Yakınçağ Liderleri Serisi -6: II. Wilhelm

Tarihi Şahsiyetler
Yakınçağ Liderleri Serisi -6: II. Wilhelm (1859-1941) Almanya İmparatoru Kaiser  II. Wilhelm Genel II. Wilhelm olarak da bilinen Kaiser Wilhelm, Berlin, Almanya yakınlarındaki Potsdam’da Friedri...
EMOJİLE

Yakınçağ Liderleri Serisi -6: II. Wilhelm (1859-1941)

Almanya İmparatoru Kaiser  II. Wilhelm

Genel

II. Wilhelm olarak da bilinen Kaiser Wilhelm, Berlin, Almanya yakınlarındaki Potsdam’da Friedrich Wilhelm Viktor Albert, 27 Ocak 1859’da İngiltere Kraliçesi Victoria’nın en büyük kızı olan Frederick III ve Victoria’nın (gelecekteki İmparatoriçe Frederick) ailesinde doğdu. Wilhelm solmuş bir kolla doğdu. Ailesi, özellikle İngiliz annesi, Wilhelm’e liberal bir eğitim ve İngiltere sevgisi sağlamaya çalıştı.

II. Wilhelm’in büyükbabası I. Wilhelm , 1888’de 90 yaşında öldükten sonra, Frederick III İmparator seçildi. Ama Frederick III sadece 99 gün boyunca hüküm sürecek. Boğaz kanseri ile uzun bir savaşın ardından İmparator Frederick III 15 Haziran 1888’de öldü. Wilhelm II, babasının yerini aldı ve 29 yaşındayken Almanya’nın yeni kaiser’i oldu.(1)

II.Wilhelm’in Weltpolitik siyaseti

“Weltpolitik nedir?” sorusunun cevaplanabilmesi için bu politikayı oluşturan zeminden bahsetmek faydalı olacaktır. Alman İmparatorluğu’nun (Deutsches Reich) kuruluşunun ardından İmparatorluk Şansölyesi (Reichskanzler) Bismarck’ın izlemiş olduğu diplomasi, Almanya’ya diplomasi alanında kesin bir üstünlük sağlamıştır. Bunun sonucu olarak, Almanya’nın etrafında “Üçlü İttifak” denilen kuvvetler bloku oluşmuştur.

Bismarck, 1870-1871 Savaşı’nda Fransa’yı ağır bir yenilgiye uğratmıştı ve 18 Ocak 1871 tarihinde Alman İmparatorluğu’nun kuruluşu ilan edilmişti. Bunun ardından içeride ve dışarıda olmak üzere iki önemli sorun ortaya çıkıyordu. İlk sorun, gerçekleştirilmiş olan Alman milli birliğinin sağlam temellere oturtulmasıydı. Alman birliği, diğer Alman devletlerinin Prusya’ya kendiliğinden katılmasıyla oluşmamıştı. Prusya’nın Danimarka, Avusturya, Fransa karşısında kazandığı zaferler, Alman devletlerini birliğe katılmaya mecbur etmişti. Dolayısıyla Alman birliğinin temeli sağlam değildi ve sağlamlaştırılması gerekiyordu. Bunu sağlamak için de dışarıda ciddi bir mesele ortaya çıkmamalı ve dıştaki bu barıştan yararlanarak birliğin iç yapısı kuvvetlendirilmeliydi. Yani Alman birliğinin sağlamlaşması için dış ilişkilerde barışın sağlanması elzemdi. İkinci sorun ise Fransa meselesiydi. Bismarck, Fransa’nın yenilgisini kabul etmeyeceğini ve ilk fırsatta yenilginin intikamını almak için harekete geçeceğini biliyordu. Üstelik Almanya, Fransa’dan Alsace ve Lorraine’i de almıştı ve Fransa, çok önemli olan bu iki toprağın kaybını kabullenemezdi. Ve muhtemel bir Fransa-Almanya savaşında 1870-71’dekinin aksine diğer Avrupa devletlerinin de savaşa dahil olması bekleniyordu. Almanya’nın, Fransa karşısında tek başına kalması durumunda; Almanya yenilebilir ve Alman birliği tehlikeye girebilirdi.

