Yakınçağ Liderleri Serisi -7: I. Aleksandr

Tarihi Şahsiyetler
Yakınçağ Liderleri Serisi -7: I. Aleksandr Rusya İmparatoru I. Aleksandr (1777-1825) Genel Rus İmparatoru I. Aleksandr Grandük Pavel Petroviç ile Württemberg Dükü’nün kızı Maria Fyodorovna’...
EMOJİLE

Yakınçağ Liderleri Serisi -7: I. Aleksandr

Rusya İmparatoru I. Aleksandr (1777-1825)

Genel

Rus İmparatoru I. Aleksandr Grandük Pavel Petroviç ile Württemberg Dükü’nün kızı Maria Fyodorovna’nın çocuğu olarak 23 Aralık 1777’de St. Petersburg’da dünyaya geldi. Kardeşi ile birlikte Rus İmparatoriçesi II. Katerina tarafından hususi olarak yetiştirilen I. Aleksandr, çocukluk yıllarında çok iyi olarak değerlendirilebilecek derecede askeri, dini ve siyasi eğitimlere tabi tutuldu. 15 yaşındayken Baden Prensi’nin kızı Louise ile evlendi. Louise, Aleksandr ile evlenmesine müteakiben ismi Elizabeth Alexeievna olarak değiştirildi. (1)

I. Aleksandr Dönemi İç Politika ve Reformlar 

12 Mart 1801’de gerçekleştirilen kanlı bir darbe sonucunda İmparator I. Pavel makamından indirilerek öldürüldü. I. Pavel’in öldürülmesine müteakiben yerine oğlu I. Aleksandr geçti ve Rusya’da 24 yıl sürecek I. Aleksandr hükümdarlığı başladı. I. Aleksandr göreve gelmesine müteakiben Rus İmparatoriçesi ve büyükannesi   II. Katerina’nın kurallarına sadakat göstereceğini bildirdi. Devlet yönetiminde liberal bir ekolü benimseyen I. Aleksandr’ın yaptığı ilk icraatlardan birisi,  hakları ellerinden alınmış bir takım insanlara haklarını geri iade etmek oldu. İmparator I. Pavel döneminde ordudan ihraç edilen askerlerin orduya geri alınması ve daha önce cezalandırılmış olan 12 bin devlet memurunun affedilmesi bu icraatın kapsamında değerlendirilebilir.

I. Aleksandr ülke yönetimini teslim alıp II. Katerina’nın döneminde koyulan kanunların uygulanacağını ilan etmiş olsa da, gönlü bir takım reformlara gitmekten yanaydı. I. Aleksandr’ın hükümdarlığının ilk yıllarında 1789’da gerçekleşen Fransız ihtilali tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Fransız ihtilalinin bir takım olumsuz etkileri Rusya İmparatorluğu’na büyük ve varoluşsal bir tehdit arz ediyordu. Bu durumun farkında olan I. Aleksandr ülkesi zarar görmeden bu tehdidi bertaraf etmek istiyordu.  Bu durumdan hareketle bir takım reformları hayata geçirmeye karar verdi. İlk olarak 1801 yılında Liberal dvoryanlardan (Rus soylu sınıfı) olan V.P. Koçubeyi, A. A. Çartoryski, P. A. Straganov ve N. N. Novosiltsev ile birlikte gizli bir komite kurdu. I. Aleksandr, üst perde bürokratlardan müteşekkil bu komitede bir takım liberal değişiklikler için istişareler gerçekleştirdi. 1803 yılına kadar faaliyetlerini sürdürdüyse de çalışmalar yüzeysel kaldığı ve sorunlar hakkında yeterli derinlikte incelemeler yapılmadığı için bu komite başarısız kaldı. Her ne kadar başarılı olamasa da komitede alınan bir takım önlemler sayesinde o dönemde Rusya’daki en yaygın sınıf olan ”serfler”(toprak köleleri) in efendileri tarafından azad edilmesini kolaylaştıracak bir takım adımlar atıldı. (2)

Yine bununla birlikte Eylül 1802’de modern devletin temeli sayılabilecek reformların kararı bu komite alındı. Bu karardan hareketle içişleri, dışişleri, ekonomi, ticaret, adalet eğitim, ordu, donanma bakanlıkları kuruldu. Kurulan bu bakanlıkları denetleme yetkisi, doğrudan imparatora karşı mükellef olan senatoya verildi. (3)

I. Aleksandr döneminde gerçekleştirilen reformlar sadece bakanlıkların kurulması ile sınırlı kalmadı. Ordunun kendi kaynakları ile kendisini finanse edebilmesi için bu dönemde bir takım adımlar atıldı. Bu kapsamda askerlere bir miktar arazi tahsis olundu. Kendisine arazi tahsisinde bulunulan askerler barış zamanında arazide çalışıp üretime katkı sunmak ile mükellef tutuldular. Bu arazilerde beslenen askerlerin büyüklüğü arazilerin yüz ölçümüne göre belirlendi. Bununla birlikte I. Aleksandr 1810’ların ikinci yarısında Rusya’nın çoğunluğunu teşkil eden köylüleri memnun edebilmek için Estonya, Courland ve Livonya bölgelerinde serfliği ilga etti.  Yine I. Aleksandr döneminde Rusya’da beş üniversite, kırk sekiz orta dereceli devlet okulu ve üç yüz otuz yedi ilkokul açıldı. (4)

 

