Son yıllarda aile çözülüyor. Evlilikler nisan yağmuru kadar kısa sürüyor. Aile fertleri bir hiç yüzünden harman gibi etrafa savruluyor. Modernizmin getirdiği problemler, pembe diziler ve yanlış kullanılan internet, ailemize büyük darbe vuruyor.
Bu nedenle ailemizi ayakta tutan manevî değerlerimiz umarsız eller tarafından çalınıyor. Güzel duygularımız yüreğimizden sökülüp alınıyor. Vefa kör kuyulara saklanıp, sevda çıkmaz sokakların yokuşlarında kayboluyor. Peki, öyleyse ne yapmalıyız?
Gemiler karadan yürütülmeli
Fatih Sultan Mehmet’in gemileri karadan yürüttüğü gibi; eşler de evlilik gemisini hiç olmazsa denizde yürütme zahmetine katlanmalı. Akıl defterine şu notu düşmeli: Hayatta hiçbir şey kolay elde edilmiyor. Mutluluk kaleminin mürekkebi çoğu kez alın teri ve gözyaşı oluyor.
Sevginin ölümsüzlük boyutu yakalanmalı Evliliğin uzun ömürlü olması için sevginin ölümsüzlük boyutu yakalanmalı. Bu ise ancak ebedi hayat arkadaşlığı düşüncesiyle mümkündür. Yoksa kısacık dünya hayatına münhasır olan sevgi buz üstündeki yazı gibidir. İlk güneş ışığıyla eriyiverir.
Vefa kör kuyulara saklanmamalı
Vefa, değer ve kıymet bilmektir. Problemler karşısında eşinin iyiliklerini unutmayıp onun, gönül evini paramparça etmemektir. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı" olduğunu belleklere nakşetmek, tüm güzellikleri gönül defterine resmetmektir. Bu sebeple vefa duygusunu nefsimizin kör kuyularına hapsetmeyelim. Ta ki, her an kulağımıza eşimizin güzelliklerini fısıldasın.
Fedakârlık mutluluk kilidini açar Fedakârlık, karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. Özveride bulunmak, sevmediği şeyleri bile eşinin hatırı için yapabilmektir. Yaptıktan sonra "ben işte senin için şunları şunları yapıyorum, sen hâlâ benim iyiliğimi bilmiyorsun" dememektir. Dikkat edilirse bütün mutlu evliliklerde fedakârlık ön plandadır. Çünkü fedakârlık mutluluk kilidini açan anahtardır.
Uysal olmak ‘kölelik’ olarak algılanmamalı
Aileyi ayakta tutan ana direklerden biri şefkâttir. Şefkât, karşısındakine el uzatmaktır. Empati yapmaktır. Kendini eşin yerine koyarak onun çektiği acıyı hissetmektir. Şefkatin olmadığı kalp kaya kadar sert, harap bahçe gibi verimsizdir. Muhabbet güllerinin üzerini zehirli sarmaşıklar kaplar. Bülbüllerin yerine baykuşlar yuva yapar. Katı kalpler ancak şefkat güneşiyle yumuşar. Merhametsiz yüreklerdeki buzlar, o sayede erir.
Evlendikten sonra geriye dönüş yolları kapatılmalı. "Belki geri dönerim" diye arka bahçe kapısı aralık tutulmamalı. Kadınlarımız, uysal ve munis olmayı "kölelik" olarak algılamayıp, en basit şeyde "ekonomik özgürlüğüm var, senin derdini niye çekeyim" diye çekip gitmemeli. Erkekler ise eşlerini sahiplenmeli. Fakat onu kendi malı gibi değil; kutsal emanet olarak "gözbebeğim" diye korumalı. Nefsanî duygular uğruna yuvalarını terk etmemeli.
Zaman