Bu koşullar göz önüne alındığında Almanya’nın dış ilişkilerinde barış ortamı sağlayabilmesi için Fransa’nın, bir intikam savaşı açmasının önüne geçilmeli; Fransa’nın ittifak yapabileceği devletler, Almanya’nın yanına çekilerek Fransa yalnız bırakılmalıydı. Almanya’nın 1871’den sonraki dış politikası, özetle barış ve barışın sağlanması için Fransa’nın yalnız bırakılmaya çalışılmasıydı.(2)

Bismarck, kurduğu ittifaklar sistemini bir dizi çelişkiler üzerine inşa etmişti. Bu çelişkilerle dolu karmaşık sistemi idare edebilmek ise yalnızca kendisine mahsustu. Fakat her şeye rağmen idare biçimi kusursuz değildi. Çözülme kendisi iktidardayken çoktan başlamıştı. İttifaklar Sistemi ile Avrupa’nın iplerini eline alan Almanya, bu sistemin çözülmesi halinde farklı araçlarla yine aynı ipleri eline almalıydı. Kaizer II. Wilhelm ve imparatorluğun kodamanları bu çözülmenin ve farklı bir yöntemin gerekliliğinin farkındalar mıydı bilemeyiz fakat yaptıkları şey tam olarak müzakere ve diyalog yönteminin diplomasideki ağırlığını, tıpkı Bismarck’ın 1862’de yaptığı gibi “kan ve demir” ile doldurmaktı. Bu doldurma ise şüphesiz başta İngiltere olmak üzere diğer komşularını da endişelendirecekti.

Bismarck, tutucuydu ve yeni ortaya çıkan sosyalist akımlara karşı cephe almıştı. II. Wilhelm ise liberaldi ve Bismarck’ın işçi hareketleri ile sosyalistlere karşı yaptığı şiddetli mücadeleye karşıydı. Çünkü bu mücadelenin içeride karışıklıklara yol açacağından korkuyordu. Dış politikada da ikisinin görüş ayrılıkları vardı. Bismarck, Avusturya’yı hiçbir zaman gözden çıkarmamakla birlikte, Rusya’ya da aynı ölçüde değer veriyor ve ikisini uzlaştırmaya çalışıyordu. II. Wilhelm’in gözünde ise esas olan Avusturya idi. II. Wilhelm’e göre Rusya, o kadar önemli değildi; asıl olan Alman-Avusturya ittifakı ve Pan-Cermen blokunun devam ettirilmesiydi. Pan-Cermen blokunun, Avrupa’nın en güçlü kara ordusuna sahip olmasının karşısında Rusya’nın önemi yoktu. Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığının yüksek memurları da Bismarck’ın Rusya politikasına karşıydılar. II. Wilhelm, dış politikada Rusya’yı İngiltere ile ikame etmek istiyordu. II. Wilhelm’e göre bu bloka Rusya değil, denizlerde son derece güçlü olan İngiltere dahil olmalıydı. Karada güçlü olan Pan-Cermen bloku ile denizde güçlü olan İngiltere birleştiği taktirde II. Wilhelm’e göre Fransız-Rus birleşmesinden çekinmeye gerek olmayacaktı. Bismarck, diplomasisinde merkez olarak kıta Avrupası’nı seçmişti ve Fransa’yı izole etmeye çalışıyordu. II. Wilhelm ise Bismarck’ın aksine, Almanya’yı Avrupa’da ve dünyada öne çıkarabilmek için, Almanya’nın diğer büyük devletler gibi sömürgecilik yapması ve ilişkilerini dünya çapında genişletmesi gerektiğine inanıyordu ve bu gayeyle ilerlemeye yönelik bir dünya politikası (Weltpolitik) dönemini başlatacaktı