I. Aleksandr Rusya’sının Avrupa Siyaseti

1800’lü yılların başında Fransa’yı yönetmekte olan Napolyon Bonapart son derece agresif ve yayılmacı bir siyaset izliyordu. Napolyon’un izlemiş olduğu agresif ve yayılmacı siyasetin en temel sebebi, 1789’da gerçekleşen Fransız ihtilalinin Fransa dahilinde yarattığı kötü etkileri ortak bir düşman oluşturarak zayi etmekti. Napolyon’un 1803’ten sonra takip etmeye başladığı bu siyaset Avrupa’da olduğu gibi Rusya’da da büyük bir endişe ile karşılandı. Napolyon Fransa’sından Rusya’ya yönelebilecek tehlikeler karşısında I. Aleksandr dönemin büyük Avrupa güçleri, İngiltere ve Avusturya ile müttefik olarak Rusya’yı üçlü bir ittifak sistemine dahil etti. Her ne kadar üçlü bir ittifak teşkil edilse de bu ittifak son derece iyi organize olmuş ve iyi donatılmış Fransız ordusu karşısında pek varlık gösteremedi. O dönem gücünün doruğunda ki Fransız ordusu Rus-Avusturya ordularını Austerlitz’de ağır bir hezimete uğrattı. Bu zaferin ardından Napolyon öncülüğünde ki Fransız orduları Prusya devletini de ağır bir hezimete uğratarak Rusya sınırlarına ulaştı. Rusya sınırlarına gelmesine karşın Napolyon Rusya ile anlaşmayı tercih etti. Napolyon’un bu kararı almasında ki en temel sebep, Rusya ile ateşkes imzalanmadan, İngiltere’ye karşı verilecek savaşta bir başarı elde edilemeyecek olmasına olan inancıydı. Bu inançtan hareketle Napolyon, 1807’de İmparator I. Aleksandr’a barış teklifi yolladı. I. Aleksandr Napolyon’un barış teklifini kabul etti ve barış imzalandı.  Her ne kadar I. Aleksandr’ın bu hamlesinden sonra Napolyon Fransa’sı ile girilen savaş nihayete erse de Rusya için savaş halen bitmedi. Çünkü yapılan barış anlaşmasıyla Rusya Fransa’nın müttefiki oldu ve İngiltere’ye savaş ilan etti.

Napolyon yayılmacı savaşlarına devam etti ve Galiçya, Oldenburg, Bremen, Hamburg ve Lübeck gibi şehirler ve bölgeleri ilhak etti.  Bununla birlikte Rusya’da savaşlara girdi. Bu kapsamda Rusya, Osmanlı, İsveç, İran gibi ülkeler ile savaşa girişti.  Rusya, 1806-1812 yılları arasında Osmanlı ile girdiği savaşta Osmanlı’ya Besarabya (Moldova’nın doğusu) bölgesini alarak imparatorluğuna dahil etti. İsveç’le girdiği savaşta Finlandiya’yı ilhak etti ve bununla birlikte İran’la girdiği savaşta Güney Kafkasya’da bir takım bölgeleri ele geçirdi. 1806-1812 yılları arasında Rusya ve Fransa birbirlerine paralel olarak farklı bölgelerde savaşa girmiş olup, büyük kazanımlar elde ettiler. Ancak buna karşın I. Aleksandr, Rusya ile Fransa arasında bir savaşın kaçınılmaz olduğuna inandı ve bu inançtan hareketle İngiltere ve İsveç ile perde arkasından görüşmeye devam etti. Bu görüşmelerin sonunda Rusya, İngiltere, İsveç arasında üçlü bir ittifak tesis edilmesi karara bağlandı. 12 Haziran 1812’de Fransa’nın Rusya’ya karşı 600.000 kişiden müteşekkil ordusuyla harekat başlatmasına takiben I. Aleksandr’ın korkusunda haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Fransız ordusu 600.000 kişi ile Rusya seferine çıksa da Rusya fazla mukavemet göstermeden stratejik bir geri çekilme hamlesi gerçekleştirdi. Fransızlar Rusya’nın içlerine doğru ilerledikçe lojistik-ikmal merkezlerinden uzaklaşmasından dolayı büyük güç kaybetti. Buna paralel olarak bazı Rus birliklerinin ani saldırısı Fransızları zor duruma düşürdü. Ayrıca Üç gün süren bu çekilme harekatı sonucunda Rus ordusu yollarının üzerinde ki bütün köyleri, ateşe verdi. Bu eylemde amaçlanan Fransızların eline kullanılacak hiçbir şeyin geçmemesi idi. Rusların stratejik çekilmesinden dolayı Fransız ordusu Moskova’ya ulaştı. Ancak Moskova valisi şehirdeki tüm erzak ve silahı Moskova’dan dışarı çıkarttığı için Fransızlar hiçbir şey elde edemedi. Fransız ordusu Moskova’da beş hafta kaldıysa da sonunda hem bir şey elde edemediği hem de Rus ordusunun ani ve kitlesel bir saldırı ihtimaline karşı geri çekilmek zorunda kaldı.

