PKK, yeni bir eylem dalgası başlatmayacak

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı  PKK, çözüm sürecinde çok önemli bir yeri olan sınır dışına çekilme harekâtını durduğunu açıkladı. Bu durum çözüm süreci duruyor mu sorularına yol açtı. PKK’nın çözü...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

PKK, çözüm sürecinde çok önemli bir yeri olan sınır dışına çekilme harekâtını durduğunu açıkladı. Bu durum çözüm süreci duruyor mu sorularına yol açtı. PKK’nın çözüm sürecinde çok da samimi olmadığını düşünen Kürt aydın İbrahim Güçlü ise, bu süreçte PKK’nın muhatap alınmasını hata olarak görüyor ve Kürt sorunun PKK’dan bağımsız bir şekilde ele alınmasını istiyor. Buna karşın Güçlü, PKK’nın yeni bir şiddet dalgası başlatmayacağını çünkü silahlı güçlerinin büyük bir kısmının Suriye’de olduğunu söylüyor. İşte İbrahim Güçlü’nün bu konudaki görüşleri…  

PKK’nın çekilmeyi durdurma kararı yeni bir şiddet dalgasının önünü açar mı?

Aslında Kandil’in Abdullah Öcalan’ın önerisini kabul etmesinin nedenlerden bir tanesi Suriye’deki gelişmeler ve Batı Kürdistan’da kendi güçlerini temerküz etmeleriydi. Hükümetin halkta yarattığı ‘PKK silah bırakır algısı’nın ötesinde, PKK aslında silah bırakmak için değil geçici şekilde çatışmayı durdurmak için harekete geçti. Kendi projesini böyle yapılandırdı. O bakımdan PKK’nın güçlerini geri çekmesi söz konusu değildi. Resmi makamların açıklamasına göre yüze 20’lik bir geri çekilme söz konusu. O bakımdan ben bunu geri çekilme olarak ele almıyorum. 

PKK’nın Batı Kürdistan’daki konumu ve statüsünden dolayı yeni bir eylem dalgasının kısa sürede başlayabileceği düşüncesinde değilim. Eski bir tarzda başlamaz. Zaten buna rağmen biliyorsunuz PKK sivil alanlarda eylemler yapıyor. Şırnak’ta geçen gün yeniden bir marketi yaktı. Hakkâri’de bir polisi yakmak istedi.  Yeni bir tarzda eylemlerini sürdürmeye devam ediyor. Bence bir dönem daha böyle devam edecektir. Abdullah Öcalan’la MİT’in uzlaşma sağladığı Haziran’dan önce Hakkâri’de başlattığı ve devrimci halk savaşı dediği bir savaşı başlatmasının koşulları şimdilik yok.

Yerel seçimler yaklaşıyor. PKK’nın bu geri çekilme kararının seçimlerle ilgisi olma ihtimali nedir? 

Kamuoyunda aydınlar ve siyasetçiler arasında iki görüş var; hükümetin belirli uygulamalar yapmasından sonra PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakacağı düşünülüyordu. Bir görüş bu noktadaydı. Ben kesinlikle ve mutlak anlamda söylüyorum; onların gerçekleşmesi halinde PKK silahı bırakmayacaktı. Çünkü PKK silahla var olan bir örgüttür. Yöneticilerin çıkarları ve statüleri bununla ilgilidir. Ayrıca PKK’nın silahlı güç olup olmasında sadece Abdullah Öcalan’ın veya Kandil’dekilerin görüşleri geçerli değildir. Başka uluslararası güç odakları ve devletlerin de sözü geçerlidir. Bu İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Rusya’nın, başka belki şuanda açığa çıkmamış, ifade edilememiş güç odaklarının kararına bağlıdır. En önemlisi de PKK silahlı eylemler yapmasa bile gelecekte silahlı bir yapı olarak Kürdistan’da var olmayı düşünüyor. Kendisi tarafından bloke edilmiş sivil ve demokratik milli Kürt hareketinin yeniden yeşermesini, ortaya çıkmasını, yapılanmasını engellemek için silahtan vazgeçmeyecektir. PKK da zaten tabanına silah bırakmayacağını anlatıyor. Silah bırakacağım dedikten sonra gençleri daha fazla bünyelerine katmaya başladılar. Belki de silahlı elemanlarının sayısında artış oldu. Zaten bunu açıkça da söyledi. Abdullah Öcalan’ın yayınlanan tutanaklarında da, “Biz aslında sizlere bunu yaptırmakla silahlı güçlerimiz tasfiye etmiş olmuyoruz. Silahlı güçlerin sayısı 50 bin, 100 binlere çıkacak” diyordu. Suriye, İran ve Güney Kürdistan’ı katarak bunu söylüyordu. Sırrı Süreyya Önder, “Gençler Kandil’de eğitilecek” diyordu. Aysel Tuğluk “PKK 25 yıl silahlı kalacak” diyordu. Tüm bunlar PKK’nin silah bırakmayacağını gösteriyor, belki de geçici bir dönem. Şu anda içinde bulunduğumuz koşullarda çatışmayı durdurmuş olmasından bahsedilebilir. Bu Abdullah Öcalan’ın sözünün tutulmuş olması gibi sözdü. Daha sonra KCK’nın genel kurulunda aslında Cemil Bayık’ın yönetime gelmiş olması da böyle bir şeydi. Abdullah Öcalan’ın, kendi statüsünü silahla koruduğu için ikili bir yapı taşıdığını düşünüyorum. Yani bir yandan kamuoyuna ‘silahı bırakalım’ şeklinde açıklamalar yaparken, bir yandan da kendi kişisel çıkarları ve hayatı açısından aslında silah bırakılmasını çok istemiyordu.  Cemil Bayık’ın KCK’nın başına getirilmesi de böyle bir şeydi. Ben bunun Murat Karayılan’a karşı bir darbe olduğunu düşünüyordum. O da açığa çıktı. Şimdi görünen o ki, silahlı güçler seçimlerde etki gösterilmesi açısından çaba sarf edecek. 

Siz çözüm sürecinde hükümetin yeterli adımları attığını düşünüyor musunuz? 

Ben PKK’den bağımsız olarak sorunu ele almaya çalışıyorum. Zaten eskiden beri benim düşüncem oydu. Tersine PKK’nın muhatap haline getirilmiş olması, çözümsüzlük düşünülmüş olmasıdır, açıkça söyleyeyim. PKK üzerinden sorunu çözmeye çalışarak, hükümet çözümü değil çözümsüzlüğü düşünmüş oldu. O da şundan dolayıdır; hükümet sadece Kuzey Kürdistan’da değil, Kürdistan’ın güneyinde, güney batısında, Doğu Kürdistan’da Kürtleri dizayn etmek için Abdullah Öcalan’ı teslim aldığını düşünüyordu. Hükümet bugün çözümden öte çözümsüzlüğün rahatlığı içine girdi. Abdullah Öcalan ‘silahlı mücadele dönem son bulmuştur’ dedi. Hükümet zannetti ki Abdullah Öcalan böyle dediğine göre Kandil’de yüzde yüz böyle düşünüyor. Kandil’i yöneten güçlerin de kolaylıkla teslim olacağını düşünüyorlar. O bakımdan denilebilir ki, Kürt milletinin haklarının teslimi konusunda Nevruz öncesi Abdullah Öcalan’la başlamış olan görüşmeler nedeniyle hükümetin atması gereken adımları atmama gibi bir rahatlığa sürüklendiğini düşünüyorum.  Hükümet, nasıl olsa biz Abdullah Öcalan’ı kullanacağız diye düşündüğü için bu durum tersine çözüm süreci dediğimiz, çözümsüzlük sürecini getirdi.  Karşı taraftakiler de, PKK de, Kandil de bunu görüyordu. Kandil de silah bırakmayacağını bilerek bu şartları kabul etti.  Yani ortada karşılıklı bir şekilde bir oyun vardı. Hükümet de, PKK da sanki çözüm süreci varmış gibi düşündü. 

Bu noktadan itibaren bütün bu gelişmelerden özellikle hükümet sorumludur. Hükümet Türkiye’yi yönetiyorsa, bir Kürt meselesi varsa, üstelik de bu uluslararası bir sorunsa PKK’den bağımsız bir şekilde, evrensel modellere uygun bir şekilde, Irak devletinin de deneyimini ve tecrübesini göz önüne alarak devleti ulus üstü bir şekilde yeniden yapılandırmalı.  Ama buna karşın hükümet, Kürtçe anadilde eğitim öğretime bile karşı çıkıyor. O bakımdan hükümetin evrensel kurallara da uygun modellerde yeni bir proje ortaya çıkarması gerekli. Eğer böyle olmazsa, bu durum PKK’yı beslemeye devam edecektir. PKK, Kürtlerin çıkarlarını çok düşündüğü için değil, kendisi açısından bir egemenlik alanı yaratmak için bunu kullanmaya devam edecektir. Oysaki bu sorun PKK’yi aşan bir sorundur. PKK, Kürt meselesiyle özdeş bir mesele değildir. Tersine belki de ona karşı bir darbe hareketidir. Sorunlu bir durumdur. O bakımdan Hükümet,  Türkiye’deki herkesi gözeterek Kürtlerin haklarını teslim etmeli. Kürtlerin haklarının teslim edilmesiyle, Türklerle eşit hale gelmesiyle Türklerin de bir çıkarı olacaktır. Çünkü Kemalist devlet, Kemalist elit; zorla katliamla, işgalle Kürtleri kendisine bağladı. Kürtlerin bundan sonra bu sistemle yaşamayacakları ortaya çıkmıştır. Her milletin önünde olduğu gibi Kürtlerin önünde iki yol vardır. Kürtler, Türklerle birlikte yeniden eşit bir yaşamı organize etmek istiyorlar, dünyada da bunun evrensel modeli federal bir devlet modelidir. Tabii benim dediğim federal devlet modeli, sivil ve alabildiğine demokratik bir devlet modelidir. 

Rusya ve Yugoslavya diktatörlüklerin yıkılmasından sonra şimdi Ortadoğu’da bu süreç başlamıştır. Diktatörlüklerin yıkılmasıyla mevcut olan sistem ve nizamların, rejimlerin değişme süreci başlamıştır. Suriye’deki durum odur. Dolayısıyla Türkiye gibi bir ülkede de kaçınılmaz olarak çok büyük alt üst gelişler kaçınılmaz hale gelebilir ve bu süreç Kürtlerin Türklerle birlikte yeni bir devlet içinde yaşama şansına son verir. Kürtler bağımsızlık sürecine, bütünleşmeye gidecek bir sürece girerler. Elbette ki Kürtler’in bir millet olarak birlik yapması hem ülke, hem topluluk itibariyle haklarıdır. Ama eğer Türkiye Kürtlerle federal bir devlet oluşturur, diğer Kürt bölgeleriyle sıkı ilişkilerini kurar, sınırları belli olan, yetkileri belli olan bir sistem oluşturursa birlikte yaşama olanağı olabilir. Hatta böyle bir sistem Kürdistan’ın diğer parçalarıyla birlikte yaşamayı da gündeme getirebilir. 

on5yirmi5.com