Alman birliğinin kuruluşundan sonra, Alman endüstrisi büyük bir gelişme ve kalkınma katediyordu. 1888-1890 yılları, Alman ekonomisinin yükselişe geçtiği (Hochkonjunktur), sermayelerin arttığı, endüstrinin hızla geliştiği yıllar olmuştu. Alman ekonomisinin ve endüstrisinin gelişmesi, yeni pazar ve kaynak arayışını da beraberinde getirmişti. Bu politikalar bağlamında Deutsche Bank, 1888 yılında Osmanlı Devleti’nden Berlin-Bağdat Demiryolu (Bağdatbahn) projesinin başlangıcını teşkil edecek olan Haydarpaşa-İzmit Demiryolu imtiyazını almıştı. Ardından 1889’da II. Wilhelm, İstanbul’u ziyaret etmiş ve Kudüs’e kadar gitmişti. Bu gelişmeler, özellikle de II. Wilhelm’in Osmanlı Devleti’ne gösterdiği ilgi, Bismarck’ın politikası ile çelişiyordu. Bismarck, artık ikinci plana düşmüştü. 1890 yılına gelindiğinde işçi olayları ikisini karşı karşıya getirecekti. II. Wilhelm, işçilerin lehine sosyal kanun ve tedbirler çıkarıyordu fakat Bismarck, bunlara karşıydı. İmparator ile şansölye arasındaki gerginlik giderek artacak ve Bismarck’ın istifası ile nihayete erecekti. (3)

Almanya, 1914’e doğru ilerlerken gerek ihracat açısından gerekse de dünya üretimindeki payı açısından İngiltere’yi çoktan geride bırakmıştı.Bunların başarılmış olması, üretimi karşılayacak talebin Wilhelm döneminde sömürgelerden ve diğer ülkelerle olan ticari bağlar sayesindeydi. Almanya’nın ekonomik olarak İngiltere’yi pek çok parametrede geçmesini bir kenara bırakırsak, yüksek hacimdeki ticaretin aynı zamanda güçlü bir donanmaya da gereksinim duyması, Almanya’nın içinde bulunduğu başka bir çıkmazı oluşturuyordu. Zira Alman donanması doğal olarak Kuzey Denizi’ni üs olarak kullanacağından, kurulan büyük donanmanın limana demirlenmiş olması bile Britanya adalarını tehdit edecekti. Hindistan ticareti yolundaki Akdeniz’in güvenliği için bile yıllarca Rus karşıtı politikalar izlemiş ve gerektiğinde de savaşa girmekten çekinmemiş İngiltere’nin şimdi direkt olarak Britanya’yı tehdit edecek bir hamle karşısında takınacağı tutum hemen hemen tahmin edilebilir: Daha fazla silahlanmak. Denizde karşılıklı silahlanmaya sebep olan bu olayı engellemek için iki ülke arasında silahsızlanma anlaşmaları yapılmaya başlanmışsa da bu mesele çözülememiştir ve Donanma Krizi, İngiltere’nin Almanya aleyhinde politika izlemesine sebep olan önemli bir etken olarak 1914’e kadar devam edecektir.(4)

II. Wilhelm Döneminde Almanya’nın dış politikasında Osmanlı İmparatorluğu

Almanya için, Hammadde ve pazar kaynaklarının bol olduğu Ortadoğu coğrafyasına inebilmek için 1800’lerin en önemli ulaşım vasıtası olan demiryolu hayati bir önem arz etmiştir. Hatta II. Wilhelm döneminin Almaya’sının Ortadoğu’daki diplomasisi demiryolu etrafında şekillenmiştir diyebilmek mümkündür. Bu süreçte eskiden beri Almanya’da var olan Alman nüfus ve sermayesinin dünyanın çeşitli bölgelere yönlendirilmesi fikri yeniden gündeme gelmiştir. Bu fikri dayanarak o dönem ”hasta adam” olarak tabir edilen Osmanlı topraklarının bölüşülüp paylaşılması Almanya’da da gündeme gelmiştir. Almanya’nın önde gelen iktisatçılarından Wilhelm Georg Friedrich Roscher Osmanlı idaresinde olan Anadolu topraklarında bir Alman yönetiminin kurulmasını doğal bir hak olarak tanımlamıştır. Tüm bu söylem ve inançlardan 1880’lerden itibaren Almanya, Osmanlı topraklarında yürütülecek sömürgecilik faaliyetleri için doğal kaynakların araştırılması için haritacılar başta olmak üzere, çeşitli alanlarda teknik eleman göndermiştir.