Bu savaş Fransa açısında tam bir facia oldu. Zira Fransa 600.000 asker ile çıktığı Rusya seferinden sadece 20.000 kişi dönebildi. Fransa’nın bu hezimetinden sonra Rusya ile birlikte muhtelif Avrupa devletleri de Fransa’ya karşı saldırıya geçti. 1813’ün Ekim ayında Avusturya ordusuyla birleşen  Rusya Fransız ordusu Leipzig’de karşılaştılar. İsveç ve Prusya’nın dahil olmasıyla Rusya, Avusturya, İsveç, Prusya ordularının mevcudu 430.000 iken Fransız güçlerinin sayısı sadece 195.000 idi. Kanlı bir muharebe sonrasında Fransızlar Leipzig’de ağır bir hezimete uğradılar. Bu zaferden sonra Fransa’ya ilerleyen müttefik orduları 18 Mart 1814’te Paris’e ulaştı. (5) Müttefiklerin Paris’e girmesiyle Napolyon Bonapart, Fransız Senatosunun kararı ile görevinden azledilerek Elbe Adası’na sürgüne yollandı. Bununla birlikte dört ülke 20 yıl süre ile Fransa’ya karşı hareket edileceği hususunda anlaştı. Napolyon sonrası Mayıs 1814’te müttefikler ile Fransa arasında I. Paris Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Fransa’nın 1792’den önceki sınırlarına geri dönülmesi kararlaştırıldı. Yine bu anlaşmayla Fransa maddi olarak cezalandırılmadı ve tazminat ödemekten muaf tutuldu. Napolyon savaşlarından sonra müttefikler Fransa’yı çevrelemeye karar verdi. Buna göre Hollanda ve Belçika’nın birleşmesiyle müşterek Hollanda-Belçika krallığı kuruldu. Fransa’nın doğusunda ki Ren ve Vestfalya bölgesi Prusya’ya verildi. Yine Silezya’da Prusya’ya verildi. Ayrıca İtalya’nın kuzeyinde bulunan Toskana, Milano, Venedik İtalya’ya verildi. Napolyon’un ilga ettiği Cenova Cumhuriyeti, Sardunya Krallığına bağlandı. Ayrıca İtalya’daki pek çok dükalık yeniden kuruldu. Bu çevreleme projesinde müttefikler ekseriyetle anlaşsalar bile bazı sorunlar çıktı. Rusya Polonya’yı, Prusya Saksonya’yı istedi. Ancak müttefikler Rusya’nın Polonya’yı alması ile iyice batıya gelecek olmasından sebep Rusya’nın isteğine karşı çıktılar. Prusya’nın Saksonya’yı alarak daha da büyüyecek olmasından dolayı müttefikler Prusya’ya da karşı çıktılar. 3 Ocak 1815’te İngiltere-Avusturya-Fransa arasında ki gizli anlaşmaya göre Prusya’nın Saksonya’ya, Rusya’nın Polonya’ya saldırması halinde anlaşmaya taraf devletler Rusya ve Prusya’ya karşı harekete geçecek idi. Bu anlaşmanın duyulmasıyla birlikte Rusya ve Prusya bu isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldı. Tüm bunlar olurken Napolyon sürgüne gönderildiği Elbe Adası’ndan kaçıp Paris’e gelerek yönetimi ele geçirdi. Bunun duyulmasıyla müttefikler yeniden Fransa üzerine yürüyüp Napolyon orduları ile karşı karşıya geldi. ”Waterloo savaşı” olarak tarihe geçen bu savaşta Napolyon orduları ağır bir hezimete uğradı. Bu savaştan sonra müttefikler Fransa’yı 700 milyon frank tazminat ödemeye mahkum etti ve tazminat ödeninceye dek müttefik askerlerinin bir kısmının Fransa’da kalmasını kararlaştırdılar. (6)

I. ALEKSANDR RUSYA’SI VE VİYANA KONGRESİ

1803’ten başlayıp 1815’e kadar süren Napolyon savaşları Avrupa’da son derece büyük bir tahribata yol açmıştı. Bilhassa Napolyon’un agresif ve yayılmacı politikalarına maruz kalan ülkeler son derece ağır bedeller ödemişti. Tüm bu gelişmeler üzerine 1815’te Viyana’da Avusturya Başbakanı ve Dışişleri bakanı Clemens von Metternich öncülüğünde bir kongre tertip edildi. Clemens von Metternich ileri seviyede monarşi yanlısı olmakla birlikte cumhuriyetçilik, milliyetçilik gibi Fransız ihtilali ile ortaya çıkan fikirlerin karşısında durmaktaydı. Metternich Napolyon savaşlarının getirmiş olduğu yıkımın 1789’da ki Fransız ihtilalinin sonucu olarak gelişen bir süreç olduğuna inanmaktaydı. Bundan dolayı Metternich’in en çok istediği şey 1789’dan önceki Avrupa’nın siyasi ortamına geri dönüşün sağlanması idi. Buna paralel olarak Metternich’in ülkesi çok uluslu bir yapıya sahip olduğu için milliyetçilik olgusu Avusturya’ya varoluşsal bir tehdit arz ediyordu. Bu hususta Metternich’in milliyetçilik olgusunun karşısında durmasının en temel sebeplerinden birisiydi. 1815’te gerçekleşen Viyana Kongresinden sonra ”Metternich Sistemi” veya ”Avrupa Uyumu” olarak bilinen yeni bir sistem ortaya çıktı. Bu sisteme göre Avrupa devletleri arasında patlak veren sorunlar savaşlar yerine diplomasiyle çözülmeye çalışılacak, devletler birbirinin içişlerine karışmayacak, Avrupa’da ortaya çıkması muhtemel milliyetçilik, cumhuriyetçilik, liberalizm gibi fikirlerin yok edilmesi için devletler birbirleri ile koordineli hareket edecek, yine devletler Avrupa’da imparatorluk düzeni ve statükonun korunması için müşterek olarak çalışacaklardı. Bununla birlikte bu düzenle beraber şöyle bir fikir geliştirildi: Fransa’dan gelebilecek bir tehdide karşı Avusturya, Rusya ve İngiltere arasında üçlü ittifak. Rusya’dan kaynaklanacak bir tehlikeye karşı Avusturya, Fransa, İngiltere ve Prusya arasında dörtlü ittifak. Nihayet bütün Avrupa’da tehlikeli bir macerayı engelleyecek olan ve kıtanın tamamını kapsayan Avusturya,Fransa, İngiltere, Prusya ve Rusya arasındaki beşli ya da büyük ittifak. (7) Geliştirilen bu fikir 1949’da kurulan NATO teşkilatının temelini oluşturmuştur.

