6 yılda doktorayı bitiremeyenler eylemde

Eğitim Güncel
Sürenin geçmişi kapsamasını ve izinlerin sayılmamasını eleştiren akademisyenler isyan etti: “Doktoranın 6 yılda bitmemesinin tek sorumlusu biz değiliz. Üniversite hesap soracağına bunu önce kend...
EMOJİLE

Sürenin geçmişi kapsamasını ve izinlerin sayılmamasını eleştiren akademisyenler isyan etti: “Doktoranın 6 yılda bitmemesinin tek sorumlusu biz değiliz. Üniversite hesap soracağına bunu önce kendisine sorsun.”
 
Yurt genelindeki birçok üniversitede yüzlerce asistanın işini kaybetmesine yol açacak gelişmenin fitili geçen sene yürürlüğe giren 6111 No’lu kanunla ateşlendi. Kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen bu yasadan yola çıkan YÖK, araştırma görevlileri için ömür biçti.

YÖK’ten üniversitelere gönderilen yazı “3 yılda yüksek lisansı, 6 yılda doktorayı bitiremeyenlerin okulla ilişkisi kesilsin” diyordu.

Tüm üniversite camiasını sarsan bu kararda, söz konusu sürenin geçmişi de kapsaması, askerlik, doğum izni ve yurtdışı görevi gibi sürelerin göz ardı edilmesi, akademisyenler için sancılı bir sürecin başlayacağını da işaret ediyordu.

Çok gecikmeden yıllarca üniversiteye hizmet vermiş çok sayıda araştırma görevlisi kapı önüne konulmaya başladı. Ayrıca 30’lu yaşlarında işsizlikle tanışan akademisyenlerin, başka üniversitelerde kadro almalarının önü de kapatıldı.

Araştırma görevlilerinin bir anda “doktoralı işsiz” haline dönüştüğü okullardan biri de köklü bir geçmişe sahip İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) oldu.

Şu ana kadar bu üniversitede 40’a yakın doktora öğrencisinin üniversiteden atıldığı öne sürüldü. Bu sayının yılsonuna kadar 200’e çıkmasının beklendiği bildirildi.

Yıllardır dirsek çürüttükleri üniversiteden bu şekilde atılmayı kabul etmeyen İTÜ’lü araştırma görevlileri, YÖK ve Rektörlük imzalı bu karara karşı direniş başlattı.

Ayazağa Yerleşkesi’nde bulunan Rektörlük binası karşısında çadır kuran araştırma görevlileri, “Asistan kıyımına son” diyerek art arda protesto gösterileri düzenledi.

İmza toplayan, oturma eylemi yapan akademisyenler, yaklaşık iki hafta önce Makine Fakültesi’nde sabahladı.

Üniversite yerleşkesinde geniş katılımlı bir yürüyüş yapmaya hazırlanan araştırma görevlileri, ntvmsnbc’ye konuştu.

BAYSAN: HEM DOKTORASIZ HEM İŞSİZ
Endüstri Mühendisliği’nde doktora eğitimini sürdüren Serdar Baysan, yedi senedir araştırma görevlisi olduğunu belirterek, “Zaten normal bir doktora en az 5 yıl sürer. 1.5 yıl yurtdışında görev yaptım ama onu saymıyorlar. Benim iki yılım kaldı” diye konuştu.

Serdar Baysan, üniversite yönetiminin herhangi bir kanun olmadan sadece YÖK’ün görüş yazısıyla araştırma görevlilerini işten çıkarmasına tepki gösterdi.

Açılan davada mahkemenin bile şaşırdığını belirten Baysan, “Üniversitelere gönderilen yazıda YÖK Yürütme Kurulu’nun değil, YÖK Başkan Yardımcısı’nı imzası var. Mahkeme, ‘Bu yazı bir görüştür, yürütmesini durduramam’ diyor. Yani durdurulacak bir yürütme bile ortada yok” dedi.

Uygulamayla tüm araştırma görevlilerinin huzursuz olduğunu belirten Baysan, söz konusu belirsizliğin bir an önce giderilmesini istedi.

Eylemlere devam edeceklerini ifade eden Baysan, şöyle konuştu: “2009’da yapılan eylemlerde arkadaşlarımız “doktoralı işsiz olmayacağız” diyorlardı. Şimdi ise “doktorasız ve işsiz olmayacağız’ diyoruz. Yerleşkede yapacağımız eylemin kalabalık olmasını bekliyoruz. Sesimizi duyurmak istiyoruz.”

ALAÇAM: BAŞARININ MÜKAFATI
Fen Bilimleri Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan Sema Alaçam, sorunun sadece İTÜ’yle sınırlı olmadığını söyledi.

Alaçam, “Diğer üniversitelerde de mağduriyet yaşayan pek çok arkadaşımız var. Yıldız Teknik’te, Mersin Üniversitesi’nde de işten çıkarılanlar var. Boğaziçi Üniversitesi’nde de sıkıntılar başladı. Hiçbir gerekçe bu işten çıkarmaları meşru kılmıyor” diye konuştu.

Başarılı birçok araştırma görevlisinin de işini kaybettiğine dikkat çeken Alaçam, “Çalışanın cezalandırıldığı bir sistemle karşı karşıyayız. Araştırma görevlisi arkadaşlarımız makaleler hazırlamış, yurtdışında görev almış, haftada 20 saate yakın derse girmişler. Ama başarıya mükafat olarak işten atılmayı karşılık görüyorlar. ‘6 yılda neden bitirmediniz?’ söylemi, nitelik kaygısı gözetmeyen içi boş bir söylemdir” dedi.

‘6 YILIN SORUMLUSU ÜNİVERSİTEDİR’
“Akademik çalışmalar süreyle sınırlandırılamaz” diyen Sema Alaçam, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir doktoranın 6 yılda bitirilmemesinin sorumlusu sadece doktora adayı değildir. Aynı zamanda birlikte çalıştığı iş arkadaşları, hocaları ve amirleri, kendilerinden beklenen işler ve verilen görevlerdir; yani üniversitesidir. Araştırma görevlilerine hesap sormadan önce üniversitenin bunu kendisine sorması lazım. Bu sürenin kısalmasını elbette biz de isteriz. Altyapı uygun olursa neden olmasın. Bu uygulama, geleceğe dönük olabilir ama geçmişi kapsamasını kesinlikle kabul edemiyoruz. Haksızlığa uğrayan arkadaşlarımızın mağduriyeti giderilene kadar eylemlerimize devam edeceğiz. Hakların kaybedilmesine asla göz yumamayız.”

ÜNAL: BİLİMDE SÜRE DAYATMASI OLMAZ
Rektörlüğün kararından önce araştırma görevlisi kadrosuna geçen Endüstri Mühendisliği Murat Engin Ünal, birçok arkadaşının üniversiteden atılması nedeniyle kendi durumuna sevinemiyor.

Söz konusu kararla araştırma görevlilerinin hayatının altüst edildiğini vurgulayan Ünal, “Bence sorun, insanların planlarının hiçe sayılmasıdır. ‘Üniversiteler rekabetçi olsun, hesap verilebilir olsun’ falan deniyor. Bunlar kulağa güzel geliyor ama işten atılma korkusu akademisyenlerin psikolojisini bozuyor” dedi.

‘İKİ SENE MALZEME BEKLEYENLER VAR’
Ünal, şu ifadeleri kullandı: “Araştırma görevlisine ‘Doktoranı şu kadar sürede bitireceksin’ denilemez. Bir teçhizatın gelmesini iki sene bekleyen doktora öğrencileri bile var. Öğrenciler ucu açık tezlerin altına girebilir. Kafasında zor sorular vardır, bunların üzerine gidebilir. 6 sene sınırlaması kesinlikle doğru değil. Bu durum akademisyenleri daha basit, daha kolay tezler yapmaya yöneltecek. Bilim dünyasında böyle bir rekabet asla kabul edilemez.”

Geçmişte bu sürenin 10 yıla kadar çıktığını hatırlatan Ünal, “En azından eski sisteme geri dönülmesini istiyoruz. Arkadaşlarımız işine geri alınsın, bu uygulama kaldırılsın” dedi.

EREN: BİZİ AKADEMİK HAYATTAN ATAMAZSINIZ
Endüstri Mühendisliği’nde doktora yapan Zafer Eren, öncelikli olarak işten çıkarılacak araştırma görevlileri arasında yer almıyor. Her ne kadar “şimdilik” topun ağzında olmasa da Eren de tıpkı diğer meslektaşları gibi huzursuz.

Eren, geleceğe yönelik kaygılarını “Tezimi verdiğimde beni de atabilirler. İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ modelini örnek almaya çalışıyor. Kendi üniversitesinde doktora yapan öğrencileri tutmak istemiyorlar” sözleriyle anlattı.

Eren, şöyle konuştu: “Bu düzenlemeyi pat diye yürürlüğe alamazsınız. Bu süreçte kendime daha önce sormadığım soruları sormaya başladım. Yüksek lisansa başlarken 50/d’nin ne olduğunu bile bilmiyordum. Kadroyu, sözleşmeyi falan hiç düşünmedim. Sadece akademisyen olmak istedim. Bir makine mühendisini işten atabilirsiniz ama makine mühendisliğinden atamazsınız. Bu, beni akademik hayatın dışına itmek, ‘Sen akademisyen olamazsın’ demektir.”

DOĞAN: ESNEK ÇALIŞMA SİSTEMİNİ DAYATIYORLAR
İnşaat Fakültesi’nden Anıl Doğan ise “esnek çalışma sistemi” adı verilen sistemin asistanlar üzerinde denenmeye çalışıldığını ifade etti.

Doğan, şunları dile getirdi:

“Bu yaşadığımız süreç, Bolonga sürecinden bağımsız değil. Avrupa’da eğitimi paralı hale getirilmesine çalışıyorlar. Türkiye’de de çalışma esnekleşiyor, performansa dayalı değerlendirmeler yapılıyor. İTÜ pilot üniversite olarak seçildi. Çünkü İTÜ, bir mühendislik okuludur. Sanayiyle birebir iletişim halindedir.

Devlet karşılamadığı için ürünleri sanayiye satması gerekiyor. Bu durum, aslan payını alan üniversite ve hocaların hoşuna gidiyor. En büyük kârı özel şirketler yapıyor, en büyük zararı ise halk görüyor. Halk onlardan alınan vergilerle yapılan ürünleri alabilmek için bu şirketlere para ödemesi gerekiyor. Sermaye, hocaların daha fazla kendisine hizmet etmesini istiyor. Bu durumda Marksist bir hocanın artık üniversitelerde barınması mümkün olmayacak. Çünkü proje alamayacak, bu nedenle de performansı düşük olacak.

Esnek çalışma dayatmasını asistanlardan başlattılar. Üniversitenin varlığını özel sektörden alacağı ortak projelerle sürdürmesi isteniyor. Özel sektör olmasa üniversite iş yapamaz görünecektir. Mesela Temel Bilimler bölümünü kapatıyorlar. ‘Mezunlar iş bulamıyor, bu yüzden de kontenjanlar açık kalıyor’ deniyor. Türkiye’nin temel bilimlerle üretilen bilimi emperyalist ülkelerden satın alması isteniyor.”

İŞ BIRAKMA EYLEMİ YOLDA
Endüstri Mühendisliği bölümünde doktorasını sürdüren Didem Çınar da üniversitenin araştırma görevlilerinden kurtulmak istediğini savundu.

Çınar, “Araştırma görevlilerini 33/a’ya geçirmek istemiyorlar. Bizlerden kurtulmak istiyorlar. Araştırma görevliliği için bölümde alınan karar, fakülte ve üniversite tarafından dikkate alınmıyor. Herhangi bir neden belirtmiyorlar” dedi.

Sorunun çözümü için kapısını çaldıkları Rektör Mehmet Karaca’nın kendileriyle görüşmediğini kaydeden Çınar, “Rektör Yardımcısı’yla görüşüyoruz ama o da maalesef etkin olamıyor. Bir komisyon kuruldu, yapılan toplantıya temsilcimiz de katıldı. Ancak sonuçtan memnun değiliz” dedi.

Geri adım atmamakta kararlı olduklarını vurgulayan Didem Çınar, “Eylemlerimiz sürecek. Çadırımız devam edecek. Bundan sonra yapacağımız eylem, iş bırakma eylemi olacak” diye konuştu.

Ntvmsnbc