Anılan dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda demiryollarının önemini kavramıştı. Osmanlı merkezi otoritesini topraklarının ücra köşelerinde tesis etmek amacı başta olmak üzere pek çok amaç ile sınırlarında demiryollarının gelişmesini istiyordu. Ancak 1880’lerde Osmanlı İmparatorluğu büyük bir iktisadi krize girmişti ve demiryollarını kendi sermayesiyle inşa edecek güçte olmadığı için Avrupa sermayesinin desteği hayati bir önem arz etmekteydi. Ancak buna karşın Osmanlı dönem dünyayı iktisaden domine etmekte iki büyük emperyal güç İngiltere ve Fransa’nın sağlanacak sermayede tekel oluşturmasını istemiyordu. Bundan dolayı ehven-i şer olarak gördüğü Almanya’nın bu projesini finanse etmesi hususunda daha iyi bir partner olarak gördü.

Ortadoğu’ya inme arzusunda olan Almanya bu durumu kendisi açısından büyük bir fırsat olarak gördü. Tüm bu hususlardan hareketle Osmanlı ile Almanya arasında işbirliğine giden bir süreç gelişti ve görüşmeler başladı. Yapılan görüşmeler neticesinde Osmanlı Devleti’nde, Stuttgart menşeli Württembergische Vereinsbank’ın temsilciliğini yapan ve Mauser tüfeklerini pazarlayan Dr. Alfred Kaulla’nın, Deutsche Bank Müdürü Georg von Siemens’i ikna etmesi üzerine 6 Ekim 1888 tarihli irade ile İzmit-Ankara demiryolu hattı inşa imtiyazı Almanlara verilmiştir. Ayrıca mevcut Haydarpaşa-İzmit hattı da bu imtiyazı alan gruba devredilmiştir.(5) İmtiyazın alınmasına müteakiben 16 Mayıs 1889’da İstanbul’da Anadolu Demiryolu Şirketi kuruldu. Bu şirketin başına demiryolu işleri ile ilgili tecrübesi Otto Von Kühlmann getirildi.

İzmir-Ankara hattında çalışmalar büyük bir hızla yürütülmüş olmakla birlikte ilk tren Ocak 1893’te Ankara’ya ulaştı. İşin büyük bir hızla yürütülmesinden memnuniyet duyan II. Abdülhamid bunun bir mükafatı olarak, Şubat 1893’te Ankara-Kayseri arasında ki 384 kilometrelik hat ile Eskişehir-Konya arasında ki 445 kilometrelik hattın yapım ihalesini Almanlara verdi. Bunların yanında İzmit Derince’deki iskele ve ambar yapım ihalesi de Almanlara verilmiştir.

Tüm bu hizmetlerden oldukça memnun kalan II. Abdülhamid 5 Mart 1903’te İstanbul ile Bağdat arasında inşa olunması planlanan demiryolunun ihalesini Almanlar’a verdi.

Yapılması planlanan bu hat Ortadoğu’nun zenginliklerine ulaşmayı planlayan Almanya için hayati bir öneme haizdi. Zira bu hat bittiğinde İngilizlerin kontrolünde ki Süveyş kanalına takılmaksızın rahatlıkla ulaşabilecek, Almanya ile Ön Asya arasında ki mesafe epey bir kısalacaktı. Bununla birlikte bu hattın Basra’ya kadar ulaşabiliyor olması o dönemde bölgede etkin İngiltere tarafından büyük bir endişe ile karşılandı. Tüm bu gelişmelere karşılık İngiltere’nin Hindistan Valisi Lord Curzon ve İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Lansdowne, müştereken Almanya’nın bölgede ki emellerine misilleme yapmak için bir donanmanın oluşturulacağını bildirdiler. İnşa edilecek bu hat ile birlikte Almanya’dan getirilen malların kolaylıkla Basra’ya taşınacak olması İngiltere’nin Mezopotamya ve İran’daki ticaretine büyük bir zarar verecek olması İngiltere endişeye sevk eden bir başka neden oldu. İngilizler bu faaliyetler Ortadoğu çıkarlarına tehdit olarak görmesinden yoğun bir Alman aleyhtarlığında girdiler.