1815 Viyana Kongresi, Rusya’nın tarihinde bir dönüm noktasını teşkil etti. Zira Rusya ilk kez bir Avrupa gücü olarak tarih sahnesine çıktı. I. Aleksandr için büyük önem arz eden bu kongrede Rusya’nın en çok yapmaya çalıştığı şeylerden birisi Rusya’nın Ortodoks Doğu halklarının hamiliği iddiasını Avrupalı devletlere kabul ettirmeye çalışmak oldu.(8) Rusya Bu iddiasını 1774’te Osmanlı ile imzalamış Küçük Kaynarca Antlaşması’na dayandırmıştır. Osmanlı’nın Sırplara zulüm iddia ettiğini iddia eden Rusya, yine Ortodoks halkların hamiliği iddiasını ortaya koyarak gerektiğinde askeri müdahale için izin istemiştir. Buna paralel olarak Rusya kendisi için talep ettiği müdahale hakkını doğudaki Katoliklerin koruması amacıyla Fransa içinde desteklemiştir. Ancak Rusya’nın yapmış olduğu bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır.(9)

1814’te Avrupa’da sınırlar yeniden çizilmiş, Rusya Polonya’yı talep etmiş ancak büyük Avrupa devletlerinin muhalefeti sonucunda istediğine ulaşamamıştır. Ancak 1815’teki kongrede imparator I. Aleksandr bir takım tavizler vererek Rusya’ya tabii bir Polonya krallığının kurulmasını sağlayabilmiştir.(10)

1815’te oluşturulan Avrupa uyumu sistemi bir güçler dengesi olmakla birlikte Avrupa’da gerçekleşmesi muhtemel bir milliyetçilik temelli bir isyan bu düzen için tehdit arz etmekteydi.  1821’de Osmanlı’ya karşı Yunanistan’ın bağımsızlığı için Aleksandr İpsilanti’nin öncülüğünde ortaya çıkan ”Yunan İsyanı”, bu sistem için büyük bir tehdit arz etmiştir. Yunanların da Ruslar gibi Ortodoks Hristiyan olmasından sebep tüm gözler Rusya’ya çevrildi. Ancak I. Aleksandr Avrupa uyumunu bozmayıp yeni karışıklıkların çıkmaması için bu isyanı himaye etmeyeceğini ve desteklemeyeceğini bildirdi. (11)

I. Aleksandr, Osmanlı’nın çok uluslu yapısından dolayı sınırlarında milliyetçi isyanların patlak vermesine oldukça müsait bir yapıda olduğunu ve çıkması muhtemel isyanların Avrupa uyumuna zarar vermemesi için Osmanlı’nın da bu sisteme dahil edilmesini dile getirdi. Ancak bu isteği diğer Avrupa devletlerince kabul görmedi.

I. Aleksandr Rusya’sının Balkanlar Siyaseti

I. Aleksandr döneminde Rusya dış politikasının en temel amaçlarından birisi Osmanlı İmparatorluğu’na ait İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirmekti. Rusya bu amacını şiddetle gerçekleştirmek istediyse de, bu amaca ulaşmanın o kadar kolay olmadığını iyi biliyordu. Zira Rusya’ya göre İstanbul ve Çanakkale boğazları alınsa bile orada tutunulamayacağı kesindi. Bundan dolayı Rusya, İstanbul ve Çanakkale boğazları ile ilgili politikasını ağır ağır yürütmeye karar verdi. (12)

Bu düşünceden sonra Rusya, Osmanlı boğazlarına karşı bir çevreleme politikası yürütmeye karar verdi. Bu politikaya göre İstanbul ve Çanakkale boğazlarında bir Rus idaresi kurulabilmesi için öncelikle Karadeniz ve Balkanlarda Rusya hakimiyet alanları kazanmalıydı. Çünkü Rusya’ya göre Karadeniz, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kilidiydi. Balkanlar ise Karadeniz’in batısında yer almakla birlikte Adriyatik, Ege, Akdeniz gibi denizlere çıkış için hayati bir önem arz etmekteydi. Rusya bu politikasını gerçekleştirmek için sadece çevreleme politikası yürütmekle kalmadı. Zira Rusya içerisinde Balkan halklarını kazanmak için politikalar yürütme hususunda Rus bürokratlardan, askerlerden, aydınlardan hükümete layihalar yağıyordu. Bunlara kayıtsız kalmayan Rusya, Balkanlarda Osmanlı’ya karşı ayaklanan Hristiyan halkların isyanını himaye etme politikası başta olmak üzere Balkan halklarının sevgisini kazanmak için bir takım politikalar yürüttü. Rusya Balkanlarda nüfuz kazanmaya çalışırken ki en büyük iki rakibi Fransa ve Avusturya olmakla birlikte, bu ülkelerde Balkan halklarını kendi safına çekmek için bir takım çalışmalar yürüttüler.

