinin yanı sıra, dış paydaş dediğimiz, mezunlarımıza iş verecek olan sanayi-ticaret örgütlerinden, STK’lardan, üniversitenin bulunduğu ildeki kamu yöneticilerinden, vergi rekortmeni işadamları veya üniversiteye bağış yapanlardan, ve belki öğrencilerden ve mezunlar derneklerinden temsilcilerin de bulunması ihtimalleri tartışılıyor. Kurul üç aday belirleyecek, atamayı TYK üzerinden yine cumhurbaşkanı yapacak.”
Rektörlere tek dönem şartı
“Ayrıca rektörlük için iki kısıtlama daha öneriyoruz. Birincisi sağlık, fen bilimleri, mühendislik, sosyal bilimlerden üst üste iki dönem rektörlük olmasın diyoruz. Çünkü bazı bölümler kalabalık ve bunlardan birinin ağırlıklı olduğu üniversitelerde hep aynı bilim dalından rektör seçilebiliyor. İkincisi, aynı kişinin üst üste iki dönem rektörlük yapmaması da öneriler arasında.”
Akademisyenlerin özlük hakları gelişecek
“Akademik personelin özlük haklarını çok önemsiyorum. Özellikle araştırma görevlileri, yardımcı doçentler çok önemli. En parlak beyinleri akademiye, araştırmaya çekmemiz lazım. Teşvik edici şartlar oluşturmamız lazım. Bunun için bütün ilgililerle görüşmelerimiz ve temaslarımız sürüyor.”
Özel ve yabancı üniversitelere izin
“Özel üniversitelerin, kar amaçlı olarak kurulabilmesini de tartışmaya açıyoruz. Bugün anayasa gereği sadece devlet ve vakıf üniversiteleri var. Vakıf üniversiteleri kamuoyunda özel üniversite diye adlandırılıyor ama gerçek özel üniversiteler belki bundan sonra kurulabilecek.
Yeni yasa aynı zamanda yabancı üniversitelerin açılmasını da sağlayacak. Yabancı üniversitelerde yüzde 25 Türk öğrenci kontenjanı açmaları şartını getirmeyi öneriyoruz.”
Türkiye, bölgenin eğitim üssü olmalı
“Ayrıca, dışarıdan Türkiye’ye yabancı öğrenci ve öğretim üyesi, araştırmacı da çekmek istiyoruz. Dünyada bugün 4 milyon uluslararası öğrenci var. Bunun sadece 26 bini Türkiye’de. Halen Uzakdoğu, Ortadoğu, Asya, Afrika, Balkanlar ve Güney Amerika’dan çok sayıda öğrenci var Türkiye’de. Bu ülkelerden gelebiliyorlarsa her yerden gelebilirler. Amacımız Türkiye’yi bir eğitim üssü haline getirmek. Bunu yapabilen bir Türkiye’nin uluslararası siyasi ve ekonomik etkinliğinin artacağına kimsenin kuşkusu olmasın.”
***
ÜNİVERSİTEDE İCAT DA ‘HİKMET’ DE OLACAK
“Üniversite-sanayi işbirliğini, bilginin ticarileşmesini önemsiyoruz. Ama her üniversite, her öğrenci ar-ge yapacak, icat yapacak diye bir şey yok. Üniversiteler teknoloji üretmek kadar, bilgi, hikmet, felsefe ve etik gibi paha biçilemez değerlerin de üretildiği, üzerinde kafa yorulduğu mekanlardır. Bu özelliklerini mutlaka koruyacaklar. Teknolojik buluş için ‘hikmet’i feda etmeyiz.”
Öğrenci Konseyi’ne yasa ve resmi ‘bütçe’
“Fiilen var olan ancak YÖK Kanunu`nda yer almayan Türkiye Öğrenci Konseyi`ni kurumsal ve yasal zemine kavuşturuyoruz. Buna göre her üniversitede bir Öğrenci Konseyi oluşturulacak. Seçimle gelecekler. Öğrenciler bölüm kurulundan senato ve yönetim kuruluna bütün akademik ve idari kurullarda temsil edilecekler. Ayrıca tüm konseylerin yönetim organlarından seçilecek bir kurul da Türkiye Öğrenci Konseyi’ni oluşturacak. Konsey’in kendi bütçesi ve personeli de olacak ki mevcut durumda öğrenci konseyine ayrılan bir bütçe yoktu. Bunu son derece önemsiyorum.”
Star