Stratejik öneme haiz olan Bağdat demiryolunun durumu II. Wilhelm ile İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey arasında görüşüldü. Edward Grey II. Wilhelm’e bu hattın büyük bir dünya gücü Almanya’nın tekelinde olmasından endişe duyduğunu bildirdi. Ancak II. Wilhelm cevaben Almanya’nın amaçlarının tamamen ticari olup toprak edinme gibi bir niyetlerinin olmadığını, Osmanlıların ise bu demiryolunu İngilizlere karşı kullanma ihtimallerinin olmadığını söylemiştir.

Almanya’nın bu projesi 1909’da II. Abdülhamid’in görevden indirilmesi sonucunda sekteye uğradıysa da 15 Haziran 1914’te İngilizlerle yapılan bir anlaşma sonucu yeniden inşası gündeme geldi. Fakat aynı yılın Ağustos ayında I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu projenin rafa kalkmasına sebebiyet verdi.(6)

Salisbury’nin Osmanlı Topraklarını Paylaşma Teklifine Almanya’nın Cevabı

1895’te İngiltere Başbakanı olan Lord Salisbury o dönem dağılmanın sınırlarında dolaşan Osmanlı’yı paylaşmak için Almanya’nın Londra Büyükelçisi Hatzfeld’e teklif götürdü. Salisbury 1890’larda Osmanlı siyasetine damga vurmuş olan Ermeni sorununu çözse bile pek çok sorundan sebep ayakta kalamayacağını bu yüzden Osmanlı’yı paylaşmak konusunda Hatzfeld ile istişarelere başladı. Hatzfeld’in, Osmanlı Devleti’nin yıkılması durumunda adaletli bir paylaşımın mümkün olup olmadığını sorması üzerine Lord Salisbury, Kırım Savaşı öncesinde Çar Nikolai’ın İngiltere’ye teklif ettiği paylaşımın o dönemde daha kolay olabileceğini, şimdi ise bunun daha zor olduğunu ve teklifi o dönemde kabul etmemenin kendileri için bir hata olduğunu söylemiştir.

Hatzfeld’in durumu Berlin’e bildirmesi üzerine kendisine şu talimat gönderilmiştir:

“Ne Almanya ne de şahsen siz Akdeniz’de toprak bölüşümü teklifi yapmamalısınız. Biz oradan herhangi bir şey istemiyoruz, öyleyse o bölgeden menfaat umanlar -İngiltere, İtalya ve Avusturya- kendi aralarında anlaşmalılar. Biz en fazla, bu üçünün anlaşmaları durumunda Alman çıkarlarının zarar görmemesi için fikir belirtebiliriz. Bu durumun gerçekleşmesinden önce bize sorulan soruları cevaplamayı reddediyoruz.(7)
Bunun üzerine Hatzfeld, 7 Ağustos 1895’de Kraliçe ve Lord Salisbury’nin de hazır bulunduğu bir yemekte konunun tekrar açılmasıyla, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması meselesinin Avrupa barışına olumsuz etki yapacağını, bunun yanında zaten Osmanlı Devleti’ndeki durumun yeterince kötü olduğundan, bu meselenin ertelenmesi gerektiğini söylemiştir.(8)

İngiltere tarafından Almanya’ya götürülen paylaşım teklifi Almanlarca şüpheli karşılandı. Zira Almanlar bu teklifin büyük siyasi entrikaların olduğunu düşünüyorlardı. Almanya bu düşünceden hareketle İngiltere’nin büyük güçleri Balkanlar ve Anadolu’da birbirine düşürüp kendisinin rahatlıkla Mısır’a yerleşme isteğinde olduğunu belirtti. Yine bununla birlikte İngiltere’nin Rusya’ya İstanbul’u vaad ederek Rusya’nın dikkatini Uzakdoğu’dan Ortadoğu’ya çekerek orada Rusya’nın Uzakdoğu’da oluşturacağı güç boşluğunu doldurmak niyetinde olduğunu belirtti. Almanların dile getirdiği bu iddialardan sonra İngiltere paylaşım üzerine yaptığı planları iptal etmek durumunda kaldı.(8)

Girit Meselesi (1897)