Rusya, Balkanlarla ile ilgili bu politikalarını yürütebilmek için en önemli partner olarak Ortodoks Hristiyan olan Sırplar ve Yunanları seçti. O dönemde Osmanlı tabiiyetinde yaşayan bu halklar bağımsızlık için güçlü bir eğilim gösteriyordu. Ayrıca Rusya, Sırpları ”Slavlık”, Yunanları ”Ortodoksluk” bağlarından ötürü kendisine bağlı görüyordu. Rusya’nın bu iki halk ile ilgili gerçekleştirmek istediği en büyük proje, bu halklara ait ancak kendi himayesinde bağımsız devletlerin ve federasyonların kurulmasıydı. Bu dönemde Rusya’nın Balkanlar ile ilgili en büyük başarılarından birisi, I. Aleksandr’ın tahta çıkışından bir yıl önce 1800’de Yunanistan’ın batısında ki adalarda kurulan Yedi Ada Cumhuriyeti’ndeki kazanımıdır. Buna göre  Yedi Ada Cumhuriyeti içişlerinde serbest, dışişlerinde Osmanlıya bağlı olup, Rusya’nın himayesinde olacaktı. Bu durum Rusya’ya batı balkanlarda önemli bir mevzi kazandırdı. Ayrıca 1803’de Osmanlı Devletinin Yedi Ada ile ilgili bazı vergi ve hukuki düzenlemelerine Rusya karşı çıkarak engel oldu.

1801’de I. Aleksandr’ın Rusya tahtına geçmesiyle birlikte Rusya’nın Balkanlarda ki politikaları devam etse de Rusya ve tüm Avrupa için Napolyon tehdidi belirdi. Öncelikle Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart, İmparator I. Aleksandr’a Osmanlı’nın çok zor durumda olmakla birlikte, yakında yıkılacağını bildirip Osmanlı topraklarının Rusya-Fransa arasında taksim edilmesini teklif etti. Ancak dönemin en büyük ve agresif güçlerinden olan Fransa’dan gelen bu teklife I. Aleksandr büyük bir endişe ile yaklaştı. Zira I. Aleksandr dönemine gelindiğinde Rusya, Osmanlı üzerinde oldukça önemli kazanımlar elde etmişti. Bu kazanımlar, İstanbul boğazlarının Rus gemilerine açılması, Osmanlı’ya bağlı Yedi Ada Özerk Cumhuriyeti’nin himayesi, Osmanlı’ya tabi Doğu Avrupa prensliklerinde imtiyazlar, Osmanlı adalarında konsolos bulundurma hakkı şeklinde sıralanabilir. Bunlardan sebep o an için I. Aleksandr, Fransa ile müşterek bir şekilde Osmanlı’yı parçalama politikasının yürütülmesini pek rasyonel bulmadı. Ayrıca Koçubey, Vorontsov, Panin gibi etkin Rus devlet adamları da bunun akilane olmayacağını düşünüyordu. Tüm bu etkenlerden sebep Fransa’nın Rusya’ya ettiği teklif kabul görmedi. (13)

I. Aleksandr Balkanların önemli halklarından olan Yunanlar üzerinde politik nüfuz kurmaya çalışsa da Fransa’da bu halk ile ilgili bir takım adımlar atarak Rusya’ya rakip oldu. Bu rekabeti kendi lehine çevirmek isteyen Rusya’da bir dizi hamleler gerçekleştirdi. 1803’te Odessa Grek Piyade taburunun kurulması, Rus denizcilerinin Yunanları tayfa alması, bazı Yunanların Rus ordusunda görevlendirilmesi, Yedi Ada Özerk Cumhuriyeti’nde Rus ordusu için bir kolordu karargahı kurma girişimleri, bazı Rus konsolosların Yunanlardan bir kısım insanları Rusya’ya göçe teşvik etmek için çalışmalar yürütmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Osmanlı bu gelişmelerden ne kadar rahatsız olsa da Rusya ile olan ilişkileri müttefiklik düzeyinde olduğu için sessiz kaldı.

1804 yılında Rusya Balkanlarda nüfuz kazanma politikasını gerçekleştirebilmek için önemli bir fırsat yakaladı. Rusya’ya bu fırsatı Sırbistan’ın Semendire bölgesinde başlayan ”Sırp İsyanı” verecekti. Sırbistan’da Osmanlı adına faaliyet gösteren devlet yetkilileri tarafından Sırbistan’da yerel halka karşı kötü muameleler yapılıyordu. Yerel halk ise Osmanlı başkentine pek çok kez şikayet dilekçeleri gönderdiyse de bir sonuç alınamadı. Bir sonuç alınamayınca halk yerel yöneticilere karşı ayaklandı. Bu ayaklanma zaman içerisinde milliyetçi bir kimliğe bürünmüş olmakla birlikte Osmanlı’dan daha fazla ayrıcalık talep etti. Bu isyana domuz ticareti ile uğraşan Kara Yorgi isimli bir adam önderlik etti. Ayrıca Kara Yorgi ile beraber metropolit Stefan Stratimiroviç ve psikopos Iovan Yovanoviç’de isyanın yöneticileri arasında idi. Kara Yorgi isyan için uluslararası bir destek arama çalışmaları kapsamında öncelikle Avusturya’nın desteğini talep etti. Ancak o dönemde Osmanlı ile iyi ilişkiler içinde ki Avusturya, destek talebini reddetti. Bunun üzerine ayaklanan Sırplar, din ve soydaşlık bağları ile bağlı oldukları Rusya’nın desteğini aradılar. Bu olaydan sonra Rusya, Sırplar üzerinden Balkanlarda nüfuz kazanmaya başladı. Bunun yanında Rusya’nın Yunan adaları ve Akdeniz’de önemli edinimler elde etmiş olması Sırpların Rusya desteğini talep etmesinin en önemli sebeplerinden birisi oldu. (14)

