28 Şubat sürecinin hiç bilinmeyen belgesi

Olaylar
Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz bugünkü köşesinde çok ilginç bir Rapor’a yer verdi. İşte Başbakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın o günkü yönetimi tarafınd...
EMOJİLE

Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz bugünkü köşesinde çok ilginç bir Rapor’a yer verdi. İşte Başbakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın o günkü yönetimi tarafından hazırlanan ‘irtica’ Raporu..

28 Şubat sürecinin hiç bilinmeyen belgesi

28 Şubat süreci üzerine çok kitap yazıldı, çok konuşmalar gerçekleştirildi. ‘Sadece bunlar bile sürecin ne olduğunu anlatmaya yeter de artar’ diyenler çoğunluktadır. Süreç içinde özellikle yazılı ve görsel basının çok önemli bir yeri oldu. O dönemde hemen her gün gazetelerin manşetlerini süsledi, televizyonların ekranlarını işgal etti, belli merkezlerden akan haberler.

Gün geçmiyordu ki bir devlet kuruluşunun irtica ile ilgili bir açıklaması olmasın. Yalan ‘Kur’an Kursu Yeminlerinden’ tutun da, irticanın devlet içinde ve özellikle belli bakanlıklarda ve kurumlarda nasıl boy gösterdiği hep vurgulandı.

Kurumlar bu konuda adeta birbirleriyle yarıştılar. Bu arada kurunun yanında yaş da yandı ama bu hengâmede bunu kimse fark etmedi. 28 Şubat sürecini burada uzun uzadıya anlatacak değiliz. Yukarda değindiğimiz gibi bu konuda zaten bir hayli kaynak piyasada mevcut. Dile getirmek istediğimiz ise yine bir devlet kurumunun yine o günlerde hazırlamış olduğu bir rapor; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İrtica raporu. Bu belge ilk kez açığa çıkıyor.  Türkiye’deki mezheplerin, tarikatların ve dini akımların (cemaatlerin) ne durumda olduklarını (Bunun o zamanki adı irtica raporu idi) tespit idi. Esasen, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapmak istediği sadece bir tespit de olabilir. Ancak, raporun, 28 Şubat sürecinde hazırlanması ve devlet kuruluşlarına iletilmesi olaya farklı bir anlam yüklemekte. Ve elbette şunu da eklemek gerekir; bu raporu tüm Diyanet camiasına maletmek, o mümtaz camiayı töhmet altında bırakmak doğru değil. Bu, o dönemki Diyanet yönetimi ile ilgili bir değerlendirme.

***
Bugünden itibaren ilk kez Milli Gazete sayfalarında okuma fırsatını bulacağınız bu satırlarla devletin önemli bir kurumunun, Diyanet İşleri Başklanlığı’nın bu süreçte nasıl kullanılmak istendiğine tanık olacak, şaşıracaksınız.

İşte Başbakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın o günkü yönetimi tarafından hazırlanan ‘Türkiye’de dini akımların, cemaatlerin, tarikatların içinde bulundukları durum, bunların anlaşamadıkları noktalar, farklılıkları ve bunlara karşı devletin alması gereken tedbirler’ konulu rapor;

Mezhep nedir?
Mezhep; kelime anlamı itibariyle gidilen yol, takip edilen usûl demektir. Bununla birlikte din felsefesi içerisindeki anlamı; Dini hükümlere uygun olarak meydana gelmiş olan usul ve füru, dinin esaslarını, inanç ve ibadetler ile muamele ve cezalara ait birbirlerinden farklı olarak kabul edilen tarz ve içtihatların tümüne mezhep denir.

Şunu da belirtmek gerekir ki; itikadi ve fıkhi mezheplerdeki ihtilaflar: kesinlikle Kur’an ve sünnette ifadesini bulan temel meselelere ilişkin olmamıştır. Mezhepler içerisindeki içtihadlar, Kur’an ve sünnette yerini almamış olan tali meselelerle sınırlı kalmıştır. Yani mezhep imamları yoruma açık olan konularda görüş bildirmişlerdir.

Mezhepler genel olarak üç bölümde incelenmektedir:

1- İtikadi mezhepler
2- Fıkhi(Ameli)mezhepler
3- Siyasi mezhepler

A- İtikadi mezhepler
Sahabeler ve onlara tabi olanlar döneminde inanç konuları üzerinde herhangi bir tartışma olmuyordu. Çünkü onlar bu konudaki bütün bilgileri doğrudan Kur’an’dan alıyorlardı. Peygamberimizin sünnetini de çok iyi biliyorlardı.

İtikadi mezhepler genel olarak,
1- Allah’ın sıfatları,
2- Kader konusu,
3- Büyük günah işleyenin durumu,
4- Felsefi düşünceler üzerinde ihtilafa düşmüşlerdir.
Bu konuda 6 itikadi mezhep ortaya çıkmıştır. Bunlar;

a) Cebriye: Bu mezhebe göre, İnsan, kudret , irade ve ihtiyar (seçicilik)sahibi olmadığı için, hayatı boyunca yaptığı işleri işlemeye mecburdur. Kul, hayatı boyunca Allah tarafından çizilen kaderinin dışına çıkamaz. Kul fiilinin haliki değildir derler.

b) Kaderiyye: Bunlar, her ne kadar Kaderiyye ismi ile anılmış olsalar da aslında, insanın, Allah’ın iradesinin dışında bağımsız bir iradesinin bulunduğunu, tüm fiillerinin kendisine ait olduğunu iddia eden kimselerin oluşturduğu mezhep sahipleridir. Kul fiilinin halikıdır derler.

c) Mürcie: ‘Amel imandan cüz değildir. Kişi kalben iman ettimi büyük günah işlese bile Cennete gidecektir’ görüşü etrafında birleşenlerin oluşturduğu bir mezheptir.

d) Mu’tezile: Beş temel görüşleri bulunmaktadır. 1)Allah’ın sıfatlarının zatından ayrı olduğunu ve Kur’an’ın Allah tarafından yaratıldığını ileri sürerler. 2) Kul fiilinin halikıdır. Allah kullarının fiillerini yaratmamıştır. 3) Allah’ın vadettiği sevap ve korkuttuğu cezanın mutlaka gerçekleşeceğine inanırlar.

4) İman kimde bulunursa ona mümin denir. Günah işleyen ise müminlikten çıkmıştır, ancak kafir de denemez. Bu kişi iman ile küfür arasında bir yerdedir. 5) Dini meselelerde aklın kabul ettiğini iyi, aklın kabul etmediğini kabul edilemez görüşündedirler.

e) Selefiyye: İbn-i Teymiye’nin sistemleştirdiği bu görüşe göre aklın görevi, tasdik etmek, boyun eğmek ve naklin tesbit ettiği konuları akla yaklaştırmaktır.

Bugün Vehhabiler olarak bilinen gruplar(Suudi Arabistan)bu akideyi günümüze kadar sürdürmüşlerdir.

f) Ehl-i Sünnet:Bu grubun en bariz vasfı, Kur’an ve sünnetten ayrılmadan meselelere bakış açısı getirmesidir. Bu görüş sahiplerine ‘selef-i Salihin’ adı da verilmiştir. İki meşhur imamları vardır.

1) İtikadi konularda ehl-i sünnet imamlarından imam Ebu’l Hasan El-Eş’ariye tabi olanlara Eş’ariler.
2) Ebu Mansur El-Maturidi’nin fikirleri etrafında toplananlara da Maturidiler denmiştir.

B- Fıkhi Mezhepler
Fıkhi mezhepler itikada yönelik konuların haricinde daha ziyade ibadet ve muamelat gibi konularla ilgili ihtilafların sonucunda ortaya çıkmışlardır. Aralarında çok derin görüş ayrılıkları yoktur. Her bir mezhep diğer bir mezhebi de doğru olarak kabul etmiş, aleyhte bir tavır takınmamıştır. Hatta bu mezheplere mensup şahıslar, birbirleri ile müşterek ibadet etmekte gerektiğinde diğer mezheplerin hükümlerine göre amel etmekte bir sakınca görmemektedir. Bunlar sırasıyla;

a) Hanefi mezhebi:Kururucu, İmam-ı Azam Ebu Hanife lakabıyla anılan Numan bin Sabit’tir. Bütün Türk dünyasının olduğu gibi, müslümanlar arasında en çok mensubu bulunan bir mezheptir.

b) Şafi Mezhebi:Kurucusu İmam Muhammed b. İdris Eş-Şafi’dir. Türkiye, Mısır ve Ortadoğu’da mensupları vardır.

c) Maliki Mezhebi:Kurucusu İmam Malik b. Enes’tir. Hicaz, Mısır ve Kuzey Afrika’da yayılmıştır.
d) Hanbeli Mezhebi: Kurucusu İmam b. Hanbeli’dir. Daha çok Afrika’daki müslümanlar arasında mensubu bulunmaktadır.

e) Caferilik Mezhebi: İmam Cafer Es-Sadık tarafından kurulmuştur. İran’da mensupları vardır. İran’ın resmi mezhebidir.

f) Vehhabilik Mezhebi: İbn-i Teymiyye tarafından kurulmuş olup Suudi Arabistan’ın resmi mezhebidir.(Raporun devamı Pazar Günü Milli Gazete’de)

Haberdemeti.com