Bilindiği üzere Weltpolitik II. Wilhelm tarafından tasarlanmış olan Almanya’nın dünya hakimiyeti projesidir. Wilhelm 1897’de Osmanlı ile Yunanistan arasında kangrenleşmiş Girit meselesini bu politikasını hayata geçirmek için önemli bir araç olduğunu düşündü. Girit meselesinde II. Wilhelm öncülüğünde ki Almanya Yunan aleyhtarı bir tavır takındı. Zira Girit meselesinde Yunanistan’dan taraf olup, Yunanistan’a bir şeyler kazandırmanın büyük rakiplerinden Rusya’ya önemli kazanımlar sağlayacağına inandı. Bu sorunlar baş gösterdiği esnada II. Wilhelm kendi kızıyla evli olan Yunan veliahdı Konstantin’in bundan yararlanmaması için büyük bir çaba sarf etti.

Yine II. Wilhelm bu meselenin büyük devletler arasında küresel bir savaşa dönüşmemesi, bu meselede büyük devletlerin müşterek hareket edip Osmanlı’nın topraklarının bölüşülmesini önlemek için çabalar sarf etti. Bununla birlikte Şansölye Bülow, Reichstag’da yaptığı bir konuşmada, Girit meselesindeki tek amaçlarının bu problemin genel bir savaşa sebebiyet vermesini engellemek ve adada huzurun sağlanması olduğunu söylemiştir. Adadaki huzurun da ancak Müslümanların can ve mallarının teminat altına alınmasıyla gerçekleşebileceğini, bunu söylemekteki amacının da Müslümanları korumaktan ziyade barışı sağlamak olduğunu belirtmiştir. Çünkü, her iki taraf uğruna da Alman askerlerinin hayatını tehlikeye atmak taraftarı olmadığını vurgulamıştır. Fakat buna rağmen, Osmanlı Devleti’ne karşı yapılacak hiçbir baskı hareketine de katılmayacaklarını ifade etmiştir.(8)

İngiltere o dönem patlak veren bu meselede Osmanlı’nın idaresinde ki azınlıklara yaklaşımlarını bahane ederek Osmanlı lehine bir müdahale etmekten yana değildi. Olası bir Osmanlı-Yunan savaşının önlenmesi amacıyla da II. Wilhelm Yunanistan limanlarının bloke edilmesi gerektiğini savundu. Ancak İngiltere’nin II. Wilhelm’in fikri ile ilgili endişeleri ve muhalefeti bu fikrin gerçekleşmesini önledi. Hatta II. Wilhelm öne sürdüğü bu fikirden dolayı İngiliz Kraliçesi olan Victoria ile karşı karşıya geldi. Kraliçe Victoria İngiltere’nin Almanya büyükelçiliği vasıtasıyla II.Wilhelm’in bu kararını protesto etti.

Girit isyanı sırasında adaya asker çıkaran Yunanistan, büyük devletlerin baskısıyla askerlerini geri çekmek zorunda kalınca Yunan kamuoyu bundan çok rahatsız olmuştu. Yunanistan bu rahatsızlığı gidermek ve kamuoyunu da tatmin etmek amacıyla Osmanlı Devleti ile bir savaş planlamaya başlamıştır. Nitekim Nisan 1897’de Yunan ordusu Osmanlı sınırlarını ihlâl edince, Osmanlı-Yunan Savaşı başlamış oldu. Osmanlı ordusu Dömeke Meydan Savaşı’nda Yunan ordusunu yenince Atina yolu açılmış oldu, fakat büyük devletler Osmanlı ordusunu daha fazla ilerlememeleri konusunda uyarınca, Mayıs ayında ateşkes, Aralık ayında da anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti savaş tazminatı ve bir miktar da toprak kazanmıştır.(9)

Yunanistan’ın yaşadığı bu hezimetten sonra yine adadaki Rumlara büyük bir öfkeye kapılıp Müslümanlar ile orada konuşlanmış olan İngiliz askerlerine de saldırınca bu İngiltere için bardağı taşıran son damla oldu. İngiltere yanına Fransa, İtalya ve Rusya’yı alarak Girit’e harekat düzenledi. Bu harekatın sonucunda adadaki Osmanlı hakimiyeti nihayet erdi ve İngiliz hakimiyeti başladı. İngiltere’nin bu kazanımı Almanya’yı çok narahat etmiş olmakla birlikte yeni bir donanma kurması gerektiğine dair önemli bir fikrin hayata geçirmesine sebebiyet verdi. Bununla birlikte II. Wilhelm, Almanya’nın büyük bir donanmaya ihtiyacı olduğunun bu olayla bir daha kendini belli ettiğini şöyle ifade etmiştir:

