Dn.Psikolog&Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu’nun yazısı
”Issız adam”ların sayısı neden artıyor?
Detaylarına girip uzatmak istemiyorum ama evlilik dışı ilişkilerin artması, haram kaygısının ortadan kalkması bu ıssız yaşamlara katkı yapıyor diye düşünüyorum.
“Issız adam” film olmaktan çıktı. Etraftaki erkekler evlenmek istemiyor maalesef. Hatta bayanlar bile. “Gezelim tozalım, akşam olunca evlerimize dağılalım” tercihi yükselmeye başladı. Oysa evliliğin “tek”ken “tam” olmaya; “yarım”ken “zırhlı” oluşa götüren en güzel yolculuk olduğunu anlatmaya gerek var mı?
Issız adam/kadın olmak, bilinçaltımızdaki bağlanma sorunuyla alakalıdır sevgili okurlar! Bilinçaltımıza yüklenen bilgiler aksamaya uğradıkça, yaşamlarımız tenhalaşmaya başlıyor malesef.
Psikolojide bağlanma teorisi diye bahsedilen bir durum vardır. Bu teoriye göre-en pratik anlatımıyla- anneyle doğum sonrası ilk temasla başlayan bağlanma süreci, insanın tüm yaşamı boyunca, yaşamının her alanını (evlilik, iş, arkadaşlık…vs.) etkiler.
Annenin rolü, insanın kendisi ile dış dünya arasında kurduğu ilişkide bir köprü olmaktır. İnsan canlısı, dünyaya ilişkin düşüncelerini, algılarısıznı, bakış açılarını, aklınıza gelebilecek her şeyini annesinden öğrenir. Başka bir deyişle bebekler dünyayı annelerinin gözleriyle görürler. Yetişkin hayatlarında o gözle dünyaya bakmaya devam ederler. Anne, bebeğinin tüm ihtiyaçlarına zamanında ve tutarlı şekilde cevap verirse, evladıyla arasındaki yakınlık ve güven duygusunu geliştirmiş olur. İhtiyaçları zamanında karşılanan bebek, kendisini değerli/önemli hissetmeye başlar.
Anne ile kurulan güven ilişkisi zamanla diğer insanlarla kurduğu ilişkilere yansır. Çevresindeki insanların iyi ve güvenilecek kişiler olduğuna, dünyanın iyi/güzel olan birçok geliştirici tecrübeye zemin hazırladığına inanır. Böylece annesiyle kurduğu sağlıklı ilişki, ileriki hayatında tüm ilişkilerine alt yapı oluşturur. Annesiyle sağlıklı/güven dolu ilişkisi varsa, arkadaşlarıyla da düzenli bir ilişkisi olur. Anne/babasıyla yaşadığı sağlıklı aile ortamı, evlendiğinde kendi çekirdek ailesindeki mutluluğa zemin hazırlar.
Peki bu temel ihtiyacın, yani bağlanma ihtiyacının yeterince karşılanmadığı durumlarda ne olur? Bebeklik döneminde ayrılık kaygıları geliştirir. İlerleyen yaşlarda bu kaygıya bağlı olarak ilişki reddetme, kendi kabuğuna çekilme, yalnızlaşma, kendi kendine yetme duygusu, terk edilme/reddedilme endişeleri oluşur.
Derken tüm bunlar bir araya geldiğinde kaçınılmaz şekilde sosyal ilişkilerden uzak durma tavrı devreye girer. Hatta öyle ki evlilik ilişkisinden uzaklaşmak isteme, korkma, eşinin kendisiyle yeterince ilgilenmeyeceği, ihtiyaç duyduğunda yanında olmayacağı duyguları geliştirir. Sevemeyeceğini, koruyamayacağını düşünmeye başlar. İç kaygılar o denli yükselir ki, ilişkiden kaçıp gitmek dışında farklı bir yol bulamaz. Tenhasında yaşamayı yeğler ve evlilik ilişkisinden kaçınır.
Psikolojik açıdan bakıldığında ıssız adamlığın altında yatan temel neden böyle.
Sosyolojik açıdan bakıldığında ise sıralanabilecek birçok gerekçe var. Fakat en önemli neden toplumumuzdaki manevi değerlerin eskisi gibi algılanmaması. Detaylarına girip uzatmak istemiyorum ama evlilik dışı ilişkilerin artması, haram kaygısının ortadan kalkması bu ıssız yaşamlara katkı yapıyor diye düşünüyorum.
Sizlerden çok soru geliyor. Evlenmek istemediğinize, evlilikten korktuğunuza dair… psikolojik bir nedeni olabilir mi, aşılabilir mi diye soruyorsunuz.
Evlilik elbette biraz da nasip meselesi. Ben iç dünyanızdaki engelleyicinin kaynağını yazdım. İstediği halde kısmet olmayıp evlenememek ayrıdır, evlenme konusunda kısmetli olup kendi içsel kaygıları nedeniyle bir türlü evlenmemek ayrı! İkisini birbirine karıştırmamak lazım. Ama bildiğim bir şey varsa, bağlanma sorunuyla buluşan ıssız duygular, yardım/destek alınca aşılıyor. Kişi, içindeki kilitleri kırarak evleniyor… hayat arkadaşıyla yoluna devam edebiliyor.
Haber 7