İsyan daha da ilerledikçe isyanın hedefi Osmanlı’dan özerklik almak veya bağımsız devlet olmak şeklinde güncellendi. Metropolit Stefan Stratimiroviç’in hedeflediği şey Sırbistan’ın Rusya’nın himayesinde olmakla birlikte Osmanlı’ya bağlı bir şekilde özerk olmasıydı. Yine Stratimiroviç’e göre Osmanlı’nın yıkılması halinde Sırbistan tamamen bağımsız olmalıydı. Ancak Rusya Balkanlarda kendi himayesinde devletlerin kurulması fikrine son derece mesafeli yaklaştı. Zira Napolyon komutasında ki Fransız ordularının girdiği savaşlarda tüm Avrupa’da önemli kazanımlar edinip, Rusya sınırına yaklaşması Rusya’yı varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya bırakmıştı. Rusya varoluşsal bir tehditle karşı karşıya iken Balkanlarda kendi himayesinde devlet kurdurma girişimlerden dolayı sadece Osmanlı’nın değil Avusturya gibi büyük Avrupa devletlerinin de kendisinin karşısında konumlanacağını biliyordu. Ve bu durum Rusya’yı dünya siyasetinde çok güç durumlara düşürürdü. Böyle bir riski göze alamayan Rusya 1804’teki Sırp isyanını himaye etmemeyi tercih etti. Ancak yine de Sırpların silahlarını bırakmaksızın, yıllık vergilerini ödeyip, kapsamlı bir özerklikle Osmanlı’ya tabi olmaları fikrini destekledi. (15)

1807 yılına gelindiğinde Rusya’nın Balkanlarda nüfuz ve güç kazanabilmesi için yeni fikirler geliştirildi. Bu fikirlerden en bilineni Rus donanmasının Akdeniz filosunda görevli bir subay olan Bronevski’ye aitti. Bu kapsamda Bronevski Rusya Dışişleri Bakanlığı’na bir rapor sundu. Raporda Napolyon tehdidi önceleniyor olmakla birlikte, bu tehdidi bertaraf edebilme adına Sırpların bağımsızlık hareketlerinin desteklenmesi ve büyük bir Slav federasyonunun kurulması gerektiği savunuluyordu. Yunan isyancılarının liderlerinden olan Amoşari’de konu ile ilgili bir fikir ortaya attı. Amoşari’nin fikrine göre Osmanlı İmparatorluğu, Rusya tarafından yıkılmalıydı ve idaresinde ki Eflak-Boğdan Rusya’ya bağlanmalı, Sırbistan bağımsız olmalı, Diğer Balkan halkları ise kurulacak Yunan devletinin  tabiiyetine bırakılmalıydı. Ortaya atılan fikirler bununla sınırlı kalmadı. Bu süreçte Sırp isyanlarının liderlerinden de öneriler geliyordu. Sırp isyancı lideri Kara Yorgi’de Rusya’ya bir öneride bulundu. Bu öneriye göre, Rusya’nın Sırpların bağımsızlığını kabul edip, liderlerinin Kara Yorgi olarak tanınmasına karşılık Sırplar ile Rus Silahlı Kuvvetleri arasında ittifak anlaşması imzalanmalıydı. Ancak sunulan bu öneriler de Rusya tarafından kabul görmedi. Rusya’nın bu teklifleri kabul etmemesinde ki sebep, Balkanlarda kurulacak yapılanmaların bağımsızlıktan ziyade kendi himayesinde olmasını istiyor olması ve yine Balkanlarda oldukça güçlü yapıların ortaya çıkmasını istemiyor olmasıydı. Her ne kadar Rusya bu tekliflere konjonktürün gerekliliklerinden dolayı hayır demiş olsa da Fransa ile yapılan Tilsit görüşmelerinden sonra Balkan politikaları farklı bir rotaya girdi.  I. Aleksandr ile Napolyon arasında gerçekleşen görüşmelerde iki lider arasında Osmanlı’nın parçalanıp yıkılmanın eşiğinde olduğu hususunda görüş birliğine varılmıştı. Anlaşma ile sağlanan olumlu havayı değerlendirmek isteyen I. Aleksandr bu durumu fırsata çevirmek istedi. Bu durumdan hareketle I. Aleksandr, İsmail, Bender ve Akkerman ile beraber Dinyester ve Prut nehri arasını, Hotin’i, Kuban ağzından başlayarak, Anapa, Suhumkale ve Poti’nin içinde bulunduğu Rion’a kadar olan kısmı almak istediğini ve ayrıca bir Sırp prensliği kurma niyetinde olduğunu Napolyon’a bildirdi. Ancak Napolyon, I. Aleksandr’a Karadeniz ve Balkanları çevrelemeye çalıştığını söyleyerek sunulan teklifi reddetti. Napolyon tarafından teklifi reddedilen I. Aleksandr büyük bir hayal kırıklığına uğradı.

Tilsit’te 1807’de gerçekleştirilen görüşmeleri izleyen beş yıllık süreçte iki ülke arasında ki gerilim daha da tırmandı. Zira 1812 yılına gelindiğinde Fransa Avusturya’ya ait bazı yerleri ilhak edip buralara yerleşmişti. Fransa’nın Avusturya’da kazandığı bazı bölgeler konum olarak Rus nüfuzunda ki Eflak-Boğdan’a oldukça yakındı. Doğal olarak Rusya bunu kendisi için bir tehdit kabul etti.  I. Aleksandr artık Fransa ile bir savaşın gerçekleşmesine kesin gözüyle bakıyordu. Bundan sebep arkasını sağlama almak amacıyla Osmanlı ve Avusturya ile anlaşmalar yaptı. Avusturya ile teminat anlaşması ivedi bir şekilde yapıldı. Ancak Osmanlı ile yapılan görüşmeler biraz uzadıysa da sonunda 1812’de Bükreş Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın maddeleri, Rusya’nın, Eflak ve Boğdan’dan çekilmesi ve Besarabya bölgesinin ise Ruslara bırakılması, Osmanlıların Bosna ve Eflak’tan 2 yıl vergi almaması, Sırplar kendi içlerinde serbest kalması, Tuna nehrinde hem Osmanlı hem de Rus gemilerinin serbestçe dolaşabilmesi, Prut ve Tuna nehirlerinin Osmanlı tarafındaki sahilleri iki ülke arasında sınır kabul edilmesi, Anapa Kalesi ile birlikte, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Karadeniz kıyı kontrolü Osmanlılara, Bzıb Irmağının güneyinden Rioni Irmağına değin Karadeniz kıyılarının kontrolü de Ruslara bırakılması şeklide sıralanabilir. Bu anlaşma da imzalandıktan sonra Rusya ve Fransa savaşı başladı. Rusya, Prusya, İngiltere ve Avusturya ile müttefik olarak Fransa ile uzun yorucu bir savaşın ardından savaştan galip olarak ayrıldı. 1815’te Fransa’ya karşı kazanılan zafer sonrasında büyük Avrupa devletleri Viyana’da toplandı. Bu kongre ile birlikte temelde Avrupa’daki monarşik yapının korunmasını amaçlayıp, her türlü karşıt fikirlerin sesinin kesilmesinin amaçlayan Avrupa Uyumu diye bir sistemde karar kılındı. Rusya bu sistemin önemli paydaşlarından olduğu için Sırplarla ilgili politikalarını belirli bir süre ertelemek durumunda kaldı. (16)

1815’ten sonra Rusya’nın Balkan politikası yeni bir yola girdi. Zira bu tarihten önce Rusya’nın Balkan politikası Sırpları merkeze alarak şekillenmekte iken, bu tarihten sonra Yunanlar Rusya’nın Balkan politikasının merkezine oturmuştu. Öncelikle 1814’te Rusya’ya tabii Odessa’da bağımsız bir Yunanistan amacıyla silahlı mücadeleyi merkeze alan Filik-i Eterya cemiyeti kuruldu. I. Aleksandr’a bu örgütün fahri başkanlığı teklif edildiyse de buna yanaşmadı. Bu örgüt ilk olarak Osmanlı’ya tabii İzmir, Yaş, Yanya, Bükreş gibi şehirlerde örgütlenmeye başladı. Rum psikoposlar, rahipler, subaylar, denizciler, tüccarlar ve itibarlı ailelerden bu örgüte çok sayıda katılım gerçekleşti. Bu örgütün amacı Rum tebaayı Osmanlı’ya karşı ayaklandırmaktı. Bunun için 1819’da Rus Dışişlerinin önemli bürokratlarından Ioannis Kapodistrias’a başvurup Rusya’nın desteğini talep ettilerse de bunda başarılı olamadılar.

 

Bununla birlikte Ioannis Kapodistrias’a Filik-i Eterya’nın başına geçmesi istendiyse de o bunu kabul etmedi. Ancak Filik-i Eteryacılar Rusya desteğini sağlamak için Rus bürokrasisinden birini örgütün başına geçirmek istedilerse de başarılı olmadılar. Daha sonra Rus askeri birliklerinde generallik yapan Yunan asıllı Aleksandr İpsilanti’ye teklif götürüldü o da bunu kabul etti. İpsilanti liderliği üstlendikten sonra Osmanlı’ya karşı isyan planları hazırlamaya başladı. Hazırladığı planları Yunanlar başta olmak üzere diğer Ortodokslarında ayaklanmasıyla birlikte Rusya’nın desteğini alacağını ümit ettiği için I. Aleksandr’ın adını anarak takipçilerine anlattı. Bu planlar kapsamında Yunanların ve Sırpların bölgelerine, Besarabya’ya, temsilciler gönderildi ve Osmanlı’ya karşı mücadelelere hazır olunması telkin edildi. Yine bu planlar kapsamında İstanbul’a gönderilen temsilcilere verilen talimatta, şehirde yangınlar çıkarılması, Yunanlıların silahlandırılması, kargaşa ortamında sultanın öldürülmesi ve silahlı kurumların ele geçirilmesi ve Türklere ateş edilmesi vardı. Ayrıca, İstanbul Patriğinin, tüm kiliselerde Yunanlıları isyana çağırması talimatı verildi. (17)

İpsilanti Rumlardan epey bir adam toplayıp şartları hazırladıktan sonra 22 Şubat 1821’de Osmanlı idaresinde ki Eflak-Boğdan’a saldırı başlattı. Buna paralel olarak Yunan adaları ve Mora’da isyanlar başlattı. Eflak-Boğdan halkı bu isyanı desteklemiyor olsa da İpsilanti ve adamlarının şerrinden çekindikleri için destekliyormuş gibi görünmek zorunda kaldılar. Bu isyan Eflak-Boğdan’da taban bulamasa da nüfusun ekseriyetini Yunanların teşkil ettiği Mora’da epey bir taban bulabilmişti. I. Aleksandr  isyanın başladığını Rusya’yı temsilen gittiği ve büyük Avrupa devletlerinin katılımıyla düzenlenen Leibach kongresinde almıştı. Bu kongre Avrupa’da çıkması muhtemel devrimci hareketleri önlemek için toplanmıştı. I. Aleksandr her ne kadar bu isyanı desteklese de Avusturya Başbakanı Metternich’in bu isyana verilecek desteğin yeni devrimci hareketleri tetikleyeceğini söylemesi üzerine vazgeçti. Hatta ivedilikle bir takım emirler yayınladı. Bu emirler İpsilanti’nin Rus hizmetinden çıkarılması, Rusya’nın destek vermemesi, isyan bölgelerinde statükonun korunması, Osmanlı’da huzursuzluğa yol açacak durumlara mahal verilmemesi şeklinde sıralanabilir. Ayrıca I. Aleksandr Dışişleri bürokratı Kapodistrias aracılığıyla Aleksandr Ipsilanti’ye bu isyanı desteklemediğini bildirdi. İpsilanti bunun üzerinde Avusturya’ya kaçtıysa da yakalanarak Macaristan’da 6.5 yıl tevkif edildi ve 1827’de öldü. Her ne kadar Rusya bu isyanı desteklememiş olsa da ihtiyaçlarının karşılanmasında mühim bir rol oynamıştır. Osmanlı bu olaylardan sonra bir takım tedbirler alma yoluna gitti. Buna göre isyana karışanlar cezalandırıldı karışmayanlar ise korundu. Karadeniz gelen gemiler kontrollere tabii tutuldu. İstanbul’da yaşayan ve bu sırada hanlarda bulunan Hıristiyanların, yanlarında silahları olmaları halinde bedeli karşılığında
bunu devlete teslim etmeleri talep edildi. Bu gelişmelerden sebep Rusya çok rahatsız oldu. Bu önlemlerin iki ülke ticaretine zarar vereceğini bildirmekte birlikte Hrıstiyanlara zulüm edildiğini belirtti. Ayrıca Tuna bölgesinden ivedilikle Osmanlı askerlerinin çekilmesi gerektiğini bildirdi. Osmanlı’da cevaben Hrıstiyanlara zulüm edilmeyip, sadece isyana karışanların cezalandırıldığını, Hrıstiyanlara ait olan ve zarar gören kiliselerin onarılacağını, Tuna bölgesinde Osmanlı’ya ait olan prensliklere yeni atamaların yapılacağını ayrıca kendisine sığınan suçluları istediğini söyledi. Ancak Rusya ile anlaşma sağlanamaması üzerine Rusya elçisi Stroganov İstanbul’u terk etti. (18)

ÖLÜMÜ

I. Aleksandr’ın eşi 1825 sonbaharında ağır bir hastalığa yakalanır. Bu hastalığın tedavisi için Aleksandr eşiyle birlikte Taganrog’a doğru yola çıkar Ancak kendisi de yolda tifoya yakalanır ve 1 Aralık 1825’te Taganrog’da hayatını kaybeder.

Her ne kadar resmi kayıtlarda 1825’te öldüğü söylense de bazı rivayetlere göre aslında o yıl ölmemiş olmasına karşın kendisini öldü gibi gösterip inzivaya çekilmiş ve 1864’te gerçekten ölmüştür. Ancak bu doğruluğu kanıtlanmamış bir iddiadır.

 

 

 

Kaynakça

1-) Vikipedi, I. Aleksandr maddesi

2-) DEVLET, Nadir (editör), SARIAHMETOĞLU, Nesrin (editör), Rusya Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2019)

3-) TOPSAKAL, İlyas, Rusya Tarihi (İÜ AUZEF) (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Yayınları)

4-) PINAR, Hayrettin (editör), Yakınçağ Avrupa Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2018)

5-) GAFAROV,Orkhan. Rus Dış Politikasında Kimlik Arayışı ”Batı”dan Kopuşun Tarihsel Analizi. Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020

6-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

Dipnot

1-) Vikipedi, I. Aleksandr maddesi

2-) DEVLET, Nadir (editör), SARIAHMETOĞLU, Nesrin (editör), Rusya Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açık öğretim Fakültesi Yayını, 2019)

3-) TOPSAKAL, İlyas, Rusya Tarihi (İÜ AUZEF) (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Yayınları)

4-) GAFAROV,Orkhan. Rus Dış Politikasında Kimlik Arayışı ”Batı”dan Kopuşun Tarihsel Analizi. (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020)

5-) TOPSAKAL, İlyas, Rusya Tarihi (İÜ AUZEF) (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Yayınları)

6-) PINAR, Hayrettin (editör), Yakınçağ Avrupa Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2018)

7-) PINAR, Hayrettin (editör), Yakınçağ Avrupa Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2018)

8 ) GAFAROV,Orkhan. Rus Dış Politikasında Kimlik Arayışı ”Batı”dan Kopuşun Tarihsel Analizi. (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020)

9-) GAFAROV,Orkhan. Rus Dış Politikasında Kimlik Arayışı ”Batı”dan Kopuşun Tarihsel Analizi. (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020)

10-) GAFAROV,Orkhan. Rus Dış Politikasında Kimlik Arayışı ”Batı”dan Kopuşun Tarihsel Analizi. (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020)

11-) PINAR, Hayrettin (editör), Yakınçağ Avrupa Tarihi (AÖF), (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2018)

12-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

13-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

14-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

15-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

16-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

17-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2

18-) Hayri Çapraz, ”I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015, Sayı: 2