“Almanya’nın Avrupa güçleri arasında kendisini hissettirebilmesi için güçlü bir donanmaya olan ihtiyacı kendini bir daha göstermiştir. Girit’te, birkaç geminin yerine zırhlılardan oluşan bir birliğimiz olsaydı, Almanya Şubat’ta derhal tek başına kendi gücüyle Atina’yı bloke edebilirdi ve diğer güçler ister istemez bize katılırdı. Bu durumda hiç bir şey yapılamadı ve bütün planları geçersiz kılan, bütün güçleri mefluç eden, dolayısıyla itibar kazanan İngiltere oldu! Niye? Çünkü en güçlü donanmaya sahip olduğundan! Bu konuda bizim 1.000.000 askerimizin ise bir faydası olmadı!”(10)

II. Wilhelm’in İstanbul ziyareti (1888)

Weltpolitik siyaseti kapsamında Osmanlı ile iyi ilişkiler tesis etmek isteyen II. Wilhelm bu ülke ile yakından ilgilenmekteydi. Tahta geçmesine müteakiben Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit kendisine pek çok değerli hediyeler yolladı. Buna karşılık Osmanlı ile Almanya arasında bir mektuplaşma süreci başladı. Bu mektuplarda Osmanlı ve Almanya ilişkilerinin önemine dikkat çekilmekteydi. Tüm bu sürecin sonunda II. Wilhelm İstanbul’a bir ziyaret düzenlemeye karar verdi. Bunun için Osmanlı II. Wilhelm’e gerçekleştireceği ziyarette refakatçi olması için Müşir Ali Nizami ve Keçecizade Fuat Paşaları özel bir trenle Almanya’ya gönderdi. Ancak II. Wilhelm damadı olan Yunan Veliaht Prensi Konstantin’in düğününe katılmak amacıyla deniz yoluyla önce Yunanistan’a oradan İstanbul’a geldi. II. Wilhelm ve maiyetindekileri taşıyan gemiler 2 Kasım’da İstanbul’a ulaştı. İmparator, birçok kısmı kendisi için inşa edilen ve sonraki ziyaretlerinde de kalacağı Şale köşkünde ağırlandı. İstanbul’a ilk ziyaretinde II. Wilhelm ve Augusta Victoria kiliseler, Topkapı Sarayı, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Sanayi-i Nefise ve Harbiye Mektepleri, Ayasofya ile Süleymaniye Camilerini gezdi. Ayrıca İstanbul’da yaşayan Almanlarla da görüşen İmparator II. Abdülhamid tarafından onuruna verilen ziyafetlere katıldı. Alman İmparatoru ve eşinin Osmanlı Devleti’ne yaptıkları bu ilk ziyaret, 1898 yılında gerçekleştirilen İstanbul ve Kudüs ziyaretlerine zemin oluşturacaktır.(11)

Hükümdarlığının sonu ve ülkeyi terketmesi

I. Dünya Savaşı’nın sonucunda Almanya’nın yenilmesiyle 9 Kasım 1918’de tahtı bıraktığını duyuran Alman İmparatoru II. Wilhelm, 10 Kasım 1918’de, özel bir vatandaş olarak, trenle seyahat ederek ülke sınırını geçti ve savaş boyunca tarafsız kalmış olan Hollanda’ya sürgüne gitti. 1919 yılının ilk aylarında Versay Antlaşması’nın sonucundan sonra, 227. Madde’de açıkça belirtilen “uluslararası ahlak ve anlaşmaların kutsallığına karşı büyük suçlar işlediği” gerekçesiyle Wilhelm’in yargılanmasına karar verildi ancak Hollanda Kraliçesi Wilhelmina, müttefiklerin çağrılarına rağmen onu iade etmeyi reddetti.

Eski İmparator ilk olarak Amerongen’e yerleşti ve daha sonra 16 Ağustos 1919 tarihinde Doorn belediyesinde bir ev satın aldı. 15 Mayıs 1920’de satın aldığı eve taşındı. Artık hayatının geri kalanını bu evde geçirecekti.

1922 yılında Wilhelm, kendisinin yayınlattığı ilk cild anılarında, I. Dünya Savaşını başlamasında suçsuz olduğu konusunda ısrar etmiş ve özellikle dış politika konularında, Saltanatı boyunca koyduğu kuralları savunmuştur. Hayatının kalan yirmi yılı boyunca eski İmparator, evine düzenli misafirler ağırladı ve kendini Avrupa’daki olaylardan haberdar etti. Ayrıca Hollandaca dilini öğrendi. Wilhelm, Yunanistan’ın Korfu Adası’na yaptığı tatil sırasında Arkeoloji tutkusunu geliştirdi ve bu tutkusunu sürgünde de devam ettirdi. 1898 yılında öldürülen İmparatoriçe Elisabeth’in eski ikametini satın aldı. Sıkıldığı zamanlar görkemli binalar ve savaş gemileri planları çizdi. Sürgündeki Wilhelm’in en büyük tutkularından biri avlanmaktı. Doorn’da kaldığı süre içinde zamanının çoğunu odun kesmekle geçirdi

Ölümü

II. Wilhelm, II. Dünya Savaşı sırasında, Almanların Sovyet işgaline başlamaların’dan tam 2 hafta önce, 3 Haziran 1941’de Hollanda’nın Doorn kentinde akciğerindeki damar tıkanıklığı nedeniyle 82 yaşında öldü. Nazi yöneticileri sadece az sayıda insanın (Mareşal August von Mackensen dahil olmak üzere yakın ailesi, bazı eski subaylar) işgal altındaki Hollanda’daki cenazesine katılmasına izin verdi.

Adolf Hitler, II. Wilhelm’e karşı kişisel husumetine rağmen, onun I. Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Almanların bir sembolü olduğunu düşünerek bir devlet töreni için Wilhelm’in naaşının Berlin’e geri getirilmesini istedi fakat cenazesi Alman monarşi yanlılarının hac yeri haline gelmiş olan Hollanda’daki Huis Doorn’un (Doorn Sarayı) bahçesine gömüldü. Huis Doorn günümüzde bir müzedir.

 

 

Kaynakça

1-) KARAMAN Fatih, İttifaklar Sistemi’nin Çözülmesi ve II. Wilhelm’in Weltpolitik Siyaseti
https://www.tarihakli.com/

2-) Vikipedi, II.Wilhelm

3-) ŞAFAK Bekir Caner, Bismarck’ın Diplomasisinden, Wilhelm’in Weltpolitik’ine

Bismarck’ın Diplomasisinden, Wilhelm’in Weltpolitik’ine

4-) OSMANLI DÖNEMİ II. Wılhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

5-) Ö. Kürşad Karacagil, ”II. Wilhelm’in Osmanlı İmparatorluğunu Ziyareti Ve Mihmandarı Mehmed Şakir Paşa’nın Günlüğü (1898)” İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası 24/2 (Aralık 2014)

Dipnotlar

1-) Vikipedi, II. Wilhelm

2-) ŞAFAK Bekir Caner, Bismarck’ın Diplomasisinden, Wilhelm’in Weltpolitik’ine

3-) KARAMAN Fatih, İttifaklar Sistemi’nin Çözülmesi ve II. Wilhelm’in Weltpolitik Siyaseti

4-) ŞAFAK Bekir Caner, Bismarck’ın Diplomasisinden, Wilhelm’in Weltpolitik’ine

5-) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

6-) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

7-) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

8 ) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

9-) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

10-) Osmanlı Dönemi   II. Wilhelm, Weltpolitik Ve II. Abdülhamid https://www.altayli.net/ii-wilhelm-weltpolitik-ve-ii-abdulhamid.html

11-) Ö. Kürşad Karacagil, ”II. Wilhelm’in Osmanlı İmparatorluğunu Ziyareti Ve Mihmandarı Mehmed Şakir Paşa’nın Günlüğü (1898)” İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası 24/2 (Aralık 2014