Paris olayında derin PKK’nın izi aranmalı

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Paris’te 3 PKK’lı kadının infazı olayıyla ilgili öldürülen Sakine Cansız’ın şoförü olan Ömer Güney tutuklandı. Ömer Güney’in olayın zanlısı olarak...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Paris’te 3 PKK’lı kadının infazı olayıyla ilgili öldürülen Sakine Cansız’ın şoförü olan Ömer Güney tutuklandı. Ömer Güney’in olayın zanlısı olarak tutuklanması üzerine yeni teoriler ortaya çıkmaya başladı. Biz de bu olayla ilgili son gelişmeleri Milat Gazetesi Ankara Temsilcisi Aslan Değirmenci ile konuştuk.


Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi olayıyla ilgili olarak gözaltına alınan Ömer Güney, Sakine Cansız’ın yardımcısı çıktı. Bu durum olayın PKK içi bir infaz olduğunu mu gösterir? Olay PKK içi bir çatışmanın ürünüyse burada hangi taraflar söz konusudur?

Olay halen karmaşık. Ben halen yapbozun eksik parçalarına takılmış durumdayım. Çünkü olay anlatıldığı ve ifade edildiği kadar profesyonelse bu Ömer Güney’in bir başına bu olayı yapmadığını gösterir. Aynı Danıştay saldırısında tetikçi Alparslan Arslan’ın nasıl yalnız olmadığını düşünüyorsam 3 PKK’lı kadının öldürülmesi olayını da Ömer Güney’in tek başına planlayıp eyleme geçirdiğine inanmıyorum. Bu olay da Mossad, derin PKK ve paralel devlet izlerinin yeterince aranmadığı düşüncesindeyim.

DİĞER YAPILAR AKLANMAMALI

Peki neden Mossad, derin PKK ve paralel devlet?

Mossad diyorum çünkü;  yeni Türkiye’den rahatsız olan, Arap Baharı ile köşeye sıkışan, Suriye’de başlayan sürecin devrim ile sonuçlanmasından en çok korkan terör devleti İsrail… Ortadoğu’da güçlü bir devlet istemeyen de İsrail… Kürt sorununu çözemeyen bir Türkiye’nin bir adım daha ileri gitmeyeceğini bilen de İsrail… Kandan beslenen bir ülke Kürt sorunu çözülsün ister mi?
  
Derin PKK derken ise aslında önce Şahin Kanadı işaret ediyorum. Çözümsüzlükten yana olan taşeron yapı. Bu yapının Suriye ile İsrail’den destek aldığını bilmeyen yok artık. Durum böyle iken derin PKK’nın failler arasında olması muhtemel.
  
Paralel devlet ise yıllardır iki yapıdan faydalanarak ne zaman ‘iyi şeyler olsa’ kaos üretiyor. Karanlık işbirliği ile demokratikleşmeye yönelik atılan her adımda ortaya çıkıyor. Bazen kanlı eylemler, bazen kaos çıkartacak karanlık planlar, bazen ise darbeler… O zaman olayı bir bütün olarak ele almak şart. Bir tetikçiden yola çıkarak diğer yapıları aklamak çok doğru değil.

KOMPLO ÜRETMEYE GEREK YOK

PKK’lı 3 kadının infazının Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için önem arzeden İmralı görüşmeleri ile hemen hemen aynı zamana gelmesi ne anlam ifade ediyor? Bundan sonra tıpkı Paris’teki olay gibi farklı provokatif eylemlerle karşılaşmamız mümkün müdür?

“Yeni saldırılar gelecek, Hatay riskli, Amanonslara dikkat” gibi durumdan vazife çıkararak yorumlarda bulunarak korku salarak, bilerek ya da bilmeyerek değerlendirmelerde bulunmak karanlık yapıların ekmeğine yağ sürer. Ufak bir saldırı da ‘Ben demiştim’ demeyi de ihmal etmeyerek kamuoyu desteği almaya çalışmak büyük hatadır.  Tamam, çözüme ne zaman yaklaşılırsa provokatif eylemlerin bu ülkede yaşandığı bir gerçek. Ancak şuanda bütün güvenlik birimleri birlikte hareket ediyorlar ve istihbarat paylaşımını birbirlerinden saklamıyorlar. Bu bir avantaj ve olası eylemlerin önünü kesmek için büyük bir fırsat. Ben büyük bir eylem beklemiyorum. Çünkü çözümden yana olan sadece hükümet değil devlet. Devlet o zaman bu oyunları bozmak zorundadır. Ama bir risk elbette vardır. Bunun denemesi de Paris’te yapılmış, halkın sağduyusu onlara tokat gibi cevap olmuştur. Bizler artık olasılıklar üzerinden değil olması gerekenler üzerinden konuşmalıyız. Bir adım atılmış. Varsa bir hata çekinmeden söylemeliyiz. Süreci gerecek her türlü tespit ve değerlendirmelerden uzak durarak, şiddetin dilinden vazgeçmeliyiz. Komplo yerine çözüm üretmeliyiz. Bir de şu var. Düne kadar ‘konuşturulamıyoruz, bu ülkede düşünce bildirmek suç’ diyerek adeta isyan eden aydınlar bu süreçte sessiz. Bu oldukça manidar… Bugün her şey konuşuluyor onlar sessiz. Sorunu çözmek için adım AK Parti’den geldiği için sessiz ve rahatsızlarsa büyük bir vebal altındalar.

DERİN DEVLET TASFİYE EDİLMEDİ 

Türkiye’de Ergenekon benzeri derin yapılar, bu cinayetle ilgili olarak ilk planda akla gelse bile daha sonra bu yapılardan adı pek anılmadı. Bu durum derin devletin eskisi kadar güçlü olmadığını ve bundan sonra bu tür olaylara kalkışamayacağını mı göstermektedir, yoksa şartlar uygun olduğunda farklı bir eylemle yine gündeme gelme ihtimali var mıdır?

Derin devletin halen tam anlamıyla tasfiye edilmediğini bizden önce Başbakan Erdoğan söylüyor. Bu ülkenin en yetkili makamı bunu söylüyorsa buna itibar etmek durumundayız. Tabi gerçekler var bir de… TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan tarihi raporda “Özel Harp Dairesi”, "Gladio", "Kontrgerilla", "JİTEM" adıyla bilinen oluşumların faaliyetlerinin incelenmesi ve kozmik odalara girilerek tüm belgelerin gözden geçirilmesi talebi gözden kaçırılmamalı. Seçilmişler bunu istiyorsa derin yapıların tam anlamıyla tasfiye edildiğini söylemek dezenformasyondan başka bir şey olmaz. Benim şahsi düşüncem Fırat’ın ötesindeki oluşum ile hesaplaşılmadan çetelerle mücadele dönemi kapanmış sayılmaz. Evet derin devlet eskisi kadar güçlü değil ama bitmişte değil. Bitmiş olsa medya desteği sürer mi? Malum medyanın yayınları dikkatli incelendiğinde karanlık yapılara halen nasıl topuk selamı verilerek, ‘istediğiniz an hazırız’ mesajı verdiklerini görürsünüz. Hatta hiç kafa yormaya gerek yok.  Bir yıl içerisinde 4 bin 127 çocuğu öldüren, savunmasız kadınları katleden Baasçılara medya desteği verenlere baktığımızda içimizde ki Şebbiha güçlerini görebiliriz. 50 bin sivil insanı katleden Esed rejimini içimizde destekleyenlerin çoğu paralel devletin temsilcileridir. Orada yaşananların üstünü kapatarak Türkiye hükümetini yanlış politika ile suçlamanın başka bir anlamı olabilir mi? Suriye üzerinden Türkiye’de mezhep kavgası çıkartmak isteyenlerin varlığı ortada iken derin devletin tasfiye edildiğini söyleyemeyiz.

OSLO GÖRÜŞMELERİ DEVAM ETSEYDİ…

İmralı görüşmeleri, Kürt sorunun çözümünde önemli bir dönemeç olarak kabul ediliyor. Bundan sonra İmralı görüşmelerinin seyrini nasıl görüyorsunuz? Türkiye’nin yeni bir sürece girdiğini söyleyebilir miyiz?

Bakın bu süreç İmralı görüşmelerinden ibaret değil. Hükümet ciddi reformlar yapıyor ve halktan destek alıyor. Olayı bir Türkiye hatta Ortadoğu sorunu olarak gören devlet ise geçmişi ile yüzleşmeye çalışıyor. Bu kapsam da çok yönlü adımlar atılıyor. Yakında 4. Yargı paketi geldiğinde bunu anlamak daha basit olacak. Sonra sürecin içerisinde Barzani ve örgüte muhalif olan farklı yapılar var. Çünkü mesele tek başına İmralı ile çözülemez. Örgüt ikiye üçe bölünmüşken Öcalan’ın verdiği net mesajlar bile adrese tam ulaşamaz. Bu tespiti yaparken görüşmelere karşı çıktığım düşünülmesin aksine çok geç kalmış ileri bir adımdır. Hatta süreç ile Oslo görüşmeleri birlikte yürütülebilseydi bugün çok daha ileri bir noktada olurduk. Oslo sürecini deşifre eden yapılar, daha fazla zaman kaybına ve çok sayıda ölümlere neden oldular. Oslo işletilseydi çözüme daha yakın olurduk. Ama benim umudum çok yüksek. Türkiye kesinlikle yeni bir sürece girdi ve sonuç inşallah hayırla sonuçlandırılacak. Burada hepimize düşen kritik görevler var. Sorumluluk almaktan çekinmemeli, süreci desteklemeliyiz. Atılan cesur adımları görmezden gelerek kafamızı kuma sokamayız. Artık gerçekten yeter. Vicdanımızın sesine kulak vermeliyiz. 

on5